Aydınlanma Hareketi'nden çok tartışılacak Diyanet Raporu

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi'nin Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında hazırladığı rapor kendisini Şeyhülislamlığın devamı olarak göre kurumun fiili ve yasadışı durumunu gözler önüne seriyor.

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi gazete, broşür, kitap çalışmalarıyla aydınlanma mücadelesinin düşünce ve politika düzlemlerinde güçlendirilmesi için önemli katkılar koyuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında bir rapor çalışması ise bu hafta yayınlandı ve bir kitapçık olarak dağıtımı/satışı yapılmaya başlandı. 

“DİB Broşürü” hakkında, hazırlayan komisyona sorular yönelttik.

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi  Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında bir broşür yayınladı. Broşürün Aydınlanma Hareketi bünyesinde oluşturulmuş komisyonlarca hazırlandığı belirtiliyor kapağında. Yaptığınız çalışmayı kısaca anlatır mısınız?

Broşürde, toplumun dinselleştirilmesi sürecini bütün olarak ve bir bakışta görülebilecek sadelikte vermeye çalıştık. Bütünün görülebilmesi için stratejik planlardan, bütçe verilerine ve eğitim istatistiklerine değin çok değişik kaynaklara başvurulması gerekiyordu. Bu nedenle de pek kolay olmadı. 

Başta Diyanet ve Milli Eğitim olmak üzere stratejik önemdeki kamu kurumları, toplumu dinsel dogmaların batağına çekebilecek bir anlayışla tahkim ediliyor, dönüştürülüyor, yeniden yapılandırılıyor. Bu kurumların yapıları değiştikçe, yasalarla verilmiş görevlerini algılamaları da değişiyor. Daha atak ve cüretkâr oluyorlar ve bu yaklaşımlarını stratejik planlarına, faaliyet raporlarına yansıtıyorlar.

Kamu kurumlarının 5018 sayılı Yasa gereğince düzenlemeleri gereken raporları tarandı ve görevlerini nasıl algıladıklarını gösteren en özlü örnekler ayıklanmaya çalışıldı. Bu tür bir çalışma için bütçe ve kesin hesap verilerine ulaşılması önem taşıyordu. MEB, DİB, Maliye Bakanlığı, Sayıştay Genel Uygunluk bildirimleri tarandı ve çizelgeler oluşturarak yorumlandı.

Karşılaşılan sonuçlar çok ilginç: Diyanet İşleri Başkanlığı tek başına 1,5 Sağlık Bakanlığı, 2,5 Başbakanlık, 4 Enerji Bakanlığı kadar para harcıyor. AKP’nin iktidar olduğu 13 yılda cari fiyatlarla 38 milyar lira, 2015 yılı fiyatlarıyla 50 milyar lira para harcamış. Cumhuriyetin 70 yıllık birikimi olan KİT’ler de bu kadar paraya satılmıştı.

Her yıl milyonlarca kişi din eğitiminden geçiriliyor ve öğrenci sayıları baş döndürücü bir hızda artıyor. İmam hatipler ile DİB kurslarında 2009-2010 öğretim yılında toplam 400 bin öğrenci varken bu sayı 2015-2016 yılında 2 milyon 466 bine ulaştı.

MEB ve DİB öğrenci sayıları ve yıllar içindeki değişimi ortaya çıkarabilmek için TÜİK ve MEB’in eğitim istatistiklerine başvuruldu.

Türkiye Diyanet Vakfı, açık ya da gizli yöntemlerle kamu kaynaklarından yararlandırılıyor. Böylelikle kamu kaynaklarının nerelere harcandığı ortaya çıkarılamıyor.

Diyanet Vakfı çok güçlü; üniversite bile kurdu. Bütün öğrencilerine burs veriyorlar. Uluslararası arenada El Ezher benzeri bir rol üslenmesi için çaba gösteriliyor.

Üniversitenin kaynaklarına ulaşılamadı. Ancak Vakfın mali tabloları ve faaliyet raporları internet sitesinde yayımlanıyor. Vakıfla ilgili bilgiler bu siteden alındı.

Dinsel amaçla kurulmuş çok sayıda vakıf var. Ne yazık ki bunların gerçek bilgilerine ulaşılamıyor. İnternet sitelerinde yayımladıkları bilgiler derlenerek yaptıkları işler konusunda algı oluşturulmaya çalışıldı.

Hangi taşı kaldırsanız altından gericilikle ilişkilendirilebilecek çok sayıda bilgiyle karşılaşıyorsunuz. Ama bir yerde durulması gerekiyordu. Biz de öyle yaptık ve bunu eksiklik olarak görmüyoruz; çünkü yeterince net ve açık bir tablo çıktı ortaya.

MECLİSE BİLE HESAP VERMİYOR

DİB broşürünün bir arka planı olduğu hemen görülüyor. Hatta broşürde yer alan ve kurumun bazı yasadışı uygulamalarına ilişkin olan bölümleri okurken “acaba daha önceki yıllarda yine bazı devlet kurumlarında hazırlanmış ama belki hasıraltı edilmiş raporları mı kaynak alıyor” diye düşünüyor insan. Böyle bir şey var mı?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, Sayıştay mali açıdan düzenli olarak denetliyor; ama raporlarında herhangi bir denetim bulgusu yer almıyor. Meclise sunulacak konu bulamadık diye yazıyorlar.

Cumhurbaşkanlığına bağlı DDK 1999 yılında denetlemişti. O raporu okumuştum. Önemli denetim bulguları yoktu. 

Kısacası yukarıda sözü edilen iki raporda da hasıraltı edilmeyi gerektirecek bir denetim bulgusuna rastlanmıyor.

Başbakanlık Teftiş Kurulunun da, DİB’i denetleme yetkisi var; ama kullanıp kullanmadığını bilmiyorum. Yayımlanmıyor çünkü.

Bırakın raporların hasıraltı edilmesini, Diyanet denetlenmiyor bile.

Bu broşürü bugüne değin yapılmış en derli toplu denetim raporu gibi düşünebilirsiniz.

DİB, Meclise bile hesap vermiyor. Bir parlamenterin yazılı soru önergesine alay edercesine yanıtlar vermiş: Kurban paralarını ve deprem için topladığın bağışları ne yaptın diye bir soru var. DİB, “Vakfa verdim, hayır işlerinde kullandılar” diye yanıtlamış. Vakfa para aktarması yasal değil ama yapmış. Bağışlardan ve vekâleten kurban kesenlerden ne kadar para kazandığını sormuşlar. Bu soruyu yanıtlamamış. Hacca yıllar itibariyle kaç kişi gittiği sorusuna verdiği yanıt ise çok garip. Sözgelimi 2015 yılında 7.3312.468 kişi gitmiş. Yazım yanlışıdır diye düşünmeyin bütün yıllar böyle yazılmış.

DİB’in belli politikalar çerçevesinde çok sistemli bir biçimde geliştirildiği broşürde açık bir şekilde gösterilmiş. Yine broşürde DİB’in deyim yerindeyse örtülü bir biçimde gösterdiği gelişme de anlatılıyor. Devlet kurumlarının bütünü mü buna göz yumdu. Örneğin 2006’da kurumun tamamen yasalara aykırı bir biçimde yaptığı bazı şeyler sonraki yıllarda yasalaşmış! Ama sonuçta ilk döneminde bu yasadışılığa göz yumulmuş. Kimlerin, nasıl bir payı var burada?

DİB Yasası 2010 yılında değiştirildi ve örgüt yapısı çok güçlendirildi. Ayrıca bütçeden çok fazla kaynak aktarılıyor ve ödenek üstü harcama yapmasına göz yumuluyor. Oysa ödenek üstü harcama yapılması, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasasına göre yasak. Sayıştay bunları Genel Uygunluk Raporlarında gösteriyor. Ancak, Kesin Hesap Yasaları görüşülürken Mecliste tamamlayıcı ödenek verilerek yaptığı fazla harcama yasallaştırılıyor. Bu yasadışı uygulamada herhangi bir kamu kurumunun suçu yok. Meclisin kendisi göz yumuyor.

2006 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı, Dini ve Sosyal Hizmetler Vakfı ile bir protokol imzalamış ve camilerin ticari ünitelerinden elde edilen gelirlerin %25’ini bu Vakfa bırakmış.  Hepimiz bu bilgileri Sayıştay’ın 2011 yılı raporundan öğrendik. Raporda, Devletin taşınmazlarından elde edilen 24 milyon lira tutarındaki gelirin bir vakfa terk edilmesi eleştiriliyordu. Diyanet İşleri Başkanı’nın, o tarihlerde Sayıştay’a çok kızdığını anımsıyorum; “Devlet, benim gelirime nasıl el koyar?” gibi sitem dolu sözler etmişti.

Bu para vakıftan alınmadı. Zaten daha sonra yasa değiştirildi.

'ŞEYHÜLİSLAMLIĞA DAYANAN...'

Broşürde çok fazla üzerinde durulmayan bir noktada görüşlerinizi almak istiyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk kuruluşu sırasındaki konum ve işlevini nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhuriyet’in bu kuruma ihtiyacı var mıydı? Ne yapmaya çalışıyordu dönemin liderliği?

Cumhuriyet, varlığını pekiştirebilmek için, yerel egemenlik odaklarını etkisizleştirmek zorundaydı. Laiklik ilkesi 1924 yılında henüz Anayasaya girmemişti ama yasal ve kurumsal altyapısı hazırlanmaya başlanmıştı. Tevhid-i Tedrisat Yasası’nın çıkarılması; din adamlarının Milli Eğitimin kontrolünde eğitilmesi amacıyla imam hatip okulları açılması; Şer’iye ve Evkaf Bakanlığı’nın kaldırılarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması, bu doğrultuda atılmış önemli adımlardı.

Başarılan işi azımsamayalım ama geldiğimiz noktanın çok parlak olmadığını görmeliyiz.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesindeki tarihçesine bakarsanız şu sözlerle karşılaşırsınız; “Cumhuriyetin bir kurumu olmakla birlikte tarihsel kökeni itibarıyla Şeyhülislamlığa dayanan ve onun geleneksel misyonunu sürdürmek üzere kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı….”

Görüldüğü gibi DİB, kendisini Şeyhülislamlığın ardılı sayıyor ve bunu gizlemeye gerek bile duymuyor.

Broşür okurlarını pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da aydınlatacaktır ama broşürün ötesine de geçerek sormak istiyoruz: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve bu kurumun başındaki kişinin devlet yapılanması içindeki yeri nedir sizce? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diyanet İşleri Başkanlığı, Başbakanlığa bağlı, genel bütçe disiplini içinde yönetilen, müsteşarlık düzeyinde bir kamu kurumu. Başkanını da, Bakanlar Kurulu atıyor.

Örgüt yapısı içindeki Din İşleri Yüksek Kurulu gibi kurulların üyelerinin seçilmeleri ve atanmalarında Diyanet İşleri Başkanı’nın başat bir etkisi var. Çoğunu doğrudan kendi seçiyor.

Babanın kızına şehvet duymasıyla nikâhının düşmeyeceği fetvasını verenleri de Diyanetin başkanı seçmişti.

AKP’nin bürokratlarından oluşan Başkanlık, laiklik ilkesini hiç umursamıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı uluslararası arenada din otoritesi saydırabilmek için çok çaba harcanıyor. Çok da para harcanıyor. DİB ve Vakıf bütçelerinin önemli bir bölümünü yurt dışında Diyanet’e itibar kazandıracak işlere harcıyorlar. Başarı şansları olup olmadığı bilinemese de bu çabalarının yurt içindeki iktidarlarına katkısının olduğu görülebiliyor.