AKP'den akademiye büyük saldırı: İş güvencesi tamamen kalkıyor, kadro ise sadece AKP'lilere...

AKP'nin akademiye yönelik saldırısı iktidara geldiği günden bu yana kesintisiz biçimde sürerken, 15 Temmuz sonrasında bu süreç KHK'larla yeni bir boyut kazanmıştı. Tüm bu adımlarla yetinmeyen AKP tarafından hazırlanan yeni bir yasa tasarısıyla ise akademiye büyük bir darbe daha indirilmeye hazırlanılıyor.

Haber Merkezi

Akademiye yönelik AKP saldırısı KHK'lar ve gerici saldırılarla birlikte yeni bir boyut kazanırken, artık AKP'li olmayanın akademiye giremeyeceği, iş güvencesinin ortadan kaldırıldığı yeni bir dönem açılıyor.

Zeytinlik, kıyılar ve meralara yönelik saldırı hazırlıklarıyla daha önce gündeme gelen TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi Ve Teknoloji Komisyonu'nda akademiye yönelik de bir tasarısı hazırlığı son aşamasına gelmiş durumda.

Eğitim-Sen tarafından konuyla ilgili kapsamlı bir açıklama yapılırken, "AKP, 2012 yılında başlattığı ve sonrasında durdurduğu yükseköğretim yasa tasarısı çalışmalarını parça parça yaşama geçirmek istiyor. TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi Ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülen ve kabul edilen yasa tasarısında üniversitelerin ve akademik yaşamın geleceğini yakından ilgilendiren düzenlemelerle geri dönüşü zor bir yola giriliyor" denildi.

Açıklamada düzenlemenin akademiye yönelik neler getireceği maddeler halinde sıralandı:

  • 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girmesi planlanan sistemle, atanacak araştırma görevlilerinin esnek ve güvencesiz istihdam biçimi olan 50/d ile atanmasına ve bu kişilerden doktorasını ya da sanatta yeterlilik eğitimini tamamlayanların, üniversite senatoları tarafından belirlenen ve YÖK tarafından onaylanan performans kriterlerini de karşılamaları koşuluyla sadece %20’sinin yardımcı doçent olarak atanması,
  • Doktora sonrası araştırmacı adı altında esnek ve güvencesiz istihdamın kapıları ardına kadar açılarak akademisyenlerin belirsizliğe mahkum edilmesi,
  • Tezli yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin projelerde “burs” verilerek esnek ve güvencesiz biçimde çalıştırılması,
  • Fen ve mühendislik bilimlerindeki lisans son sınıf öğrencilerinin bir yarıyılı özel sektör işletmelerinde, teknoparklarda, araştırma altyapılarında, Ar-Ge merkezlerinde ya da sanayi kuruluşlarında asgari ücretin net tutarının %35’i ücret ödenerek uygulamalı eğitimle tamamlamalarının zorunlu kılınması,
  • Üniversitelerin farklı alanlarda ihtisaslaşması için YÖK’ün yetkilendirilmesi,
  • Yükseköğretim alanının ikinci YÖK’ü olarak Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu kurulması,
  • Yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ile idari hizmetlerinin iç ve dış kalite güvencesi, akreditasyon süreçleri ve bağımsız dış değerlendirme kurumlarının yetkilendirilmesi amacıyla idari ve mali özerkliğe sahip, kamu tüzel kişiliğini haiz ve özel bütçeli Yükseköğretim Kalite Kurulu kurulması,
  • Üniversiteler bünyesinde “teknoloji transfer ofisi” adı altında sermaye şirketlerinin kurulması,
  • Eğitim programları ve kontenjanlarının planlanması amacıyla bünyesinde TOBB’unda bulunduğu Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu’nun kurulması,
  • Öğretim üyelerinin, devlet yükseköğretim kurumlarında fiilen 6 yıl görev yaptıktan sonra alanıyla ilgili Ar-Ge çalışması yürütmesi için üniversitesinin yönetim kurulu kararıyla bir yıl ücretli izine ayrılabilmesi,
  • YÖK’ün ve rektörlüklerin “makbul” gördüğü öğretim üyelerinin birer yıllık sözleşmelerle 75 yaşına kadar çalışabilmesi için düzenlemeler yapılmıştır.

Eğitim-Sen açıklamasında, "Yükseköğretim alanında yaşanan sorunlara çözüm üretmek bir yana yenilerini ekleyeceği açık olan, hatta acil çözüm bekleyen kimi sorunları da derinleştirecek olan bu düzenlemeler üniversiteye ve akademiye yönelik yürütülen saldırıda önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır" ifadeleri yer alırken, şöyle denildi: 

Araştırma Görevlileri bir yandan işten atılma kaygısıyla diğer yandan doktoralarını başarıyla bitirseler dahi işsiz kalma ya da yardımcı doçentlik kadrosuna atanmama tehdidiyle karşı karşıya kalacak!

Çünkü tasarıya göre 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren tüm araştırma görevlilerinin, yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d’ye göre atanması düzenlenmektedir. Bugüne kadar ısrarla savunduğumuz üzere 50/d’li araştırma görevlilerinin tamamının daha güvenceli olan 33/a’ya geçirilmesi talebimiz yok sayılmakta, araştırma görevlileri işten atılma kaygısı altında akademik çalışmalar yapmaya zorlanmaktadır.

Yapılmak istenen düzenlemeye göre doktora, uzmanlık ve sanatta yeterlilik eğitimini tamamlamış akademisyenlerin istihdam edildikleri üniversitede görev yapan öğretim elemanı kadrosunun % 5’ini geçmeyecek şekilde ve en fazla üç yıl süreyle “doktora sonrası araştırmacı” adıyla sözleşmeli olarak istihdam edilmesi planlanmaktadır.

Ayrıca bu kişilere, sözleşmeleri bittikten sonra memurluk veya diğer personel istihdam şekillerinden birine geçiş hakkı da verilmemektedir. Bununla birlikte “doktora sonrası araştırmacı”  olarak çalıştırılacak bu kişilere en fazla “40.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı” yani en fazla 3800 TL ücret verileceği belirtilmektedir. Ancak yine aynı maddenin devamında ücretlerin YÖK tarafından belirleneceği şartı getirilmiş ve dolayısıyla YÖK’ün bir kararıyla söz konusu ücretin düşürülmesinin önü açılmıştır. 

AKP ve YÖK, yükseköğretim alanını, üniversiteleri demokratikleştirmek yerine, sermaye çevrelerinin emrine sunacak, sarayın atadığı rektörlerin emrinde emir komuta zinciri içerisinde çalışacak, dolayısıyla daha fazla merkezi baskı ve denetim altına alınacak şekilde yapılandırmaktadır.

Üstelik yasa tasarısında en masumane gözüken, öğretim üyelerinin 75 yaşına kadar çalışabilmesine yönelik yapılan düzenleme dahi AKP’nin ve YÖK’ün temel hedefini göstermektedir. Şöyle ki 75 yaşına kadar çalışabilecek öğretim üyeleri, YÖK’ün ve saray tarafından doğrudan atanan rektörlerin “makbul” gördüğü öğretim üyelerini kapsayacak ve her yıl yapılacak sözleşmelerle “makbullük” denetimine süreklilik kazandırılacaktır.