Adalet Yürüyüşü'nde miting günü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı Adalet Yürüyüşü bugün İstanbul Maltepe'de yapılacak mitingle sona erdi. Kürsüye çıkan Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada "9 Temmuz yeni bir doğuştur. Kimse bu yürüyüşün son olduğunu düşünmesin" ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda 10 maddelik 'Adalet Çağrısı'nı sıraladı.

Haber Merkezi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, başlatılan "Adalet Yürüyüşü", Maltepe Meydanı'nda sona erdi. Kılıçdaroğlu, miting alanında yaptığı açıklamada "Kimse bu yürüyüşün bir son olduğunu düşünmesin, ilk adımımızdır" ifadesini kullandı. 

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları:

Herkes şunu çok iyi bilsin, 9 Temmuz yeni bir adımdır, yeni bir iklimdir, yeni bir tarihtir. 9 Temmuz yeni bir doğuştur. Ankara’da yürüyüşe başladığında bir grup yurttaşımızla beraber ilk gün 21 kilometreyi 10 dakikalık arayla bitirdik. 10 dakika bir yerde mola verdik ve 21 kilometreyi tamamladık. Yol boyunca bizi yüreklendiren, destek veren Ankara, Kahramankazan, Kızılcahamam, Mulak, Gerede, bolu, Kaynaşlı, Düzce, Hendek, Adapazarı, İzmit, Gebze ve İstanbul’a yürekten teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Yol boyunca yürürken araç kullanıcıları bazen kornayla, bazen elleriyle bizi yüreklendirdiler, selam verdiler. Onlara da buradan Maltepe Meydanı’ndan şükranlarımı ve saygılarımı gönderiyorum. Bize sofrasını açan, ayranını ikram eden, çayını ikram eden, yemek gönderen, yiyecek gönderen, topladığı kır çiçeklerini sevgiyle bize veren, hayır dualarım seninle diyen annelere, babalara, dedelere her zaman, her yerde şükran borçluyum, yine buradan teşekkürlerimi gönderiyorum.

Yol boyunca birlikte yürüdüğümüz, büyük bir kısmında beraber yürüdüğümüz, harp okulunda tutuklu oğlu olan Veysel Amca’ya selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum. 

Ve tabii yolda gelirken bizi protesto eden sevgili vatandaşlarımız da vardı. Hiç kimse unutmasın, Kemal Kılıçdaroğlu herkese saygılıdır. Protesto eden vatandaşlarımıza onun da bir hak olduğunu söylüyorum. Bu ülkeye birinci sınıf demokrasiyi mutlaka getireceğiz. Bir teşekkürüm de güvenlik güçlerimize… Ankara’dan İstanbul’a bütün güvenlik güçleri bizim sağlıklı bir şekilde bu meydanda toplanması için olağanüstü çaba gösterdiler. Halkın polisine, halkın jandarmasına buradan sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.

Hiç kimse unutmasın, taşkınlık yapacağımızı, yürürken vurup kıracağımızı düşünüyorlardı. Dünyanın en barışçıl yürüyüşünü yaptık. En barışçıl eylemini yaptık. Bütün 80 milyona sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Bir acı kaybımız oldu; Hasan Tatlı kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İki güzel kızı yine yürüyüşe geldiler, babalarının vasiyetini yerine getirdiler. Hem başsağlığı diliyorum, hem şükranlarımı sunuyorum.

Yürüyüşümüze destek veren pek çok kişi oldu. Milletvekillerine, genel başkanlara ve yöneticilere, sendikalara, sanatçılara, muhtarlara, engellilere, Ergenekon, Balyoz, KHK mağdurlarına, taşeron işçilere, kadınlara, meslek kuruluşlarına, barolara, çiftçilere, emeklilere ve mağdur ailelere yürekten teşekkürlerimi sunuyorum verdikleri destek için.

NEDEN YÜRÜDÜK?

Neden yürüdük? Bu sorunun cevabını izin verirseniz vereyim. Olmayan adalet için yürüdük, mazlumun ahı için yürüdük, hapisteki milletvekilleri için yürüdük, hapisteki gazeteciler için yürüdük, Sözcü muhabiri Gökmen Ulu’nun doğum günü. Hapistesin kardeşim biliyorum ama unutma Maltepe Meydanı senin yanında, gazetecilerin yanındadır.

Üniversiteden atılan hocalar için yürüdük, KHK ile üniversite hocalarının kapının önüne konması tam bir demokrasi ayıbıdır. Geçmişte bunu 1402’leri hatırlarsınız sıkıyönetim döneminde paşalar yapıyordu, Hitler Almanya’da yapıyordu, Almanya’dan gelen hocalara Gazi Mustafa Kemal Atatürk kapılarını açtılar. Şimdi Kaboğlu gibi ünlü isimler kapının önüne kondu, yurt dışına yasak kondu. Yasaklayanları Maltepe Meydanı’ndan kınıyorum.

Haksız yere kamudan atılanlar için yürüdük, çocuklar için yürüdük, taşeron işçiler için yürüdük, mevsimlik işçiler için, orman köylüleri için, linç edilen askerler için, hapisteki öğrenciler için yürüdük. Tek adam rejimine, FETÖ’ye karşı olduğumuz, 20 Temmuz’a karşı olduğumuz için yürüdük. IŞİD, PKK, El Nusra’ya karşı olduğumuz için yürüdük. Devlette liyakat sistemi kalmadığı için yürüdük. 15 yılda 13 kez üniversite ve KPSS soruları çalındı, bunun için yürüdük. Şiddet mağduru kadınlarımız ve çocuklarımız için yürüdük, Mavi Marmara şehitleri için yürüdük. Onursuz bir anlaşmayla hakları elinden alındığı için yürüdük. Terörist ilan edilen, hapis edilen, hak aramak açlık grevindeki kardeşlerimiz Nuriye ve Semih için yürüdük.

Korku iklimi içinde konuşamayan iş dünyası için yürüdük. Siyasi ayak ortaya çıksın diye yürüdük. 249 şehidimiz ve gazilerimiz için yürüdük. Şehitler ve gaziler arasında ayrım yapılamaz, ayrım yapılmasın diye yürüdük. 

Farklılıklarımızla birlikte yaşamak için, huzurla yaşamak için, Türkiye'nin saygın bir konumu olsun diye adalet. Zulüm ile abad olunmaz, zulüm ediyorlar. Fakir fukaraya zulüm ediyorlar. Çiftçiye zulüm ediyorlar. Zulme karşı durmak bizim namus borcumuzdur. 

ADALET , ADALET, ADALET

Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez. Bu meydan ve bu meydanın dışında adalete susamış sizlere saygılarımı sunuyorum. 

Önce adalet, hak, hukuk, adalet diyoruz. Siyaset ahlak temelli yapılmak zorundadır. Siyaset malı götürme alanı değildir. Siyaset ülke için yapılır. Siyaset ülkeyi birleştirmektir. O nedenle her yerde söylüyorum, bir daha söyleyeceğim; Hiç kimsenin etnik kimliğine, inancına göre siyaset yapmayacağız. Yapanlar vatan hainleridir. Herkesin kimliğine saygı duyuyorum. Başörtü kadınlarımız için diyorlar ki; efendim iktidar değişirse sizin yaşam tarzınızla uğraşacaklar. Bunu söyleyenlere itibar etmeyiniz. Biz herkesin kimliğine sonuna kadar saygılıyız. 

Adalet sokakta aranmaz diyorlar. Bir ülkede adaletsizlik varsa, o ülkenin mahkemeleri bağımsız değilse, TBMM'nin yetkileri gasp edilmişse, halkın gözü, kulağı ve sesi olan basın susturulmuşsa o zaman adalet arayışımızın tek yeri sokaktır. Kimse bundan endişe etmesin. Adalet, adalet, adalet...

Darbeyi önlemek için sokak güzel, adaleti getirmek için kötü. Darbeyi de önleyeceğiz, adaleti de getireceğiz.

İki tane 15 Temmuz var; biri halkın diğeri sarayın 15 Temmuz'u. Halkın 15 Temmuz'da halk sokağa indi, darbeyi önledi. Bu 15 Temmuz bizim onurumuz, gururumuzdur. Bir de sarayın 15 Temmuz'u var, darbe girişiminden yararlanıp, KHK'lar çıkaran sarayın 15 Temmuz'u var. Biz buna sonuna kadar direneceğiz. 

HAKİM GÖZÜNÜ DİKMİŞ SARAYA 

Bir kişinin suçlu olup olmadığına siyasi, bakan, milletvekili esnaf karar vermez. Bir kişinin suçlu olup olmadığına ancak hakim karar verebilir. Beyefendi şimdi kişiye ceza kesiyor. Ne olursan ol, kim olursan ol adaleti bu ülkeye getireceğiz.  1971 ve 1980 darbelerinden sonra sıkı yönetim mahkemeleri kurulmuştu. Ama savcı, hakim karar verirken; savcı delil topluyor hakim de en azından o delillere bakarak karar veriyordu. Şimdi 20 Temmuz sivil darbesinden sonra dosyada delil varmış, yokmuş önemli değil. Hakim gözünü dikmiş saraya, oradan gelen talimata göre karar veriyor.

 

Anayasa Mahkemesi'nin başkanına ve üyelerine de sesleniyorum; korkmayın, onurlu ve dik durun. Daha önce karar verdiniz; milletvekilleri yargılanabilir ama tutuklanamaz demiştiniz. Bu sözünüzün arkasında durun. AYM üyeleri; sizin dik durmanız, sizin onurlu durmanız, sizin adaleti korumanız, sizin Türkiye'nin onurunu korumanız size güç katar. Birilerinin oyununa gelmeyin, saray ne yaparsa yapsın, yarın çocuklarınızın yüzüne bakacaksınız, arkadaşlarınızın yüzüne bakacaksınız. Saraydan talimat geldi, biz o yüzden karar verdik diyorsanız lütfen o koltukları boşaltın.

Yaşadığımız dönem bir dikta dönemidir. 1940’ların Almanya’sından bir örnek vereyim. Bir bakan “Karar vermeden önce ‘Benim yerimde Führer olsaydı, nasıl karar verirdi” diyor. Aynı oyun bugün Türkiye’de oynanıyor, hakim Saray’a bakıyor. Aldığı talimatla karar veriyor. Hakimlik kutsal bir görevdir. Cübbesinde ilik yoktur. Kimsenin önünde cübbesini iliklemez. Tam tersine duruşma salonuna hakim gelirken herkes ayağa kalkar. Bütün yargıçlara, bütün savcılara sesleniyorum. Adaletin hakkını korumak benim kadar sizin de görevinizdir. Sizin de hakkınız ve görevinizdir. Dik durun, onurlu durun, ona göre karar verin. Delilsiz insanları mahkum etmeyin, Saray’dan talimat geliyorsa elinizin tersiyle itin.

'KORKMAYIN'

Konuşmamın bir yerinde dedim. FETÖ darbe girişiminin siyasi ayağı ortaya çıksın diye yürüyoruz dedik. Aynı yolda yürüyoruz diyenler, “Ne istediniz de vermedik” diyenler, gerçekler ortaya çıksın diye dedik. Sivil darbeden sonra FETÖ olayının ayrıntılarını ortaya çıkarmak için görev yapan onurlu savcılardan dosyalar alındı. Aynı savcılar başka yerlere sürüldüler. Bir darbe girişiminin üstünü örtmeye kalkanlar gerçek darbecilerdir. Sivil darbe, gerçek darbe girişiminin oluşmasını, olayını öğrenmeyelim diye perdeleniyor. Bir şey daha yapıyorlar, FETÖ iddianameleri önce Adalet Bakanlığı’na gidiyor. Yargının her alanı siyasi otoritenin denetimi altında.

Adalet saraylarında görmüşsünüzdür. Adalet heykelinin gözleri kapalıdır, kulakları bağlıdır. Terazisi eşittir. Hakim ve savcılar. Adaletin ne kadar değerli olduğuna inanıyorsanız, bu adalet heykelinde şu andaki tabloyu size söyleyeyim. Heykelin gözleri bağlı değil açık, kulakları bağlı değil açık, terazisiyse hileli. Bu heykelin hakkını vermek, adaleti yeniden vermek, siyasi denetime girmek değil, adaleti dağıtmak bir vatandaş olarak, bir hakim olarak görev yapmakla mümkündür. Siyasi otoriteden emir alarak görev yapıyorsanız, siz savcı da hakim de değilsiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline dinamit koyuyorsunuz. Bu arada Anayasa Mahkemesi’nin değerli başkanlarına, üyelerine de seslenmek istiyorum. Korkmayın, korkunun ecele faydası yok. Dik durun, onurlu durun. Korkunun ecele faydası yok. Karar verdiniz, milletvekilleri yargılanabilir ama tutuklanamaz. Neden Saray’ı kızdırırız diye ürküyorsunuz. AYM üyeleri, sizin dik durmanız, onurlu durmanız, adaleti korumanız, adaletten yana tavır almanız, Saray’ın değil, ülkenin çıkarlarını savunmanız size güç katar, Türkiye’ye güç katar. Birilerinin oyununa gelmeyin. 

'KORKU GÖMLEĞİNİ ÇÖPE ATTIK'

Saray size ne yaparsa yapsın. Yarın çocuklarınızın yüzüne, torunlarınızın yüzüne bakacaksınız. “Saray’dan emir geldi” diyorsunuz, lütfen o koltukları boşaltın, oraya namuslu savcılar gelsin. 450 kilometreyi büyük bir keyifle yürüdük. 50-60 kilometrede bırakırlar dediler. Baktılar, “Bu adam yürüyor.” Yürüdüm, kararlılıkla yürüdüm, torunlarımız için, geleceğimiz için yürüdüm. Hiçbir ayrım yapmadım. Herkesi kucakladım. 

Bu yürüyüşle ne kazandık. Önce toplum olarak korku gömleğini çıkarıp çöp sepetine attık. Biz cesur insanlarız. O nedenle dedim, siz de korkuya teslim olmayın diye. Yalnız olmadığımızı gördük, tüm Türkiye’ye ve dünyaya yalnız olmadığımızı duyurduk. Adaletli bir Türkiye kuracağımızı gördük.

Umut bulaşıcıdır. Ben umutluysam yanımdaki arkadaşım da umutludur. Maltepe umutluysa İstanbul umutludur. İstanbul umutluysa Ankara mutludur. Herkes umut tohumlarını yeniden eksin. Umudumuzu, aşımızı paylaşmasını öğrendik. Bir orman gibi kardeşçe yaşamasını özledik. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük sayfalarından birini yazdık. Destan yazdık. 80 milyona şükran duygularımı, sevgilerimi, saygılarımı ve muhabbetlerimi yine gönderiyorum.

NE İSTİYORUZ?

Ne istiyoruz? Bir, OHAL kalksın, Türkiye normalleşsin istiyoruz. İki, adliyeye, kışlaya, camiye siyaset girmesin istiyoruz. Üç, hapiste gazetecileri olmayan bir Türkiye istiyoruz. Dört, üniversiteleri susturulmuş değil, konuşan bir Türkiye istiyoruz. Düşünceyi açıklama özgürlüğü istiyoruz. Milletin seçtiği vekillerin, tutuklanmasını değil, TBMM’de görev yapmalarını istiyoruz. FETÖ’yle mücadelenin göstermelik değil, gerçekten yapılmasını ve siyasi ayağın kesinlikle ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Tek adam rejimine hayır diyoruz. Demokratik parlamenter sistem istiyoruz. TBMM’nin gasp edilen yetkilerinin iade edilmesini istiyoruz. Göstermelik değil, gerçekten kadın erkek eşitliğini, kadına yönelik şiddetin önlenmesini istiyoruz. Gençlere saygı istiyoruz. Fikri hür, vicdanı hür gençlerin önündeki bütün engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz. 450 kilometreyi yürürken ormanları, yeşillikleri fark ettim, yağmuru gördüm, sisi gördüm, gölleri gördüm. Cıvıl cıvıl hayatı gördüm. Bu cennet gibi ülkeyi cehenneme çevirmeye kimin hakkı var?

10 MADDELİK 'ADALET ÇAĞRISI'

Adalet mülkün temelidir. Günümüz Türkiye’sinde mülkün temeli ne yazık ki sallanmaktadır. Gün, temelinde adalet olan yeni bir toplumsal sözleşme yapma günüdür.  İşte bu anlayışla bir araya gelen milyonlar olarak Türkiye’nin özellikle son bir yılda içine sokulduğu duruma dair tespitlerimiz ve en acil şekilde yerine getirilmesi gerekenlere ilişkin çağrımız şudur:

  • 15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha açık ve kesin bir dille lanetliyoruz. 15 Temmuz gecesi TBMM’nin kararlı, onurlu duruşu ve halkımızın sokağa çıkarak FETÖ darbe girişimine karşı direnmesi ülkemizin anayasal ve demokratik kazanımı olmuştur. Biz buna sokağın/halkın 15 Temmuzu diyoruz. Ancak bu darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması iktidar tarafından bilinçli olarak engellenmektedir. 249 şehidimizin aziz hatırası ve 2301 gazimiz için Fetullah Gülen Terör Örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.  
  • İktidar tarafından 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek, 20 Temmuz darbesi yapılmıştır. 20 Temmuz’da OHAL ilan edilmiş ve TBMM’nin yetkileri gasp edilmiştir. Biz buna Sarayın 15 Temmuzu diyoruz. Bir sivil darbeye dönüşen OHAL uygulamaları yasama, yargı ve yürütme gücünü tek kişide toplamıştır. OHAL derhal kaldırılmalı ve hukuk düzeni evrensel ilkelere uygun olarak yeniden tesis edilmelidir.  
  • Yargıyı siyasetin emrine vermek demokrasiye ihanettir. Dolayısıyla demokrasinin, can ve mal güvenliğinin vazgeçilmez kuralı olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır. “Kolektif suç” gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.  
  • Bugün, OHAL uygulamalarıyla mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik hakları ellerinden alınmıştır.  OHAL mağdurları adeta “sivil ölüme” terkedilmiştir. Mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara hukuk devletinin gereği olarak son verilmelidir. 
  • 20 Temmuz sivil darbesinden sonra, 15 Temmuz darbe girişimiyle veya onun arkasındaki örgütle hiçbir ilişkisi bulunmayan, ama sırf Hükümete muhalif görüldüğü için bütün haklarından yoksun kılınan akademisyenler ve diğer kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Anayasa Mahkemesinin içtihatları dikkate alınarak, tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.
  • 150’nin üzerinde gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı, medya üzerindeki tüm baskılara son verilmelidir. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. 
  • OHAL koşullarında, serbest tartışmanın yapılamadığı bir ortamda ve üstelik “devletin bütün imkânları seferber edilerek” gerçekleştirilen Anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan anayasa yerine, bir kişinin beklentilerine yanıt veren bir Anayasa değişikliği Yüksek Seçim Kurulu’nun yasadışı kararıyla yürürlüğe konulmuştur. Bu bir “mühürsüz seçimdir.” Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir. 
  • Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan, insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat esası kamuda göreve başlama ve yükselmede esas alınmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden üreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.
  • Sadece hukuk alanında değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaygın bir adaletsiz düzen devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, insanca yaşam ücretinden yoksunluk, örgütsüzlük, ayrımcılık, yaygın şiddet, terör gibi çok geniş bir yelpazede yaşanan toplumsal adaletsizliklerin giderilmesi için ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara eşit yurttaşlık temelinde son verilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahim görünümlerden biri olan kadınlara karşı ayrımcılığın önüne geçilmeli, kadınların özgürlük alanları korunmalı, kadın hakları toplumsal hayatın her alanında uygulanmalıdır.
  •  Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemizin içindeki adaletsizlikleri de kökleştiren bir kısırdöngü yaratmıştır. Adalet sadece iç politikaya ve toplumsal yaşama değil uluslararası ilişkilere de hâkim olmalıdır. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara, tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. Türkiye yüzünü insan haklarına, hukuk devletine, adalete önem veren milletler ailesine çevirmelidir. 

Hukuka ve Anayasaya saygı, adaleti sağlamanın ilk koşuludur. Hukuk güvenliğinin olmadığı ve adaletin gerçekleşmediği bir toplumda, kamu düzeni ve toplumsal barış sağlanamaz. Adaletsiz toplum ise, insan haysiyetinin zedelendiği bir toplumdur. Bu “Adalet Çağrısı”; adaletin, insan haysiyetine saygının ve toplumsal barışın temeli olduğu inancıyla hazırlanmıştır. 
 
Bu mücadele bizim mücadelemiz. Ve biz Türkiye’yiz. Adalet isteyen, barış isteyen, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik isteyen Türkiye’yiz. Biz dünyadan kopmak değil, dünya ile barış içinde kardeşçe yaşamak isteyen Türkiye’yiz. Biz kavga değil huzur isteyen Türkiye’yiz. Biz halkız. Bu yol bizim yolumuz, bu meydanlar bizim meydanımız. Bu memleket bizim memleketimiz. 
Bu mücadele adalet mücadelesi… Bu yürüyüş bizim yürüyüşümüz. Bu çağrıdaki tüm taleplerimiz karşılanıncaya kadar durmayacağız. Bu yürüyüş artık başladı. Korku duvarlarını yıkacağız. Adalet yürüyüşümüzün bu son günü yeni bir başlangıçtır… Yeni bir ilk adımdır. Bu bağlamda Yasama/yürütme ve yargı erklerini kullanan bütün yetkililere bu uyarılarımızı iletirken, siyasal partileri, toplumun farklı kesimlerini, sivil toplum örgütlerini ve bütün yurttaşları, bildirinin hedeflerini sahiplenmeye ve hayata geçirmek için mücadeleye çağırıyoruz.


2 MİLYON KİŞİ AÇIKLAMASI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşüne başlamasının hemen öncesinde miting meydanında kürsüye çıkan Barış Bozkurt, "Bugün, burada sizlerin sayesinde ben de bir rekor gerçekleştiriyorum. Maltepe Meydanı'nda bulunan 2 milyon kişiye sunuculuk yapıyorum" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık 2,5 kilometrelik yürüyüşün ardından kısa bir mola verdi. Kılıçdaroğlu molanın ardından miting meydanına kadar yalnız yürüyüş gerçekleştirecek.

CEMAL CANPOLAT'TAN TEŞEKKÜR KONUŞMASI

CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, kürsüye çıkarak konuşma yaptı. Miting alanında iki buçuk milyon kişi bulunduğunu, 1 milyon kişinin ise miting alanına girmeye çalıştığını belirten CHP’li Başkan Canpolat, “Hepinize teşekkür ediyorum, hoş geldiniz Genel Başkanım. Şimdi iktidar zamanı” dedi.