ABD'li eski Büyükelçi James Jeffrey'den dikkat çekici 'Gülen' açıklaması

2008-2010 arasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey, 15 Temmuz'a ilişkin "Hepimiz kesin kanıtları bekliyoruz ancak emarelerin çoğu Gülen hareketine işaret ediyor" dedi. Jeffrey, Erdoğan'a ilişkin ise "Washington’da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim" ifadelerini…

ABD’nin en kıdemli diplomatları arasında sayılan James Jeffrey, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan James Jeffrey, 15 Temmuz sonrası emarelerin Gülen'i gösterdiğini söyledi.

Röportajın bir bölümü şöyle:

EMARELER GÜLEN'İ GÖSTERİYOR

15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşananları nasıl değerlendirdiniz?

Türkiye’de yaşanan trajediye ve içsavaşa yakın bir şeydi. Gerçekleşmediği için hepimiz memnun olmalıyız. Benim 1980’de yaşadığım darbeden de başka ülkelerde gerçekleşen darbelerden de çok farklıydı. Zira tanık olduğumuz darbeler -iyi ya da kötü- dikkatle ve komuta birliği içinde planlanıp bir noktada demokrasiye dönüş hedefiyle gerçekleştirildi. Buradaysa darbecilerin motivasyonunun tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak demokratik sistemi yıkıp yerine gizli bir teşkilatı iktidara getirmeyi hedefledikleri açık.

Kimdir o gizli teşkilat? 

Hepimiz kesin kanıtları bekliyoruz ancak emarelerin çoğu Gülen hareketine işaret ediyor. Emareler darken de sadece Türk hükümetinin açıklamalarını kastetmiyorum. Bunu planlayanların askeri müesses nizamdan olmadığı ortada. Benim bildiğim kadarıyla Gülen hareketi ordu içine epey sızmıştı. Zaten polis ve yargıya aşırı şekilde sızmalar daha önce gerçekleşmişti. Bunlara Türkiye’de görev yaptığım yıllarda şahit oldum. Özellikle Balyoz soruşturmasında, Hakan Fidan’ın ifadesi alınmaya çalışıldığında ve 2013’teki yolsuzluk davaları sırasında bu durumu tespit ettim. Türkiye’de bürokrasinin önemli bir bölümü Gülen cemaatinden sızmıştı ve sadakatleri devlete değil bu hareketeydi. 15 Temmuz’un arkasında Gülencilerin olma ihtimali yüksek ancak Türkiye’nin bunu yargı önünde kanıtlaması gerekiyor. İpi kimlerin çektiğini anlamak için daha çok bilgiye ihtiyacımız var.

Bu kalkışmada Fethullah Gülen’in şahsen rolü nedir sizce?

O sorunun da bugün hareketi gerçekten kimin yönetiği sorusunun da cevapları bende yok. Biliyorsunuz, hiç saydam olmayan bir hareketten bahsediyoruz, içine nüfuz etmek çok zor. Dolayısıyla da hepimizin kafasında yanıtlanmamış onlarca soru var.

ERDOĞAN WASHINGTON'DA SEVİLMİYOR

- Siz işin arkasında Fetullahçıların olma ihtimali yüksek diyorsunuz ama kısa bir süre öncesine kadar temsil ettiğiniz ülkenin resmi ağızları farklı ton kullanıyor. Washington’ın darbeyle Gülen arasında net bir bağ kuracak herhangi bir ifadeden kaçınıyor. Neden?

Bu soruya yanıt verebilmek için size Türk-Amerikan ilişkileri üzerine ufak bir seminer vermem gerekecek. Türkler ve Amerikalılar birbirini kesinlikle anlamıyor ve her şeyin kökeninde bu var. Türkiye’de liberalinden ulusalcısına İslamcısına herkeste şöyle bir kanaat var; büyük güçler yüzyıllardır Bismarck’çı politikalarla ülkenizin zayıflaması için uğraşıyor. 1905’te takılıp kalmışsınız. Avrupa’ya, Amerika’ya ve hatta bir ölçüde Rusya’ya bakışınız bu. 1983 yılından beri Türk-Amerikan ilişkilerinde benim bizzat tanık olduğum bütün krizlere rengini veren bu argüman Türklerin Batı’yı hiç anlamadığının kanıtı.

Batılıların temel motivasyonu insan hakları ve özgürlükçü düşüncelerdir. Nokta. Bu Avrupalılar için yüzde yüz böyledir, Amerika için de varsayılan pozisyondur. Dolayısıyla darbe teşebbüsü gündeme gelince hemen insan hakları ihlallerine dair genel bir endişe hasıl oldu.

Şimdi siz bana ‘Bir dakika bir dakika, bir grup general Türkiye’de insanların üzerine ateş etme talimatı vermiş, tankları sokaklara dökmüş ve İslamcı bir komplonun parçası olmuş, bu Erdoğan’dan daha büyük bir tehlike değil mi?’ diyeceksiniz.

- Evet tam da onu soracaktım...

Hiç önemli değil. Erdoğan Washington’da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim. Batı daha önce Erdoğan’dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar – lisanımı maruz görün – her koşulda bize yaltaklanıyor. F-16’ları, müttefiklik ilişkilerini falan düşünerek bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor. Ondan daha otoriter liderler ise dostumuzmuş gibi poz yapmakta beis görmüyor. Çok yakın zamana kadar Putin bile böyle davranıyordu. Erdoğan Washington’da bu yüzden sevilmiyor. Biliyorum hiç adil bir durum değil.

- Mesele sadece Erdoğan mı yani?

Erdoğan’ın da ötesinde Washington’da genel olarak Türklerden hoşlanmama durumu da var. Türk ordusu çok zor, selam çakıp IŞİD’le savaşmaya gitmiyorlar, aylar süren müzakereler oluyor. Başka ülkeler ise 4 uçak gönderip IŞİD’le savaşıyorum diyor. Aslında hiçbir şey yapmıyorlar ama olumlu puan alıyorlar. Yani demem o ki Washington’da genel olarak hükümetinize karşı bir güvensizlik var ve sevilmiyorlar. Washington böyle bir ruh hali içindeyken darbe teşebbüsü gündeme geldi.

- Darbe başarılı olsa Washington onaylar mıydı?

Bana kalırsa darbe başarılı olsaydı Washington buna kesinlikle karşı çıkardı ancak darbenin başarısız olacağı çok kısa sürede anlaşılınca hem Washington hem de Avrupa, ‘Erdoğan bunu her zamanki gibi otoriterleşmenin yeni bir aracı olarak kullanacak’ diye düşündü. ‘O halde her zaman yaptığımız gibi biz yine Erdoğan’ı eleştirelim’ dediler. İşte bu nedenle Kerry’den ‘Türkiye’yi NATO’dan atalım’ tarzında aptalca açıklamalar geldi. Hangi kafayla bunu söyleyebildiyse! Tam bir delilik.

Bazı Doğu Asya ve Arap ülkelerinin yaptığı gibi bize yaltaklansanız, özgürlükçüymüş gibi davransanız böyle olmayacak. Oysa Erdoğan gibi yüzümüze karşı çatışmacı bir üslup tercih ediyorsanız insanlar size sempatiyle bakmayacaktır. Bu çok yanlış. Ben ülkemin bu tutumunu eleştiriyorum. Bundan nefret ediyorum.

- Yanlışsam düzeltin lütfen; özetle Washington’ın darbe teşebbüsü konusundaki tavrı Erdoğan’a karşı önyargılardan kaynaklanıyor diyorsunuz özetle. Doğru mu?

Önyargı şu; ABD her şeye öncelikli olarak insan hakları, demokrasi ve özgürlükler çerçevesinden bakar.

ÇAVUŞOĞLU’NUN SÖZLERİ KARA TAHTAYA TIRNAK SÜRTMEK GİBİ

- Fetullah Gülen bu bahsettiğiniz denklemin tam olarak neresinde?

Bugün her şeyi daha da kötü hale getiren Fetullah Gülen’in yargılanmasının meselenin kalbinde oluşu. Bizim Amerika’da en önem verdiğimiz değerlerin başında adalet ve hukukun üstünlüğü gelir. Adaletin siyasi ya da diplomatik herhangi bir değerlendirmeden ari olması gelir. Tırnağınızı kara tahtaya sürterseniz çıkan korkunç sesi ve duyguyu bilirsiniz değil mi? Dışişleri Bakanınız Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘Bu mesele ABD ile siyasi ilişkilerimizle ilgili’ demesi tırnağı kara tahtaya sürtmek gibi aynen! Bizim atalarımız 19 Nisan 1775’te Amerikan içsavaşında adalet ve hukukun üstünlüğü için savaşmak için silah kuşandılar. Adalet herhangi bir siyasetçinin kafasına göre karar verebileceği bir şey değil. Belki kızgın geliyor sesim... Evet kızgınım. Bu konuda Türklere kızgınım. Çünkü bizim için çok kıymetli olan yargının bağımsızlığı prensibini anlamıyorlar.

Fetullah Gülen’in yeşil kartı var, yani Amerikan vatandaşlığından bir önceki statüde. Bildiğiniz gibi Amerikan hükümeti Gülen’in bu statüyü almasını istemedi ve aleyhine çaba gösterdi. Ama bu tutum ters tepti. Türkler bugün de ‘Amerikan yönetimi isterse yeşil kartı iptal edilir’ sanıyor. Hayır biz iptal edemeyiz, bunu ancak bağımsız mahkemeler yapabilir. Mahkemeler bağımsızdır ve bu bizim demokrasimizin temel kriteri. Türkiye bu gerçeği anlamak istemediği için Türk-Amerikan ilişkileri son derece tehlikeli bir trajediye doğru çakılmak üzere. Bu Amerika için kötü olacak ama Türk halkı için felaket olacak. Geçen hafta Putin’le falan verilen görüntüye de bakarsanız...