61. yılında 6-7 Eylül olayları

6-7 Eylül'de "Atatürk’ün doğduğu evin bombalı saldırıya uğradığı" yalanıyla Demokrat Parti tarafından başlatılan provokasyon, ülke tarihinin en karanlık olaylarından biri olarak tarihte yerini aldı. 6-7 Eylül'ün üzerinden tam 61 yıl geçerken 6-7 Eylül ruhu AKP ile sürüyor...

Haber Merkezi

Türkiye tarihinin karanlık sayfalarından birisi olan 6-7 Eylül yağması, "karanlık" olmakla birlikte yıllardır nasıl tezgahlandığı ve kimlerin kullanıldığı bilinen bir provokasyon. Bugün ise, liberallerin ve gericilerin Demokrat Parti'yi aklamak için türlü vesilelerle gündeme aldıkları bir mevzu.

6 Eylül 1955'de saat 13:00’da devlet radyosundan duyurulan, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalı saldırıya uğradığı haberi, dönemin istihbarat örgütü MAH’ın hizmetinde çalışan İstanbul Ekspres gazetesi tarafından yapılan ikinci baskıda, manşetten verildi. Normalde 20-30 bin civarında tiraj yapan gazetenin ikinci baskısı, o dönemin teknik koşullarında hiç de kolay olmayan bir sayıda, 290 bin adet basılmıştı ve bu gazete Kıbrıs Türktür Cemiyeti tarafından dağıtılmıştı.

Daha sonra, İstanbul'daki yağmaya başlama üzere, "gezici" olarak kamyonlara ve trenlere doluşturulan yoksullardan oluşan kalabalık bir grup insan iki gün öncesinden şehre getirildi. 6 Eylül'de, bu kitleyi Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC) ile İstanbul Yüksek Okullar Talebe Birliği (İYOTB) yönlendirecekti. Akşam üzeri bu grup, kendilerine daha önce temin edilen sopa, balta, kazma gibi silahlarla İstiklal Caddesi'nde yürüyüşe başlayıp daha evvelden Rumlara ait olduğu tespit edilerek duvarları kırmızı haçlarla işaretlenmiş, tabelası yabancı dille yazılmış, Tünel’e kadar uzanan güzergâhta bulunan tüm mekânları yağmaladılar.

Olaylardan sonra tutuklananlar arasında yer alan Demokrat Parti üyesi ve Fenerbahçe'deki saldırgan grubunun önderi Serafim Sağlamel'in elinde, gayrimüslimlerin adres listeleri bulunmuştu.

ÖNCE 'MİLLİ GALEYAN' SONRA KOMÜNİSTLER YAPMIŞTIR YALANI
Tertibin en ilginç yönlerinden biri ise, olayların hemen ardından basında çıkan haberlerde önce, “halkın duygusal tepkisi”, “milli galeyan” gibi ifadelere yer verilirken kısa bir süre içerisinde hiçbir delile dayanmadan “komünistler”in suçlanması oldu. Emniyetteki dosyada adı yer alan elli solcu aydın tutuklandı. Aceleyle hazırlanmış suçlular listesinde çok önceden ölmüş olanlar ve askerliğini yapmakta olanlar da vardı. Aydınlar 5 ay cezaevinde tutulduktan sonra beraat ettiler.

Can Dündar'ın 6-7 Eylül olaylarını anlattığı belgeselindeki iddiaya göre, 5 Eylül günü, Fuat Köprülü ve İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'ın da aralarında bulunduğu birkaç kişi, Adnan Menderes'in evinde toplanırlar. Bu toplantıda, gerginleşen Türk-Yunan ilişkileri hakkında konuşulur ve Türkiye'nin bu taraflaşmada elinde bir "koz" olması gerektiği hususunda anlaşmaya varılır. Bu "koz", 6-7 Eylül tertibi olacaktır. Buna göre, MAH'ın görevlendireceği bir öğrenci Mustafa Kemal'in evinin bahçesine bomba atacak ve İstanbul'da bazı "ufak tefek" olayları başlatacaktı. İstanbul'da çıkartılacak olaylar öncesinde emniyet teşkilatına da gerekli bilgiler bile verilmişti.

YERLİ SERMAYE VE EMPERYALİZME KIYAK

Ülke içinde, 6-7 Eylül olaylarında evleri ve işyerleri yakılıp yıkılan ve Türkiye'yi terketmek zorunda kalan gayrimüslim yurttaşların geride bıraktığı sermayenin, hızla müslüman iş adamlarına verilmesiyle el değiştirmesi, böylelikle de milli burjuvazi yaratma hedefinde bir aşamanın daha geçilmesine tanıklık edildi. Kıbrıs tartışmaları üzerinden Rum vatandaşlar hedef olarak gösterilirken, olayların ardından asıl amacın azınlıkların tasfiyesi olduğu anlaşılır. Evleri ve işyerleri yakılıp yıkılan, kendileri şiddete maruz kalan gayrimüslim yurttaşlarımızın geride bıraktığı işyerleri çabucak müslüman iş adamlarına verilirken, özellikle İstanbul'daki gayrimüslim sermaye tasfiye edilmiş oluyordu. Yağmalanan işyerlerinin sadece yüzde 59'unun Rumlara ait olması yaşanan olaylarda sadece Rumların hedef alınmadığı ve gayrimüslimlerin tasfiyesi için uğraşıldığı görüşünü destekliyor.

Öte yandan, Demokrat Parti, İngiltere'nin Kıbrıs'taki Rum direnişinden rahatsızlığını değerlendirerek, hem İngiliz çıkarlarına uygun bir şekilde Rumlara ve Yunanlara karşı düşmanlık yaratmayı başarmış, hem de milli sermaye yaratımında bir virajı daha almış, böylece "bir taşla iki kuş" vurmuştu. 1950'lerin başında bir İngiliz sömürgesi olan Kıbrıs'ın Rum-Ortodoks halkının İngiltere'ye başkaldırması ve Yunanistan ile bütünleşmek istemesi, İngiliz hükümetini rahatsız etmişti. Bu tarihe kadar Kıbrıs gibi bir meselesi olmayan Türkiye de İngiltere'nin "teşvikleriyle" tartışmaya dahil oldu. Sayıları daha az olan Türkleri, Rumlara karşı kullanmaya çalışan İngiltere her iki tarafta da milliyetçiliğin yükselmesini ve bu yolla adanın kendi kontrolünde kalmasını sağlamaya çalışıyordu. İngiltere'nin, 29 Ağustos-7 Eylül arasında Londra'da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin katıldığı bir konferans düzenlemesi konu ile ne kadar yakından ilgilendiğini ortaya koyuyor. Bu görüşmeler başlamadan İngiltere'nin Türk heyetine Yunanistan'a karşı sert bir tavır takınmasını önerdiği biliniyor.

6-7 Eylül olaylarının fitilini, Fatin Rüştü Zorlu'nun Londra'dan yaptığı "orada (İstanbul) bir şeyler yapılması lazım" çağrısı tutuşturdu. Kıbrıs sorunu'nun sonbaharda yapılacak BM toplantısında gündeme getirilmesinin Kıbrıs'ın kendisinden kopması anlamına geldiğini bilen İngiltere, bu konunun gündeme alınmaması için çabalıyordu. 6-7 Eylül'de yaşananlar, Amerika'nın NATO üyesi olan her iki ülkeyi uyarmasına ve Kıbrıs konusunun BM gündemine taşınmamasına neden oldu.

6-7 Eylül olayları ile ilgili son yıllarda yapılan en büyük tartışma, 2009 yılında verdiği bir röportajda Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Orhan Birgit'in bazı konulara açıklık getirmesi oldu. Birgit, 6-7 Eylül olaylarını tertipleyen örgütlerin başında gelen Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin olayları fitilleyen bildirisini kaleme aldığını söylemiş, ancak tertibin arkasında DP'nin ve istihbarat kurumlarının olduğunu belirtmişti.

Ancak 6-7 Eylül'e dair yandaşlar ve liberaller her seferinde "geleneği" ilan ettikleri Menderes'i savunmak için türlü yalanlara başvurmaya devam ediyor. Gerçek ise apaçık biçimde ortada duruyor: 6-7 Eylül'ü planlayanların takipçileri bugün AKP ile birlikte iktidarını sürdürüyor...

soL arşivinden...