'Yaşasın şampiyon olduk'

Aktardığımız durumun bir diğer formu da şu şekilde cereyan edebilir. Oyuncu da kulüp tercihlerinde daha şeffaf/seçici davranabilmelidir. Yedek kalınacak takımlarda oynamak tercih dışı bırakılmalıdır.

İsmail Sarp Aykurt

Son yılların en önemli galibiyetini aldı Ümitler. Çünkü bu galibiyet bizi zirveye çıkardı. Çıkarmakla da kalmadı, bence ufkumuzu açtı. Acaba der olduk.

Önce bir ekolün temsilcisi Sırbistan'ı eleyen Ümit Milli Basketbol takımı, finaldeki galibiyetini belki de Yugoslav basketbol ekolünün Avrupa’daki hegemonyasını kırmaya dönük en ileri hamleyi yapan ülke olan İspanya’ya karşı aldı. Bu kuşku duyulamayacak kadar önemli bir başkaldırıdır! Ama bunun hem güncel hem de geleceğe dönük endişeler barındırdığı da ne yazık ki bir gerçeklik. Neden mi? Üç duruma değinmek yeterli.

Türkiye hem genç nüfus potansiyeli hem de basketbol geçmişi olan bir ülke. Spor ile ilgilenim düzeyi gittikçe artan jenerasyonların basketbol ile buluşmaları da oldukça doğal bir süreç. Lakin gençlerin önünde çok ciddi engeller var. Zaten çarpık ve geri kalmış bir eğitim sistemi ile “yetiştirilemeyen” gençlerimizin önünde bir dizi sıralanan sınav ve mülakatlar silsilesi gençlerin sporu düzenli yapmasını bir kenara bırakın, sporun bir engel, boş zaman giderme aracı olarak kodlanmasına sebep oluyor. Bu durum basketbolun ülkemizdeki altyapısal gelişim grafiğini de olumsuz açıdan etkiliyor ve sporun bir “seçim” olarak kalıplaşmasına çanak tutuyor.

Bir diğer problem ülke basketbolunun kazandığı başarıları ve kazanımların “istikrarlı” bir istikrarsızlık abidesi halini almasıdır. Kazandığımız başarıların devamını getiremeyişimiz süreklilik içeren bir lisan ile “şans, nasip, gününde olmamak vb” gibi argümanlar ile açıklanamaz. Bu durum ekolleşememe, sistem kuramama sorunudur, istikrarsızlık da bir ölçekte bu durumun bir sonucudur. Elbette ki başka parametreler de denkleme dahil edilebilir. Yalnız şampiyonluğun en büyük endişesi de kanımca budur. Ortaya çıkan bu enerjinin, bu potansiyelin doğru bir yere angaje edilmesi, yetkinleştirilmesi bir zorunluluktur. En azından gelecekteki olası başarıların somutlanabilmesi için…

Diğer yandan en büyük yanlışlardan birisi de önemli bir başarıya ulaşmış olan gençlerin “sürelerini” ellerinden almaktır. Daha açarsak koçların bu oyunculara daha çok alan açması ve parkede dakika tanımasıdır. Bench içerisine tıkılmış genç bir oyuncunun ilerleyen zamanda takıma ve takım unsurlarına konsolidasyonu daha gecikmeli yaşanabilir, gecikme de oyuncuyu mental ve teknik açıdan geriye çekebilir.

Aktardığımız durumun bir diğer formu da şu şekilde cereyan edebilir. Oyuncu da kulüp tercihlerinde daha şeffaf/seçici davranabilmelidir. Yedek kalınacak takımlarda oynamak tercih dışı bırakılmalıdır. Yedek kalmak ise ülkemizde bir açıdan “meşru” görülür. Bu da kazanılan astronomik rakamlar ile yedeklik arasında olan ilişkide aranmalıdır. Fiyatlandırma ile basketbol ayrılmalıdır. Kısaca yüksek rakamlarla transfer olunan takımlarda yedek kalmak ya da ölü zamanlarda dakika almak hem oyuncuları hem de basketbolumuzu bir alt seviyeye indirir. Düzen içi arayışlardaki manzara ise dolayımsız bir biçimde buna çıkmaktadır. Ne demek mi oluyor bu? “Dolayısıyla iki sene sonra Sırplar oynayıp oyuncu olurken, bizimkiler hala yedek kalacaklar ve onların yerine bugün yendikleri o Sırp oyuncular astronomik paralarla transfer edilecekler”. (1)

Sonuç olarak şunları belirtmek gerekiyor:

Başarıların genç takımlarımızda “şampiyonluk kazanma” olarak kavranmasının önüne geçmek, bir ekol, bir sistem inşası için çalışmak, spor ile piyasa kavramlarını birbirinden ayırmak, karakterli sporcuların yetişmesinin eğitimsiz olmadığının farkındalığına varabilmek … Ya da kısaca “düzen” dışına çıkmak…
Şampiyonlukları “endişesiz” kutlayabileceğimiz günlere …

(1) http://www.basketfaul.com/makale/33841/onlar-oynayip-oyuncu-olacak-bizim...