Turnuva başlarken: Metin Kurt'tan öğrenmek...

Yarın başlayacak olan “Metin Kurt Futbol Turnuvası” öncesi Metin Kurt'u anan bir yazıya yer veriyoruz.

İsmail Sarp Aykurt

Futbolun ticarileşmesine, uyuşturucuya, piyasacılığa ve gericiliğe karşı “Metin Kurt Futbol Turnuvası” yarın başlıyor.

20-21 Mayıs tarihlerinde Kalamış Halı Saha'da yapılacak turnuva öncesi, turnuvaya adını veren Metin Kurt'u anıyoruz...

METİN KURT'TAN ÖĞRENMEK: ADANMIŞLIK VE MÜCADELE

Kimi insanlar, geride bıraktıkları derin ve keskin izlerle anılırlar. Bu izler, kazanılan başarılarla, alınan ödüllerle ya da paranın un ufak ettiği sahte ilişkilerle kazınmazlar tarihe ve belleklere. Bu kalınca çizilmiş izlerin dokusunda adanmışlık, mücadele ve karakter var ise; yaşamlar kalıcılık kazanır, kişiler ise mücadele içerisinde yaşar hale gelirler.

Metin Kurt, geride bıraktığı kısa ve hızlı yaşamını, komünist mücadeleye adayarak yaşamını anlamlı kılan büyük karakterlerin başında geliyor. Onun kararlı, direngen ve gayretkeş yapısı, sosyalist iktidar mücadelesinin her evresinde canlanıyor ve Metin Kurt ‘yalnızlığı’, örgütlü mücadele ile anlam kazanıyor, sürüyor.

Metin Kurt’un 1948 yılının Mart ayında Kırklareli’de başlayan yaşamı, ailesinin geçim dertlerinin artması ve paraya duyduğu yoğun ihtiyaç sonucu, Metin’in henüz lise döneminde futbola yönelmesine sebep olur.

'SPARTAKÜS'

Kardeşinin de futbolcu oluşu, onu futbol oynamaya daha da yakınlaştıran en önemli nedenlerin başında gelmektedir. Öğretmenlerinin kendisi için kurduğu hayaller, onun futbol oynama konusundaki ısrarını kırmakta yetersiz kalır. Atatürk Erkek Lisesi futbol takımında başladığı futbol serüveni, İstanbul Üniversitesi Spor Kulübü’nde, Alibeyköy Adalet’de, Altay’da, PTT’de ve Galatasaray’da devam eder. Kayserispor’da son verdiği 14 yıl süren aktif futbolculuk dönemi ise onu "Spartaküs" yapmaya yetmiştir.  

İsyanın çıktığı ilk yer ise Galatasaray’dır. Bir antrenman öncesinde hakkında dertleşilen maaş ve prim konuları, çıkılmayan idmanlara ve protestoya dönüşür.

"Komünist ve diktatör" olmakla suçlanan Metin Kurt, paralı menajerlerden, yöneticilerden maaş ve diğer ücretlerini alamayan malzemecisinden sporcusuna kadar birçok çalışanı savunuyor, kendisine yönlendirilen "Futbola anarşiyi soktunuz" suçlamalarına cevabı bir grev ve basın açıklaması ile veriyordu.

Artık Metin Kurt bu verimli toprakların en önemli isyan ateşlerinden birini yakmıştı. Bu ateş, onu Kayseri’ye kadar sürüklüyordu. Ancak Metin Kurt’un yaptığı tespit, mücadelesinin yönünü de tayin etmişti.

SPOR EMEKÇİLERİNİN KURTULUŞU...

Metin Kurt, sporun ve spor emekçilerinin kurtuluşunun sermaye düzeninden çıkmakla, onu alt etmekle geleceğini görüyordu. Bu yolda futbolu bırakmak, kadro dışında bırakılmak ya da amatör takımla çalışmalara katılmak mücadelesinin parçalarındandı.

Metin Kurt, bir tarafıyla masumca ve olanca sevgisi ile maç izlemeye gelen taraftar ile, futbolun kötücül yüzü arasında kalıyor, bu durum kendisini baskılamaya başlıyordu. Kayseri’de verilen futbolu bırakma ve "modern dilencilik" olarak adlandırdığı jübile yapmama kararı onu örgütlü mücadeleye ve kendi deyişi ile "sermayenin gladyatörü olmama" kararına bağlamıştı.

Kayseri’de bulunduğu dönemde Maden-İş Sendikası’nın MESS’e karşı başlattığı direnişe bir futbol emekçisi olarak destek oluşu ve grevdeki işçiler ile çadırlarda gösterdiği dayanışma, Metin Kurt’u yeniden öne itiyordu. Yerel gazetelerde Metin Kurt’un halktan maden işçileri için para topladığı, hatta o iş kolunda sendikanın gerilememesi için bir metal fabrikasında çalıştığı yazılıyordu.

1978 senesi, Metin Kurt’un bireysel mücadeleden örgütlü mücadeleye adım attığı yıldı.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELEDE İLK EVRE

Metin Kurt’un futbol sonrası ilk uğrağı Politika gazetesi oldu. Burada kendisine yönelen “Futbolu neden böyle sessiz sedasız ve jübilesiz bıraktın” sorularına verdiği cevap, “Ben dünyayı ellerinde tutan ve değiştirecek olan emekçi kitlelerinin arasındaki yerini almam gerektiğini anladım” oldu. Sermayenin spor aracılığıyla emekçi kitleler ve sporcular üzerinde kurduğu tahakküm Metin Kurt’un tek rakibi haline gelmişti.

Metin Kurt, mücadelesini yazılarında da anlatmaya başlamış, spor emekçilerinin bir arada ve örgütlü mücadele etmeleri için politik yönü güçlü çağrılar yapmaya başlamıştı. 1979 senesinde Politika dergisinde yapmış olduğu “Tüm sporcular derneği kurulmalıdır” çağrısı karşılık bulmaya başlamıştı bile.

Sporun burjuva siyaset ve sermaye ile doğrudan ilişkili olduğunu vurgulayan ve buna yönelik çalışmalar yapan Metin Kurt, “Ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu” tekerlemesine “Gerçekte siyaset, sporun babaevidir” cevabını veriyordu.

Sportmence günleri hararetli bir şekilde başlamıştı.

Örgütlenme çağrıları, amatör sporcu çalışmaları, sporcular ile kurulan yepyeni temaslar... Sportmence mücadeleye hızlı bir giriş yapmış ve dikkat çekmişti.

Özellikle, konu olarak işlediği ‘faşist ve dinci sporcular gerçeği’ yazıları ya da güncel spor sorunlarına ilişkin yürüttüğü çalışmalar,  günümüze bağlanan bir köprü işlevi görüyordu adeta. Metin Kurt, gerici oyuncuların spor alanına ev sahipliği yapmasına bariyer olacak tüm çalışmaları Sportmence üzerinden örgütlüyordu.

Ekliyordu Metin Kurt:

“Sporda taraftar kalarak taraf olmayı beceremeyenler, spor ve sporcunun gericilerin elinde etkin bir araç olarak kullanılmasının baş sorumlularıdır”.

Ancak hızlı girilen gündemler ve verimli geçen Sportmence günleri, ekonomik nedenlerle kesintiye uğradı ve dergi kapatılmak zorunda kaldı. Metin Kurt, bu hakkını daha sonra yeniden kullanmak üzere, antrenörlük ve iş dünyasına zorunlu bir giriş yaptı. Sportmence ile birlikte yürüttüğü Yedikule futbol takımının eğitmenliği de kendisini yorgun ve yıpranmış hissettirmişti. Geçen zaman Metin Kurt’u birçok kulvara sürükledi. Eyüpspor ve Kayserispor’da tüketilen kısa antrenörlük maceraları, pazarlama müdürlüğü, Sivasspor dönemi, Ajans Sportmen, Özgür Ülke ve Evrensel gazeteleri...

Tüm bu süreç, Metin Kurt için mücadelenin katmerlendiği momentler içeriyordu.

YENİDEN DOĞUŞ VE ERKEN SON

Metin Kurt, işsiz ve parasız olmanın acı tadını her emekçi gibi tatmış idi, ancak mücadelesinde bunların da olabileceğini hesaba katan birisiydi de... Buna boyun eğecek bir karakter kendisinde zaten yoktu. “Metin Kurt Halk Sofrası” ismi ile kurduğu çorbacı da ‘dostsuz’ kalıyor, pek bir kısa süre içerisinde kapanıyordu. Ancak o sıralarda akıllarda Sportmence ve sendika fikri egemendi. Bunu sıklıkla dillendiriyordu. “Sportmence dergisi benim için öylesine büyük bir idealdi ki, bu ideal için her şeye katlanabilirdim”.

Başka çare yoktu, sendika ve dergi spor alanı için olmazsa olmazdı. Yeniden toparlanmalı, alanı gericilere ve sermaye sınıfına bırakmamalıydı.

Hayatının ivedi akışına yine kısa süreli deneyimler karıştı. 2006 senesinde eski takımlarından Yeniçarşı ile buluştu. Uzun sürmedi ve istifa etti. Olmamıştı yine, “Haksız olan, çarpık spor düzeni” dedi.

Borç harç dergi kuruldu ve ilk sayısı basılan derginin dağıtımı bizzat Metin Kurt tarafından sağlanıyordu. Parlak bir görüntü olmasa da dergi çıkmaya devam etmişti. Derginin amacı, spor emekçilerinin örgütlü hale geleceği bir sendika kurmaktı.

2009’un Aralık ayında sendika, Spor-Sen kuruldu. Kritik Dolmabahçe protestosu ise o dönemin nabzını ölçüyor, işçi sınıfına ihanet eden sendika üyeleri Metin Kurt için kınama cezası öneriyorlardı.

Metin Kurt için Spor-Sen’in ömrü tükenmişti. Aklındaki tek gerçek amaç, işçi sınıfının sendikasını kurabilmekti.

EN BÜYÜK ADIM: PARTİLİ MÜCADELE

Metin Kurt, Dolmabahçe eyleminin bir dönüm noktası olduğunu görmüştü. Artık bu duruma seyirci kalmak, işçi sınıfına başka türden bir ihanetti onun için.

Maç şimdi yeniden başlamıştı.

“Bugün bizler ilan ediyoruz ki, bundan böyle hiçbir top emekçilerin kalesine girmeyecek. Bugün bu maç, AKP ile emekçi halkımız arasındadır. Sinmeyeceğiz, susmayacağız, seyirci kalmayacağız, bu maçı alacağız!"

İlk önce Devrimci Spor Emekçileri Sendikası kuruldu. Sportmence ise sendikanın teorik yayın organı idi. Bu sıradışı bir çıkış, bir meydan okumaydı. Sendika eylemlerine başlamış, özellikle İstanbul’da örgütlenen taraftar eylemi sermaye sınıfını ve gerici siyasal iktidarı rahatsız etmeyi başarmıştı.

Spor emekçileri, sporseverler ve de sendikaları bir aradaydı…

2011 ise, Metin Kurt için özel bir dönemin açıldığı yıldı. Beş yüz bin boyun eğmeyen arayan Türkiye Komünist Partisi’nin milletvekili adayı idi Metin Kurt.

'SİYASETTE TEK KALE MAÇ OLMAZ'

“Siyasette tek kale maç olmaz” demişti. Artık sınıfın partisinde, sporun batakhanesini kurutmak için vardı.

Sendika da boş durmuyordu. UEFA protestosu, 1 Mayıs, toplantılar, örgütlü mücadele...

Taraftarlar, sporseverler, spor emekçileri renklerde ya da tezahüratlarda değil, ‘sınıfında’ buluşuyordu.

METİN KURT MİRASI

2012 senesi, bitmeyen bir mücadelenin kesintiye uğradığı bir yıldı. Metin Kurt, 24 Ağustos’ta aramızdan ayrıldı. Yapılacak ve yarım kalan birçok şeyi, arkasından gelenlere ve yanı başındakilere devreden Metin Kurt, bu toprakların isyan ateşi olmayı, “Sporda da sözümüz var” demeyi sürdürüyor.

Dürüst ve sosyalist ilkelere bağlı kişiliği, kararlı, üretken kimliği, mücadele geleneği ve geçmişi ile öğretmeye de devam ediyor.

“Bana yakışan Türkiye Komünist Partisi’dir, boyun eğmeyenlerin partisidir” derken ise, mücadelesini partisi ile birleştirmeyi ve çağrısını yinelemeyi hala ihmal etmiyor…