Transfer çılgınlığı sürerken: Bu paralar nereden geliyor?

Gazete ve televizyonların son günlerde en önemli gündem maddelerinden biri de en az “koalisyon” kadar futbolcu transferi olmuş durumda. Milyonlarca avro havalarda uçuşurken, yaşanan transfer çılgınlığını ve futbolu, spor yazarı Bağış Erten’le konuştuk.

Ali Ufuk Arikan

“Nani Fenerbahçe’de”, “Podolski Galatasaray’da”, “Eto’o Antalyaspor’da”, “Van Persie Fenerbahçe’ye gelecek mi”, “Beşiktaş kimleri transfer edecek” haberleri, gazete ve televizyon kanalları tarafından ülkenin neredeyse bir numaralı gündemi haline getirilmiş durumda. Milyonlarca avro havalarda uçuşurken bu paraların nereden geldiği, kaynağın ne olduğuna ilişkin en ufak bir bilgi yok.

Takımların her birinden gelen milyonlarca avro borç açıklamalarına rağmen bu borçları ikiye katlayacak şekilde yapılan transferleri, endüstriyel futbolu, sporun ruhunu ve son ayların dikkat çeken spor düşünce dergisi Socrates'i, spor yazarı Bağış Erten’le konuştuk.

TRANSFER PARALARI NEREDEN GELİYOR?

Ülke medyasının en önemli gündem maddelerinden biri transfer olmuş durumda. Koalisyon tartışmalarını dahi geride bırakacak kadar öne çıkan bu transfer çılgınlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de, olmayan bir parayla, nereden geldiğini bilemediğimiz bir parayla yapılan transfer çılgınlığı var hakikaten. Takımların açıkladığı inanılmaz borçlara rağmen yapılan bu transferlerin ardında büyük bir popülizm var.

Türkiye’de futbol üçe ayrılmış durumda. Sezon başı, sezon sonu ve transfer sezonu şampiyonları belirliyoruz sanki. Transfer sezonunda yine Fenerbahçe en önde bayrak sallıyor. Bu kulüpler şeffaf ve demokratik değil. Harcamalar nereden yapılıyor, paralar nereden geliyor, nasıl gidiyor? Burada bir şüphe ve endişe oluşması normal…

Avrupa finansal fair-play’le birlikte birçok takıma ciddi cezalar verirken, Türkiye’de yaşanan tablo gerçekten akıldışı.

‘ŞEFFAF DEĞİLLER’

UEFA birçok takıma finansal kriterler dolayısıyla ciddi cezalar verdi. Türkiye’de Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş bundan bağımsızmış gibi transfer yapıyor. Bu kulüplerin Avrupa kupalarından atılmak gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalma olasılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Beşiktaş bunun ceremesini çekti zaten. Avrupa kupalarına katılmama cezası almıştı hatırlarsanız. Yine bu sene bazı kulüplerimiz benzer cezalarla karşı karşıya kaldı.

Fenerbahçe transfer gelirini 1 milyon taraftar projesine, Galatasaray da lig gelirlerine bağlıyor ama dediğim gibi bu kulüpler çok şeffaf değiller.

‘EN KÖTÜ SEZONLARDAN BİRİYDİ’

Futbolda transferler konusuna değindiğiniz bir yazınızda "Nani neden Fener’e, Eto’o neden Antalyaspor’a gider, Galatasaray hem Huntelaar hem de Podolski’yle neden ilgilenir? Bilemiyorsunuz” demiştiniz. İşin futbol yanına gelirsek de açıklama yapmak konusunda zorlanıyor muyuz? Popülizm her şeyin önüne geçiyor gibi.

Geçen sene futbol tarihimizin en kötü senelerinden biriydi. Futbol kalitesi adeta yerlerdeydi. Burada kendine özgü bir oyun tarzı olmayan takımlar var. Büyük kulüpler dışında diğer takımların hiçbir plan programı bile yok.

Burada Antalya’nın transfer hovardalığı, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yıldız isimler üzerine yoğunlaşması neye yarayacak merak konusu. Örneğin Fenerbahçe Nani’yi alıyor ama ne oynayacağını, nasıl bir oyun yapısı olacağını bilmiyoruz. Bir plan doğrultusunda transfer yapıldığını göremiyoruz.

Örneğin Dortmund bir futbolcu aldığında onu nerede, ne için kullanacağını biliyorsunuz, Arsenal’de durum böyle. Mesela Valencia bir futbolcuyu sattığında yerine nasıl bir planı olduğunu biliyorsunuz. Ama bize gelince bu durum koca bir soru işareti…

OYUNUN RUHU ÖLDÜ MÜ?

Endüstriyel futbolun çarkları işliyor. Metin Kurt’un “Futbol borsada değil arsada güzel” sözlerinin tam tersi noktadayız. Podolski’nin içtiği çayı bile paraya çevirme stratejileri tartışılıyor. Oyunun ruhu can mı çekişiyor yoksa futboldan umut kesilmez mi?

Futbolun ruhu eskiye dönmez ama talepler ve çalışmalar bu döneme uygun hale getirilebilir. Dünyada tribün referansı en iyi olan liglerden biri Bundesliga. Orada da forma, transfer, ürün satışı, bilet gibi denklemler var ama futbolun ruhu öldü diyemiyoruz. Dortmund en ucuz formaları, en düşük ücrete bilet satıyor ama evet satıyor…

Ama oyunun ruhunu bozacak, futbolu öldürecek adımlar atmıyor, bizdeki gibi olmuyor yani.

MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ: SOCRATES

Sporun ve özelinde futbolun bu kadar parayla iç içe geçtiği bir dönemde bir spor düşünce dergisi çıkmaya başladı ve siz de bu derginin katkıcılarından birisiniz. “Socrates” yoğun bir ilgi de çekti. Sporun geldiği yer ve bu ilgi sizce çelişiyor mu, yoksa aksine insanların daha çok oyun ruhuna ihtiyacı olduğunun bir göstergesi midir bu?

En temel şeye dönüyoruz; tez, anti-tezini doğuruyor. Spor ruhu bu derece reddedilirken buna karşı bir dergi olarak kurgulanmıştı Socrates.

Spor ruhu, dili, edebiyatını bu dergide buluşturduk ve insanlara iyi gelir diye düşündü. Ve gördük ki iyi de geldi. Müslüman mahallesinde salyangoz gibi görünüyordu, baya salyangoz seven çıktı.

Futbol dışında yazan çizen başka bir dergi yoktu ülkede. Bu ihtiyaç her zaman bir kanal bulacaktır, hatta bu aralar daha da fazla bulacaktır.

Son olarak bu derginin özünde Gezi’nin verdiği cesaret var, bunu da açıkça söylemiş olayım.