Seelenbinder: Nazilerle güreşen bir komünist

"Seelenbinder’in öyküsü, komünist bir sporcunun, bir yoldaşın partisi ve diğer yoldaşları, en önemlisi de sorumluluk duyduğu ülkesi için neler yapabileceklerini gözler önüne sererken örgütlü bir komünistin iki önemli özelliğini de hatırlatmış oluyor yeniden. Adanmışlığı ve her koşulda umutlu olmayı…"

İsmail Sarp Aykurt

Berlin Duvarı kapitalizm lehine yıkılmadan önce, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin en büyük spor gazetesi Neues Deutschland’ın spor servisinde görevli, bisiklet federasyonu başkanı ve aynı zamanda üretken bir spor insanı olan Klaus Huhn anlatıyor Werner Seelenbinder’in görkemli öyküsünü. Seelenbinder’in öyküsü, komünist bir sporcunun, bir yoldaşın partisi ve diğer yoldaşları, en önemlisi de sorumluluk duyduğu ülkesi için neler yapabileceklerini gözler önüne sererken örgütlü bir komünistin iki önemli özelliğini de hatırlatmış oluyor yeniden. Adanmışlığı ve her koşulda umutlu olmayı…

ADI YASAK BİR GÜREŞÇİ

Adını internet üzerinden araştırdığınızda pek doyurucu sonuçlar vermiyor olabilir Seelenbinder ismi. Her ne kadar bulamasanız da pek bir şey, sosyalist sporun tarihine baktığınızda onun isminin ne denli görkemli bir yerde durduğuna şaşırmamanız gerekiyor. Heybetli ve kuvvetli görünümü, güçlü omuzları, kıvırcık koyu renkli saçları ve ona uyumlu bir çehre ile orta sıklet Almanya güreş şampiyonu bir insanı buluyorsunuz karşınızda. Bu özellikleri onu bir şampiyon olarak tanınır yapsa da asıl özelliklerinin bu olmadığını da bilmek gerekiyor. Evindeki sendika toplantılarında, üzerinde Marx ve Engels’in resimlerinin bulunduğu kitaplarda, tutku ile spor yaparken, birilerini Brecht’in eserinden sahneye konan ‘Gecede Trampet Sesleri’ oyununa davet ederken, Ernst Toller’in savaş karşıtı dizelerini okurken, çevresindekileri Potemkin Zırhlısı ya da Dünyayı Sarsan On Gün filmlerine gitmeyi ikna ederken bulabiliyorsunuz onu.

Spor yaptığı kulüp Sportclub Berolina idi. AEG Tretow’da nakliyat işçisi olarak çalışıyor, spor olarak gelişiyor ve adı daha çok duyulmaya başlıyordu. Hep amatör olarak kalmayı tercih etmişti, zor durumdaki işçi sporundan hiç vazgeçmedi. 1927-1928 yıllarında iki kez Sovyetler Birliği’ni ziyaret etti. İkinci gidişinde bir şampiyonluk almıştı. Spartakiade Oyunları’nda zafer kazandı. Geldiğinde ise kendisini deneyimlediği sosyalizmi anlatırken bulmuştu; sohbetlerde ve söyleşilerde. Anlatıyordu, tarihte ilk kez işçi ve köylülerin yaşamlarını kendi yöntemleriyle yönlendirdiği Sovyet deneyimini sarsılmaz bir coşkuyla. Ona göre Sovyetler Birliği, bu yoksulluk ve geri kalmışlık şartlarında dünyanın geri kalan kısmından fersah fersah ilerideydi.

1933 yılına gelinmişti. Hitler’in iktidara gelmesinden sonra gerçekleştirilen, Werner Seelenbinder’in de katılım gösterdiği ilk büyük güreş turnuvasının kapanışında Werner dudakları sımsıkı kenetlenmiş bir şekilde duruyordu. Nazi milli marşı Horst Wessel kulakları tırmalıyordu. Diğer güreşçiler kolları açık bir şekilde Hitler selamı veriyorlardı, Werner Seelenbinder ise seyircilerin önünde sessiz, tepkili ve cesur görüntüsüyle dimdik ayaktaydı. Ancak Hitler’den rahatsızlık duyan hatırı sayılır bir kitle vardı önünde. Seelenbinder alkışlanmaya başladı ve müthiş bir tezahürat buna eşlik etti. Salonun tavrı, Seelenbinder’in tavrına dönüşmüştü. Salon ondan güç alıyordu.

Werner, beklendiği üzere, çok geçmeden gözaltına alındı. Bir yıl spor müsabakalarına katılımı da yasaklandı. Bir yıl sonra ise daha güçlü bir şekilde dönüyor, hemen ardından yeni bir Almanya şampiyonluğu kazanıyordu. Werner Seelenbinder, karşılaşmalarından sonra seyircilerden para topluyor ve topladıklarını politik takibata uğrayanlara yardımcı olan ve komünistler öncülüğünde kurulmuş yardım örgütü Rote Hilfe’ye teslim ediyordu. Werner siyasi çalışmalardaki çabasını hiç duraksamadan arttırdı. Bildiri dağıttı, takibata uğrayanları evinde sakladı ve onların güvenli bir yere ulaşmaları için azami gayret gösterdi.

KOMÜNİSTLERİN OLİMPİYAT PLANI

Seelenbinder ve yoldaşları, 1936 yılına gelindiğinde organizasyonu üstlenilecek olası bir olimpiyatın Nazi Almanyası’nda işlenen cinayetlerin ve suçların, faşist rejimin maskesini gizlemek için bir araç olarak değerlendirileceğini görmüşlerdi. Hitler’in propaganda bakanı Goebbels, “Sizlerden Almanya’yı olduğu gibi görmenizi istiyoruz, göz boyamaya yönelik bir amacımız yok” diye sesleniyordu misafirlere. 1936 Berlin Olimpiyatları faşizmin gölgesinde kurgulanıyordu. Werner, çok zor bir karar vermek durumunda kaldı. Alman olimpiyat takımına çağrıldığında, yakın arkadaşlarına düşüncelerini açıkladı. Katılım gösterecek ve kazanacaktı. Bu kazanılacak ‘madalya’ ile Hitler rejiminin gerçeklerini bütün dünyaya haykırabilirdi. Bu, onun sonu demekti, ancak bir komünistin zaten böyle bir kaygısının olmaması normaldi.

Bu eylemin önünde küçümsenmeyecek ve bir komünist için çok zor durumlar olduğu açıktı. Daha önceden Nazi selamı vermeyi reddetmişti ancak şimdi gamalı haçlı mayoyu giymek ve olimpiyatlara bu bayrak altında katılmak onu bir hainmiş gibi hissettiriyordu. Antifaşist bir sporcu için bu ölmek ile aynı anlama geliyor gibiydi. Bu olaydan uzun yıllar sonra arkadaşları onun için şöyle diyordu. “Werner ortak mücadelemiz uğruna öldü”. Seelenbinder bu kararı almadan önce arkadaşları arasında başka yolları da tartışmışlardı. Ona ABD’ye gitmesi ve orada Hitler Almanya’sı aleyhinde yaygın propaganda yapması önerilmişti. Buna olimpiyatlara katılmayı reddetmeleri ve bu konuda spor birliklerinin ikna edilmesi de dâhildi. Ancak Werner kesin karar veremiyordu. Onun aklında olası madalya töreninde neler yapabileceği vardı. Birçok kez Alman Komünist Partisi’nin verdiği görevin ne olduğunu somutlaştırmaya çalıştı ve düşündü. Suçlamasını formüle etmek zorundaydı. Tek bir dert edinmişti kendisine. Nazi devletinin çöküşüne tanıklık etmek istiyordu.

Korkuyordu, ancak bu korku ölüm, yakalanma ya da işkence korkusu değildi. Gamalı haç mayosunu giyip, o iğrenç bayrağın altında nasıl yapacaktı bunu? Tek motivasyonu, Nazilerin teşhir ve rezil edilmesi, hapishanelerde ve toplama kamplarında yatan insanların, yoldaşlarının yaşamasıydı. Plan 1935 yılında komünistler tarafından oluşturuldu. Buna bir radyo yayını ve yurtdışına kaçış planı da eşlik ediyordu. Parti birçok yoldaşını daha görevlendirmişti Werner’in. Olimpiyat stadının dışında bildiri dağıtmak bunlardan biriydi. Nazi olimpiyatlarına karşı yayınlanan bildiriler seyircilerin oturduktan sonra ellerine alacakları program kitapçıklarının içerisine titizce yerleştirilmişti.

İlginç görünen ise şuydu. Yoldaşları dışarıda hayatlarını riske atıyorlardı, Werner ise Nazilerin ‘başarısı’ için güreşe tutuşuyordu! Tabi bu, sadece bir görüntüden ibaretti. Ancak görüntüsü, düşüncesi bile kahrediciydi.

DÜNYANIN EN ZOR GÜREŞ MAÇI

Werner elemeleri geçmişti. Müsabakalara alınmama cezasını kaldırttı. O, zaten Spartakiade Oyunları şampiyonuydu. 6 Ağustos günü rakibi Letonyalı Edvins Bietags idi. Ondan beklenen o yıkılmaz dedikleri köprü hareketiyle tuş etmesiydi rakibini. Ancak olmadı, yere yapışan Seelebinder oldu. Ve bu, Werner’in köprü pozisyonundaki ilk mağlubiyeti olmuştu. Soyunma odasında başı ellerinin arasında idi. O gördüğü gamalı haçlı iğrenç bayrak zihninden hiç çıkmıyordu. Giydiği mayo, keskin bir zıtlık ve bunalım kaplıyordu içini… Kendisini izleyenlerde de şaşkınlık yaratmış gibiydi. Naziler ve Werner mi? Bu nasıl olabilir?

“Göğsümdekini zaten görmüyorum, hatta bilincimde bastırıyorum. Ama bayrağı görünce bu bastırma da işe yaramıyor”.

Seelenbinder ilk maçını kaybetti. Ön sıralarda oturan ve yumruğunu tehditkâr bir şekilde havaya kaldıran bir faşist, “Kızıl domuz zaten galip gelmek istemiyor” diye bağırıyordu. Toplama kamplarında bulunan yoldaşları aklına geldi, Naziler adına olimpiyat şampiyonu olmak… Düşüncesi bile korkunçtu. Ancak yanındaki yoldaşı şu soruyu sordu Werner’e:

              -Partinin senden ne beklediğini biliyor musun?

              Cevapladı komünist güreşçi: Harfi harfine!

Werner, ertesi akşam önce İsviçreli Argast’ı üç dakika, sonra da Avusturyalı Foidl’ı da 35 saniyede geçti. Ancak bir diğer maçta İsveçli Axel Cadier ile mücadelesi istediği gibi gitmedi. Kaybettiği ilk maçtan bakiye kalan hata puanlarına yenileri eklenmişti. Werner kaybetti. Olimpiyatı dördüncülükle tamamladı ve dereceye giremedi.

Tam 8 yıl ve 2 ay sonra Werner Seelebinder kendisine olimpiyat şampiyonu olma görevini veren yoldaşlarına yeniden rastladı. Burası, Brandenburg hapishanesinin harabe koğuşlarından biriydi. Ölüm cezasına çarptırılmıştı. 1944 yılının Ekim ayında ve bir sabah vakti Werner boyun eğmeyen bir komünist sporcu olarak idam edildi. Son mektubunda şöyle yazıyordu:

“Hapisliğim boyunca sanırım bir insanın başına gelebilecek her şey geldi. Hastalık, maddi ve manevi eziyet, yaşamadığım hiçbir şey kalmadı. Ama, sizlerin ve birçok sporcu arkadaşın kalbinde bir yerim olduğunu ve bunun yok olmayacağını biliyorum. Bu bilinç beni gururlu ve kuvvetli yapıyor ve son saatlerimde zayıflığa boyun eğdirmiyor”.

Seelenbinder’in mezarı bugün bile polis eşliğinde ziyaret edilebiliyor. Bugün Werner örnek bir komünist sporcu olarak geleceğin sosyalist toplumunun sporcusunun nasıl olması gerektiğine, komünist adanmışlığın en büyük zirvesinden ışık tutuyor…

“Öldürülmeden önce hücresinin penceresinde ayaktaydı ve avludaki arkadaşlarına yakında gerçekleşecek olan ölümünü ilan eder gibiydi. Tıpkı minderde zaferler kazandığı günlerde yapılan kutlamalarda durduğu gibi, dimdik ayakta ve yaşam gücüyle dolu olarak…”