Rıdvan Dilmen: Utanmazlık çağında bir sembol...

Rıdvan Dilmen, emperyalizme karşı mücadelede koskoca bir sembol olan Deniz Gezmiş’in anısına, mücadelesine kimi akıldışı benzetmeler yaparak hakaret etmeye başladı. Sporu, siyaseti yozlaşmış ve kirli bir alana hapsettiler, bunu envai çeşit "şeytanlıkla" sürdürüyorlar. Bu ülkenin şeytanlara, yüzsüzlere, gericilere, eyyamcılara hiç mi hiç ihtiyacı yoktur.

İsmail Sarp Aykurt

Zamanında telekulak çetesi operasyonunda gözaltına alınmıştı. Aralarında yer aldığı zanlıların, iş adamlarının ailelerini, özel yaşamlarını ve iş ilişkilerini, ünlü kişilerin telefonlarını dinlediği öne sürülüyordu. 2011 senesinde o dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ile kimi görüşmeler yapmıştı.

Sonra beklenmedik bir çıkış yaptı ve Çalık Holding bünyesindeki Sabah ve Fotomaç gazetelerinde bir buçuk yıldır sürdürdüğü görevlerinden ayrıldığını duyurdu. “Şike Yasası”nın Cumhurbaşkanı tarafından meclise iadesiyle ilgili olarak AKP milletvekili Şamil Tayyar’ı eleştirmiş ve Tayyar’dan çok sert yanıt almıştı. AKP’li Şamil Tayyar’ın Dilmen’i adeta hedef tahtasına yerleştirdiği bu sözleri ile birlikte istifa ettiği iddiaları konuşulmuştu kulislerde.

2012’de ise, Metin Kurt’un ölüm yıldönümünde “Hiçbir zaman kendisi için bir şey istemedi. Hep bizler ve bizim gibi futboldan ekmek yiyen amatör, profesyonel herkes için uğraş verdi. Fikirleri ile yardımcı olmak istedi. Yeni kuşaklar için de çok yardımcı olmak istedi. Ve o konuda vicdanımız rahatsız. Benim en azından çok rahatsız. O mücadelesinde yalnız bıraktık Metin Ağabeyi...” diye konuşmuş, sözde destekçi görüntüsü vermeye çalışmıştı. Sıkıntı yoktu nasılsa, her yerde boy göstermekten geri kaçmıyordu. Biraz durduktan sonra, bu kez Erdoğan’ın "kendi ünlüleri için" düzenlediği bir iftara katıldı. Çok gecikmeden 2019 TFF Başkanlığına aday olacağını açıkladı.” Yakışır mı? Bana da yakışır federasyon başkanlığı… Milli Takım Koordinatörlüğü. O da yakışır…” diyerek motive ediyordu kendisini…

Sonrasında, adaylığı kesinleşmeden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan icazet alacağını bildirdi. “Diyelim ki, Fatih Terim, Mustafa Denizli gibi isimler başkan olacak. Problem değil yanlarında çalışırım. Başta olmam şart değil. Önemli olan futboldan gelen isimlerin olmasıdır” derken parmak hesapları yapıyordu aklınca…

Sorun yine yoktu. Ne de olsa, Acun Ilıcalı sponsorluğunda Tayyip Erdoğan ile özel maçlara çıkıyordu, iktidarın gazetesinde köşe yazıyordu, televizyon programlarında kesesini dolduruyordu. Niye sıkıntı olsun ki? Ve sonra asıl bombayı patlattı "şeytan". Videolar eşliğinde "Evet" naraları atarak başkanlık referandumuna tam boy destek veriyordu siyasal iktidara.

Türkiye'de yaşanan gerici dönüşüm ve sermayenin çürütücü etkisi her alanda olduğu gibi futbolda da kendi "ürünlerini" ortaya çıkardı. Rıdvan Dilmen bunun başat isimlerindendi. Kendi başkanlığını garanti altına almak için ilk adımı atan isim oldu, Erdoğan’ın başkanlık hülyasını destekleyerek. Hâlbuki daha Türkiye’nin hangi yarım kürede olduğunu bile bilmiyordu!

Önemli değildi, hem gerici, hem tüccar hem de evetçi idi nasılsa…

Diğer evetçiler ile sıkı fıkı idi. Arda’ya destek çıkarken hiç çekinmedi, hatta lobicilik faaliyetleri de yürütüyordu canlı yayınlarda. Arda Turan'ın başkanlık sistemine "Evet" dediği için, "bedel ödediğini" öne sürdü. "Milli takım kaptanına sabah, akşam küfreden gazeteciyi oraya oturtursanız…” dedi, uçakta bir gazeteciye saldıran Arda Turan’a sahip çıkarak… Fatih Terim’in görevden azledilmesi bile ona bağlandı. İddialara göre ekibin amacı Fatih Terim’i yollayıp, Rıdvan Dilmen'e daha yakın olan bir teknik direktörü göreve getirmekti.

Rıdvan Dilmen işini iyi yapıyordu, lakabı da boşuna takılmamıştı ya? Şeytan işte.

Sonra, durmadı ve yeni bir çıkış yaptı. Tribünlerde hep bir ağızdan söylenen İzmir Marşı’nın okunmaması gerektiğini söyledi. Nedeni ilginçti, "siyaset" yapılmamalıydı tribünlerde. Çok geçmeden ekledi. "Referandumda yaptığım kampanyadan hiç pişman değilim, bugün olsa yine yaparım. 2019’da ihtiyaç olursa yine yaparım" diyerek "siyaset yapmamaya" devam etti Rıdvan…

"Futbolu dizayn etmek için al anahtarı derlerse, alırım. Federasyon başkanlığında falan gözüm yok. Ama federasyon başkanı bana hesap falan sormayacak, 4-5 yıl sonra Türkiye'ye veririm hesabı... demişti, ancak çok çabuk çark etti. Çünkü Dilmen referandum süreci sonrası, "Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim ki, federasyon başkanlığına aday bile olmayacağım" demişti. Sözler gitti, yazılar kaldı… Gerçi futbolculuk döneminde de örnekleri olduğu söylenirdi bu "çarkların". 

O bilinen transfer hikâyesinde, dönemin Galatasaray yöneticilerinden Ergun Gürsoy’u kandırdığı da iddialar arasındaydı. Nisan 1988’de Erkekçe Dergisi’ne şöyle demeç vermişti. “… Galatasaray ile anlaşmıştım. Formasını da giydim. Bildiğiniz gibi çok tartışmalı bir transferim oldu. Bu konuda haklı olduğumu iddia edemem, aksine çok haksızlık ettim. Özellikle Galatasaray’ın idarecisi Ergun Gursoy’a… Çok sevdiğim, saydığım bir insan…”

Ve şimdi o Rıdvan, emperyalizme karşı mücadelede koskoca bir sembol olan Deniz Gezmiş’in anısına, mücadelesine kimi akıldışı benzetmeler yaparak hakaret etmeye başladı. Ülkenin üzerine çekilmiş karanlık bir örtünün borazanlığını yapıyor kendince… Sporu, siyaseti yozlaşmış ve kirli bir alana hapsettiler, bunu envai çeşit "şeytanlıkla" sürdürüyorlar. İşçi Partili bir babanın oğlu olduğunu hiç utanmadan vurgulayıp, "dönekliklerini" saklamaya çalışıyorlar. Hadsizlikle…

İçinde bulunduğumuz çağ, bir utanmazlık çağıdır. Bu eyyamcılığın ve hadsizliğin yayılmakta hiç gecikmediği zamanlardır. Geciken tek şey, bu kirli akışı durdurabilecek tek gücün, yani sınıfın, ayağa kalkma ve örgütlenme zamanıdır.

Ve o an geldiği zaman, sahada da siyasette de, binbir çeşit kuliste ya da yemekte de "şeytanlığın" sonu gelmiş demektir. Bu ülkenin şeytanlara, yüzsüzlere, gericilere, eyyamcılara hiç mi hiç ihtiyacı yoktur.