Referandum günlerinde futbol: Kriz, Katalonya ve FC Barcelona

Dünya ve Avrupa kapitalist krizle sarsılmaya devam ederken, İspanya’daki özerk Katalan hükümetinin bağımsızlık referandumu düzenlenmesi kararı, politik tartışmaların yanı sıra başta futbol olmak üzere spor alanında da ateşli tartışmalara yol açtı. Tartışmaların arka planını Reşat Bilici yazdı...

Reşat Bilici

İspanya gençliğimiz

İspanya bir kanlı güldür göğsümüzde açılmış

İspanya arkadaşlığımız ölümün karanlığında

(Nâzım Hikmet)

Avrupa Birliği ülkeleri kaynamaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Fransa’da düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonasına Britanya adasından milli takımların da katılması sebebiyle, tam da turnuvanın oynandığı günlere denk düşen ve Britanya’nın AB’den ayrılmasıyla sonuçlanan Brexit referandumu futbola da damga vurmuştu.

Futbol, diğer pek çok unsur gibi hiçbir zaman verili maddi koşullardan bağımsız bir seyir izlemedi. Dünya ve Avrupa ekonomik ve politik anlamda kapitalist krizle sarsılmaya devam ederken, İspanya’daki özerk Katalan hükümetinin 1 Ekim 2017 tarihinde bağımsızlık referandumu düzenlenmesine ilişkin kararı, politik tartışmaların yanı sıra başta futbol olmak üzere spor alanında da ateşli tartışmalara yol açtı.

REFERANDUM KRİZİNİN ARKA PLANI

2015 Katalan meclisi seçimleriyle birlikte, bağımsızlık yanlıları meclis çoğunluğunu ele geçirmiş ve bu hususta çeşitli adımlar atılmıştı. Her ne kadar Madrid’deki merkezi hükümet referandumun “yasal olmadığını” belirterek, referandum sürecine katılacak olan herkesin suç işlemiş olacağını ilan etmiş olsa da, özerk bölgenin başkenti Barselona’da yer alan yerel hükümet, süreci devam ettirdi ve referandum belirlenen tarihte oylamaya sunulmuş oldu.    

Nihayet referandum yapıldı, sandıklar kapandı. Referandum nedeniyle İspanyol polisinin bağımsızlık yanlısı Katalanlara müdahalesi sonucunda en az 761 kişi yaralanırken, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy “Katalonya’da bugün bir bağımsızlık referandumu yapılmadı. Bugünkü referandum, yasalara ve demokrasiye aykırıydı.” diyerek, sonucu tanımayacaklarını belli etmiş oldu.  

Meselenin politik kısmında bunlar olup biterken, referandum kararının alınmasıyla beraber başta FC Barcelona olmak üzere Katalonya’daki futbol kulüplerinin akıbetine ilişkin tartışmalar daha da alevlenmiş oldu. Soru basit: FC Barcelona, ülkenin en üst düzey futbol ligi olan La Liga’da mı devam edecek, yoksa ayrılacak mı?

İspanyol polisinin referandum günü bağımsızlık yanlısı Katalanlara yönelik sert müdahalesi o kadar çok tepki uyandırdı ki, FC Barcelona kulübünün efsanevi kaptanlarından, şu anda Katar’da top koşturan Xavi Hernández, Katalonya’da yaşananların utanç verici olduğunu, insanların demokratik bir ülkede oy kullanamamasının kabul edilemez olduğunu ifade ettiği video mesajını “Yaşasın Katalonya” sloganıyla bitirdi.

Katalonya’daki kriz, referandumun oylandığı gün daha da ivme kazandı. Öyle ki, Barcelona kulübünün İspanyol futbol federasyonuna yaptığı erteleme talebi kabul görmeyince, referandum günü boyunca oynanıp oynanmayacağı tartışma konusu olan  Barcelona-Las Palmas maçı, Katalanların ikonik stadyumu Camp Nou’da seyircisiz oynandı. Alınan 3-0’lık rahat galibiyet, referandum sonuçlarının da habercisi gibi oldu. Nitekim referandum, %90 “evet” oranı ile sonuçlandı.

Barcelona kulübünün dünya futbolunu domine ettiği altın yıllarda takımın teknik direktörlüğünü yapan Pep Guardiola, yine eski kaptanlardan Carles Puyol ve şu an halen Barcelona forması giyen Gerard Piqué’nin polis müdahalesini kınayan mesajları da dünya kamuoyuna servis edildi ve Katalanlar gelişmelerin “business” kısmında da uzmanlıklarını konuşturmuş oldular.

FC BARCELONA LA LIGA'DAN ÇEKİLECEK Mİ?

Bütün bunlarla birlikte, yukarıdaki soru baki kalıyor: Barcelona kulübü, La Liga’dan ayrılacak mı? Bu meseleye ilişkin tartışmalara ve seçeneklere geçmeden önce olayın arka planına göz atmamız gerekiyor.  

Katalonya adını taşıyan bölgede FC Barcelona dışında Espanyol ve Girona gibi futbol kulüpleri de yer alıyor. Futbolla hiç ilgilenmeyen insanlar bile Barcelona kulübünü bilir; sonuçta dünyanın her yerinde taraftarı olan, yeryüzünün en başarılı birkaç futbol kulübünden biri söz konusu. Bununla birlikte, Katalan milliyetçiğinin sembolü olan Barcelona’nın yerel rakibi olarak görülen Espanyol kulübü ise, adından da anlaşılacağı üzere bariz bir Kastilyan tarzına sahip. Kulübün adında yer alan Katalanca “Reial Club Deportiu” (Kraliyet ve İspanyol vurgusu) ibaresi de bunun göstergesidir.

Taraftarları arasında “İspanyol falanjizmine, Franco’ya ve kralcılara karşı ezilenlerin takımı” türünden “sol” soslu sloganlara da sahip olan Barcelona kulübü ise aslında popülist bir Katalan milliyetçiliğine yaslanıyor. Kapitalizmde dünyanın pek çok farklı bölgesinde ulusal sorun olarak kodlanan meseleler, ilgili yerelliklerin sahip olduğu özgün ekonomik koşullara göre farklılık gösteriyor.

50 milyona yakın bir nüfusa sahip olan ve parlamenter monarşiyle yönetilen İspanya Krallığı çeşitli özerk bölgelere sahip ve Katalonya bölgesi, ülkenin en zengin özerk bölgesi olarak da öne çıkıyor. Katalanlar yerel hükümete ve yerel meclise sahipken ve Katalan dilinin kullanımı da dahil olmak üzere ortada herhangi bir kısıtlama da yokken, referandum neden zorlanıyor ve Barcelona gibi zengin kulüplerin ligden çekilip çekilmeyecekleri tartışması niçin bu kadar hararetle tartışılıyor?

Meselenin can alıcı noktası da burası aslında. Kapitalizm doğası gereği bölgesel eşitsizlikler üreten bir sistem. İspanya örneğindeyse, bölgeler içinde öne çıkan Katalan burjuvazisi elde edilen bölgesel servetten merkeze ve dolayısıyla diğer bölgelere kaynak aktarmak istemiyor. İşin özü, kapitalizmin yasaları Katalonya’da da belirleyici unsur oluyor ve bu doğal olarak o yasalar devasa bir uluslararası şirket olan FC Barcelona kulübünü de ilgilendiriyor.

Ekonomik olanın politik olanı da belirlemesi bir tarihsel materyalizm yasasıdır. İspanya, Avrupa Birliği’ni politik anlamda da tartışmalı bir hale getiren son krizden en çok etkilenen ülkelerden biri oldu. Kriz İspanya’nın emekçi halklarını yaygın işsizlikle ve emeğe dönük saldırılarla vururken, Katalan burjuvazisi kendi çıkarlarını gözetiyor.

Peki, başlı başına bir sektör olarak Real Madrid’le oynadıkları “El Clasico” maçları dünyanın dört bir yanında milyarlarca insan tarafından takip edilen FC Barcelona kulübünün statüsü ne olacak? Sonuçta, başta Lionel Messi olmak üzere dünyanın en meşhur ve en kaliteli oyuncularını bünyesinde barındıran, milyonlarca avroluk transferler yapan, Körfez sermayesi de dahil pek çok uluslararası kapitalist tekelle reklam anlaşmaları imzalayan ve elbette referandumla birlikte La Liga’dan çekildiği takdirde yayın gelirlerini derinden sarsacak olan Barcelona’nın akıbeti ne olacak?

Barcelona kulübü yönetimi, bu konuda şu ana kadar ihtiyatlı açıklamalar yaptı. “Demokrasiye ve ifade hakkına saygı duyulması” gerekliliği üzerinden vasat açıklamalar yapan yönetimin nasıl bir adım atacağı merak konusu. Tabii bütün seçenekler, Katalonya’nın bağımsızlığının resmen gerçekleşmesi üzerine kurulu. Merkezi hükümet referandumu anayasaya aykırı bulurken, İspanya Futbol Federasyonu Başkanı Javier Tebas, ki bir Real Madrid taraftarıdır, Katalonya’nın bağımsızlığı durumunda FC Barcelona kulübü La Liga’dan ihraç edilecektir şeklinde tehditler savurmaktan da geri durmadı.

Futbol otoriteleri de bu konuda fikir ayrılığı içinde. Kimileri bu durumun Katalonya’daki futbol kulüplerinin ligden çekilmesini gerektirmediğini düşünürken, kimileri de bölge bağımsız olarak devam etse bile Monaco örneğinin izlenebileceğini söylüyor. Bilindiği gibi, Monako Prensliği ayrı bir entite olmasına rağmen, Monaco kulübü yapılan anlaşma gereğince Fransa’nın en üst futbol ligi olan Ligue 1’de mücadele ediyor. Bir kesim ise, FC Barcelona’nın Avrupa’da başka bir ülkenin liginde oynayabileceğini dillendiriyor. Önümüzdeki süreç, fotoğrafı daha da netleştirecektir.    

FC BARCELONA: "BİR KULÜPTEN DAHA FAZLASI", DEVASA KAPİTALİST BİR ŞİRKET

Referandumun tanınıp tanınmayacağı ve sonuçların ne şekilde ilerleyeceğine ilişkin politik tartışmalar sürecek, dolayısıyla meselenin futbolla ilgili tartışmaları da devam edecek. Bizim buradan okurlara söyleyebileceğimiz bir şey çok net: Kimse merak etmesin, FC Barcelona kulübüne bir şey olmaz. Onların meşhur mottolarında olduğu gibi, Barcelona gerçekten de “bir kulüpten daha fazlası”dır. Evet, FC Barcelona çok uzun zamandır yalnızca bir futbol kulübü değil, uluslarüstü devasa bir sermaye çevresidir. Dolayısıyla bütün küreye yayılmış bir sermaye hareketi olan bu kulübü etnik ve hamasi milliyetçi sloganlarla okumaya çalışmak yanlış olacaktır. Forbes’e göre 3.64 milyar dolarlık koca Barcelona şirketi, illa ki kendisini pazarlamaya devam edeceği kanallar bulma olanağına sahiptir.

Kapitalizmin genel krizinin ülkelere ve bölgelere yansımasından söz etmiştik. Ortada öyle büyük bir çıkar çatışması var ki, aynı ülkenin içindeki bölgeler arasında bile zengin sınıfların açgözlülüğü olanca şiddetiyle ortaya çıkmış durumda. Evet, Katalan halkı, aslında tüm İspanya halkları gibi, Franco faşizmi altında çok acılar çekti. Ancak, yerel sermaye çevrelerinin geçmişin acılarını hamasi bir milliyetçilikle sömürdüğü bir çağda, Katalan emekçilerinin çıkarları Katalonya sermayesinin çıkarlarıyla değil, Kastilyalı veya Bask, her kökenden İspanya emekçilerinin çıkarlarıyla uyumludur.

Kapitalizmin etnik parçacıklar siyaseti çevredeki ülkelerden kapitalizmin serpildiği topraklara, metropollere doğru yayılıyor. Katalonya krizi, İspanya ile sınırlı kalmayıp bütün kıtayı vuracak ve domino etkisi yaratacak potansiyel bir silah olarak da karşımıza çıkıyor. Bütün dünyada acı verici deneyimlerle gün yüzüne çıkan bu gerçek, sermayenin futboldan da tasfiye edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Kapitalizmin belirlenimi altında rol üstlenen ve doğal olarak bazı dönemlerde adları skandallarla anılan UEFA ve FIFA gibi kurumlar da, önümüzdeki dönemde daha net görebileceğimiz sonuçlara göre hareket edeceklerdir. Çünkü kapitalizmin yasaları her yerde işlemeye devam ediyor. Futbol hariç değil!