Passolig futbolu bitirmeden: Çözüm örgütlü taraftar

Bu sezon başlayan Passolig uygulaması, Türkiye'de futbol seyirciliğini ehlileştirme ve bitirme projesi olarak değerlendiriliyor. İsmail Sarp Aykurt ve Gürkan Kantar tarafından yazılan aşağıdaki makale, çözüm yolunun taraftar örgütlülüğü olduğunu söylüyor.

İsmail Sarp Aykurt - Gürkan Kantar

Sporda şiddet olaylarının yükselişe geçtiği 2010-2011 sezonundan sonra mevcut yasalar yetersiz görülerek 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe sokuldu. Peki bu yasalar şiddeti önleyebilecek cezai yaptırımları içeriyor mu? Öngörülen cezai yaptırımların uygulamaya geçebilmesi için gerekli enstrümanlar mevcut mu?

Öncelikle bu unsurları içinde barındıran 6222 sayılı yasanın üçüncü bölümünde "Yasak Fiiller ve Ceza Hükümleri" düzenlenmiş ve bir hayli ağır yaptırımlar içermekte. Fakat pratikte bu hükümlerin tam anlamıyla uygulandığını söylemek çok zor.

Passolig'in 'politik-ekonomisi'
Bilindiği üzere müsabaka öncesinde taraftarlar polis kameralarından geçerek stada alınmakta ve içeride de onlarca HD güvenlik kamerası tarafından kayıt altında tutulmaktadır. Bu görüntü ve dökümanların birer örneği ise ilgili spor güvenlik birimine, federasyona ve her iki kulüp temsilcisine verilmekte, aynı zamanda müsabaka alanı içerisinde ve dışarısında ise genel kolluk biriminden özel güvenlik birimlerine kadar binlerce çalışan hazır bekletilmektedir.

Bu uygulamalara rağmen engellen(e)meyen münferit olaylar karşısında çözüm olarak karşımıza politik bir dayatma olan Maliye ve İçişleri Bakanlığı bünyesindeki merkezi veri tabanında kişisel bilgileri depolayarak* yüzbinleri potansiyel suçlu olarak damgalayan e-bilet sistemi ve bu sistemin çeşitli varyasyonlar geçirerek plastik bir bankamatik kartına bürünmüş hali olan Passolig çıkıyor. Bu politik/ekonomik çıktılardan bir tanesidir.

Şiddetin kaynağı ne? Kanunlar işe yarıyor mu?
Bizlere "huzurla maçlara gidebileceğimizi ve aynı zamanda alışveriş yapabileceğimizi" söyleyen bu kartın sığınak olarak kullandığı "şiddet" kavramını ve arkasındaki ekonomik-politik unsurları anlayamadan durumun tahlillerini yapmak pek de mümkün değil. Şiddeti önleyebilmek için tamamen soyut argümanlarla yola çıkan Passolig'in yaşadığımız somut hiçbir probleme çözüm getiremeyeceği ve işin esasında, sonrası için de çözüm getirebilecek bir enstrümana sahip olmadığı çok açık. Yöntem olarak bu işin asli unsuru olan taraftarla uzlaşma yerine sorunları bir başka sorunla çözme çabasının şu ana kadar başarısız olduğu, tribünlerin bomboş kalmasıyla ayan beyan ortadadır.

Bunlarla birlikte 6222 sayılı yasanın 18. maddesinde düzenlenen "Seyirden Yasaklanma" yaptırımını hukuki olarak incelemekte fayda var. Bu yaptırım kapsamındaki tedbirler güvenlik tedbiri, koruma tedbiri(18/3) ve idari yaptırım(22/3) olarak karşımıza çıkmakta. Süre olarak bir yıl olan seyirden men cezasının soruşturma aşaması Cumhuriyet Savcısı tarafından, kovuşturma evresi ise mahkeme tarafından yapılıyor.

Müsabaka alanı veya çevresinde daha çok karşılaşılan kasten yaralama suçu(TCK/86) ve diğer müessir fiillerle beraber mala zarar verme suçu(TCK/151) için seyirden yasaklanmanın yanında başka cezai yaptırımlar da uygulanmaktadır.

Marşlar bile hakaret sayılabilir
TCK madde 125 vd. düzenlenen ve sınırları net bir şekilde belirtilen 'Hakaret' suçuna istinaden 6222 sayılı yasanın 14.maddesinde tanımlanan 'Hakaret İçeren Tezahürat' ise bir başka tartışmayı başlatmaktadır. Cezalandırılan fiiller daha ağır bir cezayı gerektiren suçu oluşturmadığı taktirde, söylemin herhangi bir kimseyi hedef alıp almadığına bakılmaksızın duyanlar tarafından hakaret olarak algılanabilmesi, bu hükmün uygulanması için yeterli görülmektedir. Ucu açık bir şekilde düzenlenen bu ifadeye pratikte bakarsak tribünlerde söylenen marşların birçoğu bu kapsama girmektedir.

"Seyirden yasaklanan taraftar, taraftarı olduğu takımın müsabakasının olduğu gün yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmakla yükümlüdür(18/8). Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen kişiler ise yirmibeş günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır(18/9)."

Pratikte olanlar
Öncelikle seyirden yasaklanma cezası alan taraftar yukarıda bahsedildiği gibi imza usulu saat başı kolluk birimine başvurmakla yükümlü. Yani seyirden men cezası alan kişi eğer "ışınlanmayı" icat edememişse maça girebilmesi pek de mümkün görünmüyor. İmza yükümlülüğünü yerine getirmeyen taraftara ise yaptırım olarak adli para cezası öngörülmüş. Bu sistem işler bir şekilde uygulandığında yine aynı amaçla sunulan elektronik bilete hiçbir gereksinim olmadığı açıkça ortadadır.

Şuan elektronik bilet sistemi ülkemizde Süper Lig ve PTT 1.Lig takımları bazında uygulanmaktadır. Fakat maça girişler esnasında yapılan izlenimlere göre hiçbir kart kontrol edilmemekte, passolig-kimlik kartı eşleştirmesi yapılmamaktadır. Bu haliyle ise sistem tamamen kendini boşa çıkarmış bulunmakta. Aksi halde ise 40-50 bin kişinin izleyeceği bir maçta bu sistem uygulanmaya kalkılsa sırada yığılmalar sebebiyle binlerce kişi müsabaka alanına giremez. Bu bağlamda bir ek de şu şekilde yapılabilir. Müsabakalara girememe olarak tanımladığımız durum pratik anlamda da tezahür etmiştir.

Yapılan kart kontrolleri (passolig) yoğun olmakla birlikte oldukça da zahmetli bir prosesi içeriyor. Stad alanına girişte ilk kontrol bir el bilgisayarı vasıtası ile gerçekleştiriliyor.”Girebilir” komutu ile içeri alınan kişi stadyuma girişte (turnike) ikinci bir kontrole maruz kalıyor. Bu iki kontrol arasında ya da ilk kontrol öncesinde kaybolan bir passolig kartının sorumluluğu ise tamamı ile kişiye bırakılmış durumda. Bu anlamda bir yardımın olduğunu gözlemlemek zor. Ya da bir banka kartı olarak tasarlanan kartın çip bölgesinin bozulmasına alternatif bir önlem de sunulmuş değil. Özetle passolig kartını yeniden çıkarmak ya da kartın başına bir şey gelmesi durumunda maça girebilmek meşakkatli bir iş.

Çözüm örgütlü taraftar
Maçı ayakta izleyen, spor merkezli, takımını şartsız destekleyen, takımı yenikken onu ateşleyen ve yenilgi halinde sadık kalan taraftar olgusu yıkılıp yerine bir tiyatro veya opera izleyicisi oluşturulmak istenmektedir. 2000'li yılların başından itibaren tribünlerin koltuklaştırılması, meşale, pankart ve davul yasaklarıyla sistematik olarak uygulanan bu hareket günümüzde elektronik biletle devam ettirilmek istenmekte, tribünler soylulaştırılmaktadır. Artık kulüpler trend peşinde koşarak en sadık taraftarlarını bir kenara bıraktığının farkına varmalıdır. Yoksul halk için maç izlemenin bir lüks olduğu bu günlerde ülke futbolu gittikçe kan kaybederek dönüşü zor bir yola girmiştir.

Sonuç olarak passolig ve elektronik bilet uygulamaları politik ve ekonomik bir manevradır. Bu manevra taraftarı seyirci kalıbına sokmak, boyun eğmeyen taraftarı tespit edip fişleme operasyonunu meşru hale getirmek ve kişileri ekonomik tekellere bağlama girişimidir. “Vandal” taraftar algısı yaratma eğilimi bu passolig operasyonunun meşruluk silahı haline dönüştürülmeye çalışılmıştır. Şiddet, huzur düşmanı, hain profilli bir taraftar algısı operayonu meşru bir düzleme yerleştirebilecek tek argümandır. Bu girişimin boşa çıkarılması taraftarın örgütlü gücünün etkinliğine ve etkililiğine göre yeniden şekillenecektir.

Panzehir örgütlü ve bilinçli taraftardır.

*6222 sayılı yasa, 5.madde/11-a