Gebzespor tribünleri ve Gebze halkı çaresiz değil: Bu mücadelede ben de varım

Gebzespor tribünlerinin bilinen simalarından Güven Gök, tribünlerdeki mücadelesini başka bir mecraya taşımış durumda. 31 Mart yerel seçimlerinde Türkiye Komünist Partisi’nin Gebze Belediye meclis üyesi adayı olan Güven Gök, hem genç bir öğrenci hem de Gebzespor tribünlerinin sevilen isimlerinden birisi olarak Gebze’nin çaresiz olmadığını vurguluyor ve ekliyor: Üstümüze düşen görevi en iyi şekilde…

Aydın Çelebi

TKP 30 büyükşehir ve 51 il merkezinde, çok sayıda ilçede belediye başkan adaylarıyla ve belediye meclis üyeliklerinin tamamında aday göstererek seçimlere katılıyor.

TKP'nin belediye meclis üyesi adayları çıkardığı yerlerden birisi de Kocaeli'nin Gebze ilçesi.

TKP bir işçi kenti olan Gebze'de yine bir işçi ve öğrenci olan, tribün emekçisi Güven Gök'ü belediye meclis üyesi adayı olarak gösterdi.

Biz de Gebzespor tribünlerinin içinden gelen Güven Gök ile siyasi faaliyetlerini ve adaylık sürecini, futbolu, amatörlüğü ve Gebzespor'u konuştuk.

Öncelikle merhaba. Sizi Gebzespor'un renkli  tribünlerinin yine renkli simalarından birisi olarak biliyoruz. Ancak yine futboldan, tribünlerden, yerel seçimlerden ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) Gebze belediye meclis üyeliği adaylığınızdan  konuşmadan önce, kendinizi bize anlatmanızı istiyoruz.

Merhaba, Ben Güven Gök. Aslen Erzurumluyum. 1994 yılında Gebze’de doğdum. İlk ve Ortaokulu burada tamamladım. Daha sonrasında liseyi Tuzla Mehmet Tekinalp Lisesinde okudum ancak lise eğitimimi tamamlayamadım. Tuzla’da PTT de dâhil olmak üzeri birçok işte çalıştım ama çoğunlukla askerden önce ve sonrasında oradaydım. Askerlik vazifemi yerime getirirken lise sınavlarına girerek açıktan bitirdim ve üniversite sınavlarına katıldım. Sakarya Üniversitesi Geyve MYO Emlak ve Emlak Yönetimi bölümünü iş ile beraber yürütürüm dedim ve her gün İstanbul, Sakarya ve Gebze arasında gidip geldim. Fakat dayanamadım ve bırakmak zorunda kaldım. Şimdi ise Manisa Celal Bayar Üniversitesi Salihli MYO’da Yerel Yönetimler okumaktayım ve aynı zamanda Atatürk Üniversitesi AÖF’ de Adalet Bölümü’nde eğitimimi sürdürüyorum.

Futbol ve amatörlük ilişkileri üzerinden devam edelim. Sizce amatör futbol kulüpleri ne tür sorunlarla uğraşmak zorunda kalıyor ve bu durumu nereye bağlamak gerekir?

Bilindiği gibi futbol ilk olarak işçilerin boş zamanlarında birbirleri ile yürüttüğü bir sosyal faaliyet olarak ortaya çıkıyor. Aynı tezgahta çalışan, günü burada ağır koşullarda geçiren emekçiler iş çıkışında streslerini atmak için yine birbirlerine tutunuyorlar. Günümüzde ise her şey paraya dönmüş durumda. Hal böyle olunca futbol sporculara da kulüp yöneticilerine de “para kazandıran” bir araç haline geldi.

Futbolcular yüzlerce işçinin ömrü boyunca çalışarak elde edemeyeceği gelire bir sene de sahip olabiliyorlar. Halka ise ancak “seyirci olmak” veya iddaa oynamak düşüyor. Amatör spor kulüplerinin farkı da burada ortaya çıkıyor. En yüksek gelir kalemi olan televizyon gelirleri sadece Süper Lig ve 1. Lig'e gidiyor. Üst liglere veya amatör kulüplere dağılmıyor. Adaletsiz dağılım aradaki farkları büyütüyor. Üst liglerdeki takımlar gelirlerini forma ve eşya satışı, bilet satışı, oyuncu satışı ile artırıyorlar. Bu bir döngü ve amatör takımlara sıranın gelmesi mücadeleye değil paraya bakar hale geliyor. 

Maddi olarak sıkıntı çeken kulüpler futbolcu ya da sporcu yetiştirmekte zorluklar çekilebiliyor. Sporcu eşyaları çoğu zaman yetersiz kalıyor, çoğu ailenin bu spor malzemelerini alacak koşulları bulunmuyor. Yapılan anketlerde alt liglerde oynayan futbolcuların çoğunlukla primini alamadığı, maçlara kendi koşulları ile gidip geldiği görülüyor. Sigortalı çalışma zaten “şaka” olarak algılanıyor, bahseden yok. Futbolculara ne kadar önem verildiğine dair arkadaşımızın anlattığı bir örneği de aktarayım:

Alt lig maçlarında sağlıkçı ve ambulans bulunmuyor, TFF tarafından yollanmıyor, normalde hakemin bunlar olmadan maçı başlatmaması lazım fakat o da maçı başlatıyor. Daha da kötüsü klasmana göre maça sağlıkçı ve ambulans yollanıyor. Mesela akademide (profesyonel takımların altyapılarında) oynayan genç arkadaşların maçlarına ambulans yollanıyor, onların maçı bittikten sonra amatör maçlar başlıyor fakat ambulans onların maçının bitmesiyle beraber gidiyor.

Yerel ya da bölgesel bir futbol kulübünü desteklemek ile 'büyük' dediğimiz ve büyük oranda profesyonel üst liglerde yer alan, ekonomik yönden güçlü takımları desteklemek arasında sizce ne fark var?

Yerel bir amatör ya da profesyonel futbol takımını desteklemek, semt ve mahalle bilincini hatta daha da indirgersek sokak bilincini, dayanışmayı ortaya koymaktadır. Bu da birbirine ne kadar sadık, ne kadar fedakâr olduklarını göz önünde bulundurabilmeyi, deplasmanda bile olsa ortaklaşa destek vermeyi ifade ediyor. Büyük ve ekonomik açıdan güçlü takımları desteklemek için ise bunlara gerek yok. Zaten bu takımların reklamları, oyuncuları her yerde... Çok yüksek fiyata satılan biletler ve localar söz konusu. Bu yüzden paranız varsa iç ve dış saha maçlarına bilet bulabilir, rahat bir şekilde uçağa binebilir, deplasmana gidebilirsiniz ve çoğu zaman bir müşteri gibi davranabilirsiniz. Açık söylemek gerekirse, her şeye maddiyat penceresinden bakıldığını söyleyebiliriz. 

Size 'Otostopçu Gebzesporlu' denildiğini biliyoruz. Hatta geçen haftalardaki Batman Petrolspor maçına, Batman'a, otostop ile gittiğinizi öğrendik. Bu durum bir anlamda mecbur kaldığınız olumsuz koşulları da göstermiyor mu?

Evet, olumsuz koşulları gösteriyor denilebilir. Ama tabii, doğayı seven bir öğrenciyim, bu da ülkemizdeki güzel yerleri keşfetmeyi gerektirir. Bunun için de paranızın olması gerekmekte ve dediğim gibi öğrenciyiz. Öğrencide para bulunmaz, biliyorsunuz. Bu yüzden en iyi şey otostop çekerek Türkiye’yi gezmek oldu. Ardından kendime bir soru sordum. Bunu neden tuttuğum takım için yapmıyorum dedim ve sadece Batman'a  değil, Bursa’ya ya da kimi zamanlar da Gebze’ye otostop çekerek ulaştım. Tabii, bu bir nevi mecburiyet oldu bizim için. 

Bu sadece benim değil tüm alt lig takım taraftarlarının yaşadığı sorunlar. Çoğu taraftarın 90 dakika susmadığı bir ortam ve aç susuz kaldığı zamanları biliyorum. Taraftarların takımları uğruna uzun yollar yürüdüğü, otobüs bulmak için didindiklerini bilmekle beraber, uzak ya da yakın deplasmana giden taraftarların bu zorlukları yaşadığına defalarca şahitlik ettim. 

Futbola tribünden bakmak ile televizyondan bakmak arasında ne gibi farklar var? 

Sessiz bir ortamda televizyondan maç izlemek zordur. Bir de sevdiğiniz takımın maçı varsa yerinizde duramazsınız. Tribünde ise hep berabersindir ve mücadeleye etki edebiliyorsunuzdur. Televizyon izlerken ise skora etki edemezsin. 

PARTİMİZİ TRİBÜNLERDE TANITMAK VE ANLATMAK BİZLERİN ÖDEVİ…

Adaylığınıza tribünlerden ne tür tepkiler geldi? Taraftarlığın bu kadar yozlaştığı ve amatörlüğün darmadağın edildiği bir ülkede TKP'li, komünist bir taraftar olmak size neler hissettiriyor?

Siyaset spor alanının dışında gibi gösteriliyor. Ancak öyle değil, patronların kulüp başkanlıkları, Başakşehir’in bir anda öne çıkması, sporcuların gündelik magazinel yaşantıları ve politik tercihleri… Bunların hepsi yaşantımızın konusu. Bir sürü sorunu olan, hatta evi bile olmayan insanlar bir takımın taraftarı olduğunda kendini bir ailenin parçası gibi hissediyor, aidiyet duyuyor. Ancak örgütlü olmayınca, sorunları çözmeye çalışmayınca spor sorunların unutulması, ertelenmesi için kullanılıyor, bizi rahatlatıyor. Hayatta her şey kötü giderken “olsun takımımı kazandı” diye mutlu olmaya çalışmak bana doğru gelmiyor. Hem spor alanında hem de gündelik hayatımızda söz sahibi olmamız gerektiğini, yanlışa yanlış diyerek mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. 

Adaylığım için ilk etapta olumlu ve olumsuz tepkiler geldiğini söylemek mümkün. Durumumuza bakıldığında, çoğu kişinin Türkiye Komünist Partisi’nden ve onun siyasetinden, tarzından ve ideallerinden haberi olmadığını fark ettim. Komünist deyince insanlar başka bir bakış açısı geliştirebiliyor. Malum bu durum, ülkenin vardığı çıkışsızlığı da besliyor bir yandan. Fakat insanlara bizi ve partiyi anlatınca olumlu ve güzel tepkiler alıyorum. Kimileri üyesi olduğum partiyi doğrudan desteklemeseler bile durum böyle diyebilirim. Tribün ise aslında farklı bir boyut diyebiliriz. TKP‘li bir komünist olarak ise üstümüze düşen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışacağız. Partimizi tribünlerde de gündelik yaşamda da tanıtmak ve anlatmak bizlerin ödevi.

Hem bir TKP üyesi hem de bir Gebzespor taraftarı olarak belediye meclis üyesi adayı oldunuz. Siz bu koşullar altında tribünlerde ne tür değişimler yapmayı denerdiniz? Bir komünist olarak sizce dönüştürülecek neler var?

Küfürsüz bir ortamın olması, birlik beraberliğin olacağı ve hem kendimize hem de misafir takım ve taraftarlarına hoşgörülü karşılamayı hedeflediğim bir futbol ortamı var. Ayrıca sporcuların da koşulların iyileştirilmesi için mücadele etmek istiyorum. Geleceğimizi bir grup yöneticinin eline bırakmak yerine dayanışmayı örgütlemeliyiz. 

Futbolda amatörlük ve mücadele denilince akla Metin Kurt geliyor. Sizin gibi Metin Kurt da bir komünist. Ve o da partisinden İstanbul'da milletvekili adayı olmuştu. Siz de komünist bir taraftar olarak yerel seçimlerde Gebze gibi önemli bir işçi havzasında TKP'den adaysınız. Bu size ne tür sorumluluk yüklüyor?

Metin Kurt, Türk futbolu için önde gelen isimlerden bir tanesi ve komünist olması onu daha da değerli kılıyor. Gebze’nin bir işçi semti olduğu ve işçilerin haklarının sonuna kadar savunulması gerektiğinin bilincindeyiz ve bu durum bize daha büyük bir sorumluluk olarak geri dönüyor. Ben de bu sorumluluğu sonuna kadar ve her koşulda işçinin, emekçinin yanında durarak gerçekleştireceğim. Tribünlerde de gündelik yaşamda da asla çaresiz değiliz!