Futbola ihanet: Deplasman yasakları! - II

Cumartesi günü oynanacak Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşmasında, deplasman yasağı uygulaması devam edecek. Fenerbahçe tribün gruplarından Vamos Bien ve Beşiktaş tribün gruplarından Çarşı Halkın Takımı ile bu sorunu konuştuk.

Cenk Alaçam - soL

Futbolun kanayan yarası deplasman yasaklarına ilk günden beri karşı çıkan tribün gruplarından Vamos Bien’den Haluk Koşar ve Çarşı Halkın Takımı’ndan Hakan Kirezci ile, yasağın nedenleri ve çözümüne dair konuştuk. Bu hafta oynanacak Fenerbahçe-Beşiktaş maçında da bu yasak uygulanacak ve “eski” zevk, bu maçtan da alınamayacak.

Deplasman yasaklarıyla yüzde 5’lik “hak” arasında ne tür bir ilişki var?
Haluk: Deplasman yasaklarıyla yüzde 5’lik kontenjan arasında doğrudan bir bağ olduğunu düşünmüyorum. Geçmişin kontenjansız, daha doğrusu yarı yarıya derbileri çok uzaklarda kaldı. Artık gelişen futbol endüstrisi içinde o günlere dönmek çok zor. Futbolun finansal çapı büyüdükçe rekabetin vahşiliği de azgınlaşıyor ve bu da sahada ve saha dışında her tür avantajı elde etmeyi gerektirir bir hale geliyor. Seyirci avantajı da bunların belki de en başında yer alıyor. Bugün kimi kulüpler bu durumu seyirci baskısını rakip üzerinde değerlendirmeye çalışırken, kimileri de fahiş bilet fiyatlarıyla bu sınırlamaya ayrı bir boyut katıyorlar. Bu daha da vahim, bir adı konmamış yasaklama esasında.

Hakan: Şehir takımları söz konusu olduğunda rakip taraftara belli bir kontenjan ayrılması akla yakın geliyor. Bunun oranı 5 mi olur, 10 mu olur, o ayrı bir tartışma konusu. Belki de buna her kulüp kendi sahası için ayrı ayrı karar verebilmeli. Aynı kentin takımları için ise eskiden böyle olmadığı biliniyor. Özellikle İstanbul takımlarının yarı yarıya oynadığı dönemlerin futbola getirdiği canlılık tartışılmaz. Bunu ilk bozan ve kendi sahasını diğer her takım için istisnasız deplasman olarak belirleyen Galatasaray oldu. Bunun sebebi ise açık bir biçimde kombine bilet kavramıdır. Zamanla tribün profilini kontrol etmeye yönelik bir araç olabileceği açık olan kombine bilet sistemi, kulüplerin kendi taraftarı arasında bile ayrım yapabilmesine olanak sağlayan bir unsur oldu. Burada kaybeden futbolun ruhu ama kazanan kombine satışlarıyla kulüpler ve tribünden el çektirilen taraftarın yönlendirildiği yayıncı kuruluş oluyor.

Yasakların arkasında hep şiddet olduğu söyleniyor. Ne kadar doğru?
Haluk: Şiddet, olayın en bilinen ve görünen yüzü. Bu konuda biz taraftarlar da üzerimize düşeni yapmıyor değiliz. Fakat bu şiddeti ortaya çıkaran oldukça fazla etken mevcut. Deplasmana gidilen koşullar, Emniyet’in tutumu, kulüplerin ilgisizliği gibi ilk akla gelen sebepleri sıralayabiliriz. Son yıllarda yaşanan olaylar karşısında alınan yasaklama tavrı, esasında bize olayların engellenmesine karşı bir çözümden çok, ceza mantığıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Hakan: Görünen sebep odur ama gerçekte bu böyle midir? Böyleyse bu şiddeti doğuran unsurlar kimler ya da nelerdir, oralara dikkatli bakmak lazım. Kitleler karakterleri gereği eşit güçler halindeyken sürtüşmekten kaçınırlar. Bir tarafı nicel olarak kırpar diğer tarafa eklerseniz kırpılan ve azalan tarafın taraftarlık niteliğini daha holigan olmaya doğru itersiniz. Artık okullarda ya da sosyal ortamlarda birbirlerini kızdıran değil aşağılayıp hakaret eden insanlar haline dönüşen taraftar kültürü, bu ortam içerisinde daha bir güçlenerek kadim değerlerin düşmanı futbol endüstriyel sermayesinin kontrolüne daha kolay girecek ve ihtiyaçlarına daha rahat cevap verecektir.

Yasağın kaldırılması durumunda çıkabilecek olaylar, yasaklayanları haklı mı çıkarır?
Haluk: Son yıllara baktığımızda, özellikle İstanbul takımları arasında, çok büyük olaylardan bahsetmek güç. 30 sene öncenin yaşanan olaylarıyla kıyaslayınca, şu an yaşananlar devede kulak. Bu anlamda yasaklar kalkarsa ortaya tekrardan büyük-küçük olay çıkmamasını kimi önlemler alarak engellemek mümkün. Deplasman takımlarının geliş, gidiş güzergahlarını, stada giriş çıkışlarını düzenleyip bunları daha kolay, sıkıntısız ve pratik bir hale getirerek başlayabiliriz. Statlardaki şiddet, onu yaratan kaynaklar ortadan kalktıkça sönümlenir ki bu da toplumdaki şiddetin sönümlenmesiyle alakalı bir durum biraz.

Hakan: Testi öyle bir kırıldı ki artık yapıştırılması, onarılması mümkün olmayan bir aşamaya geldi. Ortaya çıkabilecek muhtemel olaylar yasakçıları mutlaka göreceli olarak “haklı” çıkaracaktır ama zaten egemenlerin süreci buralara taşıma anlamında yakın geçmişteki çabalarını doğru okuyabiliyorsak bu durumu onların haklılığından çok “başarıları” olarak değerlendirmek daha doğru olur. Özellikle 6222 Yasası’nın çıkmadan, İstanbul’daki Beşiktaş-Bursa ve Bursa-Beşiktaş maçları öncesindeki olayları ve tezgahı iyi tahlil etmek gerekiyor.

Tribüne özgürlük nelerle sağlanabilir? Kurguladığınız tribün neye benziyor?
Haluk: Tribünlerde yasaklamanın olmadığı, taraftarların takımlarına desteklerini ve sevgilerini ifade etmelerinin önündeki engellerin kaldırıldığı bir ortam, en sağlıklı tribündür. Bugün, pankart, bayrak, meşale gibi tribüne has her tür materyalin yasaklandığı bir ortamda, özgürlükten bahsetmek oldukça zor. Taraftar gruplarının düşman ve yasadışı suç gruplarıymışcasına görülmediği, onların faaliyet serbestisine kavuştuğu ortamlar, özlenen ortamlardır.

Hakan: Bu işin ama ütopik ama yarı gerçekçi tek yolu, tribün kültürünün tribünlere hakim olmasından geçer. Buradaki motor güç ise -itirazlar olsa dahi- üç İstanbul takımının taraftarının ortak mücadelesi olabilir ancak. Bu motorun önce çalışması, sonra da tekerlekleri içine battığı bataklıktan çıkarabilecek güce erişmesi ile mümkündür. Taraftar her şeyden önce tribünlerin parayla kiraladıkları değil, sahip oldukları yer olduğuna kendi inanmalı ve bunu anlamalıdır. Aklımdaki tribün, nasıl olması gerektiğine taraftarın ittifakla karar verebildiği bir tribündür. Doğrusu ancak öyle ortaya çıkar.