Futbola ihanet: Deplasman yasakları!

Sporda şiddeti körükleyenler şiddeti bitirmek adı altında bir dizi değişikliğe imza attı, atmaya da devam ediyor. Bu değişikliklerden biri de deplasman yasakları. Peki, neden deplasman yasak?

Cenk Alaçam - soL
Futbola siyasi iktidarların müdahalesi futbolun büyük bir piyasa halini almaya başlamasıyla başladı. En son müdahalelerse taraftarların cephesine yapılıyor. Futbolun piyasalaşmasına, doğası gereği karşı olan “taraftarlık cephesi” mensupları, daha fazla para kazanmak isteyen futbol yöneticileri tarafından şekilden şekle sokuluyor.

İlk olarak karışık tribünlerde oturan taraftarlar, yüzde 50-50 ayrıştırıldı. Bir sonraki adım ise tribünleri tamamen ayırmak oldu. Deplasman takımı taraftarlarına yüzde 5’lik bir kontenjan ayrıldı. Şimdiki adımları ise “ezeli rakip” olarak tanımlanan suni bir rekabetin parçaları olan takımlar arasında oynanan maçların, deplasman ekibi taraftarının olmadan gerçekleştirilmesi. Bir sonraki adımı kestirmek ise hiç zor değil: Bütün takımları bulundukları şehre sıkıştırmak ve deplasmanı her türlü müsabakadan kaldırmak.

Çal çırp, yasakla!
Yayın kuruluşlarının ortaya çıkması ve yayınladıkları maçlar üzerinden kuruluşun maç satmasıyla başlayan yasaklarda yeni bir döneme giriliyor. Her sene başında “kaldırıldı, kaldırılacak, biraz daha sabredin” denen deplasman yasakları, yavaş yavaş kanıksanmaya da başlıyor. Kanıksandıkça futbolun yöneticileri bir sonraki adımı uygulamaya daha da çok yaklaşıyor. Türkiye halkının futbol izleme hakkını çalanlar, deplasman yasaklarını da “şiddet” diyerek açıklamaya çalışıyor. Ancak tribünde son yıllarda yaşanmış büyük bir olay yok. Yasakçı zihniyetin amacı da şiddeti bitirmek olmadığı için, stat dışında birçok olay yaşanıyor. Bunların en travmatik örneklerinden biri, geçtiğimiz yıl öldürülen Burak Yıldırım’dı.

‘Neden bu hale geldiğimiz sorgulanmalı’
Psikolog Merve İrisli’ye göre, tribünde yaşanan şiddet sadece tribüne özel bir şey değil: “Toplumun her kesiminden tribüne gelen insanlar aynı zamanda otobüs duraklarında da buluşuyor. Bir şekilde kavga da edebiliyorlar. Kavga ettikleri yerin durak olması, onu durak şiddeti diye tanımlamamızı gerektirmiyor. Şiddet hayatımızın büyük bir bölümünü kaplıyor. Bu nedenle de tribünde yaşanan şiddet, kişiye yaptığı işi meşrulaştırma şansı veriyor. Türk insanının neden bu hale geldiğini sorgulamak, şiddetin çözümü açısından daha önemli. Buna bakmadan bir şeyleri yasaklamak sorunu ertelemek anlamına gelir.”

‘Medyanın rolü unutuluyor’
İrisli, kitlelerin nasıl hareket etmesi gerektiğini öğreten bir mekanizmaya işaret ederek, en önemli ayağın medya olduğunu, insanların medya ayağını görmezden geldiğini söylüyor. Kendisinin de maçlara gittiğini belirten, maçtan önce ve sonra eline aldığı gazetelerde algı oluşturmak amacıyla yazılmış haberlerin olduğunu belirten İrisli, “Eğer tribün özelinden konuşacaksak, şiddeti körükleyen en büyük aracın atlandığını düşünüyorum. Bu sorun konuşulurken, konuşan kişilerin üyesi olması nedeniyle büyük bir camiayı es geçtiği görülüyor. Medya yani. Büyük bir maç olmasına gerek yok. Her hafta, herhangi bir maç öncesi gazeteler, bazı televizyon programları algı yaratmak için atağa geçiyor ve maç öncesi fark edilmeyen bir gerginlik yaratıyor. Yaratılan bu gerginlik, alınan ‘x’ sonuçla patlayabiliyor” dedi.

İrisli son olarak, yasakların hiç bir sorunu çözmeyeceğini belirterek, tribünler üzerindeki her türlü baskının kaldırılması gerekliliğini savundu. İrisli’ye göre, tribünler dört bir yandan kuşatılmış durumda ve bu baskı da insanlar üzerine farklı etkiler gösterebiliyor.