Beştepe’de demokratik yönetim şart!

Metin Diyadin’in Gençlerbirliği’nden ayrılmasının ardından teknik direktörlük koltuğuna oturan Mehmet Özdilek’in yakaladığı galibiyet serisi göz boyamamalı. Kurtuluş için tek reçete, kulüp üyeliklerinin tekrar açılması ve yeni seçimler.

Erdem Ceydilek - soL
Metin Diyadin’in takımdan ayrılışı ve Şifo Mehmet’in teknik direktörlük koltuğuna oturmasıyla yakalanan üç maçlık galibiyet serisi, Gençlerbirliği’nin yapısal ve kronikleşen yönetim sorunlarının görmezden gelinmesine neden olmamalı. İlhan Cavcav’ın hafta içinde yaptığı “beni eleştirdiniz ama bakın işte nasıl takır takır top oynayan takım kurmuşum” minvalindeki açıklaması da bu yapısal sıkıntıların yine hasıraltı edileceğinin bir göstergesi.

Köklü ve başarılı geçmişine rağmen, 1970’li yıllarda dibi boylamış, sahipsiz kalmış, amatör kümeden ve hatta kapanmaktan kılpayı kurtulmuş bir kulübe başkan bulma çabalarının ürünü olan İlhan Cavcav’ın, ülke futbolunu iyi analiz etmesi ve tüccar aklını da işin içine katmasıyla antrenman yapacak sahası olmayan bir kulüp, ülke futbolunda yeniden esamesi okunan, kasasında ciddi bir miktar para bulunduran, uluslararası standartta tesislere sahip olan, “gıptayla bakılan” bir kulübe dönüştü. İlhan Cavcav tarzı futbol kulübü yönetim anlayışının, futbolun ülkedeki rotasıyla uyum gösterdiği, fark yarattığı yıllardı.

Her şeyin tek bir kişinin ağzından çıkacak lafa göre yürütüldüğü organizasyonlar, bazı dönemlerde üstün başarı gösterseler bile, bu başarıların sürekli kılınması için gerekli olan dinamizme, devrimciliğe sahip değiller. Dışarıda şartlar değişirken, hâlâ “ucuza alıp pahalıya satma” tasasında olan İlhan Cavcav’ın eseridir, son 10 yıldaki dibe sürükleniş. Kulüplerin elde ettikleri gelirlerin çeşitlendiği, bir maçtaki galibiyetin bir futbolcu satışındaki kadar para getirdiği, üç İstanbulluya bonservis ücreti karşılığında oyuncu göndermenin zorlaştığı ve en önemlisi de tüm bunların farkına varabilen diğer kulüpler, kadro kalitelerini her sezon güçlendirirken, yerinde sayan İlhan Cavcav! Oyuncuları, teknik ekibi, taraftarı her sezon başında iddiasızlığa, motivasyonsuzluğa mahkum ediyor bu zihniyet ve haliyle yalnızca o motivasyonla yapılabilecek sıçramayı da hiçbir sezon gerçekleştiremiyor takım. Ve her başarısız sezon, her satılan oyuncu, camiadaki bu psikolojiyi perçinliyor. İçinden çıkılmaz bir hale bürünüyor. Her yıl takıma gelip giden onlarca futbolcunun verdiği maddi zarar da cabası.

Ve geçtiğimiz sezonki Fuat Çapa örneği de Avrupa’dan, bari bir iki reform yapsın diye getirtilip, Humbaracı Ahmet Paşa yapılan Fransız Comte de Bonneval’i hatırlatıyor. Köhne düzen içerisinde orduda reformlar yapmaya çalışan, biraz yapabilen ama ölümünden sonra yaptıkları da eski düzenin sembolü Yeniçeriler tarafından yerle bir edilen, bir acayip adam. İşte size Fuat Çapa’nın Gençlerbirliği kariyerinin özeti!

Alkaralar’ın önünde iki seçenek var. Ya aynı zihniyetle devam edip, bu sene ya da en geç önümüzdeki birkaç sene içinde küme düşüp, devamında da paraşütsüz olarak dibe doğru serbest düşüş yapar, ki bu sefer 1970’lerdeki gibi cengaverliğin, fedakarlığın pek de fayda etmeyeceği piyasa düzeni içerisinde kaybolup gitmekten kurtulamaz. Ya da kulüp en kısa sürede kulüp üyeliklerini açık hale getirir (yıllardır üyelik başvurusunun onaylanmasını bekleyen taraftarlar biliyorum), isteyen taraftarın aidatını yatırdığı, toplantılara katıldığı müddetçe kulübe üye olmasına izin verir, şeffaf ve demokratik seçimlerle birlikte kulüpte bir yönetim değişikliği olur ve bu dinamizmin sürekli kılınmasıyla birlikte, kulübün sahip olduğu potansiyel akıl, yaratıcılık ve ileri görüşlülük, en efektif şekilde kullanılır.

Kurtuluş için tek reçete budur. Bunun dışında, köhne zihniyet dahilinde yapılmaya çalışılan her adım, bu kulübü yerinde saydırmaya ve hatta geriletmeye mahkumdur. Bu kulübün efsane adamlarından, 1970’lerde Hasan Şengel’le birlikte kulübü ayakta tutmaya çalışan Yavuz Yalçınkaya’nın da dediği gibi “Gençlerbirliği’nin para babalarıyla falan işi olmamalı, genç beyinlerle işi olmalı.” Alkaralar için, o genç beyinlerin kulübe getireceği dinamizmden, devrimcilikten başka da bir yol yoktur!