ÜKD Genel Kurulu tamamlandı

Üniversite Konseyleri Derneği’nin Genel Kurulu üniversitenin bugününe ve üniversitelerde nasıl mücadele edileceğine yapılan tartışmalarla tamamlandı.

Üniversite Konseyleri Derneği’nin (ÜKD) 3. Genel Kurulu üniversitenin bugününe ve geleceğine yapılan uzun tartışmalarla tamamlandı. Üniversitelerin yangın yeri olduğu tespitini yapan ÜKD, farklı bir üniversite mücadelesinin farklı bir ülke mücadelesinden ayrılamayacağını vurguladılar.

ÜKD’nin 3. Genel Kurulu dün Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde toplanırken, toplantıda farklı konularda tartışmalar yapıldı. Divan seçiminin ardından başlayan toplantıda divan üyesi Nurettin Abacıoğlu toplantının çok önemli bir süreçte yapıldığını vurgularken, üniversitelerde gericileşme ve emperyalist ideolojiye entegrasyon yönünde önemli adımların atıldığı bir dönemde ÜKD’nin toplantıdan önemli kararlarla çıkması gerektiğini kaydetti.

Genel Kurulu’nun açılış konuşmasın ÜKD Genel Başkanı Prof. Dr. İzge Günal yaparken, Günal sözlerine üniversitelerde bugün büyük bir saldırı olduğunu belirterek başladı. Bu saldırının üç başlıkta gerçekleştiğini söyleyen Günal, bunları YÖK, Bologna süreci ile üniversitelerin piyasalaştırılması ve üniversitelerin bugün önemli bir kısmını ele geçirmiş olan gericilik olarak sıraladı. Diğer yandan Günal, tek başına ÜKD’nin varlığının bile üniversitelerde olumlu şeyler de olduğunun kanıtı olduğunu ifade etti. Günal konuşmasında TEKEL direnişi ile ülke genelinde olduğu gibi üniversitelerde de olumlu bir dönemin başladığına işaret etti.

“ÜKD hak ettiği yerde değil”
Günal’ın konuşmasının ardından Genel Kurula ÜKD’nin son iki buçuk yıllık faaliyetlerini özetleyen faaliyet raporu sunuldu. Genel Kurul’da çeşitli üniversitelerden birçok isim söz alarak üniversitelerde yaşananan sorunlara ve mücadele dinamiklerine dair tartışmalar açtılar. Söz alan isimlerden Nevzat Evrim Önal Genel Kurul için yapılan çağrıda üniversitelerin yangın yerine döndüğü tespiti yapılırken bunun aynı zamanda bu saldırılara karşı göğüs germe çabası olarak algılanması gerektiğini kaydetti. Yapılan tartışmalarda ayrıca ÜKD’nin de hangi noktalarda yol alabildiğine hangi noktalarda sıkıntılar yaşadığına dair değerlendirmeler sunulurken, dernek başkanı Günal, ÜKD’nin temel sorununun hak ettiği güce henüz ulaşamamış olması olduğuna dikkat çekti.

“Bologna Süreci tektipleştiriyor”
Genel Kurul’da yapılan tartışmalarda üniversitelere dayatılan Bologna Süreci özel bir yer tutarken, Samsuz Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Zeki Apaydın, ÜKD’nin üniversitelere tek tipleşmeyi dayatan bu sürece daha aktif bir şekilde müdahele etmesi gerektiğini kaydetti. Toplantıda söz alan birçok isim ÜKD’nin bundan sonraki mücadelesine ilişkin olarakta birçok öneri getirdi.

Genel Kurul’da söz alan isimlerden Ankara Üniversite öğretim üyesi Erhan Nalçacı konuşmasında “Nasıl bir üniversite istiyoruz?” sorusunun “Nasıl bir Türkiye istiyoruz?” sorusundan ayrı düşünülemeyeceğini vurgularken, bütünselliğin, tarihsel yaklaşımda, sorunun ancak sosyalist cumhuriyetle aşılabileceğini kaydetti.

ÜKD Genel Kurulu’nda alınan kararlar
Genel Kurul’da yapılan tartışmalar ışığında çeşitli kararlar alınırken, ÜKD’nin önümüzdeki dönem mücadelesinde belirleyici olacak bu kararları yayınlıyoruz:

“Üniversite Konseyleri Derneği Genel Kurulu

1- Üniversitelerde yaşanmakta olan gerici-piyasacı saldırının arızi ve geçici değil, AKP'nin üniversiteleri dönüştürme operasyonunun ta kendisi olduğunu, bu saldırıya direnç gösterilmemesinin saldırının sonuçlarına razı olmak anlamına geleceğini saptar ve giderek hızlanan gelişmeler karşısında akademinin tüm ilerici bileşenleri ve bunların oluşturduğu farklı örgüt ve platformları ortak bir toplantıya çağırır.

2- Üniversitelerde yaşanmakta olan, başta rektör ve dekan atamaları olmak üzere her türlü kadrolaşma faaliyetinin gayrı meşru olduğunu, rektör ve dekan seçimlerinin ise herhangi bir ağırlığı olmayan, göstermelik birer oyun olduğunu saptar ve akademideki tüm ilerici hocaları, bu gayrı meşruluğa alet olmamak adına tüm rektör seçimlerini boykot etmeye çağırır.

3- Akademide, bilhassa yönetici sıfatı taşıyan kişiler tarafından, ilerici öğretim üyesi ve öğrencilere yönelik yürütülen hukuksuz soruşturma ve baskıları emperyalist kurum ve bu kurumların temsilcisi olan kişilere yönelik işbirlikçi tavrı bilimsel ve kamusal eğitimin altını oyan piyasacılığa yönelik hayırhah ve şahsi çıkarcı yaklaşımları cevapsız bırakmayacağını açıkça beyan eder. Bu kişilerin kamuoyu tarafından hak ettikleri tepki ile karşılaşmaları için çaba göstereceğini ilan eder.

4- Tekel işçisinin onurlu mücadelesini selamlar ve direnişin sonuna kadar Tekel işçisinin yanında olacağını, Tekel işçisinin mücadelesinin başarıyla sonuçlanması için aktif destek vereceğini ve bu desteğin üniversite bileşenleri arasında yaygınlaşması için çaba göstereceğini ilan ve taahhüt eder. Tekel işçisinin güvencesiz istihdam dayatan 4/c maddesi karşısındaki mücadelesinin araştırma görevlilerinin 50/d karşısında verdiği mücadeleyle benzer ve ilişkili olduğunu saptar. Ayrıca, Tekel işçisinin özelleştirme karşısında verdiği yurtsever mücadelenin gelecekte başka özelleştirmeler karşısında verilmesi gerekecek mücadelelere çok değerli bir örnek olduğuna işaret eder.

5- Akademisyenlerin güvencesiz koşullarda çalıştırılmasına yönelik her türlü çabayı protesto eder, 50/d maddesi çerçevesinde istihdam edilen tüm asistanların daimi kadroya geçirilmesi ve 50/d maddesinin kaldırılması yönünde verdiği mücadeleyi daha da güçlü biçimde sürdüreceğini, başka platformlar tarafından verilmekte olan mücadeleleri de desteklemeye devam edeceğini ilan eder.

6- Üniversiteye giriş sorununun bir eşitsizlik sorunu olduğunu, ancak bu eşitsizliğin katsayılar değil, insanların maddi koşulları arasında olduğunu saptar. Bu konudaki tartışmanın imam hatip lisesi öğrencilerinin "katsayı mağduriyeti"ne kilitlenmesinin yalnızca dinci-gericiliğin taktığı mağduriyet maskesine inandırıcılık kazandırdığını ve kaybedilmekte olan bir savunma mücadelesi olduğunu vurgular ve üniversitenin tüm ilerici bileşenlerini tartışmanın, yoksul ailelerden gelen çocukların yükseköğrenim hakkının fiilen ortadan kalkmış olması gerçeği etrafında yeniden şekillenmesi için çaba göstermeye çağırır.

7- Üniversitelerdeki piyasacı dönüşümün ana kaynağı olan Bologna sürecinin emperyalist tahakkümün üniversite eğitimindeki görüngüsü olduğunu saptar ve Bologna sürecinin ne olduğuna dair bilgilendirici bir yayın hazırlanması konusunda yeni Yönetim Kurulu'nu görevlendirir.

8- Evrim kuramının, Türkiye'de bilim ve gericilik arasındaki en önemli mücadele başlıklarından biri olmaya devam ettiğini saptar, bu başlıktaki çalışmaların güçlendirilerek yürütülmesi ve 3. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu'nun örgütlenmesi konusunda Yönetim Kurulu'nu görevlendirir.

9- İstanbul'da yürütülmekte olan 2010 Kültür Başkenti projesinin, kültür, sanat, bilim ve kentsel tarihe yönelik büyük bir saldırı ve çarpıtma olduğunu saptar ve bu projeye karşı bir bilimsel toplantı örgütlenmesi konusunda Yönetim Kurulu'nu görevlendirir.

10- Yönetim Kurulu’na çalışma başlıklarına yönelik alt komisyonlar oluşturma yetkisi ve görevi verir.

11- Üniversite bünyesinde yaşanmakta olan dönüşüme karşı aydınlanmacı, yurtsever, kamucu ve sosyalist bir alternatif üretilebilmesi hedefiyle üniversitelerde “Nasıl Bir Üniversite İstiyoruz” başlıklı toplantılar düzenlenmesini hedefler.

12- İller ve üniversiteler bazında derneğin daha yetkin yerel örgütlenme yapıları oluşturması gerektiğini saptar. Tüm üyelerini bulundukları kentlerde Üniversite Konseyleri Derneği’nin yerel bir şubesini kurma hedefiyle hareket etmeye çağırır.”

(soL-İstanbul)