Türkiye’yi sarsan iki gün

15-16 Haziran İşçi Kalkışması, işçi sınıfının kitlesel gücünün Meclis’te yapılan ayak oyunları ve polisin kaba kuvvetliye durdurulmasının mümkün olmadığını ispatladı.

soL (HABER MERKEZİ) 1967 yılında sağcı Türk-İş yönetiminin mücadeleci beş sendikayı konfederasyondan çıkarması üzerine kurulan DİSK, kuruluşundan itibaren sermaye sınıfının yoğun tepkisiyle karşılaşmıştı. Üye sayısının kısa bir süre içinde yüz binleri geçmesinin ardından sermaye sınıfı, DİSK'i etkisizleştirmenin yollarını aramaya başladı.
Adalet Partisi (AP) ve CHP'nin birlikte hazırladığı "274 Sayılı Sendikalar Yasası" ile "275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası"nda değişiklik öngören yasa tasarısı, bu engelleme çabasının bir ürünüydü. İşçilerin sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayan yasa, DİSK'in büyümesinin önüne geçmeyi ve sermaye yanlısı Türk-İş'ten kopmaları engellemeyi hedefliyordu. Devlet, sermaye sınıfı ve Türk-İş arasındaki işbirliği o denli açıktı ki 11 Mayıs 1970 tarihinde Türk-İş Genel Kurulu'nda konuşan AP'li Çalışma Bakanı ve eski Türk-İş yöneticisi Seyfi Öztürk, kendinden emin bir şekilde "yakında DİSK'in çanına ot tıkanacak!" diyordu.
Çığ gibi büyüyen kitleYasa tasarısının Meclis'e gelmesiyle birlikte, anayasal direniş hakkını kullanacağını açıklayan DİSK, 15 Haziran günü eyleme geçti. Ne var ki eylemin başlamasıyla birlikte ortaya çıkan kitle, DİSK'in beklediğinin dahi kat be kat üzerindeydi, zira hiç beklenmediği halde Türk-İş'te örgütlü işçiler de eyleme topluca destek veremeye başlamışlardı.
Olaylar sırasında genç bir TEKEL işçisi olan Ahmet Sarıcan, o günü şöyle anlatıyor:
TEKEL Kartal'da bölgenin en büyük işyeriydi ve Türk İş'te örgütlüydü. Biz DİSK'in temsilciler toplantısında aldığı eylem kararını bir önceki akşam işyeri temsilcisi arkadaşlarımızdan duyduk ve ertesi sabah için kendimizi hazırladık. Kanımca eylem, DİSK'in hayal ettiği, ancak ulaşabileceğini düşünmediği bir kitleselliğe ulaştı. DİSK daha ziyade işyerlerinde direnişler ve yer yer sokak gösterileri düşünüyordu ancak temsilcilerin, öncü işçilerin başı çekmesiyle eylemin çapı birdenbire büyüdü ve insanlar sokağa dökülmeye başladı.
Biz kendi işyerimizde işçileri dışarı çıkarabileceğimizi beklemiyor, belki diğer işçiler fabrikanın önüne gelirse bir bölüm çıkar diye düşünüyorduk. Ama o büyük kalabalık TEKEL'in önüne geldiğinde fabrika paydos etti. 5 bin kadar işçi vardı fabrikada çalışan, bahçeye çıkarak diğer işçilerle buluştuk ve yürüyüşe geçildi. TEKEL'li kadınlar önlükleriyle ayakkabıları ellerinde yürüyordu mesela, çok iyi hatırlıyorum hâlâ. Her gittiğimiz yerde müthiş bir coşkuyla büyüdü kalabalık.
Türk-İş'e üye çok sayıda işçinin de DİSK'i savunmak üzere direnişe katılması, eyleme rengini veren sınıf bilincinin önemli bir göstergesiydi. Üzerlerinde iş kıyafetleri ve ellerinde pankartlarla caddeleri dolduran işçiler, İzmit'te iki ve İstanbul'da dört ayrı koldan kent merkezlerine doğru yürüyüşe geçtiler, barikatları aştılar. İşçilerin bu kalkışmasıyla Türkiye'nin iki büyük kentinde yaşam durdu.
Sıkıyönetim ilan edildi15 Haziran akşamı hükümet tarafından 60 günlük sıkıyönetim ilan edilmesine rağmen, kalkışma 16 Haziran'da büyüyerek devam etti. Taksim'e doğru çeşitli kollardan yürüyenlerin sayısı 150 bini aştı. Yollarda barikatlar kurulmuş, vapurlar iptal edilmiş, hatta Bakırköy'den gelen yürüyüş kolunun Taksim'e ulaşmasının engellenmesi için Haliç üzerindeki iki köprü de kaldırılmıştı.
Gebze'den gelen yürüyüş kolu ise Kartal'dan gelen kol ile birleşerek Kadıköy İskele Meydanı'na ulaşmayı başardı. Kadıköy yakınlarında işçilerin üzerine ateş açılması sonucu üç işçi hayatını kaybetti.
Öte yandan, sıkıyönetim çerçevesinde müdahale etme emri alan askerlerin ateş etmeyi reddettikleri, bazılarının akrabalarının yürüyüş kitlesinde olmasından dolayı "bozgunculuk" yaptıkları belirtiliyordu. Kitle, yürüyüş yolu ğzerindeki karakollara giriyor ve önceki gün gözaltına alınan işçileri kurtararak yürüyüşe devam ediyordu.
Eylemler yasama sürecini geri çeviriyor
Sıkıyönetimin ilanı sonrasında İstanbul'da iki ayrı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi kuruldu. 3 aylık sıkıyönetim boyunca, gerek 15-16 Haziran olayları ile ilgili olarak 260 kişi hakkında 69 dava açıldı. Verilen cezalardan en ağırı, 1 yıl hapis oldu. Eylemler sırasında gözaltına alınan ve tutuklanan DİSK yöneticileri ise üç aylık tutukluluktan sonra ceza almaksızın serbest bırakıldı..
Eylemlerin ardından, son onaylama merci olan Senato'nun gündemine gelen yasa tasarıları, CHP'nin tavrını "yapılmak istenen değişikliklerin gerçekte olumlu bir amaca yönelmiş olduğu, ancak bazı eleştirilerin üzerinde durulması gerektiği" şeklinde bir açıklama ile değiştirmesi sonucunda yeniden görüşülmek üzere Meclis'e iade edildi.
Tasarı, 29 Temmuz tarihinde senatonun üzerinde yaptığı değişikliklerle bir kez daha kabul edilerek yasalaştı. Ancak kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuran Türkiye İşçi Partisi ve CHP'nin iptal istemleri üzerine Anayasa Mahkemesi, 9 Şubat 1971 tarihinde yasayı iptal etti.
İki günden geriye kalan...
TEKEL işçisi Ahmet Sarıcan, eylemi ve bugün ile bağlarını şöyle değerlendiriyor:
15-16 Haziran genel direnişi, Türkiye işçi sınıfının kendisinin nasıl bir güç olduğunu fark ettiği, siyasi yönü ağır basan ve siyasi taleplerin açık biçimde ifade edildiği bir eylem oldu.
Ana hatlarıyla eylemin kendiliğinden geliştiğini söylemek elbette mümkün ve doğrudur ancak hareketin soldan etkilenmediğini söylemek yanlış olur. Bu direnişin başını çeken insanlar sol siyasetle teması olan örgütlü işçilerdi. Ayrıca o dönem güçlü olan gençlik hareketiyle de bir bağın olduğunu unutmamak lazım.
O yıllarda Türkiye işçi sınıfının siyasi örgütlenmesi zayıftı, ancak sınıf bir hareketlilik içindeydi. 15-16 Haziran ile bugün arasındaki en önemli fark, o döneme dinamizmini veren hareketliliğin bugün mevcut olmaması. Buradan bakıldığında, sınıfın yeninden siyasallaşmasının sağlanabilmesi için, hareketlenme yaratmaya yönelik bir örgütlenmenin önemli olduğunu düşünüyorum. İlgili haberler: TKP'den 15-16 Haziran toplantıları Türkiye tarihinin işçi kalkışmaları