Prof. Dr. Güler Yalçın: 4+4+4’le eğitimde geriye düştük

Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güler Yalçın ile Köy Enstitüleri ve eğitimde yaşanan dönüşüm üzerine konuştuk. Köy Enstitülerinden kalan mirasa vurgu yapan Yalçın, 4+4+4 eğitim sistemi ile kapitalizmin ilk yıllarının gerisine düşüldüğünü belirtti.

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde akademik faaliyetlerini sürdüren Prof. Dr. Güler Yalçın, Köy Enstitüleri ile ilgili çalışmalarıyla da tanınıyor. Anne ve babası Köy Enstitüsü mezunu olan Yalçın, aileden gelen bağları ileri noktalara taşıyarak Enstitülerin birikiminin günümüze taşınması için özverili çalışmalar yürütmüş. Son olarak, “Canlandırılan Ütopya Köy Enstitüleri” adlı kitabı yayınlanan Yalçın’ın Enstitülerle ilgili kitaptan, fotoğraf albümüne, belgesellerden projelere kadar başka üretimleri de bulunuyor.

Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği’nin (KAVEG) faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Dernek 10. yılını doldurdu. Birincil sorumluluğu Köy Enstitüleri ile ilgili bilgi ve belge toplamak ve araştırmacıların hizmetine sunmak. Köy Enstitüleri konusunda temel kaynakları içeren bir kitaplığımız var. Bu yıl Ekim ayı sonunda kitaplığımızı araştırmacılara açık bir duruma getireceğiz. Bugüne değin başvuruda bulunan bütün araştırmacıları doğru kaynaklara yönlendirdik ve kendi kitaplarımızdan yararlanmalarını sağladık. İki şekilde araştırmacılara yardımcı oluyoruz. Bize gelen ya da edindiğimiz kitapları belirli bir bağış karşılığında veriyoruz. Bulunmayan eski kitapların ise kopyasını edinmelerini sağlıyoruz.

Derneğimizin adı Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitim Geliştirme Derneği olduğundan araştırmaya ağırlık verdik ve doküman topladık, ayrıca edebiyat sohbetleri, seminerler düzenledik. Kendi yayınladığımız kitapların yanı sıra, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın yayınladığı temel kitaplar, Köy Enstitülü öğretmenlerin kendilerinin yazdığı kitaplar ve bazı dergiler de var kitaplığımızda. Araştırma yapmak isteyen bir kişinin temel kaynak olarak ulaşabileceği hemen hemen bütün kitaplar derneğimizde şu anda mevcut.

Köy Enstitüleri ile ilgili araştırmaları neden önemsiyoruz biraz bundan bahsetmek istiyorum.
Bir olayın üzerinden en az yüz yıl geçmeden, olayı yaşayan kuşak hayatta iken o olayla ilgili gerçeklerin tam ve doğru olarak ortaya çıkmayacağını söyler tarihçiler. Ben bunun doğru olduğunu Köy Enstitüleri ile ilgili çalışmalarım sırasında gördüm. Köy Enstitülerinin kurulmasının üzerinden 72 sene geçti. Hazırlık aşaması olarak da dört yılı eklersek, 76 yıl oluyor. Ben hala bu konuda yazılması gerekenlerin yazıldığını, anlatılması gerekenlerin kayıtlara geçtiğini düşünmüyorum. Kapanma sonrasında yaşanan acılar ve baskıların bire bir anlatılması oldukça güç. Ayrıca destansı gerçeklik dile gelirken hayalgücü baskın olabiliyor, olayların yerleri ve zamanlarında kaymalar olabiliyor. Bu nedenle arşivler önem taşıyor.

Köy Enstitüleri bir okul olmanın ötesinde, sağlam bir felsefi temele ve düşünsel bir alt yapıya dayanır. İyi bir araştırmacı bu konu ile ilgili gerek kitap, gerekse diğer kaynakları dikkatli okursa, bugüne de uyarlanabilmesi ile ilgili çok önemli ipuçları yakalayacaktır. Köy Enstitüleri sisteminin arkasında yatan felsefi yaklaşımı ve onun evrensel olan tarihsel kökenini anlayabilir. Çok dikkatli bir okuma ile...

Derneğimizin desteği ile önemli bazı çalışmalar yapıldı. Bunlardan biri de Köy Enstitüleri ile ilgili arşiv taranarak yapılmış bir doktora çalışmasıdır. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde Gülşah Eser tarafından yapıldı bu çalışma. Bizim dernek olarak dileğimiz buna benzer tezlerin artmasıdır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar yüksek lisans tezleri ve bitirme ödevleri ile sınırlı kalıyordu. Bu da bir noktada bilgi tekrarına yol açıyordu. Gülşah Eser’in çalışması Göl Köy Enstitüsü arşivinde titiz bir araştırmanın sonucunda ortaya çıktı. Bu tez çalışması kitaba dönüşecek. Bu tezde hem sistematik bir tarama yapıldı, hem de şunu belirtmek istiyorum. Köy Enstitüleri ile oldukça içli dışlı ve onlarca insanla bu konuda derinlemesine görüşmeler yapmış birisi olarak şunu söylebilirim ki, arşivde köy enstitüleri ile ilgili yazılan her şey gerçekten yaşanmış! Bana anlatılan her şeyin gerçekten belgeleri ile ortaya konduğunu gördüm bu çalışmada. Yazılı olan her şeyin bu kadar bire bir yaşanmış olması eğitim tarihi açısından oldukça etkileyici ve önemli.

Derneğimizin işlevlerinden ikincisi ve önemlisi o günün eğitim felsefesi ile kurulan enstitülerin bugünün koşullarına uyarlanabilirliğinin sorgulanmasıdır. Bunun sorgulanması ile ilgili bir “Eğitim Mirasımız Uygulanabilirliği ve Model Çalışmalar” başlıklı bir Sempozyum düzenledik. Bu sempozyuma İstanbul’daki bütün eğitim fakülteleri destek verdiler. Literatür Yayınevi aynı isimle Sempozyum kitabımızı yayınladı. Daha önce Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nü fotoğraflarla anlatan bir kitabımız da yayınlanmıştı.

Köy Enstitüleri’nin kurulduğu bölgelerdeki bugünün deyimi ile kampüslerde, yani yerleşkelerde şu anda Anadolu Öğretmen Liseleri faaaliyet yürütüyor. Hemen hemen tamamında durum böyle. Bu 21 yerleşkenin 4-5 tanesi hariç hepsini ziyaret ettik, kalan binaların fotoğraflarını çekildi, yetkililerle görüşüldü. Müdürlerden bazılarının köy enstitüsü ruhundan fazlasıyla etkilenmiş olduğunu gözledik. Ve her kurumda enstitüden arta kalan kitap, malzeme, binaları korumaya çalışan en az bir köy enstitüsü sevdalısına rastladık. Çifteler Köy Enstitüsü (bugünkü Yunuz Emre Anadolu Öğretmen Lisesi) yerleşkesindeki bir yatakhane binasının yeniden işlevlendirilmesi projesine rehberlik yaptık ve M. E. B.’nın ilgili Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesini sağladık.

Bir gün Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan bir yazımı okuyan bir mimar tarafından arandım. Telefondaki ses, Köy Enstitüleri ile ilgili bir çalışma yapmak istediğini söylüyordu. Çok sevindik. öğrencilere Köy Enstitülü öğretmenlerimizle birlikte anlatttık, anlattık... YILDIZ Teknik Üniv. Mimarlık Fakültesi’nde Kültürel İşlevli Yapı/Yapılar başlıklı bitirme ödevleri hazırlandı. Üç ay süren çalışmanın sonunda öğrencilerin hazırladığı projeler iş içinde eğitim, üretici eğitim temelindeydi. Projeler “Çifteler Kayıtları” adıyla kitaplaştırıldı.

2010’da TÜYAP 29. Kitap Fuarı’nda 13 standda Köy Enstitüleri’ni tanıtan İkinci ve Üçüncü Nesilden Geleceğe 70 Yıllık Efsane Köy Enstitüleri” isimli çok geniş kapsamlı bir Fotoğraf ve Kitap Sergisi düzenledik. Köy Enstitülerini anlatmak için bu güne kadar bütün yolları kullandık diyebilirim. Yaptığımız işlerin hiçbiri, diğerinin tekrarı değildi ve diğer kuruluşlara öncü olacak nitelikteydi. Nitekim, bu işlevi yerine getirdiğini söyleyebilirim.

Her yıl Nisan ayında Köy Enstitüleri’nin Kuruluş Yıldönümü etkinliklerini düzenliyoruz. Bunun dışında üniversitede seminerler gerçekleştirdik. Her ay düzenli, ilgili herkese açık olan sohbet toplantılarımız var. Dernek olarak en çok istediğimiz şey, bir gençlik ekibi kurmak.

Üniversitelerde Köy Enstitüleri ile ilgili araştırma yapan merkezler var mı?

Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Köy Enstitüleri Araştırma Merkezi var. Köy Enstitüleri Araştırma Merkezi Marmara Üniversitesi’nde de kurulmuştu 2008’de. Kurucu Müdürlüğünü yaptığı ve 3 yıl benim yürüttüğüm bu kurum çalışmalarını sürdürürken 2011’de sorumluluğun rektörlük tarafından başka birine verildiği günden bu yana herhangi bir faaliyet yürütülmedi ve 2012 Nisan ayında kapatıldı. İlk üç yıl derneğin de desteği ile çok güzel işler yaptık. Eskişehir’in bir köyünde çok disiplinli bir halk eğitimi projesi gerçekleştirdik.

Köy Enstitüleri ile ilgili araştırma merkezlerinin açılıp açılmaması rektörün bu konuya verdiği öneme bağlı. Önce Süleyman Demirel Üniversitesi, ardından Marmara Üniversitesi’nde son olarak da 9 Eylül Üniversitesi’nde Köy Enstitüleri ile ilgili araştırma merkezleri açıldı.

Eskişehir’de gerçekleştirdiğimiz çok disiplinli araştırma projesinde, köyün içinden canlandırılması hedeflendi. Marmara Üniversitesi’ndeki Merkez bünyesinde yürütüldü. Kadınlara, çocuklara yönelik eğitimlerin de yer aldığı bu projenin raporunu hazırlayacağız. Sınırlı bir bütçeye sahip bir araştırma merkezinin neler yapabileceğini kamuoyu ile paylaşacağız. Buradaki amaçlarımızdan biri, diğer üniversitelerin de böyle bir çalışmayı gerçekleştirebileceklerini göstermek. Her üniversitenin çok yakınlarında rehberliğe gereksinimi olan onlarca köy ve araştırma konusu onlarca konu var. Ama akademisyenler kırsal alanları adeta yok sayarak yaşıyorlar.

Köy Enstitüleri yeniden kuruluş sürecine yaslanıyor.Eğitime aydınlanmacı bir misyon biçiliyor. Herkes büyük bir heyecan ve coşku ile bu işin parçası olmuş. Köy Enstitülerini bugün için canlandırmanın koşulları var mı, ya da bugün için ne tür bir dönüşümün ürünü olabilir Köy Enstitüleri’ne benzer bir oluşum?

Eğitimle ilgili olan ve yeni bir kuruluş için adım atacak olan her kişi ve kurum Köy Enstitüleri modelini iyice okuyup anlamalıdır. Köy Enstitüleri var olan sistemi yeniden düzenliyerek hayata geçirilecek bir model değildir. Var olanı düzelterek oluşturulacak değil, tamamen yeniden kurulacak bir sistem olmalıdır. Bana göre, yeni bir eğitim anlayışının hayata geçmesi için köklü bir değişimin dışında tekil, özgün örnekler de olabilir. Enstitü eğitiminde özgür bir ortamda öğrencinin kişiliğinin gelişmesi ve yaratıcılığının ortaya çıkarılması temel alınmıştır. Demokrasi eğitimi verilmiştir. Bu yeni kurulan bir okulda uygulanacak en temel ilkedir.

Fransız Devrimi olsun, 1917 Rus Devrimi ve bizim Kurtuluş Savaşı’mız sonrasında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde olsun köklü toplumsal değişim süreçlerinde eğitimde köklü değişikliklere gidilmiştir. Aslında eğitimin kendisi statükocudur, fakat bu köklü değişim süreçlerinde uygulanan eğitim anlayışları devrimi savunur. Devrim köklü bir düzen değişikliğidir, Köy Enstitüleri’ni bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Köy Enstitüleri’nin kuruluş sürecine gelindiğinde devrimin üzerinden onüç yıl geçmiştir. O dönemde Sovyetler’deki 1917 Ekim devriminden ve sosyalist dünya görüşünden etkilenen Türk aydınları vardır. Bu aydınlar, devrimin aydınlanma ile sınırlı kalmaması ve halka inmesi gerektiğini düşünüyorlardı. İlköğretim Genel Müdürü ve sistemin mimarı İsmail Hakkı Tonguç bu düşünceler içinde yoğruldu. Devrimin halkın yani o zaman çoğunluğu köylerde yaşayan insanımızın sosyo-ekonomik düzenini değiştirmesi, topyekün kalkınmaya gidilmesi gerektiğini düşünüyordu. Tonguç’un hedeflediği şehir ile köy arasındaki farkın kalkması, tüm Anadolu’da Köy Enstitüleri’nin bulunduğu yerlerde ve çevresinde her düzeyden demokratik ve halkla içiçe yaşayan eğitim kurumlarının bulunduğu kültür merkezlerinin kurulmasıydı.

Köy Enstitüleri’nde bir işletme olduğunu unutmamak gerekir. Döner sermayesi ile her enstitü ekonomik bir işletmedir. Ayrıca kooperatifler de vardır. 4274 saylı Köy Enstitüleri Teşkilat Kanunu’nda her şey ayrıntılı bir biçimde tarif edilmiştir. Eğitim içinde üretimin nasıl yapılacağı, köylüye nasıl rehberlik edileceği, öğrenciye nasıl özgür bir ortam sağlanacağı, öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin ilişkileri, etik kurallar gibi bir çok konuya ilişkin bilgi verilmiştir. 4274 sayılı Teşkilat Kanunu bugün hala bütün eğitimcilere yol gösterecek bir ışık huzmesi gibidir ve her maddesinde öğretmen adaylarına rehberlik edecek ve her dönemde geçerli hükümler bulunmaktadır.

Bugünkü eğitim sistemine gelelim. Biliyorsunuz bugünlerde eğitimin ana gündemi 4+4+4 sistemi. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Kapitalist sistemin insanları yabancılaşmaya götüreceğini ilk ortaya koyan kişi Jean Jacques Rousseau’dur. Uzmanlaşma her ne kadar sanayi devriminin başlarında gerekli bir kavram olsa da, bugün geldiğimiz nokta uzmanlaşmanın getirdiği yabancılaşmayı ortadan kaldıracak mekanizmaların tartışılıyor olmasıdır.

4+4+4 bu anlamda çağın gerisine düşmektir. Çünkü artık Amerika’da ve Avrupa’da uzmanlaşmanın bütünlüklü bir eğitim ile birlikte gitmesi gerektiği ile ilgili tartışmalar var. Bir insan yetişirken her alanda eğitim alması gerektiğinde hem fikir eğitimciler. Örneğin bir kişi elektrik mühendisi ise, diğer mühendislik alanlarından da bilgisi olması gerektiği noktasına geldi dünya. Biz tam anlamıyla geriye gittik. Eğitimin dinselleştirilmesi işin en önemli boyutu elbette. Ama bu konunun üstünü örtmek için sanki çok yeni, gerekli ve kökü bir değişim gibi sunuluyor yeni sistem. Oysa, tam tersi bir durum var ortada. Öğrencinin ilgi alanına göre seçmeli dersleri alması, daha sonra mesleki eğitime yönelmesi, 3. dört yılda yaygın eğitimin de zorunlu eğitim kapsamına alınması en önemli yenilikler olarak sunuluyor.

4+4+4’ün mesleki eğitimle ilgili boyutu gözönüne alındığında kapitalizmin ilk dönemlerine döndüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz. Her ne kadar Köy Enstitüsü programını incelediğimizde de, öğrencilerin erken yaşta mesleğe yönlendirildikleri görülse de, arada çok büyük bir fark var. Köy Enstitüleri’nde öğrenci her anlamda donanımlı, beden, ruh ve zihince bilgiyle besleniyor, beslendikçe ilgi alanları ortaya çıkıyor ve bu bütünsellik içinde yeteneği olan alana yönleniyor. Köy Enstitülüler içerisinde opera sanatçısı olan bile var. Örneğin babam marangozlukta çok iyiydi. Köy Enstitülülerin not defterlerini incelediğinizde fizik, matematik, kimya bilgileriyle desteklenmiş inşaatçılık bilgisi ve benzeri ders notları var. Köy Enstitüleri’nde bütünsellik içerisinde bir uzmanlaşma söz konusu. Yeni sistemde ise, çocuk henüz bedensel-zihinsel gelişimini tamamlamadan ve temel bilgileri hazmetmeden, din eğitimine veya meslek eğitimine yönelecek. Bu yeni nesilin kaos ya da boşluğa sürüklenmesi sonucunu doğurabilir.

Bugünün öğretmenlerine iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Günümüzde Eğitim Fakültesi öğrencileri son sınıfa kadar başka fakültelerden ders alıyorlar, Fen Bilimleri öğretmeni olacaklar Fen Fakültesi’nden Edebiyat öğretmeni olacak olanlar ise Edebiyat Fakültesi’nden ders alıyor. Bunun dışında bir yıl formasyon eğitim alıyorlar. Öğretmenlik farklı bir meslek. Bir sene içinde bu eğitiminin verilmesi mümkün değil. Sonuçta ne oluyor? Öğretmenler başka meslekleri yürütenlerden farklı olmuyorlar. Mekanik bir biçimde ders anlatmanın ötesinde olmalı öğretmen. Öğretmenliğe başlayanlara önerim, Köy Enstitüleri’ni iyice öğrenmeleridir.

Yıllardır Derneğimizde bir gençlik kolu oluşturmaya çalışıyoruz. Gençleri ve özellikle öğretmenleri aramıza katılmaya bekliyoruz. Kasım başında da Beyoğlu’ndaki kütüphanemiz faaliyete geçecek.
www.koyenstituleriegitim.org

Teşekkür ederiz...

(soL - Haber Merkezi)