Turan'dan tüm sosyalist hareketlere çağrı

"Devrimci Karargah" soruşturması kapsamında cezaevinde tutulan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, bugün Birgün gazetesinde yayınlanan bir mektup kaleme alarak, son dönemde öğrenci eylemliliklerine yapılan müdahaleler ve faşizan yaklaşımların bir amacının olduğunu belirtti. Turan tüm sosyalist harekete çağrıda bulundu.

SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, son dönemde öğrenci eylemliliklerine yapılan müdahaleler ve faşizan yaklaşımların, bir süredir sosyalist sola gerçekleştirilen müdahalelerden bağımsız düşünülemeyeceğine dikkat çekti.

Turan, "Sonuçta da bizim gibileri zindanlara doldurarak tasfiye etmek isterken, teşekkür edebileceği sol/sosyalist güçleri oluşturmakta başarılı oldu. Sosyalist hareket içindeki mühendislik faaliyeti, kendi solcusunu yaratarak bir aşamaya ulaştı. Bu mühendislik faaliyetinde, alan açmak için öğrencilerde olduğu gibi, polisinden, medyasına, yargısına tüm imkanlar seferber edildi. Bugün öğrencilere yöneltildiği gibi illegal örgüt üyesi olma suçlamaları bize de yöneltildi" görüşünü kaydetti.

SDP'ye gerçekleştirilen harekatın bugün öğrencilere planlandığını belirten Turan, "DBH bileşenlerine ve aynı gerekçelerle ÖDP, Halkevi ve TKP’ye yönelik düzmece bir operasyon her an beklenmelidir" diyerek, sosyalist sola gerçekleştirilen bu operasyona karşı tüm sosyalist harekete "sathı müdafaa" çağrısı yaptı.

Turan'ın yazısı şöyle:

Ortak görev: Sathı müdafaa!

Geçtiğimiz haftaya öğrenci eylemleri damga vurdu. Polisin öğrencilerin meşru gösteri haklarına karşı takındığı tutum epey tartışıldı ve belli ki daha da tartışılmaya devam edilecek. Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, bu eylemleri anti-demokratik bulanın, polisin şiddetine karşı öğrencilerin direnme hakkına dil uzatanın, “elbette öğrencilerin de protesto hakkı var ama yumurta atmak da ne oluyor” diyenin, SBF öğrencilerinin de, farklı surete bürünmüş özde birbirlerinin aynısı olan iki politikacıyı konuşturmamalarını “faşizm” olarak niteleyenin, demokrasiyle olmadığı gibi insanlıkla da bir alakaları yoktur.

Bir an düşünün koskoca bir adam bir sabiyi duvara yaslamış ve basıyor sopayı. Çocuk kah kafasını darbelerden sakınıyor, kah arada bir adamı dişlemeye çalışıyor. Ama güç eşitsizliği nedeniyle ortaya çıkmakta olan sonuçtan kurtulamıyor. Yara bere içinde kalıyor. Bu tablo karşısında çocuğun kendini korumasını eleştirenin insanlıkla alakası olabilir mi? Böylesi bir eşitsizliğe, eşit mesafede tutum takınmaya çalışmanın son tahlilde ezenin yanında olmak anlamına geleceğini hatırlatmaya gerek var mı?

Neymiş, öğrencilerin arkasında illegal örgütler varmış.

Neymiş, gençler AKP’ye karşı bir darbe sürecinin zeminini hazırlamak isteyen odaklarca yönlendiriliyorlarmış.

Bırakın bu klişeleri. Çocukların taleplerinin haklılığı karşısında yalanlara başvurmak sizi kurtarmaz. Olsa olsa daha fazla çirkefe batmanıza yol açar. Domuzlar çirkefe bayılırlar, siz de bayılıyorsanız sorun yok. Bildiğiniz gibi devam edin. Ya da çıkıp “delikanlı” gibi, bırakın illegal örgüt hikayelerini ve dövdük, döveriz, döveceğiz olayını, yaptığınızı savunun.

Efendim öğrenciler tabi protesto gösterici yapacak ama… diyen AKP beslemesi sözde demokratlar: gençlerin üzerlerine kımıl zararlısı gibi kimyasallar boca edilmiş, polis görülmemiş bir kinle gençlere saldırmış. Birinin burnunu kırmış, birçoğunu yaralamış, bir kadının karnındaki bebeği katledilmiş, bunlara hiç takmayın. Ya da hamile kadının eylemde ne işi var deyin, hatta kinayeli üslupla tüm gerici değer yargılarını seferber edin.

Hayır mesele basitçe polisin öğrencileri dövmesi meselesi değildir. Bizler de öğrenciliğimizde polisten, jandarmadan çok zulüm gördük. Ama bu defa mesele başka.

Bu yaşadıklarımız bir prova. AKP, gençliğin devrimci demokratik muhalefetini tasfiye etmek için bir strateji üzerinde çalışıyor. Tüm yaşadıklarımız bu stratejinin taktik formları.

Bir an düşünün, öğrencilerin görüşlerini ifade etmek için kaleme aldıkları bir dosyanın malum toplantıya götürülmek istenmesi, ya da SBF’de yumurtalı bir protestonun gerçekleştirilmiş olması, bu kadar gürültüyü hak eden olaylar mıdır? Polisin şiddeti, ardından hükümet sözcülerinin, başbakanın polisin tutumunu destekler açıklamaları, ardından bazı üniversite hocalarının, gazetecilerin bu kampanyaya verdikleri canı gönülden destek ve öğrenciler hakkında başlatılan idari ve adli soruşturma süreçleri… Polis-YÖK-hükümet-malum medya-yargı ittifakının karşısında hakkını isteyen gariban öğrenciler. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Kimse bu ittifakın, üzerinde düşünülmemiş, ayrıntılı bir plana sahip olmayan bir “durumdan vazife çıkarma” hali olduğunu söylemesin.

Herkesin vazifesi belli. Polis döver, YÖK soruşturma ister, medya öğrencilere karşı psikolojik harekatın zeminlerini hazırlar, hükümet öğrencileri illegal ilan eder, yargı da üzerine düşeni yapar.

Bunların tümü taktik hamledir. Strateji ise demokratik öğrenci muhalefetini tasfiye etmek. Bu alanda AKP hegemonyasını tesis etmek. Muhalefeti bölerken, parçalarken üniversiteler alanında AKP’ye eklemlenmiş bir “muhalefet” kurmak.

Nereden mi biliyoruz? Çünkü benzerini daha önce de yaşadık. Kurmakta olduğu yeni statükoya karşı zerre kadar muhalefetin oluşmasını istemeyen AKP, muhalefet alanlarını mümkünse tasfiye etmeye, mümkün değilse de, oralarda kendi hegemonyasını tesis etmeye çalışıyor.

AKP’nin Kürt muhalefeti içinde kendi Kürdünü yaratmaya çalışmasının, Alevi muhalefeti içinde kendi Alevisini yaratmaya çalışmasının anlamı budur.

Referandum sürecini hatırlayın, başbakanın gözyaşları içinde şehitlerimize atıf yapması bizim cenahtan gelecek üç beş oy için değildi. Sosyalist/sol hareket içinde amaçladıkları kendi solcusunu/sosyalistini yaratma hedefi nedeniyleydi böyle seslenmesi.

Sonuçta da bizim gibileri zindanlara doldurarak tasfiye etmek isterken, teşekkür edebileceği sol/sosyalist güçleri oluşturmakta başarılı oldu. Sosyalist hareket içindeki mühendislik faaliyeti, kendi solcusunu yaratarak bir aşamaya ulaştı.

Bu mühendislik faaliyetinde, alan açmak için öğrencilerde olduğu gibi, polisinden, medyasına, yargısına tüm imkanlar seferber edildi. Bugün öğrencilere yöneltildiği gibi illegal örgüt üyesi olma suçlamaları bize de yöneltildi.

Şimdi bize yapılana benzer bir harekat öğrencilere planlanıyor. Fethullahçı medyada öğrenciler hedef gösteriliyor. Amaç aynı, yöntemler aynı, aktörler aynı.

Geçtiğimiz günlerde bir TV programında Sevgili Alper Taş son derece isabetli bir noktaya temas etti (programın sonunu izleyebildik) ve hükümete seslenerek “bu gidiş gidiş değil, öğrencileri hedef göstermeyin, onlara yönelik bir operasyon planı yapmayın” dedi.

Bu analiz son derece haklı. Ancak haklılığın ötesinde tüm sosyalistlere bir görev de yüklüyor.

SDP, TÖP yöneticileri olarak bizler cezaevindeyiz.

ESP ve BDP’ye yönelik referandum öncesi operasyonlar yapıldı.

Halkevi, Odak, Sosyalist Gelecek, Sosyalist Parti, ÖDP üyeleri tutuklandı.

Bilim ve Gelecek ve Red dergisi editörleri cezaevinde.

Kanımca, DBH bileşenlerine ve aynı gerekçelerle ÖDP, Halkevi ve TKP’ye yönelik düzmece bir operasyon her an beklenmelidir.

Öğrenci kolektiflerine Ergenekon, Genç-Sen’e bir başka gerekçeyle bir tezgah hazırlandığı yetkili bazı şahısların söylemlerinden çıkarılabilir.

Uzatmak gereksiz.

Dedik ya, Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir ve Çarşamba gelmiştir.

Artık gelinen noktada, hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün sosyalist harekettir.

Bizim yukarıda anlattığımız çerçevede, Sevgili Alper’in konuşmasından çıkan görev de budur.

Dr. Rıdvan Turan
SDP Genel Başkanı

Silivri L Tipi Yüksek Güvenlikli
4 No.lu Cezaevi B-10