TKP İstanbul adayı Aydemir Güler: AKP’yi devirmek, 
sol seçeneği güçlendirmek

Aydemir Güler, Cuma günü TKP’den İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına adaylığını açıkladı. “AKP’yi devirmek, sol seçeneği güçlendirmek. Formülümüz bu” diyen Güler’le 30 Mart seçimlerinin siyasi önemini ve TKP’nin hedeflerini konuştuk.

Didem Ülüş - soL

TKP’nin İstanbul adayı olacağınız açıklandı. Bir siyasi partiye sormak tuhaf ama yine de ordan başlayalım. Neden aday oluyorsunuz?
Tuhaf gerçekten böyle bir soru. Ama memleket daha nice tuhaflıklara alıştı son zamanlarda... Türkiye Komünist Partisi’yiz ve seçimlerde elbette varız. Her şeyden önce sosyalizmi, ülkemizin kurtuluşunun biricik ve acil yolunun sosyalizm olduğu görüşünü bütün platformlarda olduğu gibi seçim platformunda da temsil etmek bizim görevimiz. Yani bizim seçime katılmamız değil katılmamamız haber olurdu!

Ama her seçim, bir de özgün anlama sahiptir. Sorunun yanıtını da bu zeminde vermek lazım.

Ne olacak 30 Mart’ta? Ben değil, Tayyip söyledi, bu bir yerel yönetim seçimi olmayacak! Erdoğan bizim Birinci Cumhuriyet dediğimiz eski dönemi kapatacakları tarih olarak ilan etti 30 Mart’ı.

Söylediği boş laf. Ama ne dediği anlaşılıyor. Bunlara onbir yıl yetmemiş, Çankaya yetmemiş, İstanbul’u, Ankara’yı yirmi yıl yönettikleri yetmemiş, hâlâ dillerinde eskiye dönüş.

Taraftarlarına, yıllarca rant dağıttığı güçlere, içerdekilere ve dışardakilere kendi iktidarını dayatabilmek için bir düşman uyduruyorlar: Eski rejim.

Kim bu eskiler? AKP rejimi ne? Üç başlıkta özetleniyor: Dinci gericilik, zengin diktası, emperyalizme uşaklık. Özeti bu. Bu başlıklarla derdi olmayan bir alternatifi olabilir mi AKP’nin?

Peki tarikatlara karşı halkı bir aydınlanma kavgasına sokmaya çalışan “eskiler” var da, biz mi rastgelmedik? Sadaka sistemini feshedip herkese emeklilik, sağlık, eğitim, barınma, insanca ücret garantisi vaat eden “eskiler” mi var? Birileri NATO’dan çıkalım diyor da, duyulmuyor mu?

Türkiye’nin bugününe deva olmak için aynı anda dinci gericiliğe karşı aydınlanmanın, sömürüye karşı emeğin, emperyalizme karşı yurtseverliğin savunucusu olmak gerekir. Bunlar Türkiye’nin geçmişinde, eskisinde yoktu! Ama Haziran Direnişi’nde vardı. Ve olsa olsa geleceğinde olabilir.

AKP diktatörlüğünün karşısında ne üç Meclisli muhalefet ne de cemaat bunları temsil ediyor. Yani AKP’nin karşısında boşluk var! Kocaman bir boşluk!

TKP de bu nedenle seçimlerde var. Halkımızın gerçek çıkış yolunu, Haziran Direnişi’nin milyonlarını sessizliğe, sakil pazarlıklara bırakacak halimiz yok.

‘AKP’Yİ DEVİRECEĞİZ’
Peki seçime kazanmak için girilmez mi?
Neyi kazanmak istediğinize bağlı. Dedim ya Erdoğan 30 Mart’ı sadece yerel yönetim seçimi olarak görmüyormuş. Biz de görmüyoruz. Kazanacağız ve örneğin, eğer o güne kadar iktidarda kalabilirlerse 30 Mart’ta AKP’yi devireceğiz. Bunu yaparken sol seçeneği ortaya koyacağız.
Bu bayağı bir kazanım, bir zafer olur halkımız için. Geçen yılın en yaygın sloganıydı “Hükümet istifa.” Halk yarım kalan işini tamamlamış, geleceğe yürümüş olur.

Ya belediye yönetimleri?
İstanbul ve/veya Ankara’yı kaybeden AKP biter. Bu çok net. Biz de bunu istiyoruz. AKP’nin her yerde ve öncelikle buralarda kaybetmesini, sonra çöpe atılmasını.
Tabii yüzeysel bir bakış buradan CHP’ye çıkar. AKP’yi göndermek için CHP’yi desteklemek.

Ben hayatımda CHP’ye oy vermedim. 30 Mart’ta ise Türkiye tarihinde görülmemiş bir olgu olarak, Haziran Direnişi’nin rüzgarından bir nebze etkilenen bir CHP’ye oy verme yoluna gidebilirdik. Ülkenin sola açılışının önünde duvar örmeyen, bu yönelimin içinde nefes alıp vermeyi seçen bir CHP. Yani tabanı kural olarak diktatörlüğün karşısına dikilen bir CHP söz konusu olsaydı eğer...

‘HALKI ALTERNATİFSİZ BIRAKAMAYIZ’
Bu partinin seçim politikası ve aday tercihleri Aralık ayı içinde açıklık kazanmış bulunuyor. CHP genel merkezi AKP politikalarının özü değişmeden kalsın istiyor. Sarıgül-Yavaş bunun ifadesi. İzmir’de Kocaoğlu, geçmişin bakiyesi olduğu için kenarda dursun. Ama onun adı, ilk ikisinin taşıdığı gerici mesajı zedelemediği, solculuk vaaz etmediği için durabildi.

Kusura bakmasınlar. TKP, halkı Gül’ler operasyonu karşısında alternatifsiz bırakamaz. Operasyonun sloganları “AKP gitsin - İkinci Cumhuriyet yaşasın”, “Soyguna devam - içkine karışmam” türü şeyler. Gençlerini ölüme yollayan, yüzlerce çocuğunun kör olmasına aldırış etmeyen halkın istediği bu olabilir mi?

CHP genel merkezi büyük yanılgı içinde. Halkın enerjisini emip yok etmek üstüne iktidar stratejisi inşa ediyorlar. Bu seçimde hedef AKP’yi devirmek. Ama Sarıgül ve benzerleri AKP’nin devrilmesi anlamına gelmeyecek ki.

Haziran’da yenilmeyen halkımızı, seçimlerde temsilcisiz bırakarak, seçim platformunda esamesinin okunmaması yoluyla yenilgiye uğratmak istiyorlar.

Geçenlerde soL’da bir tarafta AKP ile Kürt siyaseti, diğer tarafta Gülen cemaati ile CHP’nin durduğu ittifakların şekillenmekte olduğunu yazmıştınız...
Tek bir kayıt koyacağım ve bunu bir daha tekrarlamayacağım. Kürt siyaseti Kürtler demek değildir. Kürtler olmadan bu ülkede halktan söz edemeyiz. Halkın parçası olan Kürtler Erdoğan’a baktıklarında riyakarlık, katliam, komplo, şovenizm, Suriye’de El Kaide çetelerini görüyorlar. Kürt sorununu çözecek lider falan görmüyorlar.

CHP genel merkezi de CHP’liler demek değil. CHP’liler sokakta sloganlarıyla, balkonlarda tencere tavalarıyla hükümeti uğurlarken, Kılıçdaroğlu “sayın başbakan”dan ricacı olmanın ötesine geçmedi. Merak ediyorum son yolsuzluk başlığında “adı şaibeli bakanlar meclise gelmesin” şeklinde bir politika üretmek için, Kemal bey çok mu uğraştı acaba?

Açıkça sormak istiyorum: İstanbul’da HDP adayı Sırrı Süreyya Önder’in Gezi günlerinde belirli bir yeri vardı. Bu ismin de temsil yeteneği yok mu diyorsunuz?
Evet ben de çok açık konuşmaktan yanayım. Önder’in ağaçlara siper olması seçimlerde Haziran Direnişi’ni temsil ehliyeti kazandırmaz.

AKP’yi devirecek miyiz, pazarlık mı edeceğiz? AKP halkın düşmanı mıdır ve defedilmeli midir, yoksa “süreç” denen şeyde masanın karşı tarafında oturmaya devam mı etmelidir? Halk hareketi haklı mıdır ve sonuna kadar gitmeli midir, yoksa bizim halkı gördüğümüz yerde HDP veya BDP, “sürece” zarar vermek isteyen odaklar mı görmektedir?

Peki TKP diğer illerde, İstanbul’un ilçelerinde, BDP’nin güçlü olduğu Kürt illerinde ne yapacak?
Halkın değerlerinin bizim dışımızda belirli bir temsiliyete oturduğu yerde TKP aday çıkartmayı ilke haline getirmez.

“AKP’yi devirmek, sol seçeneği güçlendirmek.” Bizim formülümüz bu.

İki hedef birbiriyle organik olarak bağlı, iç içe. Sol seçeneği güçlendirmeyen, tersine önünü kesen bir sonuç AKP’nin mevcut kadrolarını değiştirmeyi beraberinde getirse bile, bir adım ileri taşımaz ülkeyi.

Sol seçeneğin belediye başkanlıkları dışında bir ölçüsünü de sunmak durumundayız. Belediye Meclisi ve İl Genel Meclisi seçimlerine ülke çapında katılacağız.

Türkiye’nin bugününe ilişkin sözümüz var. Yerel yönetimlere ilişkin sözümüz var. Bunlarla uyumlu olduğunu gördüğümüz bağımsız adayları veya başka partilerin adaylarını desteklemekten geri durmayız. İster CHP, ister BDP. Kompleksimiz yok.

Ama kimse bize oyları bölmekten bahsetmesin. Oyları bölmeme çağrısı sola karşı geleneksel tuzaktır. Sağcılığı örtmek için, sola “oyları bölmeyin” derler. Bu saçmalıkta yokuz. Bunu söyleyen önce kendisinin solcu olduğunu, solculuk yaptığını gösterecek.

Şu anda somut örnekler üstünde çalışmaya devam ediyoruz, Merkez Komite olarak. Fazla zaman almayacak.

Nasıl bir çalışma tasarlıyorsunuz? Sadece biçimsel açıdan sormuyorum. İstanbul söz konusu olduğunda merkez medya bir resim sunmaya başladı bile topluma: Topbaş-Sarıgül, bir de Önder. TKP ve Aydemir Güler açısından bu tabloya dahil olmak bile bir sorun olacak herhalde. Zorlukları nasıl aşacaksınız?
Haziran Direnişi’ni birkaç gün sansürlediler de ne oldu? İnsanlar gözlerine kulaklarına hayattan yansıyana mı inandılar, yoksa ekrandan yansımayana mı? Düzenin imkanları bize de açılsın, eşitlik istiyoruz diye bir strateji olmaz. Esin kaynağımız halkın direnişinde. Medyanın tasarladığı, düzenin makul karşılayacağı sınırların içine kendimizi uyduramayız zaten. Biz sözümüzün kuvvetine, haklılığımıza, az önce değindiğim devasa boşluğa katlanamayan vicdana yaslanmak durumundayız. Sonrası kapsayıcılık ve yaratıcılıktır.

Yaratıcılığın ucu bucağı yok, oraya hiç girmeyelim. Kapsayıcılık derken, halka sırtını dönmeyecek çok büyük bir entelektüel ve politik birikim var. Topbaş ve Sarıgül belediyeciliğinin ipliğini pazara çıkarmak bizim işimiz. Seçim platformunu yağmacılığa karşı bir kalkışmaya çevirmek bizim işimiz. Solculuk, komünistlik deyince kimileri gözlerinin önüne “dar particiliği”, sektarizmi getirebilirler. Biz tersini yapacağız. Sermaye yağmasına, sömürüye, dinci gericiliğe karşı bütün enerji kaynaklarına el uzatacağız. Haziran’da sokakta kurulan o büyük halk ittifakına yaslanacağız.

Son soru: Oy beklentiniz nedir?
Bir kez daha Haziran! Sarıgazi’den, Kartal’dan çıkıp Boğaz Köprüsü’ne yürüyen insanların beklentisi neydi? Armutlu mahallesinde buzdolabını, çamaşır makinesini barikata taşıyanlar bunun karşılığında ne elde edeceklerini düşünüyorlardı? Şu veya bu kazanımı elde etmeyeceklerse geri dönerler miydi? Boyun eğerler miydi?

Oy önemlidir, ama odaklanacağımız başlık bu olamaz. Sadece Atatürk Kültür Merkezi’nin tepesine değil, İstanbul’un dört bir yanına Boyun Eğme yazacağız, diyorum. Ne kadar yazabilirsek o kadar kazanırız.