Şengal'in geleceği: PKK, KDP ve Haşd eş-Şaabi arasında bilek güreşi

Sincar’da yeni ortaya çıkan merkezi hükümetle ilişkili kuvvetler, bölgede hem KDP’nin hem de PKK’nin önemini hızlı bir şekilde ortadan kaldırmaktadır. Eğer Ezidiler, Ezidi Haşd müfrezlerine katılmaya devam ederse PKK ideolojisini tamamen benimsemiş bazı değişmez üyelerini korusa dahi PKK’nin bölgedeki önemi gün geçtikçe azalacaktır.

Çeviri: Erdem Akyol

soL'un notu: Bu makale 30 Mayıs 2017’de Irak Kürdistanı medya kuruluşu olan NRT’de yayınlandı ve Matthew Barber tarafından kaleme alındı. Barber'in Şengal (Sincar) sorununun çözümü için uluslararası güçlere çağrı yaptığı kısımları yayımlamıyoruz. Fakat makale, Şengal'deki güç dengeleri; PKK, Haşd ve KDP'nin tutumu; Ezidilerin ne istediğine ilişkin güncel durumu çok net bir şekilde özetliyor.


Geçtiğimiz birkaç yılda Sincar’daki olayları takip eden gözlemciler muhtemelen bölgede öne çıkan KDP-PKK rekabetine tanık olmuşlardır. Bu dinamik şu anda üçüncü bir güçlü aktörün, Haşd eş-Şabi ve onun hızlı büyüyen Ezidi tugaylarının ortaya çıkmasıyla daha da karmaşık hale gelmekte.

Haşd eş-Şaabi (ya da Halk Seferberlik - PMU) genel olarak Şii Milisler olarak bilinmekte ancak, Haşd kurulu (ya da PMU Komitesi), Haşd eş-Şaabi’nin yönetildiği kurumsal yapı, aynı zamanda Türkmenler, Sünni Araplar, Ezidiler, Hristiyanlar gibi diğer birçok Iraklı topluluktan güçlerin de ilişkili olduğu bir şemsiye görevini görüyor.

Başlangıç olarak Haşd Kurulu Sincar’da finansal olarak Haydar Şeşo’nun güçlerini desteklemekteydi (2014 sonbaharından 2015 Nisanına kadar) ancak bu yapının Haşd fonlarını yanlış yönetmesi ve daha önemlisi KDP tarafından politik olarak baskılanması ve saldırıya uğraması (2015 Nisanında KDP asayiş tarafından tutuklanıp 9 gün hapiste kalmıştı) sonucunda Haşd fonlarını geri çekmek zorunda kaldı. Bunun sonrasında, Haşd finansal olarak Sincar’da PKK ile ilişkili bir grup olan ve temel olarak yerli Ezidilerden oluşan YBŞ’yi desteklemeye başladı. Bağdat’ın KDP ile politik rekabet içinde bulunan bu Ezidi aktörleri desteklemekteki çıkarı Sincar’ın hem Bağdat hem de Erbil tarafından üzerinde yönetim hakkı iddia edilen tartışmalı bir bölge olmasından kaynaklıydı. Ekim 2016’da Musul çatışması başladığında Haşd Kurulu, bu kritik operasyonda müttefikler arasındaki uyumu korumak amacıyla KDP’nin taleplerine geçici olarak boyun eğerek YBŞ’ye verdiği finansal desteği dondurdu. Ekim ayından beri ilk kez YBŞ maaşlarının bu ay ödenmesiyle birlikte bu finansal desteğin tekrar verilmeye başlandığı söylenebilir. Ancak, bu desteğin ne kadar süreceği şu an için belirsiz. Bu makale gelecekte YBŞ’nin bölge için olan önemini de sorgulayacak.

Haşd Kurulu’nun Sincar’daki Ezidi kuvvetlerine verdiği finansal desteğe ek olarak, Ezidilerden oluşan bir Haşd kuvveti de yaratıldı, ancak İslam Devleti’ne karşı savaşta yer almak üzere Sincar’a ulaşamadı çünkü bu Ezidi kuvvetlerin Kürdistan’dan geçmesine izin verilmedi. Ezidi Haşd kuvvetleri bir yıl önce Hanasor’dan bir Ezidi olan Hal Ali mahlaslı Ali Serhan Esisa tarafından kuruldu. (Bu isim genel olarak genel baba kökenli isim sisteminden sapma göstermektedir. Ali’nin babasının ismi olan Walati, Ali’nin yasal ismine dahil edilmemiştir. Walati 3 Ağustos 2014 yılında İŞİD tarafından Hanasor’da öldürüldü ve cesedi Hanasor’daki toplu mezarlardaydı. Bu yüzden soykırımdan kurutulan biri olarak Hal Ali, Sincar’da güvenliğin sağlanması için en iyi seçeneğin Ezidi bir Haşd kuvveti oluşturulması olduğuna inanıyordu). Ezidiler için oluşturulan ilk Haşd kuvvetinin adı Laliş Müfrezesiydi.

Musul çatışmalarındaki güncel zaferler, Kürdistan Bölgesinden geçmeden Sincar’a erişilmesini olanaklı hale getirdi. İŞİD’in Musul’u Tanfer’i ve Ba’aj bölgelerini ele geçirdiği 2014’yılından itibaren KDP Irak’ın içinden Sincar’a sivil toplum örgütlerinin erişimini tek başına kontrol etmenin tadını çıkarıyordu ve bu durum yurtlarından olmuş Ezidilerin evlerine dönmesini engelleyen önlemler ve ekonomik blokaj dolayısıyla siyasal sorunlara yol açıyordu. İŞİD’in Neyneva vilayetinin önemli bölgelerinden temizlenmesi sonucunda Ezidi Haşd kuvvetleri için Sincar yolunun açılmasıyla birlikte bu durum değişmektedir.

KDP’NİN SİNCAR GÜNEYİNDEKİ EZİDİ KÖYLERİ ÖZGÜRLEŞTİRMEDEKİ BAŞARISIZLIĞI

Sincar Dağı'nın eteklerindeki küçük tarım köyleri dışında, Sincar’ın nüfusunun kalabalık olduğu merkezler Sincar Şehri (dağın güney kısmında bulunan büyük kentsel alan) ve dağın hem kuzey hem de güney taraflarında bulunan Ezidi kasabalarıdır (kolektif köyler). Dağın kuzeyindeki bütün alanlar Aralık 2014’te İŞİD’ten temizlenmişti. Kasım 2015’te KDP Peşmergeleri Sincar kentini geri almak için bir operasyon başlattı. Peşmerge operasyonuna eşlik eden ABD hava desteği olmadan şehri geri alabilecek güçte olmayan PKK güçleri ve onunla ilişkili yapılar, Peşmerge komutanların “kolay” veya “az direnişle karşılaşıldı” diye tanımladığı bu kısa süreli sefere eşlik etti. Bu operasyonun tamamlanmasının sonrasında Peşmerge güçlerinin ileri hattı şehri bombardımandan koruyacak kadar güneye kurmaması yüzünden İŞİD’in şehri bombalamaya (Şubat 2016 gibi kimyasal silahlar kullanmaya başlayarak) devam edebilmesi Ezidi Peşmerge’nin prestij kaybetmesine yol açtı ve sivil hayatın şehre geri dönmesine engel oldu. Neredeyse tamamen yok olmuş şehirden daha önemlisi, dağın güney tarafındaki Ezidi nüfusun çoğunun yaşadığı kolektif köylerdi. Geniş ölçekte bir Ezidi nüfusun geri dönüşünün KDP’nin bölgedeki etkisini azaltacağından (PKK bölgede hala güçlü bir rakip konumunda) korkan KDP, güney kolektif köylerinin özgürleştirilmesi için adım atmadı ve Peşmerge bir buçuk yıl boyunca boş bir şekilde oturdu. Resmi retorik olan “Sincar’ın Ezidi halkı için kurtarıldığı” söylemine rağmen, 2015 Kasım ayından günümüze, Sincar’ın güneyinde kalan bütün Ezidi kasabaları, bazı kasabalarda çok cılız İŞİD varlığı olmasına rağmen veya bütün örneklerde Sincar şehrine göre çok cılız İŞİD varlığı olmasına rağmen halen İŞİD tarafından kontrol ediliyor. Bu durum Ezidi sivillerinin kamplardan Kuzey’deki evlerine dönmesini engellemek için tasarlanmış ekonomik blokajla birleştiğinde Ezidilerdeki KDP tarafından kurban edilme duygusunu arttırıyor.

Bu politikalar, sadece birkaç kilometre ileride bulunan kendi köylerini özgürleştirmek için yeterli silahla donatılmamış Ezidi Peşmergelerin arasında da ciddi hayal kırıklığı yaratıyor ve desteğin şu günlerde bölgeye ulaşmakta olan Haşd eş-Şaabi’ye kaymasına uygun ortam yaratıyor.

SİNCAR BÖLGESİNDE DEVAM EDEN HAŞD EŞ-ŞAABİ OPERASYONLARI

12 Mayıs tarihinde Ezidi Haşd güçleri Sincar Dağı'nın güney tarafında operasyonlarına başladılar. Operasyonlar Tal Banat (güneydoğudaki Ezidi kolektif köylerinin çoğunun bulunduğu bölge) ve Nahiya Blej’de (Arap çoğunluğun bulunduğu bölge) başladı. Bu Oayrawan’dan Ba’aj’a kadar olan bütün bölgenin özgürleştirilmesine ilişkin daha büyük bir operasyonun parçasıydı.

Bu operasyon başladığında, Ezidiler Peşmerge liderliğine, Haşd ile birlikte hareket etmeleri ve Ezidi köylerinin özgürleştirilmesi çabasına ortak olmaları için yalvardı. Bu talep, evlerinin kurtarılması için söz verilen ancak çok uzun süredir beklemelerine rağmen hiçbir destek göremeyen Ezidiler arasında Peşmerge’ye dönük büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Kasım Şeşo’nun (Sincar’daki Ezidi Peşmergelerin lideri) emrinde 14 müfreze bulunmaktaydı. 15 Mayıs tarihinde oğlu Talib’in kumanda ettiği Naif Casso’nun kendi adıyla anılan müfrezesi (Sincar şehrinin birkaç kilometre doğusunda bir çimento fabrikasında konuşlanmıştı), içindeki bütün askerlerle birlikte peşmergeyi terk edip Ezidi Haşd’a katıldı. Naif, dağın güney kısmının en doğusunda bulunan Ezidi köyü Kocho’dandı. Bu bölge 14 Ağustos 2014 tarihinde Ezidi soykırımının en büyük katliamı olan Kocho katliamının yaşandığı yerdi. Naif, katliam sırasında diğer genç ve yetişkin erkeklerle birlikte katledilen Kocho’nun muhtarı Ahmed Casso’nun kardeşiydi. (Naif katliamın gerçekleştiği sırada Kocho’nun dışındaydı.) Naif ve Talib ayrılmadan önce Sincar’da 2 yıl boyunca Ezidi peşmergeye hizmet etmişti.

15’inden sonra, bu eski Peşmerge birlikleri Ezidi bölgelerinin geri alınması sırasında Ezidi Haşd ile birlikte hareket ettiler. Diğer Yezidi peşmergeler de kendi birliklerini terk edip sayıları hızlıca yüzlerce artan Yezidi Haşd’a katıldılar. Bu yeni katılımcı hızına cevap verebilmek için Laliş Müfrezesinin yanında ikinci bir Yezidi Haşd müfrezesi oluşturuldu. Bu ikinci müfreze Kocho müfrezesi adını taşımakta ve Naif Casso tarafından kumanda edilmektedir.

Sincar’daki Haşd (Şii Haşd eş-Şaabi ile birlikte iki Ezidi müfrezesi) öncelikle bazı Arap köylerini İŞİD’in kontrolünden özgürleştirdi ve 21’inde Tal Banat ve Tal Qasab Ezidi kasabaları tamamen özgürleştirildi. 28’inde bir Ezidi Peşmerge komutanı olan Elias Tala adamlarıyla birlikte Peşmerge’den ayrıldı ve Ezidi Haşd’a katıldı. 29 Mayıs itibariyle geriye kalan bütün Ezidi kolektifleri (Ger Zerik, Tal Ezeir, Siba Sheikh Khidr) Haşd ei- Şaabi’nin kontrolü altındaydı ve Haşd güçleri Sincar Bölgesinde İŞİD varlığını tamamen sonlandırdı.

KDP’NİN TEPKİSİ: PROPAGANDA VE TUTUKLAMALAR

Haşd eş-Şaabi Ezidi köylerini özgürleştirmeye başlar başlamaz, KDP yetkilileri ve KDP medya haberleri, Bağdat’ı Irak Anayasasının tartışmalı bölgelerle ilgili kararına atıfla “140. Maddeyi” dikkate almamakla suçlamaya başladı ve “Sadece Peşmerge güçlerinin geriye kalan bölgeleri özgürleştirmesi gerektiğini” söyleyerek Haşd’ı kınadı ve geri çekilmesini talep etti. Peşmerge kuvvetlerinin Sincar dahil olmak üzere Irak’ın birçok yerinde tek taraflı olarak bir çok tartışmalı bölgede kontrolü ele geçirdiği düşünüldüğünde, Kürt yetkililerin 140. Maddeye başvurmaları yüzsüzce ve hatta komik bir durum. Kürt yetkililer aynı zamanda, Bağdat’ın, Bağdat kuvvetlerinin “Kürt bölgelerine girmeyeceğini” söylediği KRG ile olan anlaşmanın şartlarını da ihlal ettiğini iddia ettiğini ileri sürdü. İronik olarak, bu anlaşmanın KDP güçlerine Ezidi kolektiflerini özgürleştirme görevini verdiği düşünüldüğünde bu pozisyon KDP’yi bu görevi daha erken yerine getirmediği için suçlu duruma düşürmektedir.

İki haftalık bir süreçte, Haşd güçleri KDP Peşmergelerinin bir buçuk yılda başardığından daha fazlasını başardı. Tabii ki KDP, kendi köylerini özgürleştirmelerine izin vermediği kendi askerleri arasındaki sadakat duygusunun yavaş yavaş ortadan kaybolmasından mutlu değil.

14 Mayıs haftasında, Mesut Barzani’nin Sincar’daki elçisi Sarbast Lazgin, Peşmerge komutanları ve diğer yerel yetkililerle bir toplantı yaparak onları, kendi askerleri arasında veya kabilelerde Ezidi Haşd’a destek verenlere karşı sert önemler almaları konusunda uyardı. Toplantıda hazır bulunan Ezidiler, Ezidi Haşd’a katılmış kişilerin ailelerinin Sincar’dan zorla sürgün edilmesinin söylendiğini bildirdiler. Toplantı sırasında, KDP yetkilileri “ Haşd Al-Sha’bi’ye katılan herkes, Şengal ve Kürdistan’ı terk edip Kerbela veya Necef'e göç edebilir” dedi.

Ezidilerin, Ezidi Haşd’a katılmasını engellemek için, KDP bölgeye dağın güney bölgelerinden gelen tüm hareketlerin önünü kesmeye başladı. Aslında bu durum Ezidilerin kendi köylerini özgürleştirmelerini engellemek dışında bir anlama gelmiyor. Operasyonun başlangıcı sırasında, Ezidi Haşd’a katılmak isteyenler Kürdistan bölgesine, oradan Bağdat’a, sonrasında özgürleştirilmiş Musul’a seyahat edip en sonunda Tal Banat/Tal Qasab bölgelerine ulaşmak zorundaydı. Bu önlemlerle Ezidilerin sadece birkaç kilometre ötedeki Haşd’a katılması engellenmeye çalışılsa da, birçok insan kendi evlerini kurtarmak uğruna savaşmak için bütün ülkeyi geçmeye razıydı ve böylece Haşd birliklerlerine dışarıdan yüzlerce kişi katılmaya başladı. Peşmergelerden de birçok kişi, nöbet sırasında görev bölgelerini bırakarak, ellerinde silahları ile Haşd’a katıldı. Bu kişilerden bazıları kaçmaya çalışırken yakalanıp tutuklandı.

Ancak Peşmerge milislerinden ayrılıp Ezidi Haşd’a katılmaya çalışanların tutuklanmasına ek olarak, 24 Mayıs tarihinde, KDP asayiş güçleri kendi köyü olan yeni özgürleştirilmiş Tal Banat’ı ziyaret eden dini bir Ezidi figürü de tutukladı. Tutuklanan bu adamın adı Fahr Halaf Hudeyda. Bu kişi Ezidi inanışına göre kutsal ve sofu bir hayatı seçen ve her yıl 40 günlük oruç tutan bir çilegir. Asayiş’in bu kişiyi hedef almasının arkasındaki muhtemel sebeplerden biri, bu kişinin, Sincar dağının güneyindeki köyleri özgürleştirme operasyonuna katılan tartışmalı Haşd eş-Şaabi lideri Ebu Mehdi el-Muhandis dahil olmak üzere, birçok Ezidi ve Şii Haşd komutanıyla buluşmuş olması olabilir. Fahr’ın bu liderlerle Tal Banat’taki buluşması fotoğraflanmıştı ve dini bir lider olarak Fahr’ın bu buluşması Haşd güçlerine bir meşruluk sağlamaktaydı. Yine de İŞİD’e karşı en ön safta savaşan Ezidi kuvvetlerinin moralini yükseltmeye çalışan kutsal bir insanın KDP güçleri tarafından tutuklanması Ezidi toplumu için oldukça şoke ediciydi. Bu tip hareketler KDP’nin Sincar üzerindeki yönetme otoritesine dair iddiasını reddeden politik rakiplerin popülerliğinin artmasından duyduğu güvensizliği yansıtmaktadır.

Şu anki güncel durumda, KDP, PKK ile ilişkili yapılara karşı kullandığı onların “yabancı” güçler olduğu yönündeki argümanı kullanamaz hale gelmiştir. Ezidi Haşd sadece Sincar’daki yerel Ezidilerden oluşmamakta, aynı zamanda merkezi hükümetin uzantısı olan bir kuvvet haline gelmektedir. KDP medyası YBŞ’ye “yabancı PKK” dediği ve içindeki yerel Ezidi unsurları yok saydığı gibi Ezidi Haşd’ı da bir “Şii kuvveti” olarak tanımlayarak, Ezidi müfrezelerinden bahsetmemektedir.

POLİTİK GÖÇ

Sonuç olarak, Ezidilerin Haşd kuvvetlerine katılmasını engellemek amaçlı önlemler Ezidi Peşmergelerin düzeni dayatmayı reddetmesi ve Ezidilerin dağın güney kısmından geçmesine yardım etmeleriyle işe yaramaz hale gelmiştir. Haydar Şeşo’nun kuvvetleri (Perşmerge’ye ait olan) de ciddi sayıda adam kaybetti ve Peşmerge’den kaçışlar devam etti. Bazı yerel kaynaklar son 2 haftada Ezidi Haşd’a katılan toplam Ezidilerin sayısının yaklaşık 1,000 (bu sayı operasyon öncesinde de var olan Ezidi Laliş Müfrezesine olan katılımları içermemektedir) civarı olduğunu öne sürmektedir.

Ezidilerin genelinde Peşmerge’den ayrılıp bu Bağdat yanlısı güçlere katılma eğilimi aşağıdaki etkenlerden kaynaklı büyüyen bir tatminsizlikten türemektedir:

-       Ezidi Peşmergelerin aileleri 3 yıldır kamplarda yaşamakta ve hayatlarına devam edememektedir

-       Bir yılı aşkın süredir ekonomik blokaj dolayısıyla bu kişilerin Sincar’ın kuzeyine geri dönmeleri ve burayı yeniden inşa etmeleri engellenmektedir.

-       Rojava’daki Kürt peşmerge şimdi Sincar’I İŞİD’e karşı savunan ana unsur olan YBŞ’yi kuşatmıştır ve Sunune ve Hanasor’daki sivil hayata dönüşe de zarar vermektedir.

-       KDP, Türkiye’ye PKK üstlerinin ve İŞİD’e karşı savaşta en 3 yıldır ön saflarda yer alan Sincar’daki PKK ilişkili Ezidilerin bombalanması konusunda yardım sağladı.

Bu davranış Ezidi Peşmerge’nin kendi köylerini özgürleştirmesi için yapılan operasyonda Ezidi Haşd’a destek olmasının kabul edilmemesiyle tepe noktasına ulaştı. KDP’nin izlediği politikalar birçok Ezidi’nin gözünde onu tarihin ilerlemesinin karşısında İŞİD’e karşı savaşı baltalayan bir pozisyonda konumlandırıyor. Her gün daha fazla sayıda Ezidi, Haşd’a katılıyor ve bu eğilimin ne kadar Ileri gideceğine dair kestirimlerde bulunmak için henüz erken olsa da, son noktada en azından Sincar’da KDP Peşmergenin kısmı çöküşüne tanıklık edebiliriz.

HAŞD VARLIĞININ SİNCAR'DAKİ PKK NÜFUZU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Çoğu gözlemci Sincar’da Haşd eş-Şaabi’nin güç kazanmasının direk olarak PKK ile ilişkili yapılar için olumlu sonuçlar doğuracağını öngörüyor. YBŞ, neredeyse 3 aydır Rojava Peşmerge tarafından kuşatılmış durumda, hareket alanı KDP Asayiş tarafından daraltılıyor ve birçok savaşçısı taciz ediliyor. Bağdat’ın YBŞ’ye verdiği finansal destek (bu ay devam etmeye başladı) ve KDP’ye karşı yeni bir askeri rakibin ortaya çıkması PKK ile ilişkili yapıların kaderi için olumlu bir gelişme olarak okunabilir. Ancak aslında, bu yeni “müttefik”in varlığı Sincar’daki PKK nüfuzunun azalması anlamına da gelmektedir. Haşd’ın varlığı YBŞ’nin görmekte olduğu baskıyı hafifletse de, daha uzun vadede bakıldığında KDP güçlerine ve Türkiye’ye karşı hiçbir destek almadığı takdirde bu grubun önemi ortadan kaybolabilir.

Daha önce de yazdığım gibi, Ezidiler Sincar’da PKK’nin rolünün geçici olmasını umut ediyorlardı. Çoğu Ezidi PKK’nin ideolojik mesajına inanmamakla birlikte PKK’nin bir siper görevi görmesini ve Ezidilerin öz yönetim sağlayacak bir çerçeve oluşturmasının öncesinde KDP’nin hegemonya kazanmasını engelleyeceğini umuyorlardı.

Çoğu Ezidi tek partili bir Kürt yönetimini başka bir tek partili Kürt yönetimi ile değiştirmek konusunda çok hevesli olmamakla birlikte, daha otonom bir yerel yönetim biçimi için fırsat çıkana kadar KDP’nin egemenliğini geri kurma çabalarına direnmek için, YBŞ’ye ve onun ilişkili sivil yönetim yapılarına (Öz Yönetim Konseyi gibi) katıldı. Bir bakıma da bu konuda başarılı oldular. Haşd eş-Şaabi’nin sahneye çıkmasıyla birlikte, YBŞ’nin içerisinde de bir kriz patlak verdi. Ezidiler sadece Peşmerge’yi terk etmekle kalmıyor, birçok YBŞ savaşçısı da Ezidi Haşd’a katılmak için kendi birimlerini terk ediyor. Ezidilerin doğudaki kolektifleri özgürleştirmeme konusunda Peşmerge’ye yönelttikleri şekilde bir suçlama YBŞ’ye yöneltilmemiş (Çünkü YBŞ’nin bunu tek başına yapmasının mümkün olmadığını öte yandan ileri cephelerde oldukça aktif olduğunu bildiklerinden) olsa da, başka hayal kırıklıkları PKK liderliği ile olan gerilimleri kademe kademe arttırmakta etkili oldu.

Rojava Peşmerge’nin YBŞ’yi etkisiz hale getirmek konusundaki adımlarına karşı YBŞ’nin etkisiz tavrı birçok savaşçıda hayal kırıklığı yaratmıştı. YBŞ’nin içindeki yerel Ezidiler, dağlarda Peşmergenin yayılmasına karşı daha sert bir duruş sergilemediği için PKK liderliğine olan inancını yitirmekteydi. Ancak bu gibi bölgesel sıkıntıların yanı sıra PKK’nin en büyük hatası birçok açıdan Sincar Ezidilerinin kültürlerine yabancı olan ideolojik gündemlerini dayatmadaki esnek olmayan tavrıydı. PKK ile ilişkili yapılara katılmış olan ve Özyönetim Konsey’ine yardım etmekte olan birçok Ezidi PKK’nin başka bölgelerde uyguladığı kurumsal yapıyı kopyalamak yerine daha yerele özgü bir sistemin yaratılması konusunda kendilerine güç vermesini istemişti.

Eski bir Konsey üyesinin bana söylediği şekliyle “Söz verdikleri ve yaptıkları farklıydı”. Konsey üyeleri ayrıca PKK’nin Ezidi liderlerle kurduğu ilişkide kendi politik gündemleri konusunda da şeffaf olmadığını, PKK’nin politik hedeflerinin yerel halkın gündemleriyle örtüşmediğini düşünmekteler. Lafa gelince, PKK her zaman Ezidilerin taleplerine karşı anlayışlı gözükmeye çalışsa da, birçok Ezidi, PKK’nin Ezidilerin talepleri doğrultusunda YBŞ’nin Sincar bölgesinde Irak’ın da bir parçası olan yerel özgün bir yapı haline gelmesindense PKK’nin bir uzantısı olarak bu bölgede var olmasını tercih ettiğini hissediyor. Bu nedenle Konsey’in kıdemli üyeleri, birçok YBŞ savaşçısı gibi YBŞ saflarını terk ediyor ve Ezidi Haşd’a katılıyor. Savaşçıların bu değişen aidiyeti hem Haşd eş-Şaabi’nin zaferlerine hem de PKK liderliğinin yarattığı hayal kırıklıklarına dayanıyor.

Sincar’daki PKK uzantısı ordu güçlerinden ve sivil yapılardan toplu bir ayrılış bugün için muhtemel gözükmektedir.

Bu Sincar’da PKK’nin sonu anlamına gelebilir.

SİNCAR'DAKİ PKK-HAŞD EŞ-ŞAABİ YAKINLAŞMASININ YANLIŞ ANLAŞILMASI

Sincar’daki PKK ve YBŞ pozisyonları Türkiye tarafından bombalandıktan sonra, çeşitli medya grupları, PKK ve onunla ilişkili yapıların Irak bayrakları dalgalandırarak, Türkiye’nin Irak güçlerine saldırmakta olduğunu ve bunun Bağdat’a yönelik bir saldırı olduğunu iddia ettiklerini öne sürdü. Bu haberler abartılmıştı; tek tük Irak bayrağı sadece birkaç tane yerel kurum tarafından açılmıştı. YBŞ ve diğer PKK bağlantılı milisler Irak bayrağını kullanmamıştı.

27 Mart tarihinde, YBŞ, İŞİD’e karşı Siba Şeyh Hider bölgesinde (Haşd güçleri doğudan saldırmaktayken) batıdan saldırıya geçti. Haşd YBŞ’den ilerlemesini durdurmasını talep etti. Temel anlaşmazlıklardan biri YBŞ’nin Irak bayrağı kullanmıyor olmasıydı. 28 Mayıs sabahında YBŞ ile Haşd liderleri arasında bir görüşme gerçekleşti. Görüşmenin içeriği tam olarak bilinemese de görüşmenin ardından YBŞ’nin Siba bölgesindeki faaliyetleri devam etti. Sincar’da Bağdat ve PKK ile ilişkili yapılar arasında bir örtük ittifak (özellikle Bağdat güçlerinin yokluğu döneminde) olmasına rağmen, şimdiden PKK ile Hasdh al-Sha’bi arasındaki ilişkinin sorunsuz olmayacağı netlik kazanmaya başladı. 28 Mayıs tarihinde, Kasım Şevan (soykırım sonrasında Sincar’ı savunmak için bölgede kalan yerel Ezidilerden oluşan ve şu ana kadar hiçbir grupla ilişkilenmemiş müfrezenin komutanı) ezidi Haşd’a katılma niyetini açıkladı. Adamlarıyla birlikte dağın batı (Hanasor ve Bara üzerinden Haşd’a katılmak için doğuya doğru ilerleyerek) ucundan dolanmaya çalıştan Kasim’a Bara’da PKK geçiş izni vermedi. Ertesi gün, 29 Mayıs’ta, Sincar’ın Bağdat yönetimine bağlı olmasını savunan “Ezidi Evi” adlı politik grupla ilişkili savaşçılar da Ezidi Haşd’a katılmaya karar Verdi ve aynı şekilde PKK tarafından Bara bölgesinde durduruldu. Eğer bu hamle KDP’den gelseydi hiç şaşırtıcı olmazdı ancak PKK’den böyle bir adım beklenmiyordu ve bu durum bölgedeki her üç aktörün de farklı gündemleri olduğunu bir kere daha gözler önüne serdi. (Bu grupların Hanasor bölgesinde Rojava Peşmerge tarafından durdurulmaması da ilginçti- belki de KDP artık bu yükselen dalganın momentinin önünde duramayacağını anlamıştır.)

Burada belirtmek gereken bir diğer nokta, bağımsız savaşçılarının Haşd kontrolündeki bölgeye gitmesini engelleyenler Ezidi YBŞ değil, PKK personeliydi. Ezidiler kendi başlarına böyle bir manevra yapmazlardı ancak PKK YBŞ’yi kendi gündemini takip etmesi konusunda yönlendirmeye çalışmaktaydı. Bu Haşd’ın çıkarlarına karşı atılmış açık bir adımdır. Bu durum, her ne kadar PKK ile KDP arasında bir çekişme olsa da, her iki Kürt grup da merkezi hükümetin bu bölgede inisiyatif almasını kendi gündemlerine dair bir tehdit olarak değerlendirmektedir ve KDP gibi PKK de çok sayıda Ezidi’nin Ezidi Haşd’a katıldığını görmek istememektedir. (30 Mayıs’ta PKK en sonunda Bara’ya koyduğu blokajı kaldırmış ve yüzlerce yeni milis Ezidi Haşd saflarına katılmıştır).

Öz Yönetim Konseyinin çok sayıda üye kaybetmesinin asıl sebebi Bağdat ile birlikte çalışma konusunda PKK’nin tavrına duyulan hayal kırıklığıdır. Sincar Ezidilerinin büyük bölümü, Kürdistan bölgesi ile kurulan ilişkilere karşın merkezi hükümetin yönetiminin Sincar’daki yerel Ezidi yönetimine daha büyük bir olanaklar sağladığını görmekte ve KDP yönetiminin hiçbir biçimde Ezidilerin kendi öz yönetim hakkını tanımayacağını düşünmektedir. YBŞ ve Konsey, yerel kurumlar olarak her zaman Bağdat ile ilişkiler kurmaya çalışmış ancak PKK’nin her seferinde bunun altını boşaltmaya çalıştığını hissetmişlerdir. YBŞ’nin içindekilerin anlattığı üzere, PKK’nin asıl mesajı “Sincar’ın Irak’ın bir parçası olmadığı ve YBŞ’nin de Irak kuvvetlerinin bir parçası olmadığı” yönündedir. PKK’nin Sincar’a ilişkin bu yaklaşımı, dağın güneyine operasyon başladığı sırada YBŞ ile Haşd eş-Şaabi arasında neden bu kadar az bir koordinasyon olduğunu açıklamaktadır.

Bu durumla tutarlı olarak, 29’unda bazı YBŞ savaşçıları ile Şii Haşd eş-Şaabi kuvvetlerinin birlikte çektirdiği fotoğraflar ortalıkta dolaştıysa da, bu iki grup arasında bir “işbirliği” olduğuna ilişkin iddialar abartılıdır. YBŞ güçleri Siba Şeyh Hider için olan savaşa destek vermeye geldiyse de, genel olarak kasabanın dışında kalmıştır. Çatışmalara ciddi olarak katılmamışlardır ve Haşd eş-Şaabi sonunda YBŞ’nin kasabaya girmesine engel olmuştur. 27-28 tarihlerinde Irak bayrağının kullanılması meselesinin sonrasında, Şii Haşd al-Sha’bi komutanları 29’unda YJŞ’nin (YBŞ’nin kadın kolu) kadın savaşçılarının katılımına ilişkin dini temellere dayanan karşıtlıklarını dile getirmişlerdir. Bunun sonrasında YBŞ kuvvetlerine eşlik eden PKK gerillalarının varlığını öne süren komutanlar YBŞ güçlerinin kasabanın içinde Haşd eş-Şaabi’ye eşlik etmesine izin vermemişlerdir.

Eğer Haşd güçleri Sincar’da kalıcı bir varlık edinirlerse, Bağdat da PKK ile ilişkili yapıları lüzumsuz görmeye başlayabilir. Aynı şekilde bölgede PKK’nin varlığı her ne kadar yanlış bir bakış açısı olsa da, Bağdat açısından Türkiye’ye müdahale gerekçesi sağlayacak bir risk olarak da değerlendirilebilir.

SİNCAR, IRAK'IN BİR PARÇASI MI?

Sincar her zaman için Neyneva yönetiminin resmi bir parçası olmuştur ve her zaman merkezi hükümet Sincar’daki bütün hizmetler ve altyapı için bütçe ayırmıştır. Ancak 2003 yılından itibaren, KDP, kendisi ile ilişkili olmayan yöneticileri güç kullanarak bölgeden dışarı itmiş ve KRI temelli olmayan bir bütçe kontrolünü kendi yandaşlarının eline vermiştir. Herhangi bir Sincarlı Ezidi’ye özel olarak KDP tarafından atanmış Ezidi yetkililer hakkında ne düşündüklerini sorduğunuz takdirde ciddi bir alay ve küçük görmeye şahit olabilirsiniz. Sincar’ın “valisi” gibi yetkililer, çok az sayıda Ezidi’nin adına konuşma meşruluğuna sahiptir.

Tartışmaları bölgelere ilişkin güncel bir Rûdaw makalesi, “yerel nüfusun büyük bir bölümünün Kürdistan ile tam entegrasyon için oy kullanmasının beklendiği” iddiasını ortaya atmıştı. Sincar konusunda bu durumun tersi doğrudur. Kamplardaki Sincarlı Ezidilere ya da onların Sincar’a dönmüş ailelerine Sincar’ın Bağdat yönetimi altında kalmasını mı yoksa Kürdistan bölgesinin bir parçası olmasını mı istediklerini sorduğunuzda neredeyse herkesin Bağdat’ı tercih ettiğini görebilirsiniz. Bu durumun sebebi Bağdat’a duyulan özel bir yakınlık veya hatta Ezidi topraklarının, “tarihsel büyük Kürdistan’ın” bir parçası olduğunun reddedilmesi değildir. Bunun yerine merkezi hükümetin Sincar’da Ezidilerin hem güvenlik alanında hem de kendi bölgelerinin yönetiminde daha fazla söz sahibi olacağı dış baskı ve zorlamalardan uzak bir yönetim biçimine kavuşulması için daha büyük bir olanak sağlamasıdır. Bu tercih KBY'ye karşı bütünlüklü bir ret anlamına gelmemektedir. Bu eğilimin sebebi Sincar üzerinde Erbil’in söz sahibi olmasının bölgenin tamamen KDP tarafından yönetilmesi anlamına geldiğine ilişkin Ezidilerde bir farkındalığın bulunmasıdır. “Ezidilerin KBY içinde özyönetimi” önerisi anlamsızdır ve bir çarpıtma taktiğidir.

Bağdat, Irak’ın birçok bölgesinin yönetim hakkı için KBY ile rekabet halindedir. Güncel bir soykırımın alanı olan Sincar diğer alanlardan farklı olarak ele alınmalıdır. Kürdistan’ın bazı diğer tartışmalı bölgelere ilişkin taleplerinin meşru temelleri bulunsa da, Ezidilerin anayurdu olan Sincar’da nüfusun çoğunluğu KRI’nin yönetime dahil olmasından ziyade yerel bir yönetimin bulunması konusunda eğilimlidir.

Referandum hakkındaki konuşmalara rağmen, KDP’nin Sincar için bir referandum talep ettiğini asla görmeyeceğiz çünkü yerel halk bu bölgede bir KDP yönetimini asla desteklemeyecektir. KDP bu tartışmaları bölgeye ilişkin sonu gelmeyen taleplerinden bağımsız olarak, bu bölgenin yerel halkının çoğunluğunun merkezi hükümet ile çalışmak istediği gerçeğini kabullenememektedir.

(...)

Ezidiler Kürdistan bölgesinin Irak federal sistemi içerisinde sahip olduğu türden bir otonomi istememektedir, bundan ziyade –birleşik bir Irak’ın parçası olarak- Sincar’a dışarıdan dikte edilen tek parti yönetiminden bağımsız olarak kendi anayurtlarını yönetmeyi talep etmektedir. ABD ve diğer Batılı hükümetler Sincar’da yerel bir Ezidi yönetiminin oluşturulması konusunda Bağdat’ı yükümlü tutabilirler.

Çok sayıda Ezidi’nin şu anda Ezidi Haşd’a katılıyor olması bu yerel güvenlik gücünü inşa etmek için bir olanak sunmaktadır. Sincar’daki Ezidi Haşd’ın, Haşd sistemi içerinde kalması bir zorunluluk değildir ve bu yapı Bağdat’ta ilgili bakanlığa bağlı olarak çalışan kalıcı yerel bir kuvvet haline dönüştürülebilir.

Sincar’da Peşmerge’ye katılan Ezidilerin çoğu KDP’ye bir sadakat duymadıklarını ve Peşmerge’ye sadece maaş alabilmek için katıldıklarını söyleyecektir. KDP Peşmerge ve PKK ile ilişkili yapılar içerisindeki Ezidiler tarafsız bir güvenlik kuvvetine (şu anda kendi milis kuvvetlerinden ayrılıp Ezidi Haşd’a katıldıkları gibi) katıldıkça, Sincar’daki rekabet önemsizleşecek ve her iki Kürt partisi de güçlerini kaybedecektir. Eğer Peşmerge safları erimeye devam ederse yeni bir güvenlik yapısı, KDP Peşmerge ve Ezidi Haşd arasında herhangi bir çatışmaya varmadan kurulabilecektir. YBŞ için de aynı durum geçerlidir. Ezidi Peşmergelerde başka herhangi bir Ezidi kuvvet ile çarpışmaya dönük bir isteksizlik gözlemlemekteyiz bu nedenle KDP Khanasor’un kuşatılmasında Ezidi peşmergeler yerine Ezidi olmayan Rojava Peşmerge’yi ve ona destek olarak Snune’yi işgal eden Zummar’ın Gergeri nüfusundan olan Peşmergeleri görevlendirdi. Ezidilerin çoğu eğer sağlıklı bir alternatif yaratılabilirse Sincar’da sakin bir hayat yaşamak ve parti politikalarından uzak durmak istemektedir.

(...)

PKK ve onunla ilişkili yapılar İŞİD Sincar dağlarını kuşattığında onları kurtardıkları ve sonrasında İŞİD’e karşı Sincar’da en etkili Ileri cephe direnişini korudukları için, 3 Ağustos 2014 yılı sonrasında Sincar’a 1 yılı aşkın süredir çok büyük miktarlarda yiyecek ve yardım sağladıkları için, kamplarını dağın tepelerine kuran yurtlarından edilmiş Ezidilere okullar ve sağlık merkezleri inşa ettikleri için her zaman Ezidilerden derin bir saygı görecekler. Ancak PKK’nin Sincar’daki uzun vadeli hedefleri, Ezidilerin çoğunluğunun ana yurtları için istedikleriyle uyuşmamaktadır. Ezidiler ulusal ve bölgesel politikalara karışmadıkları ya da rekabet halindeki milliyetçiliklerin kimlik tanımlarının kabul edilmesi konusunda baskı görmedikleri barışçıl bir bölgede yaşamak istiyorlar.

Sincar’da yeni ortaya çıkan merkezi hükümetle ilişkili kuvvetler, bölgede hem KDP’nin hem de PKK’nin önemini hızlı bir şekilde ortadan kaldırmaktadır. Eğer Ezidiler, Ezidi Haşd müfrezlerine katılmaya devam ederse PKK ideolojisini tamamen benimsemiş bazı değişmez üyelerini korusa dahi PKK’nin bölgedeki önemi gün geçtikçe azalacaktır. Ezidi Peşmerge’nin saflarındaki erime muhtemelen devam edecek ancak KDP asayiş ve Peşmerge Rojava’nın bölgede bulunmasıyla KDP kendi varlığını bölgede dayatmaya çalışacaktır. Uluslararası kamuoyu otoritenin yeni Ezidi güvenlik güçleri sistemine geçmesini kolaylaştırırken aynı zamanda KDP’ye artık Sincar’daki halk desteğinin ortadan kalktığını kabul etmesi konusunda yardımcı olabilir.

Bugün Sincar’da KDP yönetimi hiçbir biçimde vazgeçilmez değildir, şu anda bu yönetim YBŞ- Özyönetim Konseyi- ile birlikte var olmakta ve her iki yönetim sistemi de bölgede kendilerinin meşru olduğunu iddia etmektedir. Sincar’ın kuzey tarafına birkaç bin ailenin dönüşüne rağmen, KDP altyapının onarılması veya hizmetler konusunda çok fazla şey sağlayamamaktadır. Eğer güvenliğin sağlanması sorumluluğu politik bağları olmayan iyi şöhretli yerel liderlere verilirse, topluluk Sincar’ın meşru yönetimini geliştirme konusunda merkezi hükümetle çalışacak saygı duyulan temsilciler seçebilir.

(...)