Pyongyang’dan bakış: KDHC'nin nükleer programı Kore Yarımadası'nda barışın garantisidir

KDHC, ABD’den ve ona bağımlı devletlerden gelen nükleer tehdit ve şantajlara karşı önlem olarak kendi nükleer silahlarını güçlendirmektedir. Bu önlemlerin hepsi, ulusal Byungjin politikası ile örtüşecek şekilde, rutin bir biçimde alınmaktadır ve gerginliğin artmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. KDHC’nin caydırıcı ve meşru müdafaaya yönelik nükleer silahlarının daha güçlü olması demek, Kore…

Çeviri: Eren Karaca

soL'un notu: Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) ve Kore Yarımadası, bir süredir ABD, Japonya ve Güney Kore'nin tehditleri nedeniyle yeniden dünya gündemine oturdu. Hakkındaki Batı medyası kaynaklı karalama kampanyasına rağmen, KDHC kendi bildiği yolda ilerlemeye devam ediyor. KDHC Dışişleri Bakanlığı'na bağlı IFAS'ta araştırmacı olan Kim Kwang Hak'ın nknews.org'da yayımlanan bu makalesi, Amerikan saldırganlığının Pyongyang'dan nasıl göründüğünü anlatması bakımından önem taşıyor.


Kore Yarımadası, yüz yılllardır sürekli yükselen ve kısır döngü haline gelen gerilimlere itiliyor.

Açık ki Kore Yarımadası üzerinde, dünyanın ilgisini çeken ve birçok siyasetçinin, politika yapıcısının ve uzmanın yıllarca “çözüm” tartışması yapmasını gerektiren bir sorun var.

Kore uzmanlarının birçoğunun uzlaştığı nokta, “Kore Yarımadası meselesinin Kuzey Kore’nin nükleer meselesi” olduğu ve çözüm öngörüsünün “tavuk-yumurta problemi” kadar belirsiz olduğudur. Bu uzmanlar, Kore Yarımadası’nda hiç nükleer silahın bulunmaması gerektiğini ve KDHC’nin elinde nükleer silah bulundurmasının gerilimi arttırdığını öne sürerek, Kore Yarımadası’nı “farklılaştırıyorlar”.

Diğer bir şekilde söyleyecek olursak, var olan nükleer güçlerin elinde bulundurdukları silah atma sistemleri ve binlerce nükleer silah ile, ayrıca nükleer güçlerin çıkarları doğrultusunda konuşlandırdıkları silahlar ile ilgili bir problem yokken, KDHC’nin savunma için bulundurduğu nükleer silahların olmaması gerektiği gibi bir iddia ortaya atılıyor.

“Kore Yarımadası’nda hiçbir koşulda nükleer silah bulunmaması gerektiği” konusunu şiddetle savunarak, “yarımadanın nükleer silahlardan temizlenmesine” çok önemli bir değer atfediyormuş gibi görünenlere bir kaç soru yönelteceğim.

ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Güney Kore’ye binden fazla nükleer silah yerleştirmiş olduğu gerçeği dururken, içlerinde nükleer denizaltıların, nükleer stratejik borbardıman uçaklarının ve nükleer tahrikli uçak gemilerinin de bulunduğu nükleer varlıkları halen ve sürekli Kore Yarımadası dolaylarına getiriyor olmasını neden görmezden geliyorsunuz?

Güney Kore’nin ABD tarafından sağlanan “nükleer şemsiye” altında olduğu gerçeği üzerine neden konuşmuyorsunuz?

“Nükleer silahların yayılmasını önleme sistemini” ve uluslararası hukukun gözetimini uzak tutmak hakkında yüksek sesle konuşan, kendi çıkarlarının bulunduğu ülkelerin nükleer silahlarına ve kıtalararası balistik füzelerinin deneme atışına göz yuman, uluslararası hukuku hiçe sayarak Irak, Afganistan, Libya gibi ülkelere acımasızca silahlı saldırılar düzenleyen ABD’ye karşı neden “hayır!” diyemiyorsunuz?

ABD ve diğer bazı nükleer silah devletlerinin “Kore’nin nükleer silahlardan temizlenmesi” gerektiğine dair yaptıkları çağrılar, Kore Yarımadası’nda barış ve güvenliğin sağlanması amacından çok uzak olan fesat amaçlarına ve çıkarlarına dayanıyor. Kore Yarımadası ile ilgili sorunun, KDHC’nin nükleer silah bulundurmasıyla uzaktan yakından ilgisi yok.

Kore Yarımadası ile ilgili sorun, sözde tek ve en büyük nükleer güç olan ve nükleer silahı olmayan bir ülkenin kendi bağımsızlığını, itibarını ve var olma hakkını koruyabilmek için nükleerleşmesine sebep olan ABD’nin, on yıllardır KDHC’ye karşı uyguladığı düşmanca tutumdur. ABD’nin bu düşmanlığı, KDHC’nin kuruluşundan beri bağımsızlığını tanımadığı zamandan başlamış, yarım yüzyıldan fazladır sürdürdüğü, eşi benzeri görülmemiş siyasi, ekonomik ve askeri baskılarla pekiştirilmiştir.

Başka bir deyişle, düşmanlık politikasını ilk başlatan KDHC değil, ABD’dir ve nükleer silahlar konusunun patlak vermesiyle büyütülmeye çalışılan Kore Yarımadası meselesinin müsebbibi bu politikadır. Kendisini “dünya barışı ve istikrarının koruyucusu” olarak göstermeye çalışan ABD’nin Kore Yarımadası’ndaki “başarıları”, bölgenin bölünmesini sağlamak, savaşın sarılmaz yaralarını bırakmak ve aynı kandan olan, antik çağlardan beri birarada yaşayan halkı birbirine düşman ederek, bölgeyi kardeş katili olunan bir savaşa sürüklemekten ibarettir.

Ayrıca ABD, Güney Kore’ye çok sayıda nükleer silah yerleştirmiş, son birkaç onyıldır süren ekonomik yaptırımlar, şantajlar ve korkutmalarla düşmanlık politikasını sürdürerek, KDHC’nin bağımsızlığını ve var olma hakkını durmak bilmeden tehdit etmektedir.

ABD’nin KDHC üzerinde uyguladığı düşmanlık politikası, KDHC’nin ABD güvenliğini tehdit ediyor olmasından ya da daha önce herhangi bir zarar vermiş olmasından kaynaklanmıyor. Bu tutumun anlamsız “gerekçesi” KDHC’nin ideolojisinin ve sisteminin ABD’ninkinden farklı olması ve ABD’nin kurallarına uymamasıdır. Ayrıca KDHC’nin, Asya bölgesini hükmetme konusunda ABD’ye ayak bağı olmaması gerekiyordu.

ABD’nin KDHC düşmanlığı basitçe bir karşıtlıktan ibaret değil, çünkü bu düşmanlık KDHC’nin muhakkak yok edilmesi gibi bir amacın kökleşmesine dayanmaktadır. ABD’nin bu düşmanlığı, basitçe yaptırımlar veya askeri tehditler üzerinden değil, en sert araçlar üzerinden gerçekleştiriliyor. ABD, KDHC’yi tamamen zaptetmek için hava, kara ve denizi tamamen kuşatmış ve var olma hakını tehdit eden binlerce nükleer silahla doğrudan gözdağı vermiştir.

Sorunu çözmek istiyorsanız, öncelikle sorunun esas nedenini anlamanız gerekiyor. Kore Yarımadası’nda sürekli yükselen gerginliğin esas nedeni, ABD’nin KDHC’ye karşı düşmanlık politikası yürütüyor olduğu gerçeğidir. Kore Yarımadası’ndaki nükleer silahlar meselesinin esas nedeni, ABD’nin Güney Kore’ye yerleştirdiği nükleer silahlarla KDHC’nin bağımsızlığını ve var olma hakkını ciddi biçimde tehdit ediyor olduğu gerçeğidir.

En büyük nükleer güç fazla nüfusa ve bolluğa sahip olmayan KDHC’yi, yarım yüzyıldan fazla süredir nükleer varlıklarıyla tehdit ederken ve şantaj uygularken, KDHC’nin bu şartlar altında ekonomisini geliştirmeye odaklanamadığı apaçık ortadadır.

Ancak var olmaya devam edebildiğimiz sürece, gelişmeyi ve geleceğimizi düşünebiliriz. Var olma hakkımızın ciddi bir şekilde tehdit edildiği bu zor durumda, barıştan, gelişmeden ve refahtan bahsetmek akıl dışılıktır. Nükleer silahların siyasi ve askeri amaçlar doğrultusunda önemli bir role sahip olduğu gerçeği, nükleer silahların geliştirilmesi adına egemen devletlerin bilim ve teknolojinin başarılarını kötüye kullandığını, böylece nükleer teçhizatlarını hem nitelik hem de niceliksel olarak hızlıca arttırdıklarını gösterir. Nükleer silah sahibi devletler, bu zamanda bile nükleer silah bulundurmalarını, hem içeride hem dışarıda barışın ve istikrarın korunmasının ve çatışmaların önlenmesinin bunlara bağlı olduğunu savunarak meşrulaştırıyorlar.

Nükleer silah bulundurmanın nedenleri iki şekilde açıklanabilir:

Bunlardan biri, egemen devletlerin nükleer silahlar üzerinden tehdit ve şantaja başvurabildiğini varsaymak; diğeri ise bir devletin bu tür tehditleri etkisiz hale getirerek, kendini savunduğunu varsaymak. Birincisi haksızın nükleer silah bulundurması demekken, ikincisi haklılık olarak yorumlanabilir.

KDHC’nin nükleer kullanmak gibi bir hırsı yok. Nükleer silah bulundırmasının sebebi, adaletin doğası gereği olarak yorumlanabilir, çünkü ABD’nin sürekli tehditlerine karşı var olma hakkını ve bağımsızlığını korumak adına kaçınılmaz olarak nükleer silah elinde tutmak zorunda oldu. KDHC hiçbir zaman nükleer silahlarla dünyayı tehdit etmedi. Ayrıca, ABD’nin tersine hiçbir zaman gerçekten bu silahları kullanmadı. KDHC, başından beri nükleersizlik ve anti-nükleer yanlısı oldu.

KDHC, Kore Yarımadası’nda nükleerden arındırılmış ve barışçıl bir bölge yaratmak üzere çeşitli önerilerde bulundu ve bunu gerçekleştirmek için samimi çabalar gösterdi. Örnek olarak, 23 Haziran 1986 tarihli hükümet açıklaması ve 30 Temmuz 1991 tarihli KDHC Dış İşleri Bakanlığı açıklaması verilebilir. KDHC, ABD’nin sürekli artan nükleer tehdidini, müzakereler, diyaloglar ve uluslararası hukuk yollarıyla geçmişte engellemeye çalıştı.

Ancak tüm bu çabalar, ABD’nin KDHC’yi “şer ekseni”, “haydut devlet”, zorbalık yönetimi” ve “önleyici nükleer saldırıların hedefi” ilan etmesiyle açık bir düşmanlık ve askeri tehditlerle karşılandı. Diyaloglar ve uluslararası hukuk kullanılarak yürütülen tüm çabalar hiçbir yere varmadığı gibi, KDHC nükleer süpergücün her zamankinden fazla tehdidiyle karşılaştı. Bu konumdaki KDHC için geriye kalan tek seçenek, nükleere nükleerle direnmekti. KDHC’nin caydırıcı güçleri, diğer devletleri kötü niyetlerle tehdit etmek için kullanma haksızlıklarından biri değil.

Ayrıca bu güç, KDHC’nin bir devlete ekonomik yardım sağlama, sistemini tanıma ve güvenliğini sağlama karşılığında kullandığı bir pazarlık unsuru değil. KDHC’nin güçlü caydırıcı silahları, ABD’nin düşmanlık politikasına ve nükleer tehditlerine karşı halkının var olma hakkını ve bağımsızlığını korumaya yarayan bir adalet kılıcı.

Kore Yarımadası’ndaki sorun, nükleer meselesinden çok, ABD’nin KDHC’ye uyguladığı çağdışı düşmanlık politikasıdır. Bu sorunun geleceği, bu politikanın bırakılıp bırakılmamasına bağlıdır.

ABD’nin KDHC’ye karşı düşmanca tutumu, on milyonlarca Korelinin var olma hakkını, ayrıca kuzeydoğu Asya bölgesinin ve tüm dünyanın barışı ve güvenliğini tamamen hiçe sayan, tehlikeli ve mezur görülemez bir tutumdur. Öncelikle ABD’nin KDHC politikası, fazlasıyla haksızlık içeren bir politikadır. Dünya üzerinde, özellikle dünya savaşlarından ve uluslararası anlaşmazlıklardan sonra birbirine karşıt olan birçok ülke bulunuyor. Ancak, ABD’nin KDHC’ye uyguladığı düşmanlığın köklülüğü ve karşı tarafın reddine dayanan derinliği kıyaslanamayacak düzeyde.

Amerika’nın ard arda gelen yönetimleri ve politika araştırma enstitülerinde geliştirilen çeşitli politikalarının hepsinin, KDHC’nin siyasi sisteminin “istikrarsız ve mantıksız” olması ve yıkılmaya mahkum olan böylesi bir “mantıksız” devletin elinde nükleer silah bulunmaması gerektiği gibi ortak bir teoriye dayanması gülünç.

ABD Dış İşleri Bakanı Tillerson, birkaç hafta önce ABD’nin son 20 yıllık KDHC politikasının, Japonya ve Güney Kore’yi içine alan bir Asya turuna dönüşemediğini kabul etti. ABD’nin uyguladığı bu politikanın başarısız olmasının ve başarısız olmaya mahkum olmasının nedeni, KDHC’nin tüm politikalarının yasadışı olduğu ve ülkenin kendisinin uluslararası barışa ve güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle mümkün olan her tür zor kullanılarak yok edilmesi gerektiği algısıdır.

KDHC’nin başkalarının yaptığını yapmasının yasak olduğu algısı üzerine kurulmul ABD’nin KDHC’yi tanımama politikasının köklülüğü, yeni gelen ABD yönetimlerine doğru bir yaklaşımla Kore politikası oluşturma şansı tanımadığından, ABD’yi kendi tuzağına her defasında yeniden düşürüyor.

ABD’nin güpegündüz yaptığı bu riyakarlık, nükleer silahları yasaklamak için toplanmak üzere gerçekleştirilecek BM konferansına katılmayı reddetmesi ve başka ülkelerin kıtalararası füzelerle deneme atışı yapmasına, nükleer silah bulundurmasına göz yumması, fakat aynı zamanda nükleer silahların yayılmasını önlemeye çalışma ve nükleerden temizlenmiş bir dünya inşa etme çığırtkanlığı yapmasıyla kanıtlanmış oluyor.

BM’nin ABD elçisi birkaç gün önce, nükleer silahların dünya çapında engellenmesinin gerçekçi olmadığını ve bazı güvenilmez “kötü aktörler” yüzünden güvenlik amacıyla kullanımın gerekebileceğini öne sürdü. Bu, ABD’nin nükleerden vazgeçilmesine yönelik talebinin arkasındaki gizli isteği gözler önüne seriyor.

ABD, KDHC’nin nükleer silahlarının haricinde hayatta kalması ve kendini geliştirmesini hedef alıyor. Ayrıca ABD’nin düşmanca politikası oldukça riskli bir politika. KDHC’ye karşı uygulanan bu politikanın doğasında, KDHC’yi siyasi anlamda yok etmek, ekonomik anlamda dışlamak ve güç kullanarak bastırmak bulunuyor.

ABD, KDHC’ye karşı kullandığı “şer ekseni”, “haydut devlet”, “devlet destekli terörizm” gibi lafları ağzından düşürmüyor. Hatta “değişim” yoluyla KDHC rejiminin çökertmeye yönelik bir yıkım yaratmak bir başkanın ömrünü aldı. ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarına tabi olan yaptırımlar dışında, “piyasa odaklı olmayan ekonomi”, “kitle imha silahlarını yaygınlaştıma” gibi farklı sebepler üzerinden onlarca yasa çıkararak tek taraflı yaptırımlar uyguluyor.

ABD, ayrıca çeşitli başkanlık kararnamaleri ile, KDHC’nin ekonomik gelişimi önünde bir engel oluşturuyor. ABD Kongresi, Kore halkının “yaşam zorluklarına” dair duyduğu kaygılar ve “yaşam standartlarını yükseltmek için maddi yardım yolları” arama çağrılarıyla göstermelik girişimlerde bulunuyor. Bunların yanında, “kitle imha silahları geliştirmekle” uzaktan yakından ilgisi olmayan gıda maddeleri, tarım ürünleri, tekstil ürünleri ve minerallerin satışını engelleyen bir dizi yaptırımı genişletmiş bulunuyor. Daha da ilginci, “Kore Yaptırımlarının Kısıtlanması ve Modernleşmesi Yasası”nın sponsor olmaya devam ediyor.

Neticede Amerikan tarzı ikiyüzlülük ve yalancılık kendini göstermiş oluyor. ABD, Güney Kore ve Kore Yarımadası çevresine kitlesel stratejik nükleer varlıklar yerleştirmiş durumda. KDHC’nin sınırında, sözde “yıllık” ve “savunma amaçlı” ortak askeri uygulamalar yaparak en büyük tehdidini savuruyor.

ABD’nin KDHC’ye uyguladığı düşmanlık politikasının en çok yükseldiği aşamadayız. ABD, sürdürdüğü talimlerde elinin altında en gelişmiş nükleer savaş donanımı bulunduğunu gösterdi. Daha da kötüsü, bir çok operasyon planlanıyor ve uygulanıyor: KDHC liderini hedef alan “Baş Kesme Operasyonu”, KDHC’nin nükleer ve füze üslerini vurmak için “Cımbız Operasyonu”, rejimi çökertmek üzere “Kuzey’in iç kısmına yönelik saldırı operasyonu” ve Pyongyang İşgal Operasyonu” ve hatta KDHC liderliğinin ofislerine saldırmaya yönelik “yüksek hassasiyetli vuruş talimleri”. Ayrıca özel görev birimleri de bu talimlere gönderiliyor: “genel merkezi temizleme operasyonlarında” özelleşen, “gizli bir dönüşüm tekniği kullanan savaşçı birimi” olarak bilinen “DavGuru” (Amerikan Donanması 6. Ekip) ve ortak özel savaş karargahına ait olan ve “Beyaz Saray’ın müstakil gücü” olarak bilinen “Delta Kuvveti”.

Tüm bu gerçekler, ABD’nin nihai amacının KDHC başkanlığının fiziksel olarak yok edilmesinden başka bir şey olmadığını açıkça gösteriyor. Dünya üzerindeki hiçbir ülke, yönetim merkezinin bu şekilde yok edilme çabalarını mazur görmez. Liderlerini kendi hayatlarının ve geleceklerinin tümü olarak gören KDHC halkı için de durum böyledir. KDHC halkının bu asil duygularını “inciten ve katleden” herhangi bir ABD girişimi, KDHC’nin tüm personeli ve halkından gelecek olan en sert tepkiyi üzerine çekmiş olacaktır.

Kasım 1983’te NATO’nun yürüttüğü engelleyici nükleer saldırı talimi ABLE ARCHER-83’ü halen tüm dünya hatırlıyor. Bu olay, Sovyetler’in de nükleer saldırı ile cevap verebileceği bir olaydı. Ordunun içinden konuşanlara göre, 1983’teki bu olay 1962’de yaşanan “Karayip Denizi krizi”nden çok daha tehlikeli sayılmıştı. Dediklerine göre “ABLE ARCHER-83” bir 24 saat daha devam etmiş olsaydı, SSCB önleyici bir nükleer saldırı başlatacaktı.

ABD’nin nükleer tehditler ve ortak askeri talimler ile gösterdiği düşmanca tutum, dünyada benzeri görülmemiş bir “nükleer mahşer” yaratabilirdi. Kore Yarımadası’nda bir nükleer savaş başlaması halinde, bu savaş yalnızca bu bölgeyle sınırlı kalmazdı. Kuzeydoğu Asya, Kuzey Amerika ve tüm dünya nükleer bir soykırımın içine çekilirdi.

Tahminlere göre Kore Yarımadası’nda başlayacak bir savaş, şu facialarla sonuçlanırdı: 2 milyar dolarlık ekonomik kayıp, 500 mega şehrin yerle bir oluşu, 1 milyar insanın ölümü ve tüm dünyanın çölleşmesi. Bu anlamda ABD’nin KDHC politikası, yalnızca Kore Yarımadası’nın değil tüm dünyanın barış ve güvenliğini tehdit etmektedir.

Bazıları, Kore Yarımadası’nda kısır döngü haline gelen gerginliğin, “su çok olduğunda daha fazla makarna koymak ve makarna çok olduğunda daha fazla su koymak” olduğunu söylüyorlar. KDHC, kendi bağımsızlığını ve var olma hakkını korumak üzere nükleer silahlarını güçlendirirken, ABD KDHC’ye karşı aldığı düşmanca tutumdan gelen ve en iyi örneğini büyük ölçekli ortak askeri hareketlenmelerin oluşturduğu kalıcı nükleer tehditlerini sürdürüyor. Bu ikisini aynı kesefe koymak anlamsızdır.

KDHC, ABD’den ve ona bağımlı devletlerden gelen nükleer tehdit ve şantajlara karşı önlem olarak kendi nükleer silahlarını güçlendirmektedir. Bu önlemlerin hepsi, ulusal Byungjin politikası ile örtüşecek şekilde, rutin bir biçimde alınmaktadır ve gerginliğin artmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. KDHC’nin caydırıcı ve meşru müdafaaya yönelik nükleer silahlarının daha güçlü olması demek, Kore Yarımadası’nın daha güvende ve barış içerisinde olması demektir.

Yeni ABD yönetimi, artık KDHC’nin doğuda nükleer ve askeri bir güç olma konumuna yükseldiğini görerek, stratejik konumunu dürüstçe tanımalıdır. Kore Yarımadası’nda artan gerginliğin esas nedeni olan düşmanlık politikasını bir yana bırakmak için cezur bir karar almalıdır.

ABD ve ona bağlı ülkeler nükleer tehditle karşımıza geldiği sürece ve yıllık etkinlik gibi göstererek kapımızda yaptıkları savaş oyunlarını bitirmedikleri sürece, en önemli dayanağını nükleer gücümüzün oluşturduğu özsavunma ve engelleyici saldırı kabiliyetlerimizi güçlendirmeye devam edeceğiz.