Gramsci: Kayıtsızlardan nefret ediyorum

Olup bitenler, az sayıda insan öyle istediği için değil, kitleler sorumluluk almadığı ve oluruna bıraktığı için böyle gerçekleşir. Düğümlerin öyle bir bağlanmasına izin verirler ki, zamanı geldiğinden ancak bir kılıç o düğümleri kesebilir. İktidarı öyle adamların eline bırakırlar ki, zamanı geldiğinde ancak bir isyan onları indirebilir.

Çeviri: Eren Karaca

soL'un notu: 20. yüzyılın en önemli marksist düşünürlerinden, İtalyan Komünist Partisi'nin lideri Antonio Gramsci'nin 1917 Şubatı'nda "Geleceğin Şehri" gazetesinde yazdığı bu metin, hâlâ güncelliğini koruyor. Neredeyse tamamen 26 yaşındaki Gramsci tarafından hazırlanan bu gazete, Sosyalist Parti'nin Piedmontese gençlik federasyonunun yayın organıydı. Yazının taraf olmaya çağıran dili ve içeriğine dikkatle bakarken, tarihi gözden kaçırmamak gerekir: 1. Dünya Savaşı sürüyor, Rusya'da Çarlık bir devrim ile yıkılmanın arefesinde bulunuyor, İtalya'da işçi sınıfı kaynıyor ve "konseyler" örgütlenmesine doğru gidiyordu. Gramsci, tarihin hızlanan bu kesitinde, "taraf olmaya" çağırarak aslında tarihi yapmaya çağırmaktadır.


Kayıtsızlardan nefret ediyorum. Frederich Hebbel’in dediği gibi ‘yaşamak taraf tutmaktır’ bana kalırsa. Bir insan, şehrin (*) dışında ve sadece insan olarak var olamaz. Gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, taraflı olmaktır. Kayıtsızlık irade yitimidir, asalaklıktır, korkaklıktır. Kayıtsız olmak yaşamamaktır. Kayıtsızlardan bu yüzden nefret ediyorum.

Kayıtsızlık, tarihin yüküdür. Yenilikçinin ayağına dolanan fazlalıktır, en güzel coşkuların içinde kalıp boğulduğu atıllık durumudur, eski şehri kuşatan ve onu en güçlü duvarlardan, en cesaretli savaşçılarından bile daha sıkı sarmalayan bir bataklıktır. Çünkü saldırganları karanlık girdaplarında yutar, telef eder, mücadeleden soğutur ve bazen de kahramanca davranmaktan vazgeçirtir.

Kayıtsızlık tarih üzerinde büyük bir güce sahip olmuştur. Kayıtsızlık pasif çalışır, ama yine de çalışır. Kayıtsızlık yazgıcılıktır, bel bağlanmaması gereken şeydir. Programları tersine çevirir, en iyi şekilde düşünülmüş planları mahveder. Akılcılığı yıkan şeylerin hammaddesidir. Olup bitenler, herkese eziyet çektiren kötülükler de, bir kahramanlığın sonucunda gelecek olası iyilikler de, hareket halindeki birkaç kişininin inisiyatifinden çok, kitlelerin kayıtsızlığının ve hareketsizliğinin sonucudur. Olup bitenler, az sayıda insan öyle istediği için değil, kitleler sorumluluk almadığı ve oluruna bıraktığı için böyle gerçekleşir. Düğümlerin öyle bir bağlanmasına izin verirler ki, zamanı geldiğinden ancak bir kılıç o düğümleri kesebilir. Öyle yasaların geçmesine izin verilir ki, iktidarı öyle adamların eline bırakırlar ki, zamanı geldiğinde ancak bir isyan onları indirebilir. Tarihe hükmetmiş görünen bu yazgıcılık, tam da bu kayıtsızlığın, bu ilgisizliğin yanıltıcı görüntüsünden başka bir şey değildir.

Olaylar perde arkasında evrilir. Başıboş bırakılan birkaç el, kolektif yaşamın dokusunu örer ve çoğunluk bunları görmezden gelir, umursamaz. Bir dönemin gidişatı, hareket eden küçük grupların dar görüşleri, anlık ihtiyaçları, hırsları ve kişisel ihtiraslarına göre şekillenir ama çoğunluk bunları görmezden gelir, umursamaz.

Fakat evrilen olaylar günü gelir açığa çıkar. Perdelerin arkasında örülenler tamamlanır ve sonrasında her şeyi ve herkesi kuşatan şey yazgı gibi görünür. Tarih, uçsuz bucaksız bir doğal olgu, bir patlama, bir depremden ibaretmiş gibi ve biz de onun kurbanlarıymışız gibi görünmeye başlar. Bunların olmasını isteyenler de istemeyenler de, bunların olacağını bilenler de bilmeyenler de, aktif olanlar da kayıtsız olanlar da kurbanmış gibi görünür. Sonra olanlara sinirlenenler kayıtsızlar olur. Ortaya çıkan sonuçlardan kendilerini ayrı tutanlar, böyle olsun istemediklerini ve sorumlulukları olmadığını duyurmak isteyenler hep o kayıtsızlar olur. Bazıları acınacak kadar ağlar, bazıları açıkça küfreder ama çok az kişi kendine şunu sorar: ben görevimi yapsaydım, sesimi duyurmak için, isteklerimi anlatmak için çabalasaydım tüm bunlar olur muydu? Hatayı kendi kayıtsızlığında, şüpheciliğinde, bir kötülükle mücadele eden veya ortak bir hedefin peşinden giden örgütlü yurttaşlara destek vermemesinde bulur.

Bunun yerine, olaylar olup bittikten sonra, ideolojik başarısızlıklar, düzensiz planlar ve diğer konularda hoşbeş etmeyi tercih ederler. Böylece, üstlerine düşecek herhangi bir sorumluluktan yeniden kaçmış olurlar. Ara sıra olan biteni açıkça görebilir ya da acil bir soruna veya zaman ve hazırlık gerektirse de acil olduğu düşünülen bir soruna bazen en mükemmel çözümü sunabilirler. Ancak bu çözümler fazlasıyla kısırdır ve toplumsal yaşama bu şekilde katkıda bulunmak ahlaki kıvılcımdan yoksundur. Bu, entellektüel merakın bir ürünüdür; hayatta herkesin mücadelenin içinde olmasını isteyen, bilinemezciliğe ve herhangi bir kayıtsızlığa izin vermeyen keskin bir tarihsel sorumluluk algısının ürünü değildir.

Kayıtsızlardan aynı zamanda, suçsuzlardan yakındıklarına kızdığım için de nefret ediyorum. Hayatın onlara verdiği ve her gün veriyor olduğu görevle nasıl mücadele ediyor oldukları, ne yaptıkları ve özellikle ne yapmadıkları üzerinden sorumluluk duymalarını istiyorum. Bu yüzden acımasız olma hakkını ve merhametimi boş yere harcamama, gözyaşlarımı onlarla paylaşmama hakkını kendimde buluyorum. Ben taraflıyım, yaşıyorum, benim tarafımda olanların kuruyor olduğu geleceğin şehrinin hareketliliğinin nabzının vicdanlarında attığını hissediyorum. Ve bu şehirdeki toplumsal bağ, birkaç kişi üzerinden kurulmuyor. Bu şehirde olanlar ne şans işi ne de kader; yurttaşların akıllı çalışmalarının ürünü. Bu şehrin içinde, pencere kenarında oturup yorulan ve kendini paralayan azınlığa bakanlar yok. Oturup izleyen, o çabadan büyüyecek cılız meyveden tatmayı uman, yorulan ve kendini paralayanları az şey elde etmekle suçlayan kimse yok.

Ben yaşıyorum, taraflıyım. İşte bu yüzden tarafsız kalanlardan nefret ediyorum, kayıtsızlardan nefret ediyorum.


(*) Gramsci’nin yazısında kullandığı città kelimesi, metni İngilizce’ye çeviren Giovanni Tiso tarafından city olarak tercüme edilmiş. Biz de özgünlüğü bozmamak üzere kelimeyi şehir olarak çevirdik. Ancak Tiso’nun uyarısına göre Gramsci città kelimesini, geniş anlamda toplumu ifade etmek için kullanıyor (Çevirenin notu).