Erdoğan'ın 'direniş örgütü' dediği ÖSO'nun Halep'te yaptıkları: İşkence, yağma, hırsızlık...

Sanayi Odası, Suriye’nin diğer sanayi dernekleri ile birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı 2013 yılında Avrupa mahkemelerinde tazminat davası açmış. Bu dava ve Suriyeli yetkililer tarafından açılan diğer davalar, Erdoğan’ı yalnızca teröristlere yardım etmekle değil, fabrikaları tahrip etmek ve parçalamak, ayrıca çalışanan iş makineleri ve donanımı Türkiye’ye taşıma…

Çeviri: Eren Karaca-Selçuk Işık

soL'un notu: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "ÖSO'ya terörist diyorlar, ÖSO terörist değil tam bir direniş örgütüdür" sözleri, gazeteci Eva Barlett'in 29 Kasım 2016 tarihinde Mintpress'te yayımlanan "Halep: ABD ve Suudi destekli istancılar Suriyeli herkesi nasıl hedef alıyor?" başlıklı yazısını hatırlattı. Aşağıda soL okutları ile paylaştığımız yazıda Barlett, hem Haleplilerin gözünden ÖSO ve diğer cihatçı grupları anlatıyor, hem de Erdoğan'ın "direniş örgütü" dediği ÖSO'nun Halep'i nasıl yağmaladığını gözler önüne seriyor.


Halep’teki Suriye parlementosu üyesi olan Fares Şebabi, Kasım ayının başlarında, benim de içinde bulunduğum 13 Batılı gazeteci için Halep’e bir gezi düzenledi. Güvenliği Suriye Arap Ordusu güçleri sağlayacaktı.

Ben kısa bir süre önce, Haziran ve Ağustos ayları içerisinde Halep’e kendim gitmiştim. Ancak gazeteci heyetinin diğer üyelerinin ya şehri ilk görüşleri ya da 2011 yılında başlayan Suriye savaşından sonra ilk ziyaretleriydi.

Halep’e daha önceki gelişlerimde Halep Tıp Derneği’ni tanımış, bir doğumevinin hükümet karşıtı terörist gruplardan oluşan Fetih Ordusu altındaki militanların yaptıkları roket ve havan topu saldırılarıyla iki kez vurulduğuna tanık olmuştum. Suriye Sivil Savunma’nın bir kolunun üyelerini ve Hristiyan, Müslüman bazı dini liderler tanıdım. Şehrin hemen kuzeyindeki, Suriye Arap Ordusu Şubat ayında özgürleştirene kadar Özgür Suriye Ordusu, Nusra Cephesi ve diğer terörist grupların kuşatması altında üç yıl kalan Nubbul ve Zahra’ya gittim. Endüstriyel alanlar olan Beni Zeyd ve Leyramun'un özgürleştirilen bölgelerine gittim. Parklarda, sokaklarda ve marketlerdeki sivillerle konuştum.

Bu ayki ziyaretimde, Suriye Arap Ordusu’nun özgürleştirdiği bölgelerde nelerin değişmiş olduğunu görme niyetindeydim. En son gelişimde, siviller ve silah bırakmaya niyetli ya da İdlib ve batı Halep’in hükümet güvenliğinde olan bölgelerine güvenli geçiş isteyen terörist grup üyeleri için sekiz insani koridor açılmıştı. Halep’in doğusunda teröristlerin kontrolünde olan bölgelerden kaçan sivillerle de konuşabilmek istiyordum.

Ancak 4 Kasım’da, Halep’in teröristlerin kontrolündeki bölgelerinden kaçan olmadı. Halen orada olan sivillerin aileleri, sevdiklerinin Nusra Cephesi, Ahrar uş-Şam ya da Nureddin Zenki Hareketi gibi ABD, NATO, İsrail ve bunların Suudi Arabistan ve Katar gibi Körfez ittifakçılarının desteklediği sözde “ılımlı muhalifler” ve “muhalif güçler” tarafından canlı kalkan olarak kullanıldıklarını söylüyorlardı.

HALEP'E DÖNÜŞ

Şam’dan kalkan otobüs, teröristlerin bombalı araba ve intihar saldırıları ile yerle bir olan Zahra’nın girişinden geçerek, Humus’a giden düzgün asfalt yollarda ilerledi. Humus’tan çıkarak, Itriye-Hanasır yoluna ve Halep yolculuğunun son ayağına gelmeden önce bir saat boyunca dar bir yoldan doğuya doğru ilerledik.

Itriye-Hanasır yolunun IŞİD’in son yıllarda yaptığı saldırılarla enkaza dönüşen otobüsler ve arabalarla dolu olmasına ve IŞİD’in halen yolun bazı kısımlarına geceleri mayınlar döşüyor olmasına rağmen bizim yolculuğumuz olaysız geçti. Temmuz ayında Ramuse’nin güneydoğusundaki banliyölerine taksiyle gitmiştim. Taksi şoförü Nusra Cephesi’nin bir kilometre ötedeki nişancılarından korkusundan banliyöleri hızlı geçmişti. Halep’e girmeden önceki Suriye Ordusu kontrol noktasına ulaşana dek, riskli yerlerde hızlanmış, teröristlerin ateş açabilecekleri yerlerde dolambaçlı yollardan gitmiş, en az 500 metre boyunca gazı köklemişti.

Kastello yolu Ağustos’ta Halep’e girmenin tek yoluydu. Şehrin kuzeyine doğru giden yol son zamanlarda güvenlikteydi ama yine de terörist ateşleriyle tehdit ediliyordu.

Kasım’daki gelişimizden önce Ramuse yeniden güvenlik altına alınmıştı ve Halep’e girmenin yeniden en temel yolu haline gelmişti. Kasım ayında güvenliklerle birlikte otobüsle gitmiştik ve Suriye Ordusu’nın son aylardaki ilerleyişiyle pusucuların tehdidi azalmıştı. Pusucuların top namluları ve kum torbaları siperlerinin üzerinden, terörist grupların uzun süre işgal ettiği ve Ramuse’i vurduğu Şeyh Said bölgesini görebiliyordum.

İlk duraklarımızdan biri, milletvekili Şebabi’nin Halep fabrikalarının yağmalanmasını anlattığı Halep Sanayi Odası idi.

Şebabi’ye göre, bir zamanlar Halep’te gelişen 70 bine yakın küçük ve büyük işletme ve fabrikaların yalnızca yarısının bu geniş çaplı yıkımdan ve yağmadan sağ çıkmıştı. Şebabi, şu anda Halep’teki yaklaşık 35 bin işletmeden sadece 7 bin kadarının fabrika olduğunu ve sadece yüzde 15 kapasiteyle çalışabildiklerini tahmin ediyor. Ayrıca fabrika soygunlarına dair fotoğraf ve video kanıtlarının olduğunu söyleyen Şebabi, şöyle devam ediyor:

“İş makinalarının, güç jeneratörleri ve tekstil makineleri gibi üretim ekipmanlarının transfer edildiğine dair kanıtlarımız var. Bunlar ağır şeyler, kolayca çalınabilecek şeyler değil. Türk polisinin kontrolü altında anayollardan götürüldü. Çalıntı üretim bantlarınının hiçbir belge olmadan bir ülkeye girmesine nasıl izin verilir?”

Sanayi Odası, Suriye’nin diğer sanayi dernekleri ile birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı 2013 yılında Avrupa mahkemelerinde tazminat davası açmış. Bu dava ve Suriyeli yetkililer tarafından açılan diğer davalar, Erdoğan’ı yalnızca teröristlere yardım etmekle değil, fabrikaları tahrip etmek ve parçalamak, ayrıca çalışanan iş makineleri ve donanımı Türkiye’ye taşıma konusunda teröristlere izin vermek hatta imkan sağlamakla suçluyor.

Bu yasal süreçlerin hiçbiri çözüme henüz çözüme kavuşmadı ve Şebabi’ye göre Sanayi Odası’nın davası tökezleniyor. Şebabi, 2011’de AB yaptırımlarından zarar gören Halep’in dört büyük iş adamından biri. Milletvekiline göre bu yaptırımlar, adil bir çözümün önünde engel oluşturuyor.

Sanayi Odası şu anda kiralık bir evde faaliyet yürütüyor, çünkü eski şehirde Sanayi Odası’nın bulunduğu tarihi bina 27 Nisan 2014’te yeraltı tüneline yerleştirilmiş patlayıcılar sonucunda yerle bir oldu. Şebabi, bu saldırıdan yaklaşık iki hafta önce Suriye ulusal televizyonlarına çıkıp, Türkiye’ye ticari boykot uygulamak üzere hükümetlere çağrı yaptığını söylüyor.

“Yanındaki binayı bombalamadılar, içeride sadece bir güvenlik görevlisi vardı [askeri personel yoktu] ve bina cephe hattında değildi. O zaman neden bombalandı?” diye sorarken, Erdoğan karşıtı atılan yasal adımdan dolayı Sanayi Odası’nın hedef alındığına dair şüphesini de ekliyor.

ÖSO’NUN LEYRAMUN'DAKİ YERALTI HAPİSHANESİ

Bir zamanlar boya fabrikasının olduğu Leyramun sanayi bölgesindeki bir binanın oymalı giriş kapısından geçtik. Bina son günlerde, ÖSO’nın 16. bölüğünün üssü olarak kullanılmış. İç odalardan birinde, Türkiye’nin en büyük cep telefonu operatörü olan Turkcell’e ait 4G mobil bir telefon kartı olduğunu fark ettim.

Yan binalarda, anlatılanlara göre Cehennem 1 ve 2 olarak bilinen gaz kapsülü ve termosifon patlayıcılar yapmak için kullanılan maddelerden torbalarca gördük. Cehennem 2 patlayıcısı, binanın tüm katlarını yere indirecek kadar güçlü. Patlayıcıların daha fazla zarar vermesi için içlerine konan metal parçalar da vardı. Başka bir odada ise bir yığın talaş vardı. Bize eşlik eden Suriye askerlerinden birinin söylediğine göre bunlar, Özgür Suriye Ordusu’nun ve diğer terörist grupların Halep mahallelerine yağdırdıklar gaz kapsülü bombalarını sıkıştırmak için kullanılıyormuş. Daher Abed Rabbo’ya giden ve Nusra Cephesi’nin kontrolündeki yola geldiğimizde Suriye askerleri bize yürümememizi, koşmamızı tembih etti.

Bu yolun hemen arkasında, Özgür Suriye Ordusu’nun Suriye askerleri esirlerinin hapsedildiği, yerin altında üç kata kurulmuş cezaevi, yerin üstünü hasara uğratan bombalardan hiç etkilenmemiş. Bu saldırılar, Halep sivillerine ateş açan ve yer altına çekilen teröristleri hedeflemiş.

Leyramun ve Beni Zeyd, yer altında militanların olabildiğince derine sığındıkları alanların bulunduğu ama yer üstünde binaların harap olduğu benzer bir manzaraya sahip. Yıkımı göre heyetteki gazetecilerin bazıları, yalnızca fiziksel hasarlardan bahsediyor. “Binalar hava saldırılarıyla yerle bir olmuş” yazıyor birisi, bu alanların neden yıkıma uğradığına dair hiçbir bağlamdan bahsetmeden ve suçlayan parmağını Suriye hükümetine doğru sallayarak.

Utanılacak şey o binaların fiziksel yıkımı değil, Özgür Suriye Ordusu, Nusra Cephesi, IŞİD ve batı destekli diğer terörist gruplarının bu bölgeleri istila etmesi aslında. Neredeyse altı yıldır anlamsız yere dökülen kan, Suriyeli sivillere ve askerlere karşı işledikleri suçların ve neden oldukları vahşetin hepsi belgeli. Hava saldırılarından korunmak için yer altına indikleri de bilinen bir gerçek. Özgür Suriye Ordusu’nun Leyramun’daki yer altı hapishanesinin havasız, derme çatma metalik tecrit hücreleri ve normal hücret olarak kullanılan üç odası, tüm hava saldırılarına rağmen el değmemiş duruyordu. Yer üstündeki binalar ise, militanların hava saldırılarından daha az zarar gören yer altı sığınaklarında bulunmasından dolayı harap olmuş.

3 KASIM'DAKİ TERÖR SALDIRISININ SONUCU: 18 ÖLÜ

3 Kasım günü öğleden sonra, El Razi Hastanesi yöneticisi Dr. Muhammed Batih ile görüştükten sonra, terrör saldırısı sonrası yaralananlar tek tek hastaneye getirilmeye başladı. Araçlı bombalar ve Grad füzelerinin bonbardımanı sonucu, El Razi Hastanesi adli tıp bölümü başkanı Dr. Zaher Haco’ya göre 18 kişi ölmüş, 200’den fazla kişi de yaralanmıştı.

Halep’in iki devlet hastanesinden biri olan El Razi Hastanesi’nin koridorları ve ilk yardım bölümü, birdenbire yaralılarla ve telaşlı hasta yakınlarıyla dolmuştu. İçerdeki kalabalık koridarlardan birinde, yaralılardan birinin acı çeken sesi geliyordu: “Ya, Allah! Ya, Allah!”

Başka bir koridorda bir ayağı alçılı, kafası bandajlı 15 yaşında bir erkek çocuğu, yaralandığı saldırının 4 yaşındaki kuzenini öldürdüğünü, 6 yaşındaki kuzenini ise ağır yaraladığını söylüyordu.

Odalardan birinde, bir anne ağır yaralı oğlu için ağıt yakıyordu. Birilerine tek oğlunu kurtarmaları için yalvarıyordu. Çok geçmeden kötü haber geldi. 26 yaşındaki oğlu hayatını kaybetmişti. Doktor olan oğlu, teröristlerin Halep mahallelerine rutin bir şekilde yağdırdıkları bombalar sonucu ölen ilk tıp görevlisi değildi

Halepli bir gastroentrolog olan ve daha önceki Halep ziyaretlerimde tanıştığım Dr. Nebil Antaki, terörist grupların 6 Ocak’ta Jamiliye Sokak’ta 10 kişinin ölümüne neden oldukları saldırı sonucu arkadaşı Dr. Ömer’in yaralandığı mesajını göndermişti. Saldırıdan birkaç gün sonra, Dr. Ömer de yaşamını yitirdi.

3 Kasım günü, El Razi Hastanesi’nin arkasındaki morgta, tesellisi mümkün olmayan aileler duvara dayanmış ya da kaldırıma oturmuş, sevdiklerinin ölümüne alışmaya çalışıyorlardı.

2 Kasım’da babası öldüğü için oraya gelen 14 yaşındaki oğlan çocuğu, 3 Kasım’da annesi öldüğü için geri dönmüştü. Annesi de babası da, Yeni Halep bölgesine yapılan terörist saldırılar sonucu ölmüştü.

Bir adam, evinin çatısında bir terörist kurşunuyla kafasından vurularak ölen 10 yaşındaki yiğeninden bahsetti.

Bir kadın ve çocukları morgun kapısının yanındaki demir parmaklıklara dayanmış, park ederken ölen kocası, babaları için ağlıyorlardı. Adamın annesi gelip durumu öğrendiğinde, yere yığılıp acı bir çığlık attı.

Ve tüm bunlar olurken, tüm bu kadınların ve çocukların içinden morga yanaşan bir araba, o günün terör saldırısının başka bir kurbanı olan 74 yaşındaki Muhammed Mecd Derviş’in cansız bedenini taşıyordu. Vücudunun üst tarafı o kadar kanlıydı ki başının kesilip kesilmediği anlaşılmıyordu.

40 yaşlarında bir adam olan Beşir Şehade, morgun yakınlarında bana ailesinin İdlib’in bir şehri olan Cisreşşuğur’dan çıkarıldığını anlattı. Terörist grupların bombardımanında annesini, arkadaşlarını ve kuzenini kaybetmişti. Artık yettiğini söylüyor, Suriye Ordusu’nun terörist tehdidini bitirmesini istiyordu.

El Razi’nin doktoru Dr. Batih, özel bir hastane olan El-Racaa’nın bir intihar saldırısı ile vurulduğunu anlattı. “Artık ameliyat yapamıyorlar, ameliyat odası kullanılmaz halde”.

Hastaneleri hedefleyen saldırıların en büyüklerinden biri, 2013 yılının Aralık ayında El-Kındi Hastanesi’ne, Orta Doğu’nun en büyük ve en iyi kanser tedavi hastanesine iki bombalı kamyonla yapılan saldırıydı. Üç kadının ölümü ile sonuçlanan 3 Mayıs’taki El-Dabiyt doğumevi saldırısı dahil Halep’in hastanelerine yapılan saldırıları daha önce yazmıştım. 10 Eylül’de Dr. Antaki’den bir mesaj aldım:

“Dün teröristlerin fırlattığı bir roket Halep’de Muhafazat Caddesi’ndeki doğum evini vurdu. Hastaneden çalışan iki kişi yaralandı. Ölüm yok. Ancak önemli olan nokta şu: bu bir doğumevi ve roketle vuruluyor”.

Dr. Batih ve El Razi’nin genel müdür yardımcısı Dr. Mazen Rahmun, bir zamanlar hastanelerinin 68 ambulansı olduğunu ama şimdi sadece altı ambulansları kaldığını söylüyorlar. Diğerleri terörist gruplar tarafından ya çalınmış ya da imha edilmiş.

Halepli doktorlar, ambulans yokluğuna ve tıbbi ekipman, yedek gereksinim ve kanser gibi kritik hastalıklar için gereken ilacın yokluğuna yol açan Batı yaptırımlarına rağmen, yaralı ve hasta insanların günlük tedavisini yapmaya devam ediyorlar.

Hastane’nin adli tıp bölümü başkanı Dr. Haco’ya göre, Halep’te son beş yıl içerisinde 10 bin 750 sivil öldürüldü. Bunların yüzde 40’ı kadınlar ve çocuklardı. Sadece geçen yıl içerisinde, Halep’te 328 çocuk teröristlerin bombalı saldırılarıyla ve 45 çocuk terörist pusularıyla öldürüldü.

İNSANİ GEÇİTLER: KASTELLO SOKAĞININ BOMBALANMASI

4 Kasım tarihinde Bustan El-Kasr geçidine 09:30'da varışımızdan önce ve bir saat sonra oradan ayrılışımıza kadar kimse geçidin öte yanında Ceyş'ul Fetih militanları tarafından işgal edilen alandan geçememişti.

Gelişimizden iki hafta önce gazeteciler terörist grupların geçit ve etrafındaki alanları sabahın erken saatlerinden itibaren ağır bombardımana tuttuğunu bildirmişti.

Suriyeli bir generalin teyit ettiği üzere bombalama 20 Ekim'de gerçekleşmiş, üç polis memuru ise yaralanmıştı. Heyetteki bir gazeteci, generale Suriye Ordusu'nun terörist grupları bertaraf etmesini talep eden Beşir Şehade gibi Suriyeli sivillere ne söyleyeceğini sordu.

"Sabırlı olmaya ihtiyacımız var çünkü orada bulunan masum siviller ayrılamıyorlar." diye cevapladı general. "Biz teröristlerle aynı yolu kullanmayacağız."

Temmuz sonlarında Başkan Beşar Esad tarafından tebliğ edilen af kararına gelince, generalin aktardığına göre af isteyen teröristlerin  silah bırakmaları gerekiyordu. İdlib'e gitmeyi tercih edenlere Suriye hükümeti ve ordusu tarafından Kızıl Haç ve Kızılay ile koordineli bir biçimde güvenli geçiş imkanı tanınacaktı.

General, iki ay önce Bustan El-Kasr geçidine ulaşan iki militanın silahlarını teslim ederek aftan yararlandıklarını kaydetti.

Söylediğine göre beş ay önce buraya  ulaşan 12 sivil Halep hastanelerinde tedavi gördü ve doğu Halep'te teröristlerin elinde bulunan evlerine geri döndüler.

Geçtiğimiz günlerde doğu Halep bölgelerinden militanları tahliye edeceği söylenen geniş yeşil renkli otobüsler yine orada, Kastello Yolu insani koridorunda daha fazlasını götürmek için bekliyordu.  Sivilllerin ya da militanların terörist işgalindeki bölgeleri herhangi bir yerdeki güvenlik koridoruna ya da hükümetin güvenliğini sağladığı bölgelere geçiş amaçlı terkedebileceği düşüncesiyle 10 ambulans, üç otobüs ve 14 minivan sıraya dizilmişti.

Salloum Hastanesi'nin 25 yaşındaki anestezi uzmanı George Sirg Suriye hükümetinin isteği üzerine beş özel hastane ambulansıyla geçide ulaşan gönüllülerden biriydi.

Suriyeli bir komutanla Suriyeli sivillere ve askerlere karşı silah kullanan insanların silah bırakmalarına izin verilmesi ve uzlaşılması konusunda konuştuğumuzda onların bu ülkenin çocukları olduğunu ve uzlaşmaya zorladıklarını söyledi.

13:30 civarında Kastello Yolu yakınlarına ilk top mermisi isabet etti. Yaklaşık 10 dakika sonra, röportaj yaptığım sırada, bu kez tahminen 100 metre kadar yakın bir noktaya (doğrusu yol üzerinde koyu bir toz bulutu yaratacak kadar yakın) ikinci bir atış yapıldı. Güvenlik beni yoldan, delegasyonu ise geçitten uzaklaştırmak üzere harekete geçti.

Sonradan öğrendim ki geçide beş top mermisi daha isabet ederek Suriyeli bir gazeteciyi ve iki Rus askerini yaralamıştı.

O gün bu ve diğer yedi insani koridordan hiçkimse geçmedi.

TERÖRİSTLERCE YERİNDEN EDİLEN İNSANLAR

Yaklaşık dört yıldır, Hafız el Esad Camii'ndeki basit sığınaklar militanların işgal ettiği bölgelerde yerlerinden edilen Sünni ailelerin hepsine, yani yaklaşık 1.000 kişiye barınak oldu.

Konuştuklarımın çoğu evlerini terketmek konusunda benzer sebepler sıraladılar ve teröristler yüzünden can korkusuna kapılmalarına bağladılar.

"Geldiler ve devlete saldırmadan önce evleri harap ettiler, sivilleri öldürdüler. Ordu bizi koruyor, ülkeyi yok etmekte olanlar çeteler." dedi bana biri.

Söylediğine göre Doğu Halep'te terörist kontrolünde bulunan bölgedeki iki kardeşinin "ayrılmasına izin verilmiyor." 

"Çok denediler ancak engellendiler. Silahlı gruplar bagaj taşıyan herhangi birini gördüğünde oracıkta tutuklar."

O ve sığınakta bulunan diğerleri, ailelerinden öğrendiklerine göre terörist grupların işgal ettikleri bölgelerde her türlü gıdaya el koyduklarından yakındılar.

Kentteki başka yerler gibi, sığınak ve camiyi doğrudan çevreleyen alanlar rutin bir şekilde havan ve patlayıcı mermi ile vuruluyor.

Beni bir köşeye doğru götüren yaşlıca bir adam 29 yaşındaki bir kişinin teröristlerin patlayıcı mermisiyle öldürüldüğü noktayı gösterdi bana.

"Burada dikiliyordu. Midesi yarılmıştı." dedi

ESKİ ŞEHİR: HARABELER ARASINDA YAŞAM

Yaklaşık bir düzine gazeteciyi ve çok atik bir özel kuvvetler askeri Ali'yi Eski Şehir'e taşıyan küçük otobüs bir noktaya ok gibi fırladı. Kabaca 500 metre ötede terörist grupların işgalindeki solumuzda bulunan bir alana bir pusucu yerleştirildiği söylendi bize.

Eski Şehir'e girip topraktan yapılma yapay bir dolgu ve  metal bir sac ile pusu ateşinden korunan bir caddeden geçtikten sonra Eski Şehir'de ilerlemenin tek yolu  binaları birbirine bağlayan duvarlara açılan deliklerin içinden geçmekti. Binalar arasından geçerek caddeden geçen herkesi vurmaya hazır bekleyen pusuculardan kaçınmış olduk.

Dünyanın gördüğü gelmiş geçmiş terörizmlerin  belki de en kötüsü karşısında yıllarca sürdürülen mücadelenin yarattığı yıkımın gri tonlarıyla tam bir tezat oluşturacak şekilde şok edici bir yeşillik karşınıza çıkıyor dar sokağın karşısında .

Baniyaslı asker Rami zamanında konuşlandığı, çöle benzeyen Ithriya-Khanneser yolu boyunca yaptığı gibi buraya da yeşillik ve yeşil soğan ektiğini anlattı. Rami'nin saf gülüşü ve nazik tutumu şahsi kaybını ele veriyordu; Suriye Ordusu'na hizmet eden bir kardeş.

Halep'in Eski Şehri'nin hükümet tarafından güvenliği sağlanan alanları boyunca yürürken tek bir satıcıya denk geldik, adı Mahmud. Geleneksel Arap müzik aletleri satarken şartlar onu günlük kabaca 25 müşteriye basit ürünler satmaya zorlamış. Mahmud Nusra Cephesi'ne ve diğer Ceyş'ul Fetih militanlarına sadece 200 metre mesafede olmasına rağmen Eski Şehri terketmeyi reddediyor.

"Ben sıradan bir insanım" diyor Mahmud. "Onlar herşeyi yıktılar."

Harap edilmiş bir dükkandan diğerine ve eski Suriye kentlerine özgü kapalı çarşıların zarif kemerleri boyunca yürüdüğümüz sırada milletvekili Fares Shebabi şunu ifade etti:

"Kararmış tavanları görüyor musunuz? Teröristler çekildiğinde oldu. Suriye ordusunun ilerleyişini durdurmak için ateşler yaktılar ve ayrıca yağmacılıklarını gizlemeye çalıştılar. Orduyu burayı bombalamakla suçlayamazlar, çatı sağlam.

Bu özel pazar alanından çıkarak kum torbasıyla korunan, kısmen kamufle edilmiş bir bölgeye geldik.İlerlememek konusunda katı talimatlar aldık. Meşhur Halep Kalesi ilerdeydi ve heba edilmişti ve bulunmuş olduğumuz konumun sağında telef olmuş Carlton Hotel'inde teröristler pusuya yatıyordu.

Yarbay Ebu Mecid'in bize söylediğine göre teröristler Mayıs 2014'te Carlton Hotel'inin altındaki tünellerde büyük miktarda patlayıcı patlattıklarında "tüm Halep duymuştu".

"Yaklaşık 20 tarihi binayı tünellerle bombaladılar." diyor Şebabi. "Onlar gerçek Suriyeli olsalardı, tarihi binaları bombalamazlardı."

Eski Şehir'deki en az 7.500 market yok olmuş, yakılmış, yağmalanmış ve yıkılmış. "Bu 7.500 aile demek." diye hatırlatıyor bize Şebabi.

Bir kilise lideri kilisenin beş kez hedef alındığını ve roket saldırısı olduğu anlaşılan son saldırının bizim gelişimizden birkaç hafta öncesinde gerçekleştiğini ifade etti. Terörist grupların tahminen 300-500 metre uzaklığında olduğunu ekledi.

İbadet eden 1.350 ailenin tahminen üçte birinin güvenlik gerekçesiyle Suriye'nin diğer bölgelerine ya da yurtdışına kaçtığını hesap etti.

"Barış ve güven içerisinde yaşıyorduk. Bu bölgeler hedef alındı ve bizi terketmeye zorladılar. Her Suriyeli hedefti." diye konuştu delegasyona.

Geçtiğimiz iki yıl boyunca kalan bazı cemaat üyeleri bina içindeki dar koridorda ibadet etmeyi tercih etmişler.

Halep Maruni Kilisesi Psikoposu Josep Tosi ise cemaatinin üçte ikisinin, yani yaklaşık 800 ailenin daha güvenli koşullara kavuşacaklarını umarak ayrıldıklarını söyledi.

Kiliseye ait bir bina içerisinde Psikopos Topji bizleri karşıladı ve şöyle konuştu:

"Şu anda bir kilisemiz yok. İki kilisemiz vardı önceden ama şimdi ikisi de yok edildi. Yalnızca 70 civarında insana yetecek kadar bir şapele sahibiz."

Tarihsel olarak şimdilerde yıkıma uğratılmış ya da büyük oranda zarar görmüş olan kiliseleriyle zengin bir bölge olan Talal'in karartılmış sokaklarında yürürken Şebabi uyardı: "El Nusra'dan 50 metre uzaklıktayız. Bu binaların ötesi cephe hattı."

Halep'in Arap Evanjelik Presbyterian Kilisesi Papazı İbrahim Nseir Talal'in Hristiyan bölgelerinde bize eşlik ederken mümkün olduğu kadar sessiz olmamızı hatırlattı.

"Sessiz, çünkü nerede olduğumuzu duyabilirler. Bu çok tehlikeli olur." dedi sessizce. "Çabuk, gözümün nuru...Lütfen, herkes, çabuk...

Karartılmış sokaklar boyu yürüdükten sonra Midan bölgesine otobüsle yol aldık. Suriye ordusundan refakatçimiz grubu bir arada kalması ve herşeyi dikkatli dinlemesi konusunda uyardı. 

Yürürken Papaz Nseir okullara ve bir Ermeni mahallesine yapılan ağır saldırıyı anlattı.

"En çok hedef alınan yerlerden birindeyiz." dedi havan atışlarının toprakta bıraktığı izleri göstererek.

Yerel halktan biri şunları söyledi:

"5 Eylül'de bu bölgeye iki tane gaz bombası kapsülü isabet etti, henüz 30'larında genç iki şehidimiz vardı.Biri evli, bir çocuğu vardı. Diğeri evlenmek üzereydi. Düğününden dört gün önce öldürüldü. Eylül'de altı gün süresince 85 top ateşi yapıldı.

Yürürken Şebabi uyardı: "Orada bir pusucu var çocuklar. Işıklarınızı kapatın." Pusucu yaklaşık 1 km ötedeydi bizimle birlikte gelen yerlilere göre, ki kimilerine göre bazen 500 metre kadar yaklaşıyorlardı."

Karanlığın bastırmasıyla hasarın yoğunluğunu ortaya çıkarmak zordu ancak karartılmış evler ve caddeler ciddi güvenlik endişeleriyle önceki sakinlerinin terkettiği bir mahalleyi ayan beyan ortaya koyuyordu.

HALEP'İN DİN ADAMLARI BÖLÜCÜLÜĞE KARŞI KOYUYOR

Bir yıl önce teröristlerce tahrip edilen tarihi kilisenin yerine inşa edilen yeni kilisesinde Papaz Nseir şehrin üç Sünni liderini takdim etti: Dr. Rami Ubeyd, Dr. Rabih Kukeh, Şeyh Ahmed Ğazeli.

"Üç Sünni lider El Nusra ve grubu tarafından kafir sayılıyor." dedi Nseir. Nusra Cephesi ve "ılımlı isyancılar" ve "muhalif güçler" olarak görülen Batı destekli terörist gruplara rehberlik eden çarpık Vahhabi ideolojiyi benimsemediklerini ekledi.

Sözü bu din adamlarına vermeden önce Papaz Nseir şunu kaydetti:

"Çöl tahrip edildiğinde beni ilk arayan Müftü Hassun oldu ve bana dedi ki "Endişelenme sayın rahip kiliseyi yeniden inşa edeceğiz.

Dr. Kukeh Suriye'nin çok mezhepli kültürü üzerine genel bir konuşma yaptı:

"Suriye'de içinde yaşadığımız mozaik dünya üzerinde hiçbir yer ile kıyaslanamaz. Hristiyanlar ve Müslümanlar, Sünniler ve Şiirler. Din ve mezhebe dayalı ayrımcılık yoktur. Medya üzerinden yapılan propagandanın hiçbir temeli yoktur."

CEPHE HATTININ HEDEF ALDIĞI ALANLARI ZİYARET

İki yıl önce teröristlerin bombardımanıyla vurulan Halep Katolik Kilisesi'nin halen bir duvarında delik var. Saldırı sırasında cemaat içeride ibadet ediyor, koro şarkı söylüyormuş.

Dr. Kukeh kendilerini özgürlük savaşçısı gibi gösteren cihatçılarla ilgili şunları söyledi:

"Sünnileri öldürenlerle Sünnileri savunduklarını söyleyenler aynı kişiler. Bizi vuran bombaları onlar gönderiyor.”

Çoğu  Halepli  altı Suriyeli Sünni şeyh ismi verdi, onlara katılmadığı için teröristlerce suikaste uğrayan. Örneğin Şeyh Abd-ül Latif el Shami Temmuz 2012'de işkence edilerek öldürülmüştü.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın ismini büyük oğluna verdiğini söyleyen Dr. Kukeh "çünkü o adamı seviyorum" diyor ve onun 2012 yılında teröristlerin mahalleleri işgal etmeye başladığı doğu Halep'te yaşadığını aktarıyor. Teröristlerin ideolojileriyle uzlaşmadığı için suikast hedefi haline geldi diye ekliyor.

Yerel bir yayına yazdığı yazıdan, oğlunun adından ve kendi camiinde hükümet karşıtı gösterilerin ortaya çıkmamasından dolayı suçlamalara maruz kaldığını ifade ediyor. Bu gösteriler bir türlü gerçekleşmedi çünkü Vahhabi şeyhlerinin heryerde yaptığı gibi o asla kimseyi kışkırtmadı.

Sohbet Suriye'de terörizmin kaynağından, Vahhabizm ve onun çarpık İslam dışı doğasından tüm Suriyelilerin hep bir ağızdan konuştuğu birlik meselesine doğru kaydı. İsmi sesler arasında uçuşan şeyhlerden biri Suriyeli sivillerin ve askerlerin aşina olduğumuz bir hassasiyetini yineledi:

"Halep birdir, Suriye birdir. Halep'in bölünmesini de Suriye'nin bölünmesini de reddediyoruz."