Amerikan ordusunun uzun soluklu Hollywood misyonu

Bu mali başarısızlıklar gözden kaçmış olamaz ve şayet buradan çıkarılacak mesaj günümüz seyircisinin izledikleri savaş filmlerinde şiddet konusunda artık büyük patlamaları varoluşsal tezlere tercih ettikleriyse, bu yalnızca Pentagon'un endüstri üzerindeki etkisini arttırmaya yarar.

Çeviri: Selçuk Işık

soL'un notu: The Huffington Post'tan Jordan Zakarin'in 2012 yılında yazdığı bu makale, özellikle Oscar Töreni etrafında dönen tartışmalarla birlikte düşünüldüğünde hâlâ bir anlam taşıyor. Makale, Hollywood film endüstrisi ile Amerikan devletinin askeri-bürokratik mekanizmaları arasındaki sıkı ilişkiyi inceliyor. Transformers türü "eğlencelik" filmlerin dahi Pentagon tarafından fonlandığı düşünülürse, ABD'deki ordu-kültür endüstrisi ilişkisi daha iyi kavranabilir.


Dünyanın en nüfuzlu askeri gücü tarafından en gelişmiş silahlarla donatılan hayli yetenekli savaşçılardan kurulu elit bir ekip, terörist düşmanlarının kafalarına ve beton duvarlarına cephanelerini boca ederek düşman kampında fırtına gibi esiyor.

Bu iyi adamlar tek bir yaralanmaya dahi maruz kalmıyor, tam o sırada liderlerinden birinin göğsüne roket mermisi ateşleniyor. Seyirci iki büklüm ancak patlama bir türlü gerçekleşmiyor; roket yere çakılarak madeni bir ses çıkarıyor, patlamıyor ve savaş şiddetleniyor.

"Şeref Madalyası" filmi böyle aksiyonlarla tıka basa dolu; ancak filmde yozlaşmış subaylara, bozulmuş kahramanlara, misyonun önemi ya da davanın namusu konusunda en ufak tatsız bir şüpheye yer yok.

Bu, "Şeref Madalyası" filminin Hollywood'tan ziyade Pentagon'da yaratılmış olmasından kaynaklanıyor. Film Deniz Kuvvetleri Özel Harp Komutanlığı tarafından ısmarlanmış ve başarısı gişe geliriyle değil Navy SEALs'a (çev. Navy SEALs ABD Donanması'nın özel kuvvetleridir. İsimlerindeki SEAL kelimesinin anlamı Sea=deniz, Air=hava ve Land=yer anlamına gelir) çekebildiği yeni üye sayısıyla ölçülecek.

"Başlangıçta hikayelerini anlatma ihtimalini şöyle bir düşünmemiz istendiğinde bir hayli gururlandık ve onur duyduk" diyor filmin yapımcısı, eski dublör Scott Waugh.

Bu ABD silahlı kuvvetlerinin ilk uzun metrajlı asker toplama filmi olabilir, ancak masum izleyicinin sinemada Pentagon propagandasına maruz kalışı hiç de yeni değil. Daha 1927 yılında "Kanatlar" filmi ordu desteği sayesinde ilk Oscar töreninde En İyi Görsel Efekt ödülünü aldığı sıralarda Savunma Bakanlığı, film yapımcılarına (senaryoları kıymetli bulunmak şartıyla) en son çıkan silahları ve ileri teknolojili araçları  ucuz fiyatlara sunan, kendi üretim yerlerini uzun süredir işletmekteydi.

Bununla birlikte hükümetin en kısıtlayıcı olduğu dönem bu değildi. Japonlar Pearl Harbor'ı bombalayıp Birleşik Devletler resmen İkinci Dünya Savaşı'na girdiğinde film endüstrisi savaşa tümüyle dahil oldu. Stüdyolar, Motion Pictures ve Sansür Bürosu'nu da bünyesinde bulunduran, devletin Harp Danışma Büroları'nın arkasında hizalandı. Bu kurumlar Hollywood'un randımanını sıkı gözetim altında tutuyordu. Aktörler film icabı (bir kısmı gerçek hayatta da) savaşa giderek Mihver devletlerinin nasıl bir tehdit oluşturduğuna dair belgeseller anlatırdı ve Amerika'nın düşmanlarını ırkçı klişeler üzerinden hicvederdi.

Stüdyolar desteklerinden dolayı mutlu gibi görünebilseler de çok fazla seçenekleri yoktu; Motion Pictures Bürosu senaryoları baştan başa okuyor, Sansür Bürosu tüm uluslararası film ihraçlarını kontrol ediyordu.

Savaşın ardından Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi Hollywood'un şüpheli komünistlerine karşı bir kampanya yürütürken ordu endüstriyi teknik danışmanlık, silahlar, araçlar ve birliklere erişim vasıtasıyla etkisi altına almanın yollarını aramaya koyuldu. 1948 yılında kurulan Film İrtibat Bürosu, silahlı kuvvetlerin iyi resmedildiğinden emin olmak için, ABD'nin ihraç ettiği silah, tank ve mühimmatı kullanmayı arzu eden film yapımcılarının senaryolarını gözden geçirmekten sorumluydu.

Neredeyse yirmi yıl boyunca Pentagon ve Hollywood, John Wayne ve arkadaşlarının Nazileri defalarca alt ettiği, Müttefiklerin o şanlı zafer hikayelerini anlatıp durdu. Altmışların sonlarında ise Vietnam'ın dehşeti tüm ülke çapında evlere her gece  canlı yayında konuk oldukça film yapımcılarının ordu aşkı çamura saplanmış botlar misali batmaya başladı.

M*A*S*H", "Kıyamet" ve "Müfreze" filmlerinin hepsinde, kahramanlığın yerini umutsuz, bitmek bilmeyen barbarlığın yürek burkan tasvirleri alır. Askerler uyuşturucuyla baş eder, liderler delirir ve hükümet kendi adamlarına karşı entrika düzenler. Geçtiğimiz yarım yüzyılın en iyileri arasında olan bu savaş filmlerinin Pentagon'un desteği olmaksızın çekilmiş olması şaşırtıcı değil.

Gelgelelim "Müfreze"nin yayımlandığı 1986 Noel'inde Film İrtibat Bürosu, ordunun imajı üzerine yapılan çalışmaların ağırlığını yeniden arttırmıştı. O yılın başlarında, Paramount Pictures "Top Gun"ı yayımlayarak James Dean'in kırmızı arabalı karamsar gençler için yaptığını pilotlar için yaptı.

Ordu "Top Gun"dan yararlanmaya hazırdı. Tom Curise'un Donanma'yı herkesin diline dolanan sloganlarla, göz kamaştırıcı kadınlarla dolu bir macera gibi gösterdiği iki saatlik bir itiş kakışın ardından, Pentagon'un filmin mesajını uygun hale getirmek için yapımcı Jerry Bruckheimer ile yakın çalıştığını bilemeyen sinema severler salonun dışarısında asker toplama masaları tarafından karşılandı. Ordunun imajına doğrudan etkisini ölçmek zor olsa da personel alımı yapanlar "Top Gun"ın tartışmasız biçimde teşvik edici olduğunu ifade ediyordu.

Hollywood da halinden memnundu. 176 milyon dolarlık yurtiçi, 177 milyon dolarlık yurtdışı gişe hasılatıyla "Top Gun", birkaç yıl sonra birinci Körfez savaşının patlak vermesiyle film endüstrisinin askeri yardım taleplerini dörde katladığı büyük bir vurgundu.

Bugün Film İrtibat Bürosu sinema işinde en büyük güçler arasında yer alıyor. Her silahlı kuvvetin kendi film dalıyla uyumlu bir ekip çalışması yürüten büro, bilgisayarlar tarafından oluşturulması mümkün olmayan gerçekçi sahne donanımı ve askerler için yanıp tutuşan stüdyolarla iyi anlaşmalar yapıyor.

Büronun şimdiki başkanı Philip Strub eğlence dünyasındaki en kudretli kalemlerden birini elinde tutuyor. Yapımcılar ve stüdyolar tarafından gönderilen senaryoları okuyarak kendi aktardığına göre "filmin halka bilgi kaynağı olabilecek ya da askeri istihdam ve idameye yarar bir şey olup olmadığına" bağlı olarak ekipman desteği verilip verilmeyeceğine karar veriyor.

David Sirota'nın "Geleceğimize Dönüş" adlı kitabında aktardığına göre Pentagon'un geri çevirdiği meşhur "Kızıl Ekim" filminin yönetmeni John McTiernan stüdyoların senaristlere ve yönetmenlere "orduyla işbirliği yapmak konusunda bir karar vermelerini aksi takdirde filmi unutmalarını" söylemeye başladığından söz ediyor.

Michael Bay, özellikle gişe rekorları kıran "Transformers" filmlerini yaptığı sırada Pentagon'la kazançlı bir ilişki içerisine girdi. Devasa uzaylı robotların başka devasa uzaylı robotları yenmek için ABD ordusuyla işbirliği yaptığı bilimkurgu serileri sayısız uçak, tank, faal görev yapan askerlerin içinde bulunduğu (sadece ilk film 12 farklı tipte Hava kuvvetleri uçağına ve dört ayrı üsten birliklere sahipti) rekor seviyede Savunma Bakanlığı yardımı aldı. Hatta bazı "Transformers" sahneleri Pentagon'un yanısıra diğer çeşitli üs ve eğitim arazilerinde çekildi.

Strub, Bay filmlerinin tam anlamıyla gerçekçi olmadığını kabul etmekle birlikte  bu filmlerin dünyanın dışından gelen, General Motors'tan ilham almış bol kabiliyetli istilacılarla karşılaştığında ordunun nasıl hareket edeceğini tam olarak gösterdiğini savunuyor. "Transformers" serisinin dördüncü filminin 2013 yılının Bağımsızlık Günü haftasonunda yayınlanmasının planlandığı duyuruldu yakın zamanda. Daha fazla ordu-uzay çekişmesi izlemek için sabırsızlananlar bu sırada bir zamanların savaş oyunu amiral battının hikayesinden uyarlanan, başrolünde Liam Neeson'ın yer aldığı "Savaş Gemisi" filmine bir göz atabilir. Pentagon bu koyunun güdülmesinde de imdada yetişti.

Öte yandan, Jeremy Renner'ı patlayıcı madde imha subayı olarak başrole taşıyan, Irak Savaşı draması "Ölümcül Tuzak" filmi yapımına başlanmadan hemen önce Pentagon desteğinden oluverdi. Strub bunu yönetmen Kathryn Bigelow tarafından senaryoya yapılan, Renner karakterinin şehre uluorta dalması ve savaşa kendi başına girmesiyle doruğa ulaşan son dakika eklemelerine bağladı.

"Karşılaştığımız şeylerden bir tanesinin de film yapımcılarının sabit kalıplara saplanma eğilimleri olduğunu düşünüyorum" diyor Strub. "Üniforma giymiş olsun ya da olmasınlar özellikle kuralları çiğnemek zorunda olan, içinde bulunduğu örgüte köstek olan ve adaleti sağlamak, birini kurtarmak ya da herhangi bir hedefe ulaşmak uğruna bir çeşit hayduta dönüşebilen yalnızlık tutkunları gibi gözüküyorlar."

"Ölümcül Tuzak" Savunma Bakanlığı'nı ikiye böldü. Kimileri abartılı bulup yerin dibine sokarken, Savunma Bakanı Robert Gates'in de içinde bulunduğu diğer grup bu zamana kadar yapılan en gerçekçi Irak filmi olarak nitelendirip filmi göklere çıkarıyordu. Film 2010 Akademi Ödüllerinde En İyi Görsel Efekt ödülünü kazanırken Bigelow En İyi Yönetmen seçildi.

Geçtiğimiz on yılda Film İrtibat Bürosu'nun desteğinden uzak duran, Ortadoğu'da yaşanan ABD savaşlarına gözünü diken kısa süreli bir cesaret kıpırtısı yaşandı. Matt Damon'ın başrolünde oynadığı Paul Greengrass filmi "Yeşil Bölge" Irak'ta yaşamın olumsuz taraflarını ortaya çıkaran bir bakışa sahipken Kimberly Peirce'ın "Görev Uğruna" filmi cepheyle sivil yaşam arasında sıkışmışlığa odaklanır ve yine Paul Haggis'in gerçek bir hikayeden uyarlama filmi "Tanrının Vadisinde" post-travmatik stres bozukluklarını ve etkilerini ele alır.

Vietnam dönemi öncellerinin aksine böyle filmler ("Ölümcül Tuzak" filmi bile Birleşik Devletlerde yalnızca 17 milyon dolar gişe yaptı) gişede istediğini bulamadı.

Bu mali başarısızlıklar gözden kaçmış olamaz ve şayet buradan çıkarılacak mesaj günümüz seyircisinin izledikleri savaş filmlerinde şiddet konusunda artık büyük patlamaları varoluşsal tezlere tercih ettikleriyse, bu yalnızca Pentagon'un endüstri üzerindeki etkisini arttırmaya yarar.

Ordu için kamuoyu yoklamaları yine de gişeden daha fazla önem taşır ve 2007 yılına gelindiğinde ordu ulusun iki bunaltıcı, rağbet görmeyen savaş konusundaki algısını değiştirmek zorunda olduğunu farketti. Özel Harekat Kuvvetleri'nin gönüllü asker kaydını yüzde 15 arttırmayı hedef olarak koyan içe dönük bir rapor olan 2006 Dört Yıllık Savunma Değerlendirmesi'nin bulgularına dayanan Donanma  kendilerine yakın yapımcıları istihdamı teşvik edecek videolar hazırlamaya zorladı.

Kendi adlarını taşıyan yapım şirketleri üzerinden birçok reklam filminde Ordu ve Donanma'daki diğer birimlerle iş yapmış olan "Bandito Kardeşler" (Waugh ve motocross şampiyonu Mike "Mouse" McCoy)  bu yapımcılar arasında yer alıyordu. İkili Coronado'da bulunan donanma üssünü altı ay boyunca ziyaret etti, röportajlar ve araştırmalar yaptı.

Bu birebir geçirilen zaman "Şeref Madalyası" filmi için Hollywood aktörleri yerine gerçek SEAL komandolarının kullanılması önerisini ortaya atmalarını sağladı. Waugh'ın aktardığına göre komandolar ilk başta aktörlük fikrine direnç göstermiş olsa da üst rütbeliler fikri sevmişti. Biraz ikna edilmeye ihtiyaçları olduğunu söylüyor Waugh, "otantik ve akla uygun, aşırı duygusallıktan uzak, kendi topluluklarının o bıkkınlık veren Hollywood versiyonunu aşan bir film olacaktı."

Sonuç olarak, Banditos'ların verdiği güvenceler (ve özellikle Donanmanın filmde oynamayı zorunlu bir görev ilan etme hamlesi) sekiz aktif birliği kendilerinin dramatik versiyonlarını oynamak zorunda bıraktı.

Yunan savaş destanı "300"ün senaristi Kurt Johnstad'ın birbirine bağladığı beş gerçek hayat hikayesine dayalı olan filmi ayrıca Banditos kardeşler yönetiyor. Hikaye, ölümcül bir bombalamayla Birleşik Devletlerde basının öfkesini taşırmaya ve ekonomik çöküşü tetiklemeye çalışan Rus-Müslüman-Filipin-Meksikalı bir terörist hücresinin izini süren komandoları anlatıyor.

Teröristlerin uluslararası çeşnisi, her ne kadar en önemli özellikleri silahlarını düzgün ateşlemekten aciz olmaları olsa da, ABD'nin düşmanlarının ve geçtiğimiz yarı yüzyıldan kalma öcülerinin güzel bir temsilini sergiliyor.

Miğferlerin üzerine yerleştirilen kameralarla  ilk defa izleyen biri için bir video oyununu anımsatan savaş sahneleri gerçek SEAL askeri eğitimlerinde çekildi ve bizzat birliklerce ayrıntılarıyla çizildi. Savaş alanında dijital askerlere iyice alışmış bir jenerasyon için tek eksik oturdukları koltukta bir PlayStation kolunun bulunmamasıydı.

Film yapımcıları öncelikle Seal komandolarının yapmış olduğu fedakarlıklara odaklandıklarını, asker alımına teşvik meselesiyle ilgilenmediklerini bildiriyor. Ayrıca filmin dört yıllık yapım süreci boyunca yalnızca Donanma Özel Harp Komutanlığı tarafından yapılan düzenlemelerin filmin son halinde askeri sır bırakmamak amacıyla yapıldığını ileri sürerek film üzerinde tamamen kontrole sahip olduklarını da vurguluyorlar.

Banditoslar elbette öngösterimi özenle yaptı. Nihai ürünleri, rol yapmaya çabalama ile "Call of Duty" tarzı aksiyon karışımı, görsel olarak etkileyici ancak "Ölümcül Tuzak"ın kazandığı türden bir övgü alması olanaksız.  Kaldı ki ordu hiçbir zaman Oscar'ı gözüne kestirmedi, zira askere alınmak için çok yaşlıydı.

McCoy bile bu manzaranın Hollywood'un içine işlemiş olan sinizmden kaçış ve algıyı değiştirmekle alakalı olduğunu, ödül kazanmakla bir ilgisinin bulunmadığını kabul ediyor.

"Vietnam'ın mirasından kurtulduğumuzu görmek istiyorum. Vietnam 40 yıl önceydi ve kültür ve sanat halen bunun sersemliğinin etkisinde," diye ifade ediyor. "Kuşkusuz Amerikan tarihinin cidden kötü zamanlarındandı ancak artık bu hassasiyeti terketmenin ve askerlerimizi ve insanlarımızı bu çatışmayla ilişkilendirmenin ve gözlerimizi açarak "Bu dünyada neler oluyor? Üniformalı adamlarımızı ve kadınlarımız bizim için tam olarak şu anda ne yapıyor?" demenin zamanı."

"Şeref Madalyası" bunu başarabilecek mi?  Usame Bin Ladin'in SEAL tarafından infazının ardından filmin dağıtımı için yapılan ihale savaşını kazanan Relativity Media, şampiyonluk müsabakaları boyunca çokça fragman gösterimi yaparak ve şaşalı galalar düzenleyerek (NewYork City açılışı USS Intrepid uçak gemisi üzerinde yapılırken Los Angeles'ta SEAL'lar paraşütle sahneye indi) agresif bir şekilde reklam peşine düştü. Film için yapılan her reklam gerçek Donanma SEAL'larına katılım çığırtkanlığıyken, genç seyircilere hitap edip etmemesi ya da propaganda kokup kokmaması ancak performansının bir ölçütü olabilirdi.

Ordunun öncü bir yapımcı olup olamayacağını ancak zaman söyleyecek. Üstelik Strub dahi sinemanın seyirciyi bir sonuca vardırmaktan ziyade bir savaş konusunda kamuoyunu yansıtmakta en iyisi olduğunu kabul ediyor. "Sinemanın kamuoyu yaratmadığı ancak onu odakladığı düşüncesindeyim" diyor. "Şu an net bir argüman üretmek için çok erken."

Bu sırada kalpleri, zihinleri ve asker postallarını kazanmak için yürütülen gizli kapaklı misyon ise Hollywood'un altını üstüne getirmeye devam edecek.