Almanya’nın neo-Nazi’leri İsrail’i örnek alıyor

Amerikan militarizminin ve emperyalizminin dünyanın dört bir yanında onyıllardır insanlığa çektridiği acıları makyajlamadan sunan Donald Trump’ın yanında, AfD temel ihraç malı aşırıcılık ve İslamafobi olan İsrail’e verdiği koşulsuz destek ile “insan haklarından” bahseden Almanya’nın daha dürüst bir sesi gibi gözüküyor.

Çeviri: Erdem Ekyol

soL'un notu: Electronic Intifada'da Ali Abunimah imzasıyla yayımlanan bu yazı, Avrupa'da, özellikle de Almanya'da yükselen ırkçılığın ve Nazi ideolojilerinin kaynağını "İslâm'la savaş" gibi göstermekle sakatlansa da, siyonizm ile neo-Nazizm'in birbirine pek de düşman olmadığını (tarihsel Nazizm ile siyonizmin bir dönemki flörtünü hatırlayarak!) göstermesi açısından önemli. Aynı Nazizm'in bundan 80 yıl kadar önce İslâmcılığı kanatlarının altına alarak onun gelişiminin en büyük katkıcısı olduğunu da akılda tutmak gerekiyor.


Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Başkanı Josef Schuster, Pazar günkü genel seçimlerde Almanya İçin Alternatif’in başarısını “Maalesef en büyük korkularımız gerçek oldu” diyerek değerlendirdi.

Almanca baş harfleriyle AfD olarak bilinen aşırı milliyetçi parti Almanya’nın alt parlemantosunda neredeyse 100 koltuk kazandı.

“Kendi saflarında aşırı sağcı görüşlere hoşgörülü yaklaşan ve ülkemizdeki azınlıklara karşı nefreti kışkırtan bir parti bugün neredeyse her eyaletin parlementosunda olmanın ötesinde Bundestag’da da temsil edilmektedir” diyor Schuster.

Bu parti her türden ırkçıyı ve Holokost revizyonistlerini ve Almanya’nın 2. Dünya Savaşındaki tutumunu savunanlar dahil olmak üzere her çeşit aşırı ucu içerisinde barındırıyor.

Bu Almanya’nın merkez politikacılarının gelmekte olduğunu gördüğü bir felaketti.

Ülkenin dışişleri bakanı Sigmar Gabriel, bu ayın başında AfD’nin sandıkta başarılı olması sonucunda “2. Dünya Savaşından sonra ilk kez Reichstag’da gerçek Nazileri göreceğiz” diye uyarmıştı.

İSRAİL YANLISI FİNANSÖR NEO-NAZİLERİ DESTEKLİYOR

Almanya’nın ırkçı olmak konusunda herhangi bir derse ihtiyacı olmasa da, bu felâket İsrail’deki liderlere ve onların fanatik destekçilerine de kısmen atfedilebilir: çünkü onlar Avrupalı püritenlık mitini korumak için yıllardır Müslümanları reddedilmeleri ve hatta kovulmaları gereken yabancı işgalciler olarak gösterme konusunda Avrupa aşırı sağı ile sağlam bir ortaklık geliştirdiler.

Bu başarı aynı zamanda onyıllardır İsrail’in Filistin üzerindeki askeri işgalini ve baskılarını ırkçı İsrail ordusunu finanse ederek güçlendiren Alman liderlere de atfedilebilir.

Almanya’da olanlar, Donald Trump’ın Beyaz Sarayında kendine yer bulan beyaz üstünlüğünü savunucuları-siyonistler işbirliğinin bir yansımasıdır.

Geçtiğimiz haftalarda, liberallerin amiral gemisi The New York Times ve The Washington Post, Alman seçimlerinde Rusların var olmayan gölge müdahalelerini aramaktaydılar.

Bu sırada Lee Fang’in The Intercept’e bilrdirdiği üzere, İslamafobi endüstrisinin finansörü Nina Rosenwald’un düşünce kuruluşu olan The Gatestone Institute, Alman sosyal medyasını “Almanya seçimlerine ilişkin Müslümanlar ve göçmenler hakkında korkuları tetiklemeye odaklı tahrik edici içeriklerle kararlı bir biçimde doldurmaktaydı.”

The Gatestone Institute’ün başında Irak işgali konusunda şahin bir destek sunan kötü şöhretli neo-muhafazakar eski ABD diplomatı John Bolton bulunmaktadır.

Hristiyanlığın soyunun tükenmekte olduğuna ilişkin iddialarda bulunan ve Almanya’da camilerin yapıldığını anlatan Gatestone'un makaleleri düzenli bir biçimde Almancaya çevrilmekte ve AfD politikacıları ve taraftarları tarafından sosyal medyada yayılmaktaydı.

Sığınmacıların Alman kadınlarına tecavüz ettiklerini ve ülkeye tehlikeli hastalıklar getirdiklerini iddia edip ardı ardına yayınlanan hikâyeler zamanında Yahudilere karşı soykırımcı bir nefretin oluşturulmasında rol oynayan klasik NAZİ propaganda temalarından farksızdı.

Sears Mağazalarının veliahtı olan Rosenwald’ın babasının, zenginliğini Avrupa’da Yahudileri tahkikattan kurtarmak için kullanmış bir kişi olması trajik bir ironidir.

Kızı farklı bir yol seçti. Gazeteci Max Blumenthal, Nina Rosenwald’ı “Müslüman karşı nefretin maması” olarak nitelendirdi.

Blumenthal 2012’de, Rosenwal’ın “milyonlarını İsrail lobisi ile İslamafobik uç arasındaki ittifakı sağlamlaştırmak için kullandığını” iddia etti.

En bozguncu Müslüman karşıtı demagogları işe alan kurumları finanse etmenin yanı sıra Rosenwald “Amerika’nın İsrail lobisi AIPAC’ın yönetim kurulunda yer alıyor ve birçok ana akım Israil yanlısı organizasyonda önemli liderlik rollerini elinde tutuyor.”

ANDERS BREIVIK'IN PARTİSİ

Seçimin bir gün sonrasında, aşırı sağcı Jerusalem Post’un yayınladığı The Jerusalem Report, AfD başkan yardımcısı Beatrix von Storch’a partisinin Müslüman karşıtı ideolojisini anlatması için bir platform sağladı.

The Jerusalem Report Alman politik bilimci Marcel Lewandowsky’yi de alıntılayarak “AfD üyelerinin Avrupa Birliği vizyonunu, Müslümanların içeriye girmesine izin verdiği için Avrupa’nın Hristiyan mirasına bir ihanet olarak gördüğünü ifade etti. Bu görüşe göre Avrupa’nın islamizasyona AB sebep oldu.”

Lwandowsky’e göre “Müslümanlar tarafından yerinden edilme AfD seçmenlerinin temel korkusuydu”.

Bunun anlamı partinin temel ideolojisinin, Temmuz 2011’de, Avrupa’nın İslamileşmesini engellemek için, İşçi Partisi’nin gençlik kampında kendi vatandaşlarından 77 tanesini öldüren Norveçli Anders Breivik’inkinden ayrıştırılamaz olduğudur.

Blumenthal’e göre, Rosenwald’ın bağışlarının en önemli faydalanıcılarından biri olan etkileyici İsrail yanlısı, Müslüman karşıtı demagog Daniel Pipes’ın adı, Breivik’in kötü şöhretli manifestosunda 18 defa geçmekteydi.

İSRAİL'E ÖYKÜNME

Avrupa Parlementosunda koltuk sahibi, AfD başkan yardımcısı von Stoch, partisinin Alman milliyetçiliği anlayışını İsrail’in siyonist ideolojisine benzeterek partisinin İsrail yanlısı duruşunu da The Jerusalem Report’taki röportajında belirtiyor.

The Jerusalem Report’a göre, von Storch, İsrail’in Filistin’in işgal edilmiş topraklarındaki yasadışı kolonileştirmeyi savunan “Judea ve Samaria” adındaki aşırı sağcı Avrupa Parlemento grubunun kurucularından.

İlginç bir biçimde bu grup kontakt kişisi olarak işgal altındaki Batı Şeria'daki bir yerleşimci örgütü olan “Shomron Bölgesel Konseyi” başkanını gösteriyor.

Von Storch The Jerusalem Report’a “İsrail, Almanya için bir rol model olabilir” dedi.” “İsrail bağımsız ve çoğulcu bir topluma sahip bir demokrasi. Israil aynı zamanda kendi özgün kültür ve geleneklerini korumak için de çabalarda bulunuyor. Aynısı Almanya ve diğer uluslar için de yapılabilir.”

Von Storch’un İsrail tanımlaması, kendi Aryan “etnik devleti” vizyonunu “beyaz siyonizm” olarak adlandırılan ABD’li Nazi demagog Richard Spencer’ın tanımlamasının bir yansıması gibi.

AfD başkanı Frauke Petry de işgal altındaki Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerine desteğini ifade etmişti. Şubat ayında, sağ kanat Yahudi yayın olan Tablet’e İsrail’e yaptığı tek gezinin ona ülke hakkında oldukça olumlu bir görüş kazandırdığını ifade etti ve sözlerine “Tablo birden uzaklarda yaşarken gördüğünüzden oldukça farkı görünmeye başlıyor” diye devam etti.“

Bu görüşler, bir kez daha, Anders Breivik’in görüşlerinin birer yansımasıdır. O da siyonizmin güçlü bir savunucusuydu ve Müslümanlar ve onların “kültürel Marksist/çokkültürcü” destekçilerine karşı İsrail ile bir ittifakı öneriyordu.

İsrail’in yerleşimci liderleri AfD’nin desteğini dikkate aldı. Dünya AfD’nin seçim başarısı ile çalkalanırken, İsrail Parlementosundaki Başbakan Binyamin Netenyahu’nun Likud Partisinden bir milletvekili olan Yehuda Glick, AfD dolayısıyla “panik olan” herkesi rahatlamaya çağıran bir tweet attı ve  Petry’nin partisini Anti Semitist ögelerden arındırmak için yoğun bir biçimde çalıştığını ifade etti.

Kudüs’teki El-Aksa Camii’nin yıkılıp yerine bir Yahudi tapınağı yapılmasını savunan vahiy hareketinin liderlerinden olan Glick aynı zamanda AfD’nin İsrail yanlısı duruşunun altını çizen bir makaleyi önerdi.

Tablet’e göre, Petry’nin ziyareti onun “Avrupa’nın terörizme karşı savaş konusunda İsrail’den öğrencek çok şeyi olduğuna” inanmasına yol açtı.

Yeni  yapılan bir anketin sonuçlarına göre, AfD’nin liderliğinde İsrail’e yönelik güçlü bir destek bulunmakta.

SİYONİZM İLE İTTİFAK

AfD liderlerinin bir tarafta tarihsel olarak anti-semitist olan aşırı sağ ile diğer tarafta İsrail ve siyonistlerin bulunduğu bu yeni ittifaka katılmasının ardında basit bir mantık bulunuyor.

Parti başkanı Petry, Yahudi toplumunun, ortak çıkarlar konusunda AfD ile görüşmesi gerektiğini çünkü Almanya’daki İsrail karşıtı hareketin liderliğini ülkedeki solcuların ve yeni Müslüman göçmenlerin yaptığını ileri sürdü.

“Hem anti-semitizm hem de siyonizm karşıtlığı en güçlü desteği Müslüman toplumdan ve solculardan sağlıyor” diyor von Stoch. “Onlar, Avrupa medeniyetinin Yahudi-Hristiyan temellerinin bu uygarlığın başarısındaki rolünü reddediyorlar. Biz onları hem İsrail hem de Almanya’nın Yahudi toplumuna bir tehdit olarak görüyoruz ve bu toplulukların güvenliği bizim için yüksek bir öncelik.”

Bu tabii ki pişkin bir iki yüzlülükten başka bir şey değil: yüzyıllar boyunca Avrupa’nın Hristiyan otoriteleri, Yahudileri kendi “medeniyetlerinin” kurucu bir unsuru olarak görmedi tam tersine en sonunda soykırıma varacak şekilde onları acımasızca kovuşturdu.

Ancak bu gibi gerçekler, Alman ve Yahudi ulusal arınması için bugünkü çoğulcu toplumsal yapıların ortadan kaldırılmasına yönelik bugünkü Müslüman karşıtı ittifakın çıkarları için göz ardı edilmekte.

İSRAİL'İN FAŞİSTLERE DESTEĞİ

Glick’in tweetleri söz konusu desteğin tek taraflı olmadığını göstermektedir. Bu İsrail ve onun lobi grupları tarafından desteklenmektedir.

İsrail’in Batı medeniyetinin İslam’a karşı olan savaşında bir mızrak ucu olduğu fikri Netanyahu’nun en temel iddialarından birisidir.

O ve diğer İsrailli liderler, Avrupa’daki her terör eylemini İsrail’in Avrupa ile “aynı savaşı savaştığı” mesajını güçlendirmek için suiistimal etmişlerdir.

Anti-Defamation League gibi, AfD’nin seçim başarısı sonucunda alarma geçen güçlü İsrail lobi grupları da masum değiller.

Yıllar boyunca, nefret karşıtı bir grup olarak lanse edilen, Anti-Defamation League’de sadece İsrail’in çıkarlarını desteklediği için Müslüman karşıtı nefret söyleminde bulunan demagogları akladı ve kolladı.

Siyonistler ve sözde onların zıttı olması gerekenler arasındaki bu yakınlaşma, Trump’ın eski danışmanları Steve Bannon ve Sebastian Gorka’nın İsrailli lobi gruplarına davet edilmeleri ile güçlenmeye devam ediyor.

Bannon, Amerika Siyonist Örgütü'nün galasında konuşacak. Naziler ve vahşi anti-semitik milisler ile ilişkileri olan Gorka ise İsrail’e davet edildi.

Ağustos ayında, Virginia Charlottesville’deki neo-Nazi vahşetini bütün dünya kınarken İsrail hükümetinin dikkat çeken sessizliği bu yakınlaşmanın en büyük kanıtıdır.

Bu eğilim aynı zamanda Netenyahu’nun, ülkesinin Hitler müttefiki savaş liderliğini aklamaya çalışan Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi aşırı sağcı Avrupalı liderlerle yakınlaşmasında da görülebilir.

Bu ittifakın pişkinliği şok edici olsa da, bu ittifak Nazi ve siyonist hareketin ilk yıllarına kadar geri götürülebilir. Columbia Üniversitesi Profesörü Joseph Massad, siyonistlerin ve anti-semitiklerin tarihsel olarak aynı analizi paylaştığına dikkati çekti: Yahudiler Avrupa’ya yabancıdır ve başka bir bölgeye götürülmelidir.

Ve devam ediyor: Israilli yorumcular İsrail’in AfD’yi kınamak konusunda aceleci davranmadığını not ediyorlar.

İsrail’i eleştirenlere karşı sözde anti-semitizm kartını kullanmak konusunda hiçbir zaman elini korkak alıştırmayan Netenyahu, Angela Merkel’in başarısını Twitter’da kutladı ancak diğer herkesin konuştuğu diğer başlıkta sessiz kalmayı tercih etti.

AfD’nin, daha önce Trump ve Netanyahu’nun Likud Partisinin Müslüman karşıtı mesajını yaymak için tuttuğu Harris Medya’yı tutması bir tesadüf olmamalı.

YAYGINLAŞMA

Seçim başarısına rağmen AfD, bölünmeler dolayısıyla zor durumda, Parti’nin lideri Frauke Petry Pazartesi günü Partisinin Meclis yönetim gurbuna katılmayacağı yönünde sürpriz bir açıklama yaptı.

AfD’yi daha masum gözüken bir parti yapmak için parti liderleri Yahudi toplumunun korkularını dindirme stratejsini uyguluyorlar.

Şüphesiz, bu strateji devam İsrail’e destek ve sevgi gösterileriyle devam edecek, Fransa’nın tarihsel anti-Semitist cephesinin kullandığı stratejinin aynısı.

AfD’nin İsrail’e desteğini “Judea ve Samaria” bölgesindeki yerleşimlere destek vererek daha da arttırmasını görmeyi bekleyebiliriz.

Ancak bu AfD’nin merkezileşme politakısının bir uzantısıdır. Tarihsel olarak savaş sonrası Almanya’nın, Merkel hükümeti dahil olmak üzere, genel politikası ülkenin Yahudilere uyguladığı soykırımı affettirmek için İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçları görmezden gelmekti.

Almanya’nın ödediği milyarlarca dolarlık Alman savaş tazminatları Holocaust mağdurları yerine işgalci İsrail ordusunu silahlandırmaya harcandı.

Filistinliler için Merkel’in ortalamacı merkeziyetçiliği ile AfD’nin örtülü iki yüzlülüğü ve ırkçılığı arasında çok bir fark bulunmamakta.

Amerikan militarizminin ve emperyalizminin dünyanın dört bir yanında onyıllardır insanlığa çektridiği acıları makyajlamadan sunan Donald Trump’ın yanında, AfD temel ihraç malı aşırıcılık ve İslamafobi olan İsrail’e verdiği koşulsuz destek ile “insan haklarından” bahseden Almanya’nın daha dürüst bir sesi gibi gözüküyor.

Avrupa’nın ırkçılığı ile İsrail’in yarattığı bu hastalıklı rüzgar birlikte zehirli bir karışım halini dönüşüyor.