ABD'de değişmeyen gündem: Rus düşmanlığı ve anti-komünizm

Demokratların birilerini Kremlin’e biat etmekle suçlama manevraları ABD’de uzun ve çirkin bir geçmişe sahip.

Çeviri: Selçuk Işık

soL'un notu: ABD'de uzun yıllardan sonra ilk kez, bir başkanlık seçimlerinde ana gündem maddesi Rusya oldu. Özellikle Hillary Clinton yanlıları ve onun güdümündeki medya, Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın Rusya ve Putin tarafından kontrol edildiğine dair sayısız haberle doldu. The Intercept'ten Glenn Greenwald, 8 Ağustos'ta yazdığı bu makalede, Demokratların Rusofobi ve anti-komünizme nasıl sarıldığını örnekleriyle gösteriyor. Aynı saldırıların, Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında Cumhuriyetçiler tarafından Demokratlara yapılması ise tarihin bir ironisi olarak görülüyor. Elbette, ABD'nin Rus düşmanlığı ile anti-komünizmi onyıllardır nasıl kullandığını görmek de ibretlik.


Kendilerini eleştirenlere ve muhaliflerine Rusya sempatizanları, Putin’in yardakçıları ya da katıksız Kremlin ajanları şeklinde çamur atmak 2016 seçimlerinde Demokratların sıklıkla kullandıkları bir silah. En kibar şekliyle söylemek gerekirse bu ABD’nin siyaset dilinde yeni bir taktik değil ve tarihsel bir bağlama yerleştirilmeyi hak ediyor. Bu hamleyle kaç kişinin hedef tahtasına konduğuna bakılırsa bu arayış çok meşru.

Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump’ın alçakça, belki de haince Moskova’ya biat ettiğini şiddetle ima etmek, Clinton’a sadık yorumcular eliyle Clinton’ın seçim kampanyasının biricik teması haline getirildi. Dün Clinton web sitesinden “Trump’ın Kremlin ile olan ilişkisinin derinliği gün geçtikçe kendini daha da ele veriyor,” diye duyurdu, ayrıca “Trump’ın Rusya ile olan sıcacık ilişkisi” konusundaki can alıcı “sorular”  cevaplanmalıydı.Clinton’ın seçim kampanyası için bu haftasonu Trump’ın sadakatsizliğini “sorularla” ima eden bir dakikalık bir video piyasaya sürüldü (video Kızıl Meydan’ın tehditkar resimleriyle sona eriyordu). Demokratlar çılgınca keyiflendi ve (ismi NYT tarafından gizli tutulan ve şu anda Clinton’ın gizli ajanlarından biri için çalışan) eski CIA Direktör Yardımcılarından biri New York Times’a “Trump’ın farkında olmasa da Rusya Federasyonu’nun bir ajanı olarak Putin tarafından istihdam edilmiş olduğunu” iddia ettiğinden beri de aslında keyiflenmeyi bırakmadılar.


Vice'da "Donald Trump'ın Vladimir Putin ile bağı ne?" başlıklı bir haber. Ekranda, "Rusya'nın bu seçimleri neden etkilemeye çalıştığını bilmiyoruz" yazıyor.

Ancak bu iftira taktiği Trump’la kalmıyor. Şu anda Clinton’ın zaferine ayak bağı olarak görülen herkesin saygınlığına zarar vermek için kullanılıyor. WikiLeaks Demokratik Kongre’den kısa bir süre sonra üst düzey dört yetkiliyi en sonunda istifaya mecbur bırakan binlerce DNC (Demokratik Ulusal Komite) e-mailini yayınladığında aniden bu e-mailleri onlara verenlerin Ruslar olduğu ileri sürüldü (Washington Post “istihbarat teşkilatının...Wikileaks’e e-mailleri ulaştıranlar hakkında bir sonuca ulaşmadığını” ve “Rus istihbarat servisiyle Wikileaks arasında inandırıcı hiçbir bağlantıya rastlamadıklarını” söyleyen bir istihbarat yetkilisine atıfta bulunmasına rağmen). Demokratlar bu kanıttan yoksun komplo teorisini Hakikat olarak ele almakla kalmadı (Clinton’ın seçim kampanyasının izinden giderek) Wikileaks’i bir Kremlin operasyonu olarak karalayacak kadar ileri gitti.


"Yarın #AMJoy'da Amerikan başkanlık adayı Trump ile Rusya ve Wikileaks'in beklenmedik yakınlığını araştıracağız."


"Putin, bir Amerikan başkanının seçimini etkilemek için Wikileaks'i nasıl silah hâline getirdi?"


"Julian Assange, Donald Trump ve Vladimir Putin: Çıldırmış çağımızın troykası"

Demokratlar Trump’ı ve Wikileaks’i Kremlin’in birer silahı olarak addettikten sonra iftira kampanyalarını Intercept başta olmak üzere, sadece sızdırılan DNC e-maillerinin içeriklerini haber yapan medya kuruluşlarına ve gazetecilere yöneltti. Intercept, gazetecileri ve  editörleri Kremlin’in kendinde ya da kendiliğinden silahları olduklarını kanıtlamıştı ve MSNBC’nin en hararetli neo-McCartyist sunucusu, Clinton’a tapan bir Boston Globe gazetecisi, Kaliforniya Demokratik Kongre Üyesi Jonh Garamendi’nin İletişim Direktörü ve Hillary’nin giderek büyüyen neocon lejyonlarından biri tarafından Rusya savunuculuğu ve sempatizanlığından dolayı suçlu oldukları ilan ediliyordu.

Bernie Sanders bu yılın başlarında Clinton’ın önünü kesecek kişi olarak belirdiğinde Rusya ile karanlık bağları olduğuna dair alçak imalar yapılmaya başlandı. Ocak ayında Clinton’ın Senato müttefiki Claire McCaskill Demokratlar Sanders’ı seçtikleri takdirde “orak çekiçli” reklamların piyasaya çıkacağı konusunda New York Times’a uyarıda bulunuyordu (Cumhuriyetçilerce nasıl saldırıya uğrayacaklarına dair endişelenmiş gibi görünerek rakiplerini karalamak Clinton’a özgü bir şeydir; tıpkı 2008 kampanyasında Obama’nın Endonezya’da Müslüman kıyafetleriyle çekildiği kötü şöhretli fotoğrafını yaymak konusunda başı çekerek Obama müslümandır yalanını alevlendirip meşrulaştırdığı gibi).

Bu sırada, Clinton’ın ajanı David Brock “Sanders bir sosyalisttir” ve “birçok tuhaf fikirle ve tarafla otuz yıllık bir ilişki geçmişi vardır” diyordu ve Clinton yanlısı yorumcular 1980’lerde Castro ve Sandinista’lardan övgüyle söz etmesi sebebiyle Sanders’ı Komünistlerle ilişkilendiriyordu. Şüphe çekici sadakatinin kanıtı olarak Sanders’ın Sovyetler Birliği’nde geçirdiği balayına atıfta bulunan Lindsey Graham ve National Review gibi Cumhuriyetçilerle tüm bunlar doruğa ulaşmış oldu.


"Bernie Sanders'in Sovyet balayı"


"Bernie Sanders, bir tartışmada, geçmişteki Küba komünizmi övgülerini inkâr etmeyi reddetti."

Bloomberg’ten Leonid Bershidsky “Sanders’ın uzun süre önce Sovyetler Birliği’nde yaptığı balayının rakipleri tarafından söz konusu müphem yargının ve hatta Komünist sempatizanlığının ve anti-Amerikan eğilimlerinin kanıtı olarak gösterildiğine” dikkat çekiyordu. CNN’deki bir tartışmada Anderson Cooper bir sorusuna bununla başlıyordu: “Sovyetler Birliği’nde balayı yapmışsınız.”

Cumartesi günü Kremlin koltuğuna oturma sırası bu kez Jill Stein’daydı. Yeşiller Partisi adayı anketlerde yükselişe geçince Demokratların Rusya-karalayıcı bakışlarını ona çevirmeleri an meselesi oldu. Haftasonunun en fazla paylaşılan tweetlerinden biri, Hillary’nin rakiplerinden birini Rusların maşasıymış gibi karalama işine yaradığından onlarca Clinton destekçisi gazetecinin müjdeyle duyurduğu, Carnegie Endowment’ten Andrew Weiss’in katıksız uydurma bir tweetiydi.


"Jill Stein'in Moskova'daki tüyler ürpertici videosunda Rusların insan hakları desteğine methiyeler düzüyor, Putin ile akşam yemeği, R[ussia] T[oday] yıldönümü partisi."

Açıkça ifade etmek gerekirse bu tweet bir yalandır. Stein bayağı “Rusların insan haklarına desteğine methiyeler düzmemiştir.” Aksine tam da bu videoda halkı bir taraftan cefa çekerken zaten kıt olan kaynaklarını askeri harcamaya ayırdığı için Rusya’yı eleştiriyordu ve yalnızca RT sponsorluğundaki konferansın katılımcılarını övüyordu. Fakat önemi yok, Demokrat ajanlar ve gazeteciler onun da bir çeşit Rusya ahmağı ya da daha da beteri olduğuna kanıt olarak bu videoyu selamladılar.

Clinton yanlısı bir blog (bir taraftan onun “sırf ABD’yi eleştirdiği” yalanını atarken) (arka fonunda Kızıl Meydan’ın durduğu) pis yabancı topraklarda dikilerek ABD’yi eleştirdiği için Stein’a saldırıyordu, ki bu Aşırı Sağ’ın sınırların ötesindeyken ABD’yi eleştirmelerinden dolayı liberalleri ve Demokratlari vatanperver olmamakla suçlarken kullandığı ardı arkası kesilmemiş bir kinayedir. Söz konusu postun altına “bunun tahrik ve belki vatan hainliği olduğunu ileri sürmenin ölçüyü kaçırmak anlamına geleceğini sanmıyorum” diye yorum yapan sayısız Clinton taraftarı tahmin edildiği gibi Stein’ı vatan haini ilan ederken blogger da “kızıl aleyhtarlığına” yapılan itirazları “Putin eski bir KGB  ajanıdır” diyerek savuşturuyordu. Ana akım medya kuruluşları tüm bunlardan Putin’in kontrol ettiği bir değil (en az) iki başkan adayı olduğunu ilan etmek için faydalandı:


"Görünüşe bakılırsa Putin'in ABD başkanlığı için iki seçeneği var."


"Ah, bakın, bu yarışta iki Putin yanlısı aday var! Avrupa'da olduğu gibi Rusya aşırı sağ ve aşırı solu destekliyor."

Böylece durup dururken Clinton yanlısı gazeteciler ve Demokrat ajanlar Jill Stein’ı (Rusya’ya gittiği için ve Putin’in konuşma yaptığı bir etkinliğe katıldığı için) bir gecede Kremlin casusuna dönüştürdüler.

Sonuç olarak 2016 seçimlerinde Demokrat Parti’nin yaklaşımı böyle. Hillary Clinton’ı eleştiren, sorgulayan ya da Beyaz Saray’a giden pürüzsüz ve haklı yolunda onun önüne çıkan kim olursa olsun Rusya’nın yardakçıları, sempatizanları ve/veya casusları olarak açıktan açığa karalanır; Trump, Wikileaks, Sanders, Intercept, Jill Stein bunun birer örneği. Sadık Clinton destekçilerinden başka Rusların hizmetinde olmayan ya da gizlice kontrol edilmeyen kaldı mı?

Demokratların bu çirkin taktiğe sarılmaları kendi içinde oldukça fazla ironi barındırıyor. Bir kere aslında Rusya ile şaibeli, dikkate değer bağlara sahip tek başkanlık adayı Hillary Clinton.

New York Times’ın 2015 yılında detaylandırdığına göre, Hillary ve eşi Bill “Birleşik Devletler’deki uranyum üretim kapasitesinin beşte birinin kontrolünün Ruslara verilmesine” dair bir anlaşmanın merkezinde yer alıyorlardı. Anlaşmayı yapanlar Clinton Vakfı’na milyonlarca dolar verirken “Bayan Clinton Obama’nın Beyaz Sarayı ile tüm bağışçıların kamuya açıklanacağı yönünde bir anlaşma yapılmış olmasına karşın Clintonlar tarafından böyle bir açıklama yapılmadı.”  Bill şahsen “Uranyum One şirketinin hissesine yatırım yapan, Kremlinle bağları olan bir Rus yatırım bankasından bir Moskova demeci için 500.000 dolar alırken” Dışişleri Bakanı olarak Hillary bizzat anlaşmayı onayladı.


"Rusya'yla uranyum anlaşması yapılırken Clinton Vakfı'na nakit aktı"

Şimdiye kadar Sanders ya da Stein’ın Rusya ile varmış gibi gösterilen bağının çok ötesinde azımsanmayacak önemde bağlar bunlar. Washington Post’un kısa süre önce Moskova hiziplerinden en azından bir kısmının Clinton’ı Trump’a tercih edebileceğini haber yapması hiç sürpriz değil.


Foto: Mikhail Metzel/AP

İşte Stein ve Trump gibi insanların Amerika yerine Rusya’ya bağlılık gösterdiğinin ima edildiği politik zemin bu. Her ikisi de ABD/Rusya gerilimini düşürme yollarını aramakla açıktan açığa karalandı. Özellikle Trump Rusya’nın saldırganlığının engellenmesi için Ukrayna’nın silahlanmasına karşı çıkması, Putin’le Suriye’de işbirliğine gitme arzusu ve NATO’nun halihazırdaki finansal ve güvenlik açılarından değerini sorgulaması sebebiyle Demokratların hedef tahtasındaydı. Bize söylenen tüm bunların Putin’e yaradığı, bunun yanında olanların bilerek ya da bilmeyerek Ruslarla aynı çizgide olacağıydı.

Ancak tam olarak aynı politikaları savunan başka politikacılar da var. Adı da.....Barack Obama. Geçen yıl, Ukrayna’daki anti-Rus unsurları silahlandırması konusunda iki partiden de talepler çoğaldığı sırada Obama “bunun ancak dökülen kanı arttırmaya yarayacağından çekindiği için” bunları sert bir şekilde reddetti. Obama’nın Atlantic’e bu yılın başlarında ifade ettiği ana argümanlarından biri “Ukrayna’da Amerika’dan ziyade Rusya’nın merkezi çıkarı bulunduğu, bu yüzden Rusya’nın orada artmakta olan egemenliğini daima sürdürebileceğiydi.”

Obama’nın Suriye konusundaki görüşleri benzer; Rusya’ya muhalefet etmek değil işbirliği yapmak istiyor ve bunu sağlamak için de ortaklık önerdi. Ve tabii 2012’deki çekişmelerinde Cumhuriyetçi aday Mitt Romney Rusya’yı ABD’nin karşı karşıya olduğu “en büyük jeopolitik tehdit” olarak ilan ettiğinde Obama herkesin bildiği gibi onunla dalga geçmişti: ”1980’ler dış politikası geri dönmek için şu anda yalvarıyor.”

Özetle, Obama Rusya tehdidini sürekli önemsiz gösterdi ve anlaşmazlıkların üzerine gitmek yerine ondan kaçarak Rusya’nın çıkarlarıyla uyumlu politikaları defalarca savunup uyguladı.

Dolayısıyla Obama “Rusya konusunda yumuşak” olduğu ve “Putin’in işini kolaylaştırdığı” için militarist Sağ’ın saldırısına uğradı. Demokratlar açısından bu çarpık modele uyum sağlamak ve bir tür sadakatsizlikle Rusya ile olan tansiyonun düşmesi için aynı çabayı sarfetmek delilikten başka bir şey değil. Meslektaşım Lea Fang’in de işaret ettiği gibi Obama’nın Rus karşıtı histeriye teslim olmayı ve Moskova ile anlaşmazlık peşinde koşmayı reddetmesi (Demokratların şu anda Putin’e kulluk olarak tasvir ettikleri şey) onun en önemli başarılarından biridir.

Bu Demokrat kampanya teması Rusya ile tansiyonu düşürmeye yönelik herhangi bir çabayı dik kafalılık olarak yaftalamakla kalmıyor (Stein’ın barış yanlısı mesajının nasıl da yıkıcı Kremlin propagandasına dönüştürüldüğüne bakmak yeterli) açıkça böylesi çabaları sadakatsizlik ve Putin aşkına kanıt olarak aynı kefeye koyuyor. Obama’nın kendi sicili veri alındığında bu taktiğin aptalca, çıkarcı ve tehlikeli olduğu kadar kendi kendine zarar verdiği görülür.

Ancak bunlar arasında açık ara en büyük ironi Aşırı Sağ’ın onyıllarca liberalleri ve solu hain Kremlin yardakçıları olarak şeytanlaştırmak için kullandığı karalamaların tamamına Demokratların şu anda açıkça uyum sağlamış olmalarıdır. 20. Yüzyılın ikinci yarısı boyunca ABD’nin Rusya karşısındaki vekalet savaşlarının karşısında duran ya da onlarla silahların kontrolü anlaşmasını savunan ya da genel olarak daha az anlaşmazlık olmasını arzu eden her Amerikalı Rus liderlerce kontrol edilen, Moskova’ya sadık, Kremlin’in Kullanışlı Aptalları olarak yaftalandı. Demokratlar bu senaryoyu aldı (Amerikan tarihinin en utanç verici ve yıkıcı olaylarından biri) ve 2016 başkanlık seçimlerinin en önemli öğesi haline getirdi.

Sayısız örnek var ama en ironik olanından başlayalım. Bill Clinton Cumhuriyetçi George H.W. Bush ile 1992 yılında Başkanlık için yarışırken ona yapılan saldırıların başında Rusya’ya sempati beslediği ya da herşey bir yana Vietnam konusundaki savaş karşıtı aktivizmi ve bir üniverstie öğrencisiyken Moskova’ya yaptığı açıklamasız kalan gezinin de kanıtladığı üzere ABD’ye  sadakatsiz olduğu gelmekteydii. 9 Ekim 1992’de yayımlanan bir Guardian makalesi “Tuhaf Moskova gezisi meselesiyle Cumhuriyetçilerin Bay Clinton’ın karakteri üzerindeki şüpheleri” nasıl da kaşıdıklarına değiniyordu. Christian Science Monitor aynı yılın 15 Ekimi’nde bunu “25 yıl önce ülkeyi kasıp kavuran savaş karşıtı harekette Bill Clinton’ın figüran rolünün üzerine Moskova’ya yapılan bir öğrenci ziyaretini ekleyerek hainlik gibi bir şey haline getirmek için Bush kampının gerçekleştirdiği yeni bir girişim” olarak tarif ediyordu.

Başkan Bush, Clinton’ın Kremlin’e sadakati konusunda müphem imalarda bulunmak için bu karalamalara bizzat başvurdu:

Larry King’in televizyon şovunda konuşan Bush “Bay Clinton Moskova’ya gidip gitmediği, yabancı topraklarda ülkesi aleyhine kaç tane gösteri düzenlediği konusunda Amerika halkına karşı samimi olmalı” diye açıklama yapıyordu.

 “Gerçekleri bilmiyorum, ancak Rusya Çekoslovakya’yı işgal ettikten bir yıl sonra Moskova’ya gitmek ve kimi gördüğünü hatırlamamak... bence cevap 'Amerikan halkına samimi ol'” diye yineliyordu.

Sadakatsizlik beklentisi Bill’e karşı sistematik bir izlek haline geldi. Los Angeles Times 9 Ekim 1992’de yaptığı haberde şunlara değinmişti; “Bush’un bazı Cumhuriyetçi destekçileri Clinton gezisinin aslında sıradışı olduğunu ve yakından incelenmeyi hakettiğini ileri sürdü. Gezi zamanında Donanma Bakanı olan Senatör John W. Warner Perşembe günü: “Bildiğim kadarıyla o günlerde Moskova’ya esasen resmi işler için ziyaret yapılırdı.” Clinton’ın KGB’ye sığındığı ve Kremlin bağlantıları o yıllarda aşırı sağın temel gıdası haline gelmişti.

Ted Kennedy’nin gizli Rus bağlantıları olduğu ve biat ettiği iddiası on yıllar boyu sağın yine favori karalamalarından biriydi. 2006’da çıkan yeni bir kitap sağ basının Kennedy’nin ABD’nin Rusya politikasını baltalamak için gizliden gizliye  Kremlin liderleriyle işbirliği yapmış olduğunu iddia etmesinin önünü açtı. Massachusetts Demokrat’ını ayrıca 1984 seçimlerinde Rusları Demokratların Ronald Reagan’ı yenilgiye uğratması için müdahale etmeye çağırmakla suçladılar.


"Ted Kennedy, gizlice, Sovyetlerden 1984 seçimlerine müdahale etmesini istedi"

Rusların Demokrat adayın Cumhuriyetçi adayı yenmesi için ABD seçimlerine müdahale etmeye çalıştığı iddiası Aşırı Sağ’ın değişmez teması olagelmiştir:


"KGB, 1984 başkanlık yarışında Modale'ye yardım etti"

Sovyetleri “Şeytan İmparatorluğu” olarak niteleyen Ronald Reagan bile bu karalamadan azade değildi. Reagan 1980’lerde Ruslarla bir silah kontrol antlaşmasına son şeklini vermek üzereyken Conservative Caucus başkanı Howard Phillips onu Rusya’nın “Kullanışlı Aptalı” (şimdilerde Demokrat Parti’nin favori karalaması) olmakla suçlarken bir diğer sağcı aktivist Richard Viguerie “Onun mücadeleyi bıraktığını ve savaş alanını terkettiğini” ilan etti.

Bu “Kullanışlı Aptal” karalaması şimdilerdeyse favori bir Demokrat hakareti. Şayet bir Hillary eleştirmeniyseniz ya da Rusya ile tansiyonun düşmesi taraftarıysanız abartısız her gün bu hakarete maruz kalırsınız. Asıl şaşırtıcı olan ise yıllardır liberalleri, Demokratları, solu, ABD militarizmine karşı çıkan ve barış antlaşmalarını savunan herkesi hedefleyen aşırı sağın sıklıkla kullandığı bir hakaret biçimiydi bu. New York Times’tan William Safire’ın 1987’de bir köşe yazısında belirttiği üzere “kullanışlı aptallar” terimi “anti-Komünistlerce liberallerin ideolojik torunlarına ya da bu tabiri kullananlar açısından yeteri kadar anti-Komünist olmayanlara” denirdi. Doğrusu ise:


"Clinton-Kremlin bağı"

National Review Kremlin’in “Kulanışlı Aptalları” olmakla suçlanan Demokratları sıralamak için çok sayıda makale yayımlarken sağcı köşe yazarı Mona Charen 2004 yılında aynı başlıkla yazdığı kitapta “Her zaman için önce Amerika’yı suçlayıp düşmanlarının sadece ‘yanlış anlaşıldıklarını’ savunan Al Gore, Ted Kennedy, Jimmy Carter, Jesse Jackson, Madeleine Albright, Katie Couric, Jane Fonda, Martin Sheen ve tüm diğer liberalleri tanıyın” diyordu.

Sağcı tarihçi Paul Kengor’un 2010’da çıkardığı kitabın adı “Ahmaklar: Amerika’nın Düşmanları Bir Asırdır İlericileri Nasıl Yönlendirdi” idi. Kitap “Bolşevik Devrimi’nden Soğuk Savaş’a ve oradan günümüze kadar çoğu ilericinin farkında olmadan Amerika’nın en tehlikeli düşmanlarına yardımcı olduğunu” savunuyor. Şöyle ki:


"- Senatör Ted Kennedy Sovyet liderliğine gizlice yanaştı
- Genç Barack Obama'nın akıl hocası derin komünist bağlara sahipti
- Franklin Roosevelt 'Joe Amca' Stelin tarafından aldatıldı
- Jonh Kerry'nin Vietnam'da Amerikan askerlerinin savaş suçlarına ilişkin suçlamaları Sovyet dezenformasyonunun bir ürünü olabilir
- Ronald Reagan bile aldatıldı"

Tabii bir de içerideki her türden düşmanı Moskova’daki sahipleri tarafından kontrol edilmekle, o da olmadı gizliden gizliye biat etmekle suçlayarak önce şöhrete sonra kepazeliğe kavuşan tüm bunların biricik öncüsü Senatör Joseph McCarthy var. Wisconsin Senatörünün Demokratlardan abartısız her gün duyduğumuz bir suçlamayı dile getirdiği YouTube klibindeki bu görüntü favorim:


"emirlerini Moskova'dan alanlar..."

Şimdilerde Demokratların düşmanlarını ve kendilerini eleştirenleri karalamak için 2016’da iyiden iyiye şevkle uyum sağladıkları (kelimenin tam anlamıyla) çirkin, utanç verici, yıkıcı aşırı sağ bir senaryodur bu.  Komünizm yıkılmış olmasına rağmen, Amerikalılar Rusları on yıllardır Şeytani Düşmanlar olarak algılamaya alıştıklarından dolayı, Putin’in KGB geçmişi olduğundan ve Amerikalıların her zaman Aşırı Zalim bir Düşmana ihtiyaç duydukları gerçeğinden dolayı ve ABD/Rus geriliminin mümkün olduğu kadar yüksek tutulmasıyla ortaya çıkan her türlü hizbin sağladığı büyük çıkarlar sebebiyle  bu işe yarıyor.

Ne var ki gerçek ne olursa olsun, Demokratların bugün kullandığı yöntemler, retorik ve taktikler Amerika sağının on yıllardır liberalleri ve solu karalamak için kullandıklarıyla özdeştir. Los Angeles Times’ın geçtiğimiz günlerde yazdığı gibi “Demokratları çelimsiz ve beceriksiz  bir parti olarak resmeden Cumhuriyetçiler on yıllardır en acımasız Soğuk Savaşçılardı...Ancak bir kampanyada yaşanan en ürkütücü sapmalardan biriyle roller değişti, Moskova tehdidini sopa gibi sallama sırası Demokratlarda.” 20. Yüzyılın en utanç verici insanlarını  taklit ettikleri ve yansıttıkları gerçeğine rağmen bu rol değişikliği kimilerini epey gururlandırıyor.