UİS Üzerine II: Taşeron Yasası (Sezgi Akbaş)

2012 yılının Ağustos ayında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın alt işveren işçisinin durumuna yönelik düzenlemeleri yasalaştırma girişimi, ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin neredeyse tamamında “müjde” ifadesiyle birlikte verildi. Gazetelere göre, kanun tasarısı taslağının içeriği tamamlanmış durumdaydı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in ifadeleriyle, 8 saat çalışması gereken işçilerin 12-14 saat çalıştırılması gibi meselelerin söz konusu olduğu, yeni dönemde 8 saatin üzeri çalışmalar için ek mesai verilmesinin zorunlu kılınacağı söylenmekteydi. Yeni döneme ilişkin diğer düzenlemeler, alt işveren işçilerinin 1 yılı dolmadan işten tamamen çıkarılmasıyla veya girdi-çıktı yapılması hasebiyle kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin gibi haklarından mahrum bırakılmasına ilişkin iyileştirmeler olarak lanse edilmekteydi. Kıdem tazminatı meselesine dair sorunların fon aracılığıyla çözülmesi düşünülürken, hizmet alım süresinin uygulamada 1 yıl olarak sürdürülmesinin sonlandırılacağı ve 3 ila 5 yıl arasında sözleşmelerin imzalanacağı duyurulmaktaydı.

İlgili haberlerden yaklaşık 7 ay sonra, 2013 yılının Nisan ayında ulusal ölçekte gazetelerde kanun tasarısı taslağı, “işçiye süper koruma” vb. manşetlerle tekrar verilmeye başlandı. Bu haberlere göre, işçi ve işveren temsilcilerinin de büyük ölçüde kabul ettiği “devrim niteliğinde” kanun değişiklikleri altı farklı hususta yapılacaktı. Bu başlıkları şöyle özetlemek mümkün:

1. Asıl işveren ücret ödemelerindeki aksamaları anında kontrol edebilecek,
2. Alt işverenin olası iflas veya haciz durumlarında birinci öncelikli alacaklı işçi olacak,
3. Alt işveren değişse bile yıllık izinler yanmayacak,
4. Alt işverenlerin asıl işverenlerle ve kendi işçileriyle yaptıkları sözleşmeler 3 yıllık olacak,
5. Kıdem tazminatı meselesinde birlikte sorumluluk ilkesi hayata geçirilecek,
6. Emsal işlerde çalışan işçiler ile alt işveren işçilerin maaşları yukarıda eşitlenecek.

Bununla beraber, bir başka yayın organında, işyerlerinde artık asıl iş ve yardımcı işlerin daha net şekilde tanımlanacağı ve alt işveren işçilerinin sadece yardımcı işlerde kullanılabileceği ifade edilmekteydi. Ayrıca, mevcut durumda alt işverenin yaptığı iş, asıl iş olarak tespit edilirse kanun dışılığın cezası olarak hem asıl işverene hem de alt işverene ayrı ayrı 14 bin TL tutarında idari para cezası verileceği söylenmekteydi. Son olarak, alt işveren işçilerinin, tespit halinde asıl işverenin işçisi sayılacağı ve asıl işverenin, geçmişten gelen ücret-izin vb. farklarını ödemek durumunda kalacağı belirtilmekteydi.

Ulusal medyada yansıtılan olumlu değişikliklerin ve müjde havasının özeti bu şekilde özetlenebilir. Mayıs ayına gelindiğinde ise, bu beklentilerin karşılığında hükümetin üçlü danışma kurulu ile toplantısının sonucu uyarınca uzlaşmanın yaratılamadığı açıklanmıştır. Dolayısıyla alt işveren işçilerinin haklarını kazanacağına ilişkin yaratılan umutlu havanın yerinde kalan, ulusal medyanın yarattığı toz bulutundan başka bir şey olmamaktadır. Bu bakımdan işgücü maliyetlerinin düşürülmesi ekseninde güvencesiz çalıştırma mantığının ortadan kaldırılmasının önü tekrar kapanmış olmaktadır. Bu durum da, Bakanlık verilerine göre 2002’de 358 bin olan alt işveren işçisi sayısının 2 milyona dayandığı bir ülkede güvencesiz, sendikasız, toplu sözleşmesiz ve iş kazalarına daha açık bir biçimde çalışmanın yakıcılığını daha da artıracak gibi gözükmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet sözleşmesi ile istihdam edilen alt işveren işçisine dair istatistiklerin olmaması ise durumun onları ne ölçüde etkilediğini tam olarak anlayabilmenin imkânını vermemektedir.

Açıklamalardan anlaşıldığı üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, alt işverenlik tanımında tartışmayı sonlandırmanın yolunu “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” koşulunu yasadan çıkarma teklifiyle bulmuş gözükmektedir. Bu koşulun yerine “asıl işin teknoloji veya uzmanlık gerektiren bölümlerinin başkaca bir koşul aranmaksızın alt işverene verilmesi” gündeme getirilmektedir. Bu durumun olası her iş için alt işverenin işçisinin kullanılabileceğinin önünü açabileceği açık olmaktadır ki, bu güvencesizlik bağlamı düşünüldüğünde olumsuz bir gelişme yaratmaktadır.

Bakanlığın hazırladığı taslakla birlikte değişikliklerden bir diğeri, muvazaalı uygulamalara ilişkin gözükmektedir. Buna göre, kanunda yer alan muvazaa kavramı, kanuna aykırılık olarak değiştirilmek istenmektedir. Hemen belirtelim ki, bakanlık müfettişlerinin de, muvazaa ve kanuna aykırılık denetimi olanaklarının da ortadan kaldırılmak istendiği düşünülmekteyken, bu durumun da yalnızca yargıya havale edilebilecek hale getirilmesinin olumlu bir tarafı gözükmemektedir. Aziz Çelik’e göre, “iş yaşamının her alanında denetim yetkisi olan müfettişlerin alt işveren konusunda devreden çıkarılması manidardır. Bakanlık bağımsız ve bilimsel esaslara göre çalışan uzman müfettişlerden rahatsızlık duymaktadır.”.

Bakanlığın taslağında yıllık ücretli izne dair yer alan ifadelere bakıldığında, hâlihazırda var olan bir hakkın yeni bir hak gibi sunulduğuna şahit olunmaktadır. Alt işveren işçilerinin de tıpkı asıl işveren işçilerinin sahip olduğu gibi İş Kanunu uyarınca yıllık ücretli izin hakları söz konusudur. Yalnızca bu durum suistimale uğratılarak bir yıllık sürenin tamamlanmaması dolayısıyla uygulanmayabilmekte, işçinin çalıştığı sürenin toplamının değerlendirilmediği görülmektedir. Bunu engellemenin yoluysa “yeni bir hak” vaadinden ziyade, kanunun uygulanıp uygulanmadığının denetiminin artırılmasıdır.

Taslakta kıdem tazminatına ilişkin ifadeler de sorunludur. Zira alt işveren işçisine ilişkin ayrı bir iş hukuku uygulanırmışçasına onlara bireysel kıdem hesabı getirileceği sözü, bu konuda bir güvence getirilecekmiş gibi ileri sürülmektedir. Bu konuda da hali hazırda yürürlükte olan İş Kanunu uyarınca zaten muvazaalı işlemler haricinde işçinin kıdem tazminatı hakkının gasp edilebilmesinin imkânı yoktur. Yalnızca, girdi- çıktı gibi işlemlerin bir yılı tamamlamaya engel teşkil etmesi hilesinin yaygınlığı işverenin sıkça başvurduğu taktiklerin başında gelmektedir (Çelik, 2013). Üst mahkemenin bu tür durumlarda işçinin işe ilk giriş tarihini dikkate aldığı bilinmekteyken, bu durumun da bir yenilik olarak gösterilmesi göz boyamaktan başka bir anlama gelmemektedir. Kıdem tazminatı fonunun olumlu ve olumsuz yönlerinin değerlendirilmesi başka bir çalışmanın konusu olsa da, Bakanlığın bu hususta yapmaya çalıştığının alt işveren işçilerinin kıdem tazminatı konusundaki sorunlarını önemser gibi, fon uygulamasını tüm işçilere yönelik olarak kurgulaması olmaktadır.

Yukarıda sayılan olgular bir arada değerlendirildiğinde, yeni düzenleme taslağının her şekilde UİS’in uygulamaya dökülmesine yönelik olarak ve özel istihdam büroları gibi “taşeron” luk ilişkilerini yaygınlaştırıcı yeni bir düzene rahat geçişin sancısız yollarını arayarak oluşturulduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu bakımdan da sıkça vurgulanan mesele, yine işgücü piyasasının katılıklarından arındırılması niyetidir. 2013 Mayıs ayı itibariyle üçlü danışma kurulu toplantısında ve ilgili taslak etrafında, sendika temsilcilerinin baskısıyla henüz bir uzlaşmanın olmamasına rağmen sendikaların görece etkisiz olduğu bir ortamda geleceğe umutlu bakmanın yollarını da büyük ölçüde tıkamaktadır.

Sonuç yerine
Genelde alt işveren altında istihdam edilen işçilerin, özelde kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet sözleşmesiyle alt işveren altında istihdam edilen işçilerin sorunlarına ilişkin hukuksal düzenlemelerin yapılması önem arz etmektedir. Fakat bu meselenin ulusal medyanın özellikle hükümet yanlısı bir tutumla ve çarpıtmalarla dolu bir biçimde aktarmasıyla sınırlı kalması, bu hususta görüşülen alt işveren işçilerinde de gözlenebileceği üzere, onlarca durum hakkında kafa karışıklığı yaratmaktadır. İşçiler hali hazırda var olan haklarına dair bir fikir yürütemez iken bu hakların sanki ilk defa onlara tanınacağı gibi gözükmesi hatalıdır. Onun haricinde kamu kurum ve kuruluşları bünyesindekilerin üzerindeki mali ve sosyal taleplere ilişkin kısıtların kaldırılması, sosyal devlet anlayışı, eşit ücret ve insan onuruna yakışır iş algısı bakımından önem taşıyacaktır. Kısa vadede bu sorunların ortadan kalkmama ihtimali bir gerçeklik olmakta ise de, birincil talep olarak ve güvencesizliği hedef alarak sendika/mücadele unsurları – “taşeron” işçi birlikteliğinin sağlanması bu süreyi mutlak surette kısaltabilecektir. Bu birlikteliğin de yalnızca ücret mücadelesi olarak kodlanmaması gerekmektedir. Örneğin, modern köle pazarı sistemi olarak da adlandırılan özel istihdam bürolarının kanunlaşmasına karşı mücadelede yer alınmalıdır.

Bunun haricinde, yeni yasa tasarısı taslağındaki kimi gelişmelerin yeni haklar tanımaktan ziyade Bakanlık denetimlerini ortadan kaldırma vb. ihtimaller, muvazaalı işlemlerin devamına ilişkin kaygılar yaratmaktadır. Bu durum itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu kaygıları ciddiye almasının yolu eylemliliğe bürünen bir taşeron “ordusu” olarak gözükmektedir.

Asıl işverenin sorumluluğuna ilişkin durumların da güvencesizliğin hukukunu oluşturmakta hızlı davranan bir yürütme organı söz konusuyken ancak uzun süreçler ve Yüksek Mahkeme kararlarıyla işçi lehine sonuçlanabilecek durumlar yarattığı görülmektedir. Acil çözüm olarak yapılması gereken, bu sorumluluğun gözetilmediği algısını kırmak ve uygulamadaki hilelerin denetlenebilmesini ve cezalandırılabilmesini sağlamaktır. Bu durum, Bakanlık bünyesinde istihdam edilen denetim personelinin sayısının ciddi oranda artırılması gerekliliğini de göstermektedir. İş sağlığı ve işçi güvenliği boyutunda önlemlerin ve herhangi bir iş kazası vuku bulduğunda olacakların iyi tartılması gerekmektedir.

Son olarak, üniversitelerin özellikle Hukuk, Siyasal Bilgiler ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri’nde çalışan alt işveren işçilerinin, haklarına ve yapabileceklerine dair bilgilendirilmeleri akademisyenlerin boynunun borcu olarak gözükmektedir. Bu bakımdan, özellikle seçilebilecek üniversitelerin bütçelerinin incelenmesi, maliyet hesaplarının alt işverenlik sistemi haricinde, doğrudan istihdama, yani güvenceli iş anlamına gelen memuriyete yönelik olarak neler yapılabileceğinin yolları da –asıl dönüştürücü olanın ne olduğunu unutmadan- araştırılmalıdır. Mücadele yoksa durum, Zola’ nın Germinal’ inde takılı kalmaya mecburdur.

Kaynakça
Çelik, A. (2013), 10 Soruda Taşeron Dosyası: Taşeron Cumhuriyeti Müjdesi, t24.com.tr, http://t24.com.tr/yazi/10-soruda-taseron-dosyasi-taseron-cumhuriyeti-muj...
Sertlek, T. (2013), Taşeron Yasası Mücadelesi Ne İşe Yaradı?, sendika.org, http://www.sendika.org/2013/05/taseron-yasasi-mucadele-ne-ise-yaradi-tuf...