Sınıf mücadelesinde avukatlar (Ceren Tuğlu)

"Hadi Molierac avukatların ideolojik efendisini görme imkanından yoksundu, ya biz..."
(Haluk İnanıcı, 21. Yüzyılda Avukatlık ve Baro)

Yukarıdaki alıntı, avukatlar arasında yaygınca görülen bir meslek hastalığının eleştirisini içerir, işlevsel bağımsızlığın, mutlak bağımsızlık olarak ele alınması ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak kendini gösteren bir dizi belirtiyi işaret eder. Bu belirtilere modern insanın bağımsızlığı konusundaki çelişkilerinin tümünün avukatın bağımsızlığı için de var olacağının görmezden gelinmesi, bağımsızlığın mevcut ekonomik-politik düzlemden koparılarak, gitgide bir ilüzyon ve demagoji malzemesi haline gelmesi ve hatta meslek içi sorunları örtbas etmede kullanılması gibi örnekler verilebilir.

Avukatın bir yargı sujesi olarak, savunma makamı olarak ve nihayetinde halkın hak arama özgürlüğünün garantörü olarak sahip olması gereken işlevsel bağımsızlık, avukatın sınıfsal kimliğini ve tüm diğer meslek grupları gibi içinde devindiği ideolojik aygıtlarla olan bağını, sistemle kurduğu ekonomik bağları perdelemek için kullanıldığı anda bağımsızlık yanılsaması ile yeni bir bağımlılık ilişkisi örülmeye başlanır.

Heterojenleşen ve sınıfsal olarak farklılaşan avukatlar toplamının, meslekçi bakış açısı ile perdelenen somut durumu tespit edip çözemeyişi öncelikle mesleğin kendisini etik ve sosyo-ekonomik sorunlara sürükler.

Nitekim ardımızda bıraktığımız yaklaşık 20 yıllık dönemde böyle olmuştur. Görmezden gelinen ve kimi meslekçi yaklaşımlarla, ki bunların arasında burjuvaziye öykünen bir kibirle avukatlığın başına getirilen işçi sıfatı meslek vakarına aykırı bulmak da vardır, üstü örtülmeye çalışılan mesleki dönüşüm uzunca bir müddet hasır altı edilmiştir. Gerek barolar gerek çeşitli görüşlerden hukuk örgütleri tüm bu dönüşüm hızla olup biterken somut durumu cesurca tespit etmeyi ve meslekte yaşanan sınıfsal dönüşüme karşı mücadele başlatmayı bir kaç lokal ya da utangaç çaba dışında tercih etmemiştir.

Böylelikle hukuk alanı piyasalaşırken ücretli avukatların emeğinin sömürüsü başka hiçbir alanda olmadığı kadar kolay olmuştur. Zira "var olmayan" bir kesimin, hakları da yoktur.

İşte bugünkü İşçi Avukatlar çalışmasının öncülü olan Stajyer Avukatlar İnisiyatifi ve Piyasalaşmaya Karşı Avukatlar Platformu tam da böyle bir ortamda, işçileşen avukatların öncelikle varlığının yani malumun ilanının mücadelesini vermiş sonrasında ise işçi ve stajyer avukatların ekonomik, sosyal ve mesleki bir dizi hakkı için ülke çapında çeşitli çalışmalar yapmıştır.

İşçi Avukatlar, meslekte yaşanan sınıfsal dönüşümü ve avukatlık mesleğinin verili sistemdeki ekonomi politiğini baro genel kurullarından, staj eğitim toplantılarına, hukuk fakültelerinden adliye koridorlarına birçok mecrada tartıştırmış ve alınan ilk tepkiler zamanla yerini bu tespitlere hak vermeye ve işçi avukat kavramını bir olgu olarak kabul etmeye bırakmıştır.

Bugün gelinen noktada mücadelenin ilk önemli kavşağı yine İşçi Avukatlar tarafından alınmış ve işçi ile işveren avukat arasında imzalanmak üzere hazırlanan, işçi avukatların haklarını koruma altına alan Avukatlar Arası Yönerge yapılan uzun soluklu çalışmalar sonucu Türkiye Barolar Birliği'nin son genel kurulunda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

Yönerge, Işçi Avukatların mücadelesinde oldukça önemli bir dönüm noktasıdır zira bugüne kadar teker teker gündeme getirilen ve savunulan bir çok ekonomik ve sosyal hakkın yanı sıra kimi mesleki etik ilkelerin de bir arada bulunduğu bir belge niteliği taşımaktadır.

İşçi Avukatlar'ın yönergeye verdiği önem aynı zamanda mücadelelerinin geçmişine, bütünlüğüne ve meslektaşlarımızın bu süreçte verdiği kolektif emeğe verilen önemdir. Bu anlamıyla İşçi Avukatlar bu kazanımın tarihsel bağından koparılarak adeta işçi avukatlara lütfedilmiş bir hak gibi görülmesine ve gösterilmesine de ilkesel olarak karşı çıkar. Geçtiğimiz günlerde ileri haber portalı isimli internet sitesinde yönergeye dair yayınlanan röportaj, içerisinde ve sunumunda, geçen ve de geçmeyen ifadeler aracılığıyla söz konusu tarihselliği yok saydığı için eleştirilmiş ve tarafımızdan bir düzeltme yapılması isteği ilgililere iletilmiştir. Ancak bu talebimiz olumlu ya da olumsuz bir karşılık görmemiştir, bu tutumu yayın içerisinde sergilenen, hatalı bulduğumuz tutumun bir devamı sayıyor ve bu küçük parantezi burada kapatıyoruz.

Asıl konumuza yani yönergenin önemine tekrar gelecek olursak, yönerge bir kazanım olarak tüm işçi avukatlar için oldukça kritik bir noktada durmaktadır, fakat yönergenin önemi esas olarak uygulanma aşamasında kendisini gösterecektir. Bu nedenledir ki yönergenin kabulü mücadele açısından önemli bir kazanım olmakla beraber, uygulanmasının sağlanması ve takibinin yapılması kuşkusuz daha önemli olacaktır.

İşçi Avukatların bundan sonraki görevi, yönergenin aktif biçimde uygulanacağı bir zemin için mücadele etmek, hali hazırda patron avukatlar tarafından açılan yönergenin iptaline dair davaların işçi avukatlar cephesinden yürütücüsü olmak, tip sözleşme ile tanınan hakların ve işçi avukatlığa dair tanımlı bir statünün Avukatlık Kanunu'nda yer almasını sağlamak olacaktır.

İşimiz çok, yolumuz uzun. İşçi Avukatlar bu bilinçle çıktıkları yola aynı heyecanla devam edecek ve sınıf mücadelesinin avukatlığa içkin ayağını örmeye devam edecektir.

Sözü şimdilik burada bitirirken, yazının en başında Haluk İnanıcı üstattan yaptığımız alıntıya tekrar bakmanızı diliyor ve orada çakılan işaret fişeğinin, modern toplumda avukatlık, günümüzdeki avukatlık, ceza ve hukuk davalarında avukatın konumu, bağımlılık-bağımsızlık paradigması gibi bir çok yakıcı konuyu tartışmaya açtığını bu yazının da söz konusu tartışmaların bir başlangıcı olarak okunması gerektiğini şimdiden belirtiyoruz.

Ceren Tuğlu