Rektörcüm, Ben Senin Annene Mektup Yazıyor Muyum 'Teyze Senin Oğlun Faşist' Diye? (Serdar Türkmen)

Şerzan, Muğla'daki ülkücülerin 'Gültekin Abi'si olan katil polis tarafından öldürüldü.

Tokat'ta ülkücüler 2 Kürt öğrenciyi bıçakladı.

Trabzon'da ülkücü bir grup “PKK'lı bölücü bunlar” laflarıyla provokasyon yaratmayı başaramadıktan sonra, şehir merkezinde devrimci öğrencilere saldırdı. Saldırıya uğrayan ve püskürten öğrenciler gözaltına alındı.

Çevik kuvvet neredeyse İstanbul Üniversitesi'nin önünde yatıyor.

Nizip'te Deniz Gezmiş tişörtü giyen bir öğrenci, ülkücüler tarafından dövüldü, ardından jandarma saldırıp 6 öğrenciyi gözaltına aldı.

Manisa'da Kürt öğrencilerin evini basan ülkücü grup, 2 kişiyi darp etti. Bunun üzerine polis 80 tane Kürt öğrenciyi evlerinden alarak spor salonuna götürdü.

Urfa'daki ülkücüler, muhalifleri 'silah göstererek' tehdit etmeye çalıştı.

Ülkücüler, Ankara'da gece 03.00'te Kızılay'dan evine giden DTCF'li bir öğrenciyi satır ve döner bıçaklarıyla yaraladılar.

Geleneksel Bilmem Kaçıncı Soruşturma Günleri başladı!
Bu aylar üniversitelerde kutsal ittifak ayları. Ülkücü, cebine 3-5 kuruş para koyan ya da küçük sığalı beynine biraz galeyan karıştıran abisinin direktiflerine uygun bir provokasyon yapıyor, polis geliyor topluyor, rektör geliyor süpürüyor. Formül bu!

Üniversitelerin padişahları, soruşturmaları arka ceplerinde biriktirip, final döneminde çıkarıyorlar. 'Gizli' ibareli zarflarda imza karşılığı teslim alınan soruşturmaları ya da 'Atatürk'ün ışığında bilimsel ve çağdaş bir eğitim için çocuğunuza ceza vermiş bulunuyoruz' mealindeki mektupları ebeveynlere gönderip aile içi kriz yaratma çabasındalar. Yahu kardeşim, ben senin annene mektup gönderiyor muyum, “Demokrasi, çağdaşlık filan ayak, senin oğlun apaçık faşist teyze” diye!

Ota boka soruşturma var bu ara, “Sezon bitiyor nasıl olsa yanımıza kâr kalır” mantığıyla! Ama öyle olmuyor işte, bak Serdar yedi çatalı! Hem de kaç sene döndü dolaştı o çatal, yine de geldi buldu çıktığı kafayı!

Adam gibi Yürekli Ol, Çık sahneye, Ye çatalı!
1999'da Ahmet Kaya'ya, MGD'nin gecesindeki linç halayının Reha Muhtar, Ercan Saatçi gibileriyle başını çeken Serdar Ortaç, piyasa şarkıcısı olmasını da aşan bir müziksel seviyesizlikle, “müzmin çapkın” pozlarındaki niteliksiz, yoz kimliği ve kim iktidarsa onun yamacının sıcaklığında mayışan “Çevir Kazı Yanmasın”cılığı bir arada bulunduran bir mahlukat olduğu noktasında bir toplumsal uzlaşının olduğunu henüz öğrendim.

Askerlikten kaçmanın dolambaçlı ve hileli-hurdalı yollarında dolanıyorken enselenen Serdar, göbekten çatalsız zeytin yiyeyim derken, çatalı yemek zorunda kaldı. Ahmet Kaya'yı hedef göstererek 10.yıl marşını okuma bokunu yedikten sonra, 'İbo Şov'larda 'Şemmamme' de oynadı ama olmadı! Neticede olan-biten afallattı!

Tabi bunlar çakal! Hemen yeni albümün tanıtımına dönüştürürler böyle işleri. Mesela bir dahaki konserine kalkanla çıkıp ertesi gün manşet olabilir, hatta Kürtçe şarkı filan yapıp, Mahsun'dan bozma bir “Hepimiz Kardeşiz” kıvamı tutturabilir. Masum pozları, “Valla ben yapmadım” ayakçılığı ve üstüne üstlük yüzsüzlük sosuna bulanmış “Ben olmasam daha kötü olurdu”lu kahramanlık cümleleri… Karabiber ağzına sürülünce yoğurdu üfleye üfleye nefessiz kaldı yavrucak!

“Topu topu 7 nota var kaç ayrı beste yapılabilir ki?” diyerek, diyez ve bemolun yanı sıra, lise matematiği konularından kombinasyon ve permütasyondan da bihaber olduğunu çoktan ayyuka çıkarmış olan Serdar, umarım diğer notaları keşfetmeden müziği bırakır da hepsi birbirinin laciverdi olan şarkılarının, kulaklarımıza tecavüzü de sonlanır! Keza kaçınılmaz ama bir türlü keyif de alamıyoruz!

Hacettepe’li çatalcıların ellerine, emeklerine ama daha da önemlisi belleklerine sağlık! Bu arada pek duyulmadı ama Ahmet Kaya'ya çatal halayının içinde olan kurtçuk ‘Ayna’ da Adıyaman Üniversitesi’nde yedi çatalını!

Var mı çatalını yemeyen?
Olmaz olur mu, çatalını yemeyenlerle dolu meclis, televizyonlar, devlet erkânı…

Postal + Ayakkabı + Yumurta + Çatal...
Öte yandan, çatalını yemeyenlere atılacak nesne çeşidinde niceliksel bir artış söz konusu. İlik sömürücülerinin, uşaklarının ve köpeklerinin girerken şemsiye, kalkan, zırh ya da daha moda olan çelik yelek kullanmayı bir kez daha düşünecekleri üniversite sayılarında da artış var.

Böyle meşru ve aşkın eylemlerin hemen peşine şapkadan baskılar, soruşturmalar, cezalar çıkabildiği gibi 'ılımlı amcalar' da çıkar mutlaka, “Ya işte tepki doğru ama şekli yanlış, şiddet hiç hoş değil” (!) Elbette bunlar toplu katliamlarda, darbelerde, sokakta bir kadın saldırıya uğrarken, üniversite öğrencileri polis tarafından yerlerde süründürülürken kafasını kuma gömenlerdir.

“Aha şimdi tavşan çıkacak” dersin ama 'gıkıçıkmaz' akademisyen ve 'suylasabunlaişiolmaz' öğrenci tiplemesi karşıda beliriverir. Ah bir de yormasalar, anlasalar!

Neyse 'gıkıçıkmaz' ve 'suylasabunlaişiolmaz'ı bir kenara bırakalım ki zaten kenardalar. Oyuna girmemekten kasları örümcek bağlamış!

Muhalifler yarına kalacaktır Ahmet Kayalar. Gerisiyse tozlu raflarda yer kaplayan sıkıcı ayrıntılar, harf yığınlarından oluşmuş isimler, etrafına dolanmış sıfatlar falan...

Serdar Türkmen
28 mayıs 2010, Mersin

[email protected]