Penceresiz kaldım anne (Halil Yeni)

Nerede üniversiteden çok mahpushane, kütüphaneden çok karakol ve nerede, bilim insanı, aydından çok polis, gardiyan varsa işte biz oralıyız.
Oralı olduğumuz yerde yani ülkemizde 771 tutuklu öğrenci var. 771'i tutsak. 771'i okuldan, anadan, yardan uzak…

Çıkıp ekrana, televizyon programlarında, ülkede kitap okuma oranının az olduğundan, gençliğin ‘’sorumsuz’’ ve ‘’duyarsız’’ olduğundan yakınanlar, geçmişte kitaplar yakılıp sorumlu ve duyarlı gençler hapse atılırken ses çıkarmayanlardır. Çünkü ülkemiz, darbelerde sadece ilerici gençlerini kaybetmedi. Gençliğine zulmedenler ülkenin aydınlık geleceğini de katletti.

Ne değişti diye sormak isterim. Dönüp geçmişin daha tozlanmamış, acıları gün gibi aklımızda olan tarihine bakıp. Ne değişti? Hiç. Yine sabah baskınları, yine düşünmek, eyleme geçmek yasak, yine gençlik tutsak…

''Terör'' denilen kavramın nasıl bir kapsamı varsa, hepimiz ‘’örgüt üyesi’’ olmaktan yargılanabiliriz 771 öğrenci arkadaşımızın yargılandığı gibi bu ülkede. “Halay çektik” diye “şarkı söyledik” diye, “yeşil yelek giydik” diye, “zafer işareti yaptık” diye, “Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’ yı andık” diye, her yerde bulunabilen ‘’Mahir Çayan posterlerini öğrenci evimizin duvarına astık” diye bir sabah evimize yapılan baskında içeri alınıp, yıllarca yatabiliriz mahpusta.

Yukarıda yazdıklarımın hepsi ''terör'' denilen kavrama sıkıştırılıp, yola gelmeyeni, “puşi takanı’’, “parasız anadilde eğitim’’ isteyeni, “1 Mayıs’ a katılanı’’, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde slogan atanı’’ yani muhalefet edeni, başka bir ülke, yeni bir eğitim sistemi inancıyla mücadele edeni mahpusa tıkmak için elde bulundurulan ve öğrencilerin diline, düşüne vurulan bir sopa misali tutuluyor egemen güçlerin elinde…

Savcılar tarafından hazırlanan ve Öğrencilerin tutuklanmasına sebep olan iddianameler ve suç delilleri öyle trajik komik ki

İran’a karşı kurulan füze kalkanına karşı eyleme mi katıldı? “Hasankeyf sular altında kalmasın’’ mı dedi? Dünya barış gününde “Yaşasın barış’’ diye slogan mı attı?, hemen alıveriyorlar.

Kaldığı yurtta yâ da evinde yapılan aramada Che Guevara’nın, Nihat Behram’ın, İsmail Beşikçi’nin kitapları mı bulundu? Yasaklı olmayan kitapları, yasaklı kitaplar bulduk diye iddianameye yazıyorlar.

Dertten kederden, mutluluktan sevinçten içmek için aldığın biraların boş şişelerini ev baskınlarında gördüler mi molotof kokteyli yapımından sorumlu örgüt lideri yapıp çıkartıyorlar mahkemeye.

Eyleme katılmadı, içki de içmiyor. Okulda ders boykotu yapan arkadaşları sloganlar eşliğinde yanından geçerken “alkış tuttu”, o da “terör örgütünü desteklemekten’’ atılıyor hapse.

Bunlar ve bunlara benzer nice suçlamalarla 771 öğrenci hapiste. Kimileri okuldan atılmış. Kimileri devamsızlıktan kalmış, kimilerine ‘’sen bu okul için sakıncalısın’’ denilmiş, kimilerinin dilekçelerine rektörlük cevap vermemiş, kimleri de elinde kelepçeyle giriyor sınav için okulun kapısından içeriye.

İddianame ve suç delillerinden de anlaşıldığı üzere davalar hukuki değil siyasidir. Siyasi iktidarın bir eseridir.

Gençlik adına 2012 Türkiye’si ile 12 Eylül Türkiye’si arasında fark nedir? Çıkıp ülkenin darbelerle hesaplaştığını söyleyenlere bu kimin hesabı diye hesap sormak isterim 771 tutuklu öğrenci varken ülkenin mahpushanelerinde.