Ne yapmamalı? (Ogün Eratalay)

30 Mart seçimlerinden sonra çok yazıldı, çizildi. Seçimlerin sonrasında ortaya çıkan “bilgi” farklı siyasi özneler tarafından farklı şekilde yorumlanacak, bu çok normal. Siyasette tanım gereği “bilgi ile pratik arasındaki düşünsel süreçlerin ve bunların somut ürünlerinin bütünü” (1) olarak tanımlayabileceğimiz ideolojinin bu şekilde yönlenmesi gayet doğal.

Ancak verilere rağmen temel siyasetlerde değişmemesi gereken bazı hatlar vardır. Örnek olsun Mecliste temsilcisi bulunan siyasi partilerin -istisnaların dışında çoğunlukla- temsilcisi olmaya soyundukları kapitalist ekonomik üretim sistemine karşıt bir tutum sergilemeleri beklenemez. Benzer bir konumlanış emekten yana sol-sosyalist siyasi partilerinden de beklenir. İsminde, programında ve her türlü belgesinde işçi sınıfına vurgu yapan siyasi öznelerin faaliyetlerinde bu tanımlamanın dışındaki terimler, vurgular ve coğrafi ayrımların ana eğilimi belirleyecek şekilde referans olarak kullanılması eksikli olur.

***

Çok sıkça kullanılan bir terim ideloji. Ancak gerçek anlamını tam olarak anlatacak kişiyi bulmakta zorlanırsınız. Ben de böyle bir tanımlama yapabileceğimi iddia etmediğim için bir alıntıyla işimi kolaylaştırdım. Vurgu yapmak istediğim şey, içinden geçmekte olduğumuz günlerde tarihselliği hatırlatıp, köklere işaret etmek olarak sadeleştirilebilir.

İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl kapitalist toplumunda da geçmiş yüzyılda ideloji üzerine söylenenler doğruluğunu korumaktadır. Haziran sonrasında dahi korumaktadır. Bu da şudur bilgi ne kadar doğrudan ve dolayımsız da olsa idelojik alandan etkilenmeksizin bireye etki edemez. Bu anlamda kitabî anlamda mutlak ve yanılmaz doğru yoktur. Bunu bilinemezcilik güzellemesi yapmak veya teorik alanda ahkâm kesmek için yazmıyorum.

“Pratik etkinlik ile bilgi arasındaki ilişkide “dolaysız bilgi”ye yer yoktur. Devreye bilinç öğesinin girmediği herhangi bir bilgi ya da bilişsel süreç olanaksızdır. Nesnelerin duyu organlarıyla algılanması bile dolaysız bilgi sağlamaz (...) Dış dünyadan gelen uyarıların şu ya da bu şekilde yorumlanması, insanın pratik etkinliklerinin bütünlüğüyle bağlantılı bir ideolojik çerçevenin içinde gerçekleşir.” (3)

Bu neden önemlidir? Son haftalarda oldukça verimli bulduğum ama yanlış anlaşılmaya çok müsait bir tanımlama girişimi yüzünden önemlidir. Bu sayfalarda yapılan “bizim taraf” ve AKP toplumsallığı gibi kategorik tanımlamalar teorik anlamda önaçıcı olabilir ama siyasi düzleme doğrudan taşındığında şablonculuk tehlikesini barındırmaktadır. Yanlış algılamaya somut örnek vermek gerekirse AKP toplumsallığı deyip elimizin tersiyle ittiğimiz fabrika işçisiyle zaten kısıtlı olan solun temasını kestiğimizde olacak olanlar, kartopu gibi büyüyecek olan bir yanlışlıklar silsilesinin ilk itkisi olacaktır. Eğitim seviyesi, sorgulamaya, okumaya olan ilgisi ve sosyalliğini tahmin edebildiğimiz bu örnek kişinin yetiştirilme ve hakim ideoloji içindeki konumlanması tahlil edilmediğinde soğuk duş etkisi kaçınılmazdır. Buradan Berkin Elvan’ın teröristliği de çıkar, Ogün Samast’ın kahramanlığı da. Şaşırmamak gerekir. Çok uç örnekleri çarpıcı olabilmek adına verdiğimi kabul ederek devam ediyorum.

“İşine gidip gelmekten, ailesini geçindirmekten ve akşamları televizyon seyretmekten başka şey yapmayan işçinin “pratik”i, ideolojilerin değişim sürecine kuşkusuz ihmal edilebilir bir etkide bulunur. Siyasal bir hareket oluşturmayan bir işçi sınıfı da, ideloji üretmekten çok mevcut burjuva ideolojisinin alıcısı ve yeniden üreticisidir.” (2)

Tamam, Haziran Direnişiyle çok önemli bir enerji ortaya çıkmıştır. Bu kesim genel olarak sosyal-demokrat siyasi partilere oy veren ve sola açık bir eğilimdedir. Halihazırdaki siyasi partiler tarafından kapsanamayan bu enerjinin herhangi bir küskünlüğe kapılmaksızın kitlesel bir şekilde örgütlenmesi çabaları önemlidir ve desteklenmelidir. Ancak diğer tarafta unutulmaması gereken bir toplumsallık var.

Aşırı uçları kendisini hüloğ, elitizm ve aşağılama gibi gösteren bu eğilim, sol siyaseti çok az oranda bile etkilerse etkisi çok yıkıcı olur. Teslim alınmış işbirlikçi sendikaların, patronların ve gammazlarının kıskacında olan ezici çoğunluğu örgütsüz, klasik anlamda kol emeğiyle çalışan sanayi işçisi bu yanılgı sonucundaki tercihlerle sol siyaset tarafından yanlız bırakılırsa kaybeden sol olur. Kapitalizm sürdüğü müddetçe hiçbir zaman hakim ideoloji olamayacak olan sosyalist ideloji elbette kendisine en yakın olandan işe başlamalıdır. Ancak sistemin mezar kazıcılarının hakim idelojiyle bağlarının zayıflatılması ve kopartılması çabası ertelenirse diğer çalışmalar da eksik ve sakat kalacaktır.

Ne yapılması gerektiği kadar ne yapılmaması gerektiği de açık olmalı…

--
(1) Dünya Armağan, “İdeoloji Üzerine”, Gelenek 49 içinde sayfa 71
(2) Adı geçen eser s.73
(3) Adı geçen eser s.74
(4) Adı geçen eser s.77