Haziran ve monarşi (Utku Dağ)

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri bizi bir taraf olmaya zorlamaktadır. Sunni gericilik ekseninde ortaklaşabilen, hatta çeşitli anlaşmaları olan adaylarla karşı karşıyayız. Türkiye halkı boyun eğmediğini haykırırken sokaklarda buna destek vermeyenlerin adayları sahnede. Türkiye halkının gericiliğe karşı haykırışına, halk hareketini darbeye çevirme arayışı olarak yorumlayıp sırt çevirenlerin aday olduğu seçim. Öyle bir seçim ki halka bu şekilde sırt çevirenlerin aynı zamanda halk ayaklanmasını demokratik özerklik isyanı olduğunu söyleyenlerin, roboski ailelerini “ikna edip” evlatlarının katilleriyle iftar masasına oturtanların, halkıyla yan yana durmaya mecbur muyuz diyenlerin, islam konferans örgütü sekreterinin, allaha şirk koşanların ateşle imtihan edileceğini söyleyip Sivas’ı meşru kılanların ve...

Ülkeyi sermayeye peşkeş çekenlerin, insan hayatını yaşam odalarından değersiz kılanların, kadın cinayetlerini var edenlerin, çocuklarımızı gericileğe boğanların, yaşama hakkımız da hergün daha fazla kısıtlamaya gidenlerin, bizi bilerek işsiz bırakıp ucuz iş gücü yaratanların, ayakkabı kutularında milyonlar saklayanların ve işçinin sınıf bilincinden korkanların aday olduğu bir seçimle karşı karşıyayız.

Ancak bizim bir seçim şansımız daha var. Gericiliğin her türlüsünü reddetmek, seçimin güvenli olmadığını belediye seçimlerinden sonra açıkça ilan etmek ve halkın katılmadığı bir seçimin meşruiyeti olmadığını haykırmak. Yani boykotu örgütlemek zorundayız. Haziran’ı seçimlere taşıyan CHP’nin belediyeyi bile yönetemeyeceğinden korkup kendisine güvenip oy atan milyonlara sırtını nasıl çevirdiğini izledik, gericiliğin karşısına gericilik alternatifiyle çıkışını, 10 milyon insan sokaktayken yüzünü ABD'ye dönüşünü ve yine 10 milyon insan sokaktayken meclisten çekilmeyerek bitmiş ve çürümüş sistemin ömrünü uzatışını izledik.

Önümüzde ki seçimde bu ülkenin komünistlerine, devrimcilerine güvenmek gerek. 1848 Haziran’ı işçi sınıfını savaşmaya zorlayan koşulları yaratmıştı ve birçoğu silahsız işçilerin cesur direnişine sahne olmuştu. Bu savaşı kaybeden işçilerin, devrimcilerin binlercesi katledilmiş, binlercesi sürgün edilmişti. Ardından Louis Napoléon Bonaparte diktatörlüğünü ilan etmiştir.

1848den bugüne işçi sınıfıda, gelişen sistemle birlikte gelişmiş ve genişlemiştir. Haziran 2013te var olan kentli emekçilerdir. Haziran 2013ü orta sınıf ayaklanması şeklinde adlandıranlara birçok cevap verildi ancak ek olarakta orta sınıf kesiminin kazancında ki düşüşle proleterleştiğini eklemek, altını çizmek istiyorum.

Evet Haziran 2013 ve Haziran 1848 bir değildir. Ama Haziran 2013 içerisinde birçok emekçiyi ve ülkenin bütün aydınlık değerlerini barındıran solcu bir ayaklanmaydı. Şimdi görevimiz yarım kalan işimizi bitirmektir. Haziran 2013 ve Haziran 1848’in bir olmadığını söyledik, şimdi sonunun da benzememesi için mücadele bizi beklemektedir. Bizler Marshall yardımları ülkemize ve dostumuz Yunanistan’a gelirken, ilk özelleştirmeler gerçekleştirilirken, vatandaşlarımız diri diri yakılıp katledilirken, 12 Eylül üzerimize çökerken, SSCB yıkılırken kaybettik. Bize bir “zafer” gerek. Bu zafer o kadar gerçek olmalı ki işçilerimiz tulumlarıyla mecliste var olsunlar.

Geleceğin için boykot et!