Gezi, Kobane ve ortak 'cephemiz' (Onur Küçükarslan)

"Türkiye halkı 2013’te AKP gericiliğini iktidardan süpürebilseydi, Kobanê yaşanır mıydı?" (Osman Çutsay, Gezi 2013'ten Kobanê 2014'e, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/osman-cutsay/gezi-2013ten-kobane-2014e-...)

Hayır, büyük ihtimalle yaşanmazdı...

"Kitleler Kürt coğrafyasında sokağa çıksaydı ve Türkiye halkının gericiliğe karşı bu mücadelesini destekleseydi, bugün Erdoğan ve tayfası mahkemede hesap verir olurdu." (agy)

Hayır, büyük ihtimalle olmazdı!

Gezi'nin eksiklerinden biri Kürt yumruğu idi şüphesiz, ama onca analizde ifade edildiği üzere Gezi "hareketini" eksik kılan asıl denklem örgütsüzlüğü, perspektifsizliği ve iktidara dönük isteksizliğiydi. Yeni bir düzen arayışından, net bir sınıfsal ayrışmadan ve sosyalizm idesinden uzak düşen her "halk" hareketinin kaderi değil mi bu? Kürt aşısı ile güç kazanacak ancak aşılamayacak bir denklemdir bu, Gezi'nin sorunu nicel değil nitel açmazlarıydı çünkü. Gezi'nin en ileri unsurlarının kitlelere taşıdığı "Hükümet İstifa!" sloganının kadük kalmasının en önemli sebebi de buydu. Gezi’yi referans alan “Birleşik Gezi Hareketi” tam da bu boşlukları doldurmak için yola koyuldu. Gezi’yi yaratan onurlu halkımızla beraber net bir perspektif, doğrultu ve iktidar odağı inşa etmek için. Bu perspektifin adı sosyalizmdir! En temel araçları ise kamuculuk, anti-emperyalizm ve aydınlanmacılık…

İlla bir analoji kurulacaksa, Gezi direnişi ve Kobane direnişi arasındaki şaşırtıcı benzerlik, nitelikle nicelik arasında ortaya çıkan bu açıdır, -her iki direnişin ürettiği “içeriği” küçümsemeden elbette. Bu iki tarihsel direnişi birbirine yaklaştıran asıl önemli denklem ve kazanım ise, iki örnekte de kardeş halkların ortak düşmana, gericiliğe ve İslami faşizme karşı verdiği mücadelenin gözüpekliği, ve halklarımızın cesaretidir!

Kürt direnişinin en zayıf halkası "ulusalcı" karakteri ve "kimlikçi" siyaseti şüphesiz. Bu düzlem Kürt siyasetini AKP ile pazarlığa, emperyalizm ile flörte, aydınlanmacılık başlığında tereddüte sürüklüyor, örnekleri mevcut ve göz ardı edilemez. Zaten bu nedenle "ilkeler" üzerinden siyaset arayışında olan sosyalist sol çıkışını bu başlıklarda netleşerek ve ortaklaşarak arıyor, Birleşik Haziran Hareketi bunun somutlanmasıdır ve bu arayış bu nedenle el üstünde tutulmalıdır. Kürt önderliğinin bu başlıklarda "netleşmesi" ise, sarsıcı bir "ayrışma" ve saflaşma yaşamadığı sürece ulusalcı ve kimlikçi karakteri nedeniyle kısa vadede mümkün değil. HDP'de somutlanan "Türkiye aşısının" bu netleşmeyi beslemediği, aksine Kürt önderliğininin çelişkilerini Türkiye solunun bazı unsurlarına bulaştırdığını da biliyoruz.

Ancak tüm bu gerçekler Kobane direnişinin bölge halkları açısından en az Gezi kadar değerli olduğu gerçeğini değiştirmez!

İçinde "ulusalcılar" var diye (ve de ne yazık ki "barış sürecinin" çıkarları gereği) Kürt hareketi Gezi'de direnen Türkiye halklarına destekte ve dayanışmada tereddüt ettiyse bu tarihsel bir hatadır, bu başlıkta doyurucu bir özeleştiri yapmak Kürt hareketinin sorumluluğudur. Ancak benzer bir hatayı Türkiye sosyalistleri Kürt önderliğinin AKP ve emperyalist özneler ile açık veya “örtülü” işbirliğine hala açık olması absürdlüğüne işaret ederek yapamaz, yapmamalıdır. Türkiye halklarının Gezi direnişi tüm eksikleri ile ne kadar meşruysa, Ortadoğu halklarının Kobane direnişi de tüm zaafları ve açmazları ile birlikte o kadar meşrudur!

Bu mücadelenin ve dayanışmanın ekseni ise her iki "cephe" için de nettir: Gericiliğe, İslami faşizme ve barbarlığa karşı ortak mücadele ve aydınlanmacı bir hatta dayanışma. Bu çerçevede de AKP'yi alaşağı etmek Türkiye solcusunun başta Kobane ve tüm Ortadoğu halklarına karşı borcudur, görevidir. AKP'nin iktidara bu derinlikte yerleşmesinde Kürt önderliğinin "katkısı" ise hafife alınamayacak bir konu, bunun hesabı sadece Türkiye sosyalistlerinin eleştirel ve bağımsız tavrı ile sorulamaz, Kürt halkı, Kürt aydınları ve yurtsever gençlik "önderliğe" bu tarihsel hatanın hesabını soracaktır, ve bu kaçınılmaz bir iç hesaplaşmanın temel ekseni olacaktır. Gerçek bir birliğin asli koşulu ayrışmadır, çünkü ayrışmak netleşmektir ve ilkeler üzerinden netleşmek güç kaybı değil, aksine güçlenmenin ön koşuludur.

Bu anlamda Kürt hareketinin Kobane olgusunun ardından kendi iç hesaplaşmasını ve saflaşmasını öncelikle "aydınlanmacılık" düzleminde yapması sağlıklı ve hatta kaçınılmazdır. İŞİD ve Hizbul Kontra’nın Kürdistan’ın devrimci gençlerini AKP desteğiyle infaz ettiği bir dönemeçten sonra aksi mümkün müdür ki? Bunun tek tarihsel koşulu ise, bölgemizde son dönemde yaşanan katliamların baş sorumlusu olan AKP'nin bir "muhatap" olmaktan koşulsuz bir biçimde azledilmesi ve Ortadoğu'daki gerici örgütlenmenin tarihsel dayanağı olan emperyalizmle hesaplaşmadır. Kürt hareketi için kaçınılmaz olan bu tarihsel hesaplaşma ve ayrışma, Kürt halkının on yıllardır TC'nin ve AKP'nin iki yüzlü "barış açılımına" ve ABD'nin başını çektiği koalisyona "mahkum" edilmesine son verecek ve Kürt halkının hiç de yabancı olmadığı sosyalizan arayışlara 60'lar ve 90'lardan sonra bir kez daha kapı aralayacaktır. Bu doğrultuda sosyalist solun açtığı ve ayrışma/birlik düzlemi emek eksenli kamucu siyaset, anti-emperyalizm ve aydınlanmacılık olarak somutlanan cephe ile, Gezi cephesi ile, gericiliğe karşı destansı bir halk ve kurtuluş savaşı veren yurtsever Kobane cephesinin kaderi ortaktır.

Öyleyse ayrılmaz bir şekilde, "Biji Berxwedana Kobane" ve "Her Yer Taksim, Her Yer Direniş!”