Fizikçileri felsefe yapmaktan kurtarmak…

…gerekir diyordu Lenin, devrimden sonra. Öncesinde, bilim-devrim diyalektiğinin bilimden yana döndüğü 1905 sonrasında çokça uğraşmıştı fizikçilerle, idealizmin ve bilinemezciliğin siyasal akılları iğdiş etmesine engel olmak gayesiyle. Tersinden soralım: Felsefecileri fizikten kurtarmak mümkün mü?..

Fiziğin tarihsel bir otoritesi var. Matematiği hayata bağladığı, dünyayı dönüştürmenin yollarını gösterdiği için. Bu otoritenin aydınlanmanın, modernizmin bir yalanı olduğuyla ilgili zırva post-modernlere kalsın. Marksizm tarihsel gelişiminde fiziği felsefenin bileği taşı gibi kullanabilmiş zamanında.

Marksist çabaların son bir örneğini soL portal’da Selim Yalçıner “Yeni bulunan parçacık durumu Chi_b (3 P), zıtların birliğini gösteriyor” başlıklı 28.12.2011 tarihli yazısında gördük.

Yalçıner bir alıntı yapıyor, kaynak göstermeden: “ ‘Chi_b (3P) adı verilen parçacık durumunun, yeni bir parçacığın bulunmasından farklı olduğu, istikrarsız atomaltı parçacıklarının birbirlerinin karşıtı (Quark-Antiquark) çiftler oluşturduğunun gözlendiği, bu durumun uzun bir süredir araştırıldığı, böylelikle deneylerinin yeni bir aşamaya olanak verdiği’ belirtildi.” Alıntıyı aradım, bulamadım. Ama tabii ki bir yerlerde bu tip bir şey yazılmış olduğuna inanıyorum, neler yazılmıyor ki…

20 yıldır siyasetten fırsat kaldıkça hasbelkader fizik yapmaya gayret ediyorum. Fiziğe dair pek çok ilginçlikle karşılaşma fırsatım oldu sol yazında. soL portal ise bilim konularında titiz olmaya gayret ediyor. Ufak tefek yanlışlar oluyor, hepimiz yapıyoruz bir de ana akım medyanın etkisi bazı durumlarda belirleyici oluyor, bunu anlamakta zorlanıyorum. Neyse, konumuz şimdilik soL portal değil, portaldaki bir köşe yazısı.

Yalçıner’in yazısı yukarıdaki alıntıya dayanıyor. Fakat ortada önemli bir problem var: “Chi_b (3P) adı verilen yeni bir parçacık bulundu” bilgisi dışındaki bütün bilgiler ve yorumlar yanlış! Detayları aşağıya aldım, ilgilenenler için[1]. Söz konusu alıntı artık herhalde herkesin bildiği CERN’de[2] yapılan deneylerden birinin (ATLAS) duyurduğu bir ön-yayından[3] hareketle BBC’nin yaptığı bir habere dayanıyor[4]. Meselenin bu kısmına birazdan değineceğim, şimdi Yalçıner’in yazısına dönelim.

Yalçıner yanlış bir fizik bilgisinden hareket ediyor. Fakat kendisi fizikçi değil ve bu bilgi kendisinin doğruluğunu araştıramayacağı bir şekilde önünde duruyor. Dolayısıyla bu “bilgi”nin “doğruluğunu varsayalım” ve öyle devam edelim. Yalçıner diyor ki “Çaresizliğin ısrarıyla 1’i Aramak başlıklı, soL’da geçtiğimiz haftalarda (14 Aralık 2011) yayımlanan yazımızı anımsayanlar ve ‘1’, ‘Bir’ diye bir şeyin teorik olarak söz konusu olmadığını diyalektik bağlamında bilenler için yeni olmasa da, sevindirici bir gelişme bu.” Gerçekten sevinmeli miyiz?

Felsefi sevinç için kuarklardaki zıtların birliğini beklemeye gerek olduğunu hiç zannetmiyorum. Fiziğin tarihsel otoritesine olumlayarak değindim yukarıda, şimdi ise otoritemizi sarsacak bir başka “sırrımızı” paylaşmak istiyorum sizinle: Hali hazırdaki fizik bilgimiz bize evrenin toplam kütlesinin yalnızca %4’ünü bildiğimizi söylüyor! Yani, Higgs dahil, yaptığımız bütün deneylerdeki bulgular görünür evrenin %4’yle ilgili ve %96’sıyla ilgili pek de çok sayıda olmayan kuramımız var. Bu %96’yı açıklama çabasındaki kuramlarla ilinti deneyler de yapıyoruz fakat henüz bir sonuç yok… Üstüne üstlük, bir sır daha, hâlâ evrensel çekimi, yani kütlenin bir diğerini nasıl çektiğini, yani dünyanın güneş etrafında nasıl döndüğünü, yani elmanın yere nasıl düştüğünü tam olarak anlayabilmiş değiliz!.. Bilmediklerimizi de sıralayabilmek fizikçiler açısından geçen yüzyılda gelişen bir tarz. Önemsiz değil fakat tehlikeli aynı zamanda ideolojik açıdan. Hele bir de kuantum konusuna girince bilinemezciliğin cephanesini güçlendirmek gibi bir işgüzarlıkla sonuçlanabiliyor.

Yalçıner diyor ki “Felsefe, varlığının en büyük dayanağını büyük ölçüde fizikteki gelişmelerden sağlıyor.” Dünyanın güneş etrafında dönmesi felsefe için, Marksizm için ne kadar gerekli bir bilgi? Veya kaç tane evren olduğunu bilmiyor oluşumuzun Marksizm’e bir zararı var mı? Matbaalı tarihi ele alırsanız iktisat bilimi açısından, bilinirlik oranı fiziğin kendi nesnesiyle ilgili bilinirlik oranından kesinlikle daha fazla… Diyalektiğin de materyalizmin de fizikten çok daha kapsamlı sınıflar tarihi gibi bir alanı var. Üstüne üstlük fizik gerçekten uzmanı olanlar için bile zorluklar barındırırken, iktisat ortalama bir matematik bilgisiyle de yapılabiliyor.

Fizik faydacı bir gelişim tarihine sahip. Kuantum ortaya çıkalı beri tartışılan “belirsizlik” konusuyla ilgili geçenlerde bir makale çıktı[İlgili haber için 5]. Diyor ki kabaca kuantum kuramında kullandığımız temel yapı olan dalga fonksiyonunun olasılıkçı yorumu yanlıştır. Olmayana ergi yöntemiyle dalga fonksiyonun gerçek bir yapı olduğunu gösteren bu makale heyecan yaratıyor, beni de heyecanlandırıyor. Önemli kuramcılar yazdığı ve deneysel öneriler de geliştirdikleri için çöp makale olarak görülmüyor ve tartışma başlıyor. Bu Chi_b(3P)’den çok daha önemli bir gelişme. Fakat bugün bu yazıyı kuantum kuramı ve bulguları sayesinde bilgisayarda yazabiliyorum. Yani bugün ana akım fiziğin ortaklaştığı bence yanlış yoruma rağmen, yorumdan bağımsız olarak basit ve faydacı bir gelişimi var fiziğin. Felsefeyi fizikçilerden öğrenmeye kalkarsanız veya tersinden felsefeyi artık iyice uzman işine dönüşmüş olan fizikten kurtaramazsanız sadece kafamız karışır…

Yalçıner diyor ki “Teoloji ile felsefenin ve bilimin yakınlığını kurma çabaları, her geçen gün daha da çaresizleşiyor.” Çok doğru!.. Fakat teologlar tutarlı değil, mesela dünyanın evrenin merkezi olmadığını, güneş etrafında döndüğünü ve hatta düz olmadığını söylüyorlar. Bu yalancı teologlarla mücadele artık eskisi gibi yapılamaz.

Tarihimizin ayırt edici iki yanı var: Birincisi sosyalizmin yenilgisi sonrası yeni bir gericilik döneminden geçiyor olmamız. İkincisiyse sosyalizmin gerisine düşülmeyecek bir devlet olarak icat edildiği bilgisine sahip bir çağda yaşıyor olmamız.

Güncel tarihimizde Marksizm için yapılması gerekenler çok fazla ve Marksistin mumla arandığı bir döneme giriyoruz. Önceliklerin en tepesindeyse Marksizmin siyasi bir başarıya açlığı yazıyor...[6]

Alper Dizdar

[email protected]

Notlar:

1. Chi_b (3P), b kuark ve anti-b kuark sisteminin kısa ömürlü durumlarından biri. Bir kuark ve anti-kuarktan oluşan sistemlere mezon adı veriliyor. İlk mezonlar 1940’lı yıllarda gözlemleniyor fakat yapıları 1960’larda geliştirilen kuark kavramıyla beraber anlaşılıyor. Eğer sistem bir kuark ve aynı kuarkın karşı parçacığından oluşuyorsa bunlara “kuarkonyum” deniyor. Kuarkonyum sistemleri, enerji, açısal momentum ve spin değerlerine göre farklı farklı durumlarda bir araya gelerek, farklı kütleli çok kısa ömürlü parçacıklar oluşturuyor. Chi_b (3P) bunlardan biri ve binlerce değilse eğer, yüzlercesi var.

2. Avrupa nükleer araştırmalar merkezi diye çevriliyor. Yanlış bir çeviri değil, ama 1954’teki bu adlandırma güncel araştırma programlarını ifade etmenin çok uzağında. O yüzden CERN yönetimi “halkla ilişkiler” çalışmalarında sürekli “biz nükleer araştırma yapmıyoruz” diye belirtiyor.

3. http://arxiv.org/abs/1112.5154

4. http://www.bbc.co.uk/news/science-environment-16301908 BBC’nin bu haberi neden yaptığı pek anlaşılır değil. Bu konuya daha sonra değinme olanağım olur umarım.

5. http://www.nature.com/news/quantum-theorem-shakes-foundations-1.9392

6. Yazı daha fazla uzamasın diye burada kesiyorum. CERN, bilimde “halka ilişkiler” faaliyetinin piyasacı karakteri, medyadaki problemler ve soL portaldaki ana akım medya etkisine daha sonra değinme fırsatım olur herhalde…