Eylül ayını beklerken (Onur Alp Arıkan)

Haziran ayı öncesine kadar herkes gibi benim içinde Eylül ayının anlamı kabul ederiz ki çok farklıydı. Bir müzik grubunun da bana duygusal bir artı olarak eklediği o güzel Eylül akşamları. Hele bir de Ankara’daysanız ki daha önce Eylül ayını Ankara’da geçirmiş olan dostlarım bana hak verecektir, eşsiz bir çekiliği, havası olur.Belki de Ankara’ya olan sevgimden böyle kaynaklanıyordur.

Bir üniversite öğrencisi olan ben ve diğer tüm öğrenci kardeşlerim için yazın verdiği ayrılık neticesinde sabırsızlıkla beklediğimiz ve Eylül ayının gelmesiyle beraber arkadaşlarımıza, ders kitaplarımıza , okullarımıza ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz özlemini duyduğu her şeye birden sarılıverirdik.

Bu ay sadece bizim değildi ya. Çalışan anne ve babalarımız için yazın vermiş olduğu yarı rahatlık yarı bunaltı hissinden kurtulmanın ayıydı Eylül. Bütün bir senenin yorgunluğunu aldıkları gülünç rakamdaki izinleriyle deniz, yayla ya da evlerinde aileleriyle geçirip tekrar mesainin başlama zamanıydı onlar için biraz da.
İşsiz kardeşlerimiz ve büyüklerimiz için ise sermaye sınıfına daha düşük ücretlerde, sigortasız ve kötü şartlarda bunlara boyun eğen, eğmezse yerine ansızın başka birini alan bir çalışma modeli inşa eden iktidara inat umutla yeni bir işin hayaliydi Eylül ayı.

Tabi bir de sahalarımız var. Eylül’ün gelişiyle başlayan liglerimiz, futbol sahalarından çok onlar için heyecanla maç anlarını bekleyen taraftarların ayıydı Eylül. Öyle ki bütün bir yaz transfer haberleri takip edilir, yeni sezon formaları alınır ve maç biletleri için sezon başlamadan ceplerine uygun bilet bakılırdı.

Ve daha sayamayacağımız çokluktaki kişiler için bu ayın önemi başkaydı, tabi bu durumlar Haziran ayında güncellenene kadar. Artık diktatöre boyun eğmeyen halkın, elinden alınan özgürlüğü, faili meçhul cinayetler ve katliamlar için hesap sorma ve kaybettiği her şeyi geri alacağı aydır Eylül.

Diktatör ve yalakaları da bunun farkında ki hazırlıkları, tehditleri hız kesmeden çoğalıyor. Bir yandan üniversite öğrencilerini burslarını kesip, devlet yurtlarından atmakla tehdit ederken Haziran direnişine katılanları hukuksuzca tutuklamaya devam ediyorlar. Taraftar gruplarını terör örgütü ilan etmekten de kendini yoksun görmeyip, stadlara bir dizi akıllarınca boyun eğdirecek yasaklar getiriyorlar.

Sosyal medyada kendilerine istedikleri gibi ülkelerinde ve dünyada olup biten her şeyi gösteren gönüllü muhabirlere ve buna katılan, destek olan herkese suç duyurusunda bulunup gözaltına alıyorlar.

Sonra bakıyoruz ki onca yaptığı zalimliği zorbalığı yetmezmiş gibi de pişkin pişkin sayın diktatör “Neyiniz eksik? A’dan Z’ye temel hak ve özgürlükler noktasında cumhuriyet tarihi noktasında verilmemiş olan hakları Ak Parti iktidarı vermiştir.” Diyor, demesine ama yine yalan söylüyor. Haddimizi bildirmiş eğer padişahımıza boyun eğmezsek.

Gelen sadece Eylül ayı değil ve onlar da bunun farkında ama korkunun ecele faydası yok. Görecekler. Göstereceğiz. Her fırsatta kadınlarımıza dil uzatıp şort giyme, hamile sokağa çıkma, 3 çocuk doğur, kürtaj yapma, tecavüze uğrarsan doğur devlet bakar ve diğer nice özgürlüklerini ellerinden almaya yönelik sapıkça hakarete arka çıkan diktatöre en sert tepkiyi elbette ki kadınlarımız verecek.

İşleri ellerinden alınan ve kaderlerine mahkum bırakılan işsiz gençlerimiz, arkadaşlarının patron cinayetlerine tanık olan ve ekmek uğruna buna susmak mecburiyetinde olan belki de ertesi gün orda kendi yaşamını kaybedeceğini bildiği işçi kardeşlerimiz verecek en sert tepkiyi. Hepsinin yüreklerinde taze henüz Akp’nin polisi tarafından katledilen Ethem. Sormazlar mı Sayfı Ana’nın gözünden akan her damla yaşı.

Okumak için bin bir türlü yoldan geçip, kıtkanaat geçinen ailelerinin ilerde güzel bir iş umuduyla aşlarından kestikleri paralarla okuyan gençlerimiz ve diğer yanda daha küçük yaşta servet sahibi olan iktidarın sözde dindar gençliği. Kimse aptal değil. Hele bizim gençlerimiz hiç değil. Bu ahmak düzeni görüp de nasıl haykırmasınlar “Paranız batsın, gençlik yaşasın.” Diye. Evet, iktidara en sert tokat gençlerimizden gelecek. Kim olduklarını biliyorsunuz siz, onlar Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Medeni’nin ve Mehmet’in arkadaşları ve bu hesabı eminim layıkıyla da soracaklardır.

Tribünleri susturmayı denedi olmadı, defalarca kendi ve bakanları stadlarda yuhalandı. Aslında aklı sıra terör örgütü ilan ettiği Çarşı’ dan da diğer taraftarlardan bunun intikamını alıyor ama bilmiyor ki renkler kardeştir. Ve o ne kadar kinle yaklaşırsa, futbolun renkleri de bir o kadar parlak ve birlik olur tek bir yürekte. Evet, düşündüğünüz gibi iktidara en sert tokadı renklerin kardeşliği vuracak.

Eylül ayında ben hep en güzel yer olarak Ankara’yı bilmiştim. Taa ki Hazirana kadar. Öyle görünüyor ki sadece Ankara değil, ülkemin her yerinde halk diktatöre boyun eğmediğini haykıracak. Haziran direnişiyle başlayan isyan, Eylül’e taşıyacak ve BU SEFER DURDURAMAYACAKLAR HALKIN COŞKUN AKAN SELİNİ…