Evet, hasımlarımızın yaptığı işler çok kötüdür ya da Bakan beni neden görüşmeye çağırmıyor? (İlker Belek)

Bu yazı Kaan Arslanoğlu’nun soL’daki son yazısına ilişkindir.

O yazı değişik yönleriyle değerlendirilebilir. Ancak sağlık göstergelerinin, bir toplumun sağlık düzeyini değerlendirmedeki değeri konusunda içerdiği tamamen yanlış teknik alt yapı ayrı bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Kendimi bu yazıda bu gereklilik üzerinden sınırlıyorum.

Üstelik Arslanoğlu bu somut yanlış zeminden hareketle, Türkiye’de halk sağlığı düzeyinin geliştiği ve bu nedenle de Sağlık Bakanı’nın haklı bir noktada durduğu gibi yanlış sonuçlara ulaşınca, durum bizim cephe açısından dramatik bir manzara da arz ediyor.

Bu yanlışlıkları düzeltmek gerekiyor.

* * *

Halkın sağlık düzeyini ölçmek için kullanılan göstergeleri geleneksel ve daha çağdaş olanlar diye ikiye ayırabiliriz.

Geleneksel olanlar ölüm ve hastalık hızlarıdır. Bunların içinde bebek ölüm hızı hala bölgesel ve uluslar arası değerlendirme ve karşılaştırmalar yapmak açısından EN DEĞERLİ göstergedir.

Bunun iki nedeni vardır: 1- Bebeklik herhangi bir dış ortam değişikliği karşısında en duyarlı olunan ve bununla ilişkili olarak bu tür değişimlere en yüksek derecede reaksiyon gösterilen dönemdir. 2- Bebek ölümü toplumda atlanması olanaklı olmayan sağlık olayıdır. Bireyler geçtiğimiz yıl içinde kaç kez ishal olduklarını unutabilirler ama bebek ölümünü unutmazlar. Dolayısıyla veri hatası bebek ölümü bakımından yok ya da çok kısıtlıdır.

Bebek ölüm hızı ham haliyle değerlendirilecek bir gösterge değildir. Zaman içindeki seyrine bakarız, toplumsal gruplar, sınıflar arasındaki eşitsizlikleri yine bebek ölüm hızı üzerinden izleriz, bebek ölüm hızı bakımından ülkelerin, bölgelerin performansını hesaplarız.

Ancak ölüm hızı gibi geleneksel göstergeler dışında daha çağdaş sağlık göstergelerine de gereksinim vardır. Bu gereksinim, bebek ölüm hızı gibi geleneksel göstergelerin düzeyinin iyice aşağılara indiği ülkelerdeki durum nedeniyle ortaya çıktı.

Örneğin Avrupa merkezinde bebek ölüm hızı binde 3 gibi seyrediyor ve bu durum neredeyse son 20 yıldır böyle. Bu durumda Avrupa için bebek ölüm hızı üzerinden en azımdan son 20 yıl boyunca Avrupa halklarının sağlık düzeyini izleme ve değerlendirme olanağı bulunmuyor.

İşte bu koşullarda yetiyitimine göre düzeltilmiş yaşam yılı, yaşam kalitesine göre düzeltilmiş yaşam yılı, potansiyel yaşam yılı kazancı gibi çağdaş göstergeler devreye giriyor. Ama bunları yazıyı teknik ayrıntılara boğmamak ve zaten hesaplanması da Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın toplayabildiği rutin verilerle olanaklı olmadığı için ayrıntılandırmıyorum.

* * *

Aslında biz eşitsizlik ve performans ile ilişkili sağlık göstergelerini neredeyse düzenli biçimde hesaplayarak, yayımlıyoruz.

Sağlıkta Dönüşüm isimli kitabımda bu tür hesaplamalara geniş yer verdim. Oradadırlar, bakılmaları gerekir.

Kaan Arslanoğlu’nun sağlık göstergeleri hakkında konuşurken ve Türkiye’de, üstelik Bakanlık politikalarıyla ilişkilendirerek, bu göstergeler üzerinden ölçülen halk sağlığı düzeyinin geliştiğine ilişkin sonuçlara ulaşması kendisi açısından hatalı ve fakat daha önemlisi bizim kamuoyumuzu yanıltıcı bir sonuç oluyor.

Sağlık göstergelerini ya ben yanlış hesaplıyor ve değerlendiriyorum ya da Arslanoğlu Bakan’a teslim oluyor.

Arslanoğlu’nun da dediği gibi kitap ve yazılara az geri bildirim gelmesi bir sorundur, ancak Arslanoğlu bu bakımdan şanslıdır. Ne de olsa Tıp Bu Değil’e eleştirdiği çevrelerden bile (en azından) bir geri bildirim gelmiştir. Benim Sağlıkta Dönüşüm kitabım böyle bir şansı bile yakalayamamış bulunuyor.

* * *

Şurası tamamen net bir olgudur: Türkiye’de bebek ölüm hızı üzerinden ölçtüğümüz halk sağlığı düzeyi kötüleşmektedir. İşte Kaan Arslanoğlu’nun yarattığı yanılsama da bu noktayla ilişkilidir.

* * *

Devam ediyorum:

Bir ülkede ülkelerin genel ekonomik durumlarındaki olağan gelişme, ki bu da kişi başı ulusal gelirle ölçülür, nedeniyle, Sağlık Bakanlığı hiçbir şey yapmasa bile bebek ölüm hızı ve diğer bütün sağlık göstergeleri iyileşir. Bu nedenle de tek başına bebek ölüm hızındaki iyileşme, o ülkenin sağlıkla ilgili olarak iyi işler yaptığı anlamına gelmez.

Türkiye’de, daha önce yine soL’da yazdığım gibi, bebek ölüm hızı düşüyor. Üstelik bebek ölüm hızındaki düşüş hızı AKP döneminde, son 30 yılı değerlendirdiğimizde, en yüksek ivmeye sahip.

Ancak, aynı anda, yine daha önce yazdığım gibi, iki şey daha oluyor: Bir yandan bebek ölüm hızı ve başka göstergeler açısından bölgeler, kır/kent, eğitim grupları arasındaki bebek ölüm hızı eşitsizlikleri azalmıyor ve hatta çoğu durum için artıyor. Öte yandan da Türkiye’de bebek ölüm hızı halen gelirine göre beklenen düzeyin %70 kadar üzerinde seyretmeye devam ediyor. Beklenen ile gerçek bebek ölüm hızları arasındaki farklılık son 20 yıldır aynı düzeyini koruyor.

Bakan istatistikleri takır takır koyduğunda bunları söyleyebilmek, rakamların arkasını iyi okumak gerekiyor.

* * *

Yukarıdaki devam üzerinden yine devam ediyorum:

Türkiye’nin özgün siyasal konumu bize halk sağlığını değerlendirirken kimi siyasal parametreleri de analizlerimize dahil etmemiz gerektiğini öğretiyor.

Diyelim ki sağlık göstergelerimiz düzeliyor. Ve hatta diyelim ki şimdiki durumun tersine, gerçek bebek ölüm hızımız gelirimize göre beklenenden bile düşük, yani Küba’daki gibi, yani sağlıktaki performansımız yüksek, yani gelirimizi savaş, silah, faiz ödemesi gibi abuk sabuk işler için değil de, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik için kullanıyoruz.

Diyelim ki böyle. Diyelim ki benim kavramsallaştırmama göre de başarılıyız. Bu durumda bile hayran olmamalı, başarı olarak bizzat kodladığımız durumun bile arka planını görmeli ve değerlendirmemizi yenilemeye hazır olmalıyız.

Bu durumda bile sağlıkta iyi işler yapıyoruz demeden önce, bu gelir nereden geliyor diye düşünmeliyiz. Dediğim gibi, bunu bize Türkiye’nin bugünkü siyasal konumu öğretiyor.

Türkiye’de, muhtemelen, bebek ölüm hızının düşmesinin nedeni, emperyalizmin, bölgesel planlarının gereği olarak hükümetin hazinesine soktuğu hesapsız dolarlardır.

Hepimizin artık gayet iyi bildiğimiz gibi emperyalizm Türkiye’yi, cari açığının ulusal gelirindeki payının anormal derecedeki yüksekliğine rağmen yemlemeye devam ediyor. Orta Doğu ülkelerinin “baharlı” dolarları Türkiye hazinesinin ve bankalarının kasalarını dolduruyor. Türkiye’de devlet, bankalar ve onlar üzerinden haneler çok rahat borçlanıyor, para harcıyor. Sağlık Bakanlığı köylerde ebe istihdam etmek yerine doğurma zamanı yaklaşan gebeleri bu dolarlarla finanse ettiği helikopterlere yükleyerek hastanelere naklediyor.

Durum bu iken bile eşitsizlikler artıyor ve sağlık performansındaki olumsuzluk sürüyor. O dolarlar emperyal hedeflerle verildiğine göre bu sonuç şaşırtıcı olmuyor.

Bu mirasyedi düzen içinde bebek ölüm hızının düşmesinin bir anlamının olmadığını da kabul etmeliyiz.

İşbirlikçilik sayesinde yakalanmış bu sahte refah döneminin bu şekilde sürdürülebilirliği yoktur. Yoktur, çünkü emperyalizmin hedefinde Suriye ve İran’dan sonra Türkiye vardır.

Bekleyip görelim demeye, sonucu görmek için yukarıdaki sıranın nihayete ermesini dilemeye de gerek yoktur. Çünkü emperyalizmin yemlediği bu düzen gayri ahlakidir ve halklar bağımsızlıkları için sağlıklarının bozulmasını göze almalıdırlar.

Bebek ölüm hızı düşüyor diyen Bakan’a, eşitsizlikleri, performansı ve işbirlikçiliği hatırlatmak gerekiyor. Bu üç kavram da siyasaldır ve sol siyaset Bakan’ı da AKP’yi de bitirir.

Sağlık göstergeleri konusunda AKP’nin söyleyebileceği hiçbir şey yoktur. Sağlık göstergeleri Türkiye’de halk sağlığı sorunlarının çözülemediğini, eşitsizliklerin azaltılamadığını, AKP’nin dışarıdan basılan parayı har vurup harman savurduğunu gösterir.

* * *

Bebek ölüm hızı, potansiyel yaşam yılı kaybı, yetiyitimine göre düzeltilmiş yaşam yılı gibi göstergeleri konuştuk. Bunların bir adı da sağlıkta sonuç göstergeleridir. Yani yaptığımız her ne olursa olsun, yaptığımıza bağlı ve/ya da bağımsız biçimde ortaya çıkan sağlık sonucunu ölçüyoruz bu göstergelerle.

Bir de süreç göstergesi dediklerimiz var. Bunlar da muayene sayılarıdır, ameliyat sayılarıdır, yaptığımız aşılardır, vb. Bunlar sağlık hizmetini sunanlara ilişkin göstergelerdir. Çok muayene ve ameliyat yapmış olabilirsiniz, ama bunların önemli kısmı gereksiz ise hiçbir anlamı olmaz ve bebek ölüm hızını da ya olumsuz etkiler ya da etkilemez.

Üstelik bu tip süreç göstergeleri, bugünün koşullarında, piyasacı sağlık sistemleri tarafından gereksiz yere pompalanan bir durumun da göstergesidir.

O nedenle Bakan bunları önümüze koyduğunda o sayfayı zaten bir kenara itmek gerekir.

* * *

Ben Bakan’ın Arslanoğlu ve ekibini bu göstergeler üzerinden etkilediğini anladım. Etkilenmiş ve Bakan’a hak vermişler. Bununla da kalmamış Bakan’ın haklı olduğunu yazmışlar. Bakan’a bakakalırken bebek ölüm hızından, gerçeklerden vazgeçmişler.

Ancak en dramatik nokta Bakan’ın samimi olduğu saptamalarıdır.

Siyaset yapıyoruz. Sağlık hakkı mücadelesi veriyoruz. Siyasi otoritenin yaptıklarını bu bakımdan değerlendiriyoruz. Bakan’ı samimi olarak nitelemek hangi kriterlere göre mümkün oluyor, işte bunu anlamak hiç mümkün değil.

Çok uzun saatler çalışması mı, pek çok projeyi uygulamaya koyması mı, halkın yarısının oyunu almış bir partinin bakanı olması mı, sigara-içki içmemesi mi, şişmanlıkla mücadele programını başlatıyor olması mı, “tam gün”ü savunması mı, dışa yansıttığı yüksek dereceli özgüven mi, Van depremi sırasında ağlayan bir sağlık personeline çocuk yüz görümlüğü harçlığı vermesi mi ?

Bunlar değil mi, Türkiye sağlık sistemini özelleştirenler, kamunun kaynaklarını özel sektöre aktaranlar, özel sağlık sigortacılığını destekleyenler, tamamlayıcı sigorta yasasını çıkaranlar, kürtajı yasaklamaya kalkanlar, sağlıkta en az 10 kalem katkı payı yaratanlar, geçici görevlendirmeleri sistematik hale getirenler, personel sevk ve idaresini Sağlık-Sen’e teslim edenler, SES’lileri geçici görev sırasına dizenler, vergiye ek bir de prim yükünü vatandaşın sırtına yıkanlar, tıp öğrencilerini içeri tıkanlar?

Hangi samimiyet? Ev gezmesine gitmiyoruz, geyik muhabbetiyle arkadaşlık kurmuyoruz. Gerçeği araştırıyoruz, gerçeği gösteriyoruz, eşitlik, özgürlük diyoruz. Bütün bunların Arslanoğlu açısından da bağlayıcı olduğunu biliyorum. Ama... Samimiyet. Bu kelime, bu kelimeyi Bakan için edenler ve içerideki tıp öğrencileri ve tamamen siyasallaşmış Bakanlık bürokratik yapısı ve bu Bakan’ın çökerttiği kamucu sağlık sistemi!

Bunların çökerttiği, savaş noktasına sürükledikleri Türkiye.

Bakan’a samimi demek AKP’nin 10 yılını onaylamak demektir.

Tıp Bu Değildir, ama, Bu Tıbbın yaratıcısı da bu Sağlık Bakanı’dır.

Bakan’a samimi demek Tıp Bu Değildir’in samimiyetini sorgulatır.