Erkunt (Ogün Eratalay)

Sanayiyle işiniz olduysa hele de döküm sektörüne aşinaysanız bu soyadını bilirsiniz. Son dönemde yerli traktör ismi olarak da duymuş olabilirsiniz. Ben ise bu soyadının Türkiye sosyal hayatındaki toplumsal sınıflara denk düşen anlamını aktarmaya çalışacağım.

*

Aslında Mümin Erkunt’ın 2013 yılında vefatıyla birlikte hatırlanan hayat hikayesi kendisi hayattayken de sık sık anlatılırdı. Cumhuriyetle yaşıt olan Erkunt, hayat hikayesine Konya’da başlar. Yeni kurulmuş olan Cumhuriyetin katkısıyla lise eğitimini görebilmiş, girdiği sınavlarda başarılı olduktan sonra yurtdışında gidebilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sürerken Nazi Almanyasının kazanmasını gönülden isteyen hükümetin de katkısıyla savaş var demeden bu ülkeye gönderilmiştir. Savaşın ortasında savaşın ana unsuru bir ülkeye okumaya öğrenci göndermekte nedir diye merak edecek olursanız, bu zihniyetin cepheyi yerinde görmek için 1941 yılında işgal altındaki Sovyet topraklarına öyle sıradan bir subay değil kelli felli bir mirliva olan Erkilet’i gönderdiğini hatırlatayım. Ancak umulan olmayıp Sovyetler Birliği galip gelince, Dresden’deki gencimiz soluğu İsviçre’de almış ve bir kaç yıl burada kalmıştır. Soğuk Savaş başlarken Batı Almanya’ya döner, burada ABD sermayesiyle yeniden ayağa kaldırılan ülkede bulunur. Almış olduğu elektrik mühendisliği eğitimini pratiğe dökmenin yanısıra kapitalizmin öğretisini de idrak eder.

Bundan sonraki hikaye ise “yurda yarar bir insan olmak” gailesidir. Ancak ne kadar ilginçtir ki sürekli olarak daha önce bahsedilmeyen faktörler hayata giriş yaparak olumlu katkılarda bulunur. Kâh şirket kuran ve daha sonradan kâr payı verilerek tasfiye edilen bir ağabey, kâh nereden geldiği belli olmayan ve satılınca ihya olunan atadan kalan topraklar vb, kâh sermayeye katkı yapan eski sınıf arkadaşları. Sonuçta çok parlak bir patron sicili vardır, NATO projeleri alınmış, Ankara Sanayi Odası kuruculuğunda bulunulmuş, yurtdışına açılmış bir zatı muhteremdir. 21. yüzyıla girildiğinde yapılan yatırımlar ve Avrupa’daki döküm sanayinin Üçüncü Dünyaya kaymasının sonuçları şirketin önünü açmıştır. Motoru yabancı da olsa “yerli” traktörü üzerinde dönemin başbakanı Erdoğan ile yakın fotoğrafları hala hafızalardadır.

Buraya kadar anlatılanlar madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü ise sıradan insanların hikâyesidir ve kahramanları isimsizdir. Hakkını arayanların işten atılması, patron yanlısı sendikaların ağalarıyla gizli görüşmeler, işçileri döverek zorla yandaş sendikaya üye kaydettirmeler. Siyasi görüşü nedeniyle personelin işten atılması, hatta fabrikadan içeri sokulmaması. İşçilerin hak arayışını engellemek için gerici ideolojinin önündeki tüm engellerin kaldırılması, çeteci tipte ilişkilerin özendirilmesi. Hatta gerekirse fabrikayı kapatır hepinizi işten atarım, örgütlenmenize izin vermem söylemleri…

*

Bayram arifesi, haftasonu da tatil. Çıkış saati gelmiş. Maçahane işçileri üzerlerindeki kokunun hiç çıkmayacak olduğunu bile bile duşa giriyor. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Koşarak servise yetişmek lazım. O da ne! Personel müdürünün yanındaki bu adam büyük patron değil mi! Yağmurun altında bütün bölüm müdürleri! Herkesin elini sıkıp bayram erzakını veriyorlar. Helal olsun adama yahu! Patron matron ama bak dizmiş tekmil müdürü, işçilerin bayramını tebrik ediyor.

*

Yerseniz!