Elveda Kürdistan (Özkan Öztaş)

Bundan tam 102 yıl önce, 7 Kasım 1910 tarihinde suların derinliklerine gömülen geminin adı bugün de dikkatleri üzerine çekmektedir. Yapılışına, amacına, kullanımına dair kimi tartışmalar devam ediyor olsa da geminin adı hala varlığını koruyor: Kürdistan.

Geminin yapılışına dair iki iddia mevut birinci tez Osmanlının II. Abdülhamit dönemine ilişkin, diğeri de 1900’lü yılların başındaki İngiliz politikalarına.

İlk iddiadan başlayacak olursak, iktidarın muhalefete geçmesinden duyulan korkudan dolayı Yıldız Sarayı’nın önünde bekletilen Osmanlı donanmasından bahsetmemiz gerekecektir. Osmanlı donanmasını çürümeye bırakan II. Abdülhamit döneminde donanmanın tekrar güçlendirilmesi için kimi girişimlerde bulunuldu. II. Abdülhamit’in Jön Türklerden beklediği çıkışları önlemek için donanmayı kaderine terk ettiği bilinir. Donanma yardımıyla sarayın kuşatılması II. Abdülhamit’in en büyük korkularından biriydi.

Bunların yanı sıra, zarar gören Osmanlı donanmasını yenilemek ve sağlamlaştırmak amaçlı kimi girişimlerde bulunuldu. Bu bağlamda halktan toplanacak vergilerle devletin donanma ihtiyacına cevap verilecekti.

Osmanlı’da, Anadolu ve Mezopotamya halkları genel olarak savaşlarda ve vergilerde hatırlanıyordu. Yine böyle bir dönemde, Osmanlı Devleti gemi ihtiyacını karşılamak için Kürdistan’dan da para toplayacaktı. Donanma-ı Humayun adındaki kuruluş bu organizasyonun örgütleyicisi olacaktı.
Bu süreçte Kürtlerin yaşadıkları illerden para toplanmaya başlandığı ileri sürülür. Paralar Diyarbakır, Van, Elazığ, Bitlis, Erzurum gibi şehirlerde toplandığından dolayı gemiye de o bölgenin adı verilecekti. Avrupa’da yaptırılan Gemiye “Kürdistan Gemisi” adının verilmesi kararlaştırıldı. Bu aynı zamanda Osmanlının kimi siyasal sıkıntılarının ardından – sahip olduğu topraklardaki- mevcut azınlıklarla da iyi geçinmeyi hedeflediği bir dönemdi.

İşte böyle bir dönemde Kürt illerinden toplanan parayla yapılan gemiye Kurdistan adı verildiği söylenir. Boğazdan geçen gemilerin listelerinin tutulduğu kayıt defterlerinde ve kimi arşivlerde buna dair bulgulara ulaşmak mümkün. Ancak Osmanlıda yapılan geminin akıbetine dair kesin bir bilgi yok. Tahminen 1. Dünya Savaşında batırılmış ya da ismi değiştirilmiş olabilir.

Belgelere dayanarak öne sürülen ikinci tez ise İngilizlerin Ortadoğu ve Osmanlı üzerindeki politikalarına ilişkindir. 1900’lü yılların ilk çeyreğinde İngiltere ve Fransa Ortadoğu üzerinden bir paylaşım rekabetine girmiş ve her iki ülke, Ortadoğu ve Osmanlı halklarının nezdinde sempati toplamaya çalışmıştır. İngiltere ve Fransa tarafından kimi zaman krediler verilmiş, kimi zaman bölgeye ziyaretlerde bulunulmuş ve utkusunu gerçekleştirecekleri paylaşım savaşı öncesi ideolojik mücadele yürütülmüştür. Mevzu bahis Osmanlı olunca bu politikalara Almanya’yı da eklemeyi unutmamak gerek. (Hicaz Demiryolları benzer bir kaygı ile yürütülmüştür.)

İngilizler bu anlamda Osmanlı ve Ortadoğu’da yaşayan Kürtlerin beğenisi kazanmak için 16 Nisan 1906 yılında Galler kıyısındaki Swansea’da yapılan geminin adını Kurdistan koymuşlardı. Gemiyi bir İngiliz-Cezayir şirketi imal etmişti.

Dönemin kayıtlarına göre geminin kaptanı Mannings’ti. Gemi, adını aldığı topraklara yakınsayan bir yolculuk gerçekleştirmek için 14 Ekim 1910 tarihinde Manchester limanından (Mannings yönetiminde) Basra körfezine doğru yola çıktı. Planlanan programa göre Marsilya üzerinden seyredecek geminin 28 Ekimde Marsilya’ya ulaşıp yolcu alması bekleniyordu.

New York Times’in 6 Kasım 1910 tarihli sayısında geminin battığı ve kurtulan 2 kişinin Kanarya Adalarına ulaştığı belirtilir. Brisbane Courier gazetesine göre ise 7 Kasım 1910 tarihinde batan gemide 46 kişinin hayatını kaybettiği ve 2 kişinin kurtulduğu ifade edilir. Geminin Manş Denizinde seyrederken İngiliz takımadaları olan Scilly Adaları’nın güneyinde battığı bilinir.

Gemideki yolcular arasında Kürt olup olmadığına ya da Basra Körfezine giden geminin palanlarına dair kimi spekülasyonların dışında net bir bilgi mevcut değil. Batan geminin ardından tüm bilgiler de gemi ile sulara gömülmüş durumda.

Ancak Kürt tarihinin bu ilginç olayının ardından elimizdeki kaynakların bu kadar kısıtlı olması, Kürt tarihi çalışmaları açısından üzücüdür. Elimizde geriye kalan tek şey gemiyi yapan şirketin Fransa’nın Brotonya bölgesindeki Plouguerneau’da yaptırdığı bir anıttır. Haç anıtta batan geminin adı ve kaptan ile yönetici kadrosunun adı yazılıdır.

Geminin yapılışına dair gerek II. Abdülhamit gerekse İngiltere’nin Osmanlı politikalarına ilişkin öne sürülen tezler konuşula dursun, ortadaki gerçek her iki koşulda da Kürt halkının bölgeye dair yapılan paylaşım planlarında bir köşeye konuluyor oluşudur. Bugün hala Kürtler Ortadoğu’da Batı’nın türlü girişimlerde bulunup emperyal politikalarını hayata geçirmek için güveni-sempatisi kazanılmaya çalışılan halklardan biridir. Ancak emperyalistlerin planları da (Truva atı) gemileri gibi er ya da geç batmaya devam edecektir geçmişte olduğu gibi. Halklar güzel günleri kardeşçe, omuz omuza yeşertecektir kendi topraklarında.

Bizlere ise batan geminin ardından hemen hemen hiç bir belge ve kayıt olmadığı için elveda Kurdistan demek kalıyor.

[email protected]