'Düşünemedi'ciler yazısı

Sosyalist Türkiye, ortak akıl ve emekle yapılandırılacak, örgütlenme ve merkezi planlama ve yoluyla her yurttaşın gereksinimleri belirlenecek, kapitalizmin israfına ve plansızlığına karşı, gereksinime göre üretim yapılacağından, çalışma saatleri kısalacak, kâr amacı güdülmeyecek, yurdumuzun her noktasında eşit olanaklar sağlanacak.

Mete Hisarlıoğlu

Haziran Direnişi’ndeki orantısız zekânın en etkili silahıydı mizah. Günümüz mizahının en önemli isimlerinden Yiğit Özgür’ün karikatürünü çoğumuz biliriz: Düşünemedi… Toplum bilimleriyle ilgilenenlerin bildiği bazı temel kurallar vardır. Örneğin insan, hiç görmediği veya bilmediği bir şeyi hayal edebilir mi? Ve dolayısıyla düşünebilir mi? 22 Temmuz‘da Gülçin Uz arkadaşımızın yazdığı yazı, “düşünemedi” durumunun genel çerçevesini tarihsel bağlamda çizmişti. Evet, AKP ve onda vücut bulan diktatörlük daha önce böyle bir direniş görmemişti AKP düşünememişti. Ben de seçimlerin hemen sonrasında Türkiye emekçilerinin yaşadığı duygu-durumu “düşünemedi” durumuyla kendimce yeniden yorumlamak istiyorum bu yazıda. “Düşünemedi”ciler ifadesindeki ikiliğin doğru anlaşılmasının, vermek istediğim anlam için ayrı bir önemi olacağına inanıyorum. “Düşünemedi”ciler ifadesi bir, “düşünemedi” durumunda olan insanları, yani öznel yaklaşımı anlatmakta, iki, “düşünemedi” durumunda olan insanları bir bakıma nesneleştirecek olan özne veya özneleri anlatmakta. Bir diğer deyişle, günümüz koşullarında edilgen olarak örgütlenmek, etken olarak da örgütlemek zorunda olan yurtsever, aydınlanmacı, eşitlikçi ve özgürlükçü niteliklere sahip olan insanlar anlatılmakta. Haziran’dan bugüne kadar geçen zaman çok hızlı yaşandı: O kadar olay, o kadar hareketlilik… Gördüklerimizden ve bildiklerimizden, tarihten referans alarak çeşitli öngörülerde bulunduk ve çok büyük bir bölümü doğrulandı: AKP’nin saldırganlaşacağı, 2002’de AKP’nin olduğu gibi 2013’te de CHP’nin ABD’den icazet alması, AKP’den açılan boşluğun CHP ile doldurulmak istendiği, çarenin Drogba’dan Sarıgül’e evrilmesi, yasakların artacağı, eylemlerin bastırılmaya çalışılacağı… Öngöremediklerimiz de oldu 17 Aralık operasyonunu öngöremedik ancak sonrasını öngördük. Haziran’da ayağa kalkan halkın seyirci konumuna itilmeye çalışılıp, düzen aktörlerinin meseleyi kendi aralarında halletme yoluna gideceklerini, meclisteki hiçbir partinin Türkiye emekçilerini temsil etmediği, bununla birlikte, suç örgütü AKP’nin kendini “ak”lamak için her türlü “kara” yolu seçeceğini öngördük ve bunları günlerce, aylarca meydanlarda söyleyip durduk. AKP’nin emperyalist amaçlar güderek Suriye’ye girmek için “kara”yolundan El Kaide’ye gönderdiği silah dolusu tırlar mı dersiniz, yolsuz ihalelerle çaldıkları “kara” paraları TÜRGEV’e aktararak “ak”lamaya çalıştıklarını mı dersiniz, bilemem… Ancak, iki kutuplu seçim süreci boyunca sokakların sönümlenerek halkın seyirci haline getirilmeye çalışıldığını, seçimler yapılıp da önümüzü görünceye kadar “akla-karayı seçmek” zorunda bırakılmaya çalışıldığımızı söyleyebiliriz. 30 Mart Seçimleri’nde, 50 yılı aşkın süredir “tatava yapmayın, oyları bölmeyin”cilerin yine aynı söylemle seçime gireceklerini biliyorduk. AKP’nin sürekli işaret ettiği sandıkta her türlü yolsuzluğu yapacağını, sahte seçmen listeleri oluşturacağını, oyları çalacağını, sayım tutanaklarını akıl almaz biçimde değiştireceğini biliyor ve görüyorduk, bir diğer deyişle düşünebiliyorduk ve ısrarla “Boyun Eğme!” diyorduk. Gelecek vadedemeyen sermaye düzeninin ve o düzenin temsili olan meclisin bir bütün olarak meşruiyet krizinde olduğunu ise çok daha önce söylemiştik. Bir ihtimalin daha var olduğunu, sosyalizmi düşünmenin tam zamanı olduğunu biliyor, görüyor, düşünüyorduk. Ancak Türkiye halkının çok büyük bir bölümü bunu “düşünemedi”. Israrla anlattık her devlet düzeninin iktisadi modeller üzerine temellendiğini, bir yanda sermaye düzeninin yani kapitalizmin olduğunu, diğer yanda ise, üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılacağı, sermaye düzeninin tasfiye edileceği, merkezi planlamanın olduğu ve sömürünün son bulacağı sosyalizmin olduğunu inatla anlattık. Sosyalist Türkiye’ye giden yolun, örgütlenerek, üretim-tüketim ilişkileri üzerinde emekçilerin denetim kurmasıyla olanaklı olacağını, örnek olarak işçilerin grev hakkını kullanarak sömürüye karşı koyabileceğini kararlılıkla anlattık. “Örgüt” dediğimiz kavramın, bütünleşik bir güç oluşturacağını, bu gücün de emekçilerin her kategoride yönetimi ele almak için kullanabileceğini, fabrikalarda ve tüm iş yerlerinde örgütlenecek emekçilerin taviz vermeksizin kendi koşullarını dayatabileceklerini heyecanla anlattık. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle başlayan cunta yönetiminin, Türkiye İşçi Sınıfı’nın örgütlenme geleneğini yok ettiğini, uzun yıllar boyunca örgütlenme algısını yok etmek için sistemli bir biçimde “örgüt” sözcüğünün olumsuzlanmaya çalışıldığını anlattık. Bunun için de olumsuz anlamdaki sıfatlarla birlikte kullanıldığını, “suç örgütü”, “çıkar amaçlı suç örgütü”, “terör örgütü”, “yasadışı örgüt”, “illegal örgüt” gibi ifadeler kullanıldığını, medya yoluyla algılarımızı yönetmeye çalıştıklarını ayrıntılarıyla anlattık. “Komünist” sözcüğünü duyunca ürken insanlara, komünizmin aslında iyi bir şey olduğunu ve bütün dünya emekçilerinin mutlak kurtuluşunu amaçladığını, bu durumun sömürücü sermaye sınıfının işine gelmediğini, komünistleri dinsizlikle, inançsızlıkla suçlayanların kara propaganda yaptıklarını, AKP’nin ise her türlü pisliği örtmek için paravan olarak dini kullandığını anlattık. Komünistlerin dil-din-ırk gibi ayrımlar yapmadığını, halklara yalnızca sınıf temelinde baktıklarını, komünistlerin de sermaye sınıfı tarafından ezilen işçi sınıfını temsil ettiklerini, sınıf-dışı ayrımları ise emperyalistlerin ve kapitalistlerin kitleleri parçalayarak zayıflatmak ve sömürü düzenini devam ettirmek amacıyla yaptıklarını sükûnetle anlattık. 17 Aralık operasyonları ve sonrasında yaşanan gelişmelerle, toplumda büyüyen sosyalizm istencinin kırılmaya çalışıldığını, hâlbuki Türkiye’yi mutlak bir biçimde kurtaracak olanın sosyalizm olduğunu, komünistlerin o güne kadar herhangi bir belediye kazanmamış olmasının, sonrasında kazanamayacakları anlamına gelmeyeceğini anlattık. Tarihte görülen yanlış uygulamaların bir düşünceyi olumsuzlayamayacağını, gelecekte aynı yanlışlara düşmemek için, geçmişteki yanlışlardan ders çıkarmak gerektiğini anlattık. Anlattık, örnekledik, somutlamaya çalıştık, ama Türkiye özelinde görülecek ve bilinecek somut örnek olmayınca, yurttaşlarımız yine “düşünemedi”. Kazananı olmayan bir seçim diyor olsak da içinde bulunduğumuz durum, yakın geçmişte olduğundan çok farklı. Öngörülerimiz doğrulandı, söylediklerimiz gerçekleşti ve TKP, DHF ile birlikte örgütlenerek Dersim-Ovacık Belediyesi’ni kazandı. Büyüyüp de ateş olacak kıvılcım çakıldı Ovacık’ta. “Düşünemedi”ciler tarafından görülecek, bilinecek. Ovacık’ta gerçekleşecek halkçı uygulamalar komünistlerin yalnızca bütün emekçilerin yararını düşündüklerini, bireyciliğin yerine kolektivizmi koyacaklarını, sömürü düzenini yok edeceklerini, gerçek anlamda katılımcı demokrasinin ev–apartman–sokak–mahalle örgütlenmeleriyle gerçekleşebileceğini gösterecek. Bütün bunlar, örgütlenmeyle eşgüdümlü olarak planlamanın sağlanacağını, bir ilçede gerçekleşebilen uygulamaların bir il genelinde de gerçekleşebileceğini, Türkiye İşçi Sınıfı’nın yurt genelinde de Sosyalist İktidar’ı kurmaya muktedir olduğunu gösterecek. Sosyalist İktidar kurulduğunda ise, sermaye sınıfı kısa zamanda tasfiye edilecek, üretim araçları kamulaştırılacak, işsizlik son bulacak, her yurttaşın sosyal güvencesi olacak, burjuvazi tasfiye edileceğinden, insanlarımızı zehirleyen burjuva medyası son bulacak. Sosyalist Türkiye, ortak akıl ve emekle yapılandırılacak, örgütlenme ve merkezi planlama ve yoluyla her yurttaşın gereksinimleri belirlenecek, kapitalizmin israfına ve plansızlığına karşı, gereksinime göre üretim yapılacağından, çalışma saatleri kısalacak, kâr amacı güdülmeyecek, yurdumuzun her noktasında eşit olanaklar sağlanacak. Temel gereksinimler olan barınma, ısınma, eğitim, sağlık, ulaşım, devlet tarafından ücretsiz sağlanacak. Her yurttaş, kendi kültürünü dilediği gibi yaşayacak ve Sosyalist Türkiye Devleti, bütün bunları garanti altına alacak. Memleket rant projeleriyle yağmalanmayacak, planlı kentler, planlı ve sağlıklı yapılar inşa edilecek, raylı sistem yaygınlaşacağından planlı, güvenli ve konforlu ulaşım sağlanacak, trafik sorunu da kendiliğinden çözülecek. Coğrafyamızın doğal enerji kaynakları etkin biçimde değerlendirileceğinden, doğayla uyumlu, kendi enerjisini üreten yapılar ve kentler kurulacak, inşaatlarla yok edilen araziler yeniden tarıma ve hayvancılığa açılacak. Yeni toplumun insanının temelleri atılacak, herkes çağdaş ve eşit koşullarda eğitim görecek, suçların kaynağı olan toplumsal sorunlar çözülmüş olacağından, suçlar azalacak. Özel sermaye tasfiye edileceğinden, ihale usulü ortadan kalkacak ve yolsuzluk olanağı bile olmayacak. Uluslararası sömürü örgütlenmelerinden çıkılacak, hiçbir yurtsever, bir başka ülkedeki emekçi kardeşini öldürmeye-ölmeye gitmeyecek. Temel sorunlar çözülmüş olduğundan, insanlarımız bilime-sanata yönlenecek ve Türkiye dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri durumuna gelecek… Düşünsenize!