Devlet, uyuşturucu ve gençlik (Fatih Bilici)

Aslında bu konuya devletin burada ne işi var diye başlamakta yarar var. Bireylerin can ve mal güvenliği anayasa ile koruma altına alınmış ve bunlar kanunlarla düzenlenmekte ise devlet işin merkezindedir. Mesela uyuşturucu satışı, alımı ve içimi yasaksa, bu işleri baronlara değil elbette devlete soracağız.

Ülkemizde yüz binlerce genç ve çocuk çoktan bu uyuşturucu bataklığına düşmüş durumdadır ve bu düşüş artarak da devam etmektedir. Okul önlerine hatta ders sınıflarına kadar girmiş olan bu illeti hepimiz çok iyi bilmekteyiz.

Özellikle AKP iktidarı döneminde, tıpkı kadına şiddet olaylarının çok hızlı tırmanması gibi uyuşturucuya bağımlılık da aynı şekilde müthiş bir yükseliş göstermektedir.

Devlet ise AMATEM hizmetlerini sunarken çok cimri davranmaktadır. İyi ahlaklı gençlik yetiştireceğim diye tüm okulları imam hatiplere çeviren devlet, ülkenin dört bir yanında uyuşturucu satışının rekorlara imza attığını görmemektedir. Yarın şehirlerde UAVM’ler (uyuşturucu alış veriş merkezleri) kurulur ve bunların açılışlarını cafcaflı törenlerle devlet yaparsa hiç şaşırmamak gerekir.

Birçok ülkeden bile büyük olan İstanbul’da devlet madde bağımlılarının tedavileri için kaç yatak ile hizmet vermektedir acaba? Bu ve benzeri sorular akademik düzeyde tez – araştırma konusu yapılmalıdır. Ayrıca ve kaldıysa, ülkenin yazılı ve görsel basını da bu işlerin peşine düşmelidir. Yoksa Gülsuyu semtinde H. Ferit Gedik’in uyuşturucu mafyası tarafından öldürülmesinde olduğu gibi, SOL ülke genelinde uyuşturuculara karşı bu işlere mi soyunmalıdır?

Anayasal güvence altında olan can ve sağlık güvenliği ortada iken SOL’un bu işlerde görev alması birçok gerici kesim ile birlikte başta devlet tarafından çarpıtılacağı aşikar olduğundan, şimdilik SOL bu görevi mecbur olduğu için devlete havale etmektedir. Devlet sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır.

Ülkenin tüm şehirlerinde bu bataklıkta kıvranan gençler, topluma kazandırma amacıyla tek tek tespit edilmeli ve bir süreliğine kamplarda rehabilite edilmelidir. İşte bu asli görevini devlet ben yapamıyorum diyorsa eğer ki bu konularda hem yetersiz hem cimri hem de beceriksizdir, o zaman bu görevi ülke SOL’u seve seve üstlenecek ve aldığı bu görevi de muazzam bir şekilde yerine getirecektir. Yeter ki devlet gereken mali desteği versin.

İşin en can alıcı yerine gelirsek, devlet uyuşturucu pazarı durumundaki mahalle veya semtlere hiç girmeyerek ve işin kolayına kaçarak, satanları değil çıkışta içicileri enselemektedir.

Şimdi şeytanın değil bu bataklığa düşmüş veya düşürülmüş olan gençlerin avukatlığına soyunursak malın pazarları kabak gibi ortada iken devletin oralara girmeyerek gariban içicileri derdest etmesi garip değil midir?

Ayrıca devletin kendisine muhalif sanatçı veya başka camiadan insanların evlerine şafak baskınlarıyla dalarak günlerce o insanları teşhir etmesi hangi ahlaki kurallarla açıklanacak? Sen pazarları görmezlikten gel, onlara yer ver, sonra da gel o pazardan alış yapanları suçlu ilan et.

Devlet madde bağımlılarını yargıladıktan sonra denetimli serbestlik adı altında serbest bırakıyor. Tamam, hak ve özgürlükler adına buna iyi diyelim. Fakat serbest bıraktım dediği insanları denetimli serbestlik büroları aracılığı ile adeta kurumlara pazarlamaktadır. Buralarda ücretsiz işçi gibi çalıştırmaktadır. Ayrıca bu insanları sivil kesimlerin içinde, kamuda kafasına göre kullanmaktadır.

Bunlarla da yetinmeyerek o insanların kaldıkları evlere geceleri polis göndererek bu bağımlı insanlardaki psikolojik baskıyı artırmaktadır. Bir nevi tacizin ötesinde tekrar maddeye dönmeleri için katmerli işkenceye tabi tutmaktadır. Bu insanlara sorulsa % 90’ı cezaevi üniversitelerinde SOL koğuşlarda ceza çekmeyi tercih eder.

Kıssadan hisse dersek devlet bu uyuşturucu pazarının neresindedir? Ülkede bu işlerin baronu tek mi yoksa epeyce var mıdır? Uyuşturucu ticaretinde günde ne kadar para dönmektedir?

Öyle ya, kanunlarla yasak olan bu maddeler çerez gibi satılıyor ve ülkenin % 70’i anti-depresan ilaçlar kullanıyorsa, burada sorgulanması gereken bireyler değil devletin ta kendisidir.

Ülkenin gençliği böylesi bir bataklığın içerisinde bocalarken, devlet başka işlerle meşgul olmaktadır: Aynı anda hem başbakan hem de cumhurbaşkanı olabilmek gibi... Cumhuriyeti tasfiye edip, ikinci gerici cumhuriyeti nasıl bina ederim gibi... Ayrıca, bilimsel eğitim sistemini başkalaştırarak, sorgulama yeteneği olmayan ve kendisine yabancılaşmış bir genç kuşağı nasıl sömürü çarklarının dişlileri ve ara elemanları yaparım gibi... Ülke içinde kutuplaşma ve iç çatışmayı yoğunlaştırırken, Orta Doğu’nun kan gölüne dönmesine nasıl katkı sunarım gibi...