Demokrasi Karşıtı - Diktatör ERDOĞAN (Celal Can Toprak)

Bir diktatör buyruklarının halk tarafından da hunharca desteklendiği bu dönem, faşist yönetimin oluşması için gerekli olan toplumsal taban gücünü sağlamaktadır. Birbirine zıt olan farklı toplumsal güçlerin birbiriyle sürekli sürtüşme içerisinde olması, radikal kararların uygulamaya geçirilmesindeki güç dinamiği haline gelmiş durumdadır. Toplum içindeki farklı gruplar birbirinden ne kadar uzaklaşır ve birbirine ne kadar ötekileşirse, diktatör rejiminin uygulamaları o denli kalıcı olacaktır. Böylelikle, diktatör rejimin destekçileri aracılığıyla oluşturulan kitle kültürü, sorgusuz ve sualsiz, herhangi bir muhalif sese kapalı olarak var olan düzeni, rejimi kutsayacaklardır.

A.Comte tarafından ifade edilen, düzen ve ilerlemeyi hedef alan pozitivist düşünce bu topraklardan hala silinememiştir. Toplumu bir düzen içerisindeymiş gibi algılama sorunsalı, siyasilerin bilinçli olarak oluşturduğu bir problemdir. Bu noktada toplumsal düzeni sadece din eksenli oluşturmaları, bunun önemli bir örneğidir. Dini bir toplumsal düzeni, ilerlemek için meşru bir amaç olarak görme sıkıntısı dini araçsallaştırmaktadır. Bu düzen ve ilerlemenin tek bir lidere mal edilmesi de bir pozitif kültün Erdoğan kültünün oluşmasına neden olmaktadır ki bugünkü despot tavırlarının dayandığı güç, buradan ileri gelmektedir.

Ülke içindeki muhalif sesleri her taraftan bertaraf etmekte olan Erdoğan yönetimi, son olarak da devlet tiyatroları konusunda despot bir görüntü çizmektedir. Erdoğan tarafından ifade edilen,” Bunlar tarihin kendilerinin doğumu ile başladığını sanıyorlar … o zavallılara acıyoruz, … siz kimsiniz? Şehir Tiyatrosu’ndan hem belediyeden maaşını alacaksın, ondan sonra da istediğin gibi yönetime verip veriştireceksin. Böyle saçmalık olmaz,” türünden sözler, Erdoğan’ın uyguladığı ötekileştirme politikalarından başka bir şey değildir. Yandaşı olarak görmediği her türlü toplumsal gücü, çeşitli aşağılamalarla ortadan kaldırmak istemektedir. Sürekli olarak ileri demokrasiye vurgu yapan Erdoğan’ın bu yaptıkları, demokrasiye muhalefet olmak değil de nedir?

Erdoğan tiyatroların yönetime muhalif olmasını istememektedir. Çünkü halk ile direk diyalog içerisinde bulunulan tiyatro kültüründe, samimiyet ve toplumsal gerçekler ön plandadır. Sanatın entelektüellikten uzak kalması, tabii ki diktatör rejimin işine yarayacak bir şeydir. Peki sorarım, bu ülke içerisinde sanatçılar entelektüel olamayacak da sermaye sahipleri mi olacaktır?(!) Tiyatro kültüründe var olan muhalif karakter, ta erken dönem Yunan tiyatrolarına kadar dayanmaktayken bu kültürden vazgeçilmesi mi istenmektedir?

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen ’in söylediği: "Muhafazakâr kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa, muhafazakâr demokrasi diye bir şeyden bahsedebiliyorsak, o zaman 'muhafazakâr estetik' ve 'muhafazakâr sanat' diye bir şeyden de bahsetmek, bunun normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz," ifadeleri nasıl bir sanatsal yapının oluşturulmak istendiğini gözler önüne sermektedir. Muhafazakâr demokrasi, muhafazakâr estetik, muhafazakâr sanat gibi oluşturulmaya çalışılan normlar, faşist örgütlenmenin bir tek kendi destekçilerine sunduğu tek sesli, tek kültürlü bir yapıyı anlatmaktadır. Kaldı ki bu oluşturmaya çalıştıkları normlar, kendi dönemlerine ait, kendileri tarafından oluşturulan değerler bütünüdür. Birçoğu Batı ithali olan bu değerler, muhafazakâr hale getirilince mi kendi kültürümüze ait olacak? Eğer ki kendi kültürümüze ait bir tiyatro kültürü istiyorsanız “Kukla”, “Meddahlık”, “Karagöz ve Hacivat”, “Ortaoyunu” gibi değerlere dönüp bir bakmayı deneseniz?

Batı’dan ithal edilen değerlerin kendimizce yorumlarının bayağılaştığı bu dönemde diyebilirim ki, Batı’yı ithal eden Batı gibi düşünür ve yaşar! O yüzden bu bayağılıklar artık mide bulandırır boyuta geldi. Muhafazakârların kendi içerisinde yaşadığı ironi, laik kesime saldırgan bir tutum geliştirmektedir. Bu yüzden Erdoğan’ın sürekli laik kesimi taşlama tutumu, aslında kendi içinde yaşadığı bir ironinin eseridir. Bu ironinin tarifi: Günümüzün değer ve yargılarına alışamayan muhafazakâr kesimin, var olan değerleri kendince yorumlamaya kalkışırken kendi içlerinde de düştüğü komik hallerdir. Bu komik halin, yani sözde “toplumsal düzen”in halk temsili de Erdoğan’dır. İşte Erdoğan’ın tutunduğu faşist tavır, burada saklıdır.

Celal Can Toprak
Dumlupınar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü -Lisans Öğrencisi