Bu dava düşer (Ümit Yazıcı)

"Yeni Turkiye"'nin kuruluş dilekçesini tebliğ ederken, defalarca,100 yıllık parantezi de artık kapattıklarını söyleye durdular dün. Midemi bulandıracak sıklıkta ve TV ekranlarının şatavatı eşliğinde. Parantezi"artık son seçimlerle" resmen de kapatan iki siyasi öznenin temsilcilerinin (gerici hareket ve elbette Kürt siyasi hareketini kastediyorum) katılımları ile ilan edilen yeni bir tür kuruluş kutlamaları şekli.

Buraya kadar, ben de onlarla hemfikirim zaten. Birinci cumhuriyet, AKP nin idaresinde ve kimi zaman "cemaatin", kimi zaman liberallerin ve nihayet Kürt Siyasi hareketinin dönemsel olarak değişik zamanlarda, fakat bazen de hep birlikte verdikleri destekleri sayesinde taamüden ortadan kaldırılmıştı. Evet gayri meşru bir şekilde, evet hukuksuzca.

Fark ise artık tek başına bu itiraz vurgusu ve argümanları, örneğin sürekli anayasa mahkemesine başvuru yapmaları, söz konusu restorasyona karşı konumlanış açısından yetersiz kalmaktadır. Niyetleri tam olarak bu olmasa da bu denemeler artık, seslendikleri kalabalıklara yeterli gelmemekte, onları ikna etmemektedir. Seçimlerde hezimete uğrayan ve çatı diye özetlenen geri kalan burjuva siyasi öznelerini bu davayı kaybedeceklerine olan inançları, onları, yapısal olarak, oluşacak yeni düzende yer tutmalarını sağlayacak siyasi açılımlar yapmaya zorlamakta.

Bu tespitlerin, soL Portalın ve Dergisinin yazarları tarafından çeşitli şekillerde ve defaten dillendirirmiş olduğunu takip edenler bileceklerdir.

Yeni olan ve bu yazının konusu ise bu sürecin dönüşmesi ve artık "büyük dava" ismini almasıdır. Bu ismin, sıklıkla, hem "şef" hem de "emanetçisi" olanı tarafından "yeni Türkiye" terimi yerine kullanılıyor olması durumdur. Yeni Türkiye'nin dayanak noktası bu dava olmuştur. Yine doğrudur ortada artık bir dava vardır ve yeni inşa sürecinin tamamlanması sadece bu davanın kazanılması ile artık mümkündür. Bir siyasi dava söz konusu olduğunda ise bizim gibi ülkelerde baskı şarttır. Boyun eğmeyenlerin vatan haini oluvereceği, bir anda yok sayılacağı bir baskıdır bahsi edilen ve toplumun tüm kesimlerine karşı dozajı çok ciddi oranda arttırılmış, siyasal ve ideolojik saldırının habercisi olması anlamını taşımaktadır.

Söylenmek zorunda olansa, bu söz konusu siyasi baskıya karşı konumlanışları bakımından neredeyse eli kalem tutan, özgürlüklerden yana olduğunu söyleyen, laiklikten,yurtseverlikten, kadın haklarından, çevrecilikten bahseden, adalet isteyen, her kesim ve kişi açısından bir yol ayrımı da ortaya çıkmıştır artık. Bu türden inşa süreçleri, öyle sıradan kavramlar ve tartışmalarla geçiştirilemez çünkü. Doğru olan konumlanış, birileri büyük bir davadan bahsediyorsa, bu davaya karşı olan tutumun açıklıkla ortaya konması olmalıdır.

Yani artık kaçacak yer kalmadığının bilinmesidir. Her ayrışmada kaçarak kendilerini kurtarmaya çalışanlar, sonunda uçurumun kenarına geldiler. Bu aşamada verilmesi gereken ideolojik müdahale de dozajı arttırılmış bir şekilde açık ve katışıksız olmalıdır. Bu sebeple örneğin, cani şeriatçılar geliyor bakın, Erdoğan'a razı gelin dayatmasına ikna etmenin zorluk derecesi ile, gericiliği üreten sistemin teşhir edilmesinin zorluk derecesi aynıdır. Hatta ikincisi, 12 senelik gerici iktidar tecrübesi ve o iktidara duyulan nefret hesaba katıldığında daha da kolaydır.

Bu davanın karşısında konumlanacak her yurtsever, özgürlük tutkunu, laik ve adaletli bir toplum isteyen çevreci vatandaş... Mücadele edecek olan herkes yani, sosyalist siyasetten başka bir mücadele alanı bulamayacak kendilerine. Yok ki bulsunlar...

Sığ bir tutuculuk, yarım yamalak Osmanlı bilgisi üzerine inşa edilen saçma sapan gelecek taslakları, aç gözlü piyasacılık, Türkiyenin yönetilemez hale gelmesine sebep olmuştur. Dış politikayı İran'ı, Kuzey Irak'ı, Bağdat'ı, (Irak-Şam) islam devletini, Suriye ve Esad'ı da siz hesaba katın. Tüm bunların nedeni CNN den yapılan yayınlar değil diye düşünmek zorundayız.

Toplumsal projemize en çok bugün güvenmek zorunda olduğumuz bir dönemden geçerken, şimdi sosyalizm demenin tam zamanıdır. Çünkü ancak sosyalizmin anayasası özgürlüğü, adaleti, bağımsızlığı ve barışı teminat altına alacaktır.