Bireyin katili metalar dünyasının tanrısı kapitalizm (Burhan Özalp)

Sosyalizme birçok başlıkta olduğu gibi “bireyi öldürüyor” diye de elden geldiğince küfür edildi şimdiye dek hala da edilmeye devam ediliyor. Sosyalizmin bireyin özgürlüklerini kısıtlayan, insan doğasına aykırı totaliter bir sistem olduğunu söylemeleri de liberallerin olmazsa olmazlarındandır. Peki içinde yaşadığımız sistemin –kapitalizmin- bireyinin “yaşadığı” söylenebilir mi? Yaşıyorsa bile ortada bir “yaşayan ölü” olduğunu söylemek abesle iştigal olmayacaktır. Yazının konusu “sosyalizmde birey” olmayacaktır. Sosyalizmi tarihsel bir hata olarak gösterenlerin göklere çıkardıkları kapitalizmde bireyin nasıl silikleştiğini ve önemsizleştiğini ortaya koymaya çalışacağım.

Kapitalizm sürekli yeni metalar üretmeden ve bu metaları satmadan var olamaz. Yani bu meta dolaşımının kesintisiz olarak devam etmesi gerekmektedir. Bunun kesintiye uğraması kapitalizmin krize girmesi demektir. Bu krizin de gerçekleşmemesi için, meta tüketimini sağlayacak olan her türlü reklam, kredi, kredi kartı vb. araçlar kullanılmaktadır. Metanın bilindiği gibi kullanım değeri ve değişim değeri olmak üzere iki yönü vardır. Sermaye sınıfının asıl ilgilendiği kısım ona para kazandıracak olan “değişim değeri” yönüdür. “Kullanım değeri” (metanın faydası, kullanılabilirliği) yönü ise metayı satabilmek, değişim değerini elde edebilmek için kullandığı bir pazarlama aracıdır. Günümüzde ise sermaye sınıfı, metayı satarken kullandığı metanın “kullanım değeri” yönüne daha farklı anlamlar da yükleyerek, metanın daha çok satılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Birey(ler)i, belli metaları satın alıp kullandıklarında diğer bireylerden daha farklı olacaklarına inandırabilmek için her türlü iletişim aracı vasıtasıyla insanlara müthiş bir ideolojik baskı yapmaktadırlar. Kaldı ki kapitalizmin eğitimsel yapılanması meta tüketen, meta satabilecek konuma gelecek olan insanları var etmek, başka bir ifadeyle meta dolaşımının var edici insanları yetiştirmek olarak gerçekleştiğinden ve bu zihinsel çirkeften kendisini kurtaran birey sayısı da sayılı olduğundan toplumun geneli meta tüketimi için yapılan ideolojik saldırıdan kendisini koruyamamaktadır. Buna ek olarak kendisini bu ideolojik saldırıdan koruyamayan birey(ler) istediği gibi meta tüketebilmek için gerekli olan parayı elde edebilmek amacıyla kendisini sömürterek deli gibi çalışması gerekmektedir. Böylelikle kazandığı para ile sürekli, yeri geldiğinde de yeni olanı tüketerek farklı ve mutlu bir insan olunabileceği yanılgısı bireyi ve bireyleri esir almaktadır. Kapitalizmin bireyde yarattığı bu düşünce yanılsaması bireyi silikleştirmekte ve önemsizleştirmektedir. Çünkü bir noktadan sonra ilk başta bireyi farklı kılacak olan metalar, kapitalizmin doğası gereği, toplumdaki diğer bireylerin elinde de yaygınlaşmaktadır. Durumun böyle olması ise bireyin kendisini, diğer bireylerden “farklı olmadığı” hissine kurban etmesine neden olmaktadır. Doğal olarak mutsuzluk birey ruhunu işgal etmektedir. Bu işgalden kurtulmak isteyen birey, yeni çıkan metalarla ya da bu metaların bulunduğu mekanlarda bulunarak kendisini farklılaştırmak ve önemli insan mertebesine yükseltmek istemektedir. Fakat satın alma gücü buna yetmediği zaman ya da yetse bile, daimi olarak girdiği bu kısır döngüden dolayı “kontrolsüz bir saçmalama” sürecine girmektedir. Sürekli diğer bireylere kendisini farklı ve önemli insan olduğunu ispatlama çabası içerisinde bulunmak zorunda kalmaktadır. Bu yüzden davranışları garip, değişik, akla mantığa sığdıramadığımız bireyler görür olduk. Çevremiz artık meta tükettikçe ya da herkesin olamadığı mekanlarda olarak farklı yaşadığını farz eden ve bunların zamanla sıradanlaşmasıyla ilginç bir aşağılık kompleksiyle başka yollarla farklı-önemli olmaya çalışan “yaşayan ölüler” ile doldu taştı. Bir tek kendisinin akıllı olduğunu genel profilin gerizekalı olduğunu sananlar Bir tek kendisinin ahlaklı olduğunu, genel profilin ahlaksız olduğunu sananlar Önünü alamadığı kadar sıradan ve yüzeysel yorumlar yaptığının farkında olmayıp alabildiğine derin olduğunu düşünenler Tembelliğini hiçbir şeyi önemsemediği izlenimiyle örtbas etmeyi çalışanlar Hiçbir şeye emek vermeden sahip olmak isteyip ve bunun da en meşru hak olarak onaylanmasını isteyenler Garip bir küçük burjuva bencilliği ile sürekli olarak onun dışında herkesin onun işlerini halletmesi için var olduğuna inananlar Bir kaç meta satın alma gücüne ulaşınca kafelerde, restoranlarda vb. yerlerde çalışanlarla ukalaca konuşanlar Her türlü haksızlık karşısında sus pus olup marketlerde kasiyerlere aslan kesilen insan kediler Uçak ile seyahat edince, kendisini fabrika sahibi zannedip hiçbir şeyi beğenmeme huyu sanki hep varmışçasına veya her şeyi bilirmişçesine davranan özetle altın semer de vursan yine de eşek kalanlar Sanal ortamda yediğini, içtiğini, eğlendiğini, nerede olduğunu, çok yoğun olduğunu, sürekli işten sıkıldığını paylaşanlar Ardı kesilmeksizin “güzel” olduğunu, “yakışıklı” olduğunu göstermek ve duymak isteyenler Konuşurken hep “ben şöyle yaptım, dedim vb.” kısacası hep “ben” diyenler Vücut geliştirme salonuna gidip, yolda yürürken vitrinlerden yansıyan görüntülerde sürekli kaslarına bakanlar… Bunları yapmalılar çünkü bu birey(ler) farklı ve önemli –olduklarını ispatlamalılar-

Metalar dünyasının silikleştirdiği ve önemsizleştirdiği, kendisine yabancı, insana yabancı, ülkesine yabancı, dünyaya yabancı bu birey(ler) ya da “yaşayan ölüler” neyin özgürlüğünü yaşıyorlar acaba? Hakikaten merak ediyorum!

Ve eğer buysa birey olmak, özgür birey olmak. Olmaz olsun…