AKP-Cemaat kapışmasında Kürt halkı (Kıvanç Yakut)

AKP-cemaat arasındaki kavganın oluşturduğu yeni gündem hakkında çok şeyler zaten yazılıp çiziliyor. Bundan dolayı meselenin derinlerine inmektense bazı faydasız düşüncelere kapılınmaması konusunda bir takım örnekler göstermek gerektiği görüşündeyim.

Tabiî ki herkes konunun özünü anlamaya çalışmalı, yorum yapmalı ama meselenin kime neye dönük olduğunu veya bu tür meselelerin sınıfsal tasnifini yapmadan sadece milliyetçi değerler temel alınarak yapılırsa iş safsata olmaktan başka bir şey olmaz.

Cemaat-AKP kavgasında konuyu barış sürecinin gidişatına bağlamak ya da bu kavgada AKP’ye yol göstericilik yaparak çok önemli siyasi bir hamle yaptığını düşünerek sevinen herhalde bir tek Veysi SARISÖZEN vardır.

Bakın SARISÖZEN 1 Aralık Özgür Gündem yazısında ne demişti: “Erdoğan’ın önünde iki yol var ya otoriterleşme yolunda giderek yalnızlaşacak ve tasfiye olacak ya da Kürt sorununda radikal bir çözüm adımı atarak otoriterleşme yolundan dönecek ve böylece tasfiyeden kurtulacak... Allah selamet versin...” demiş.

Daha önce de kendini egemen ulustan diye tanıtan yazılarını okumuşluğum vardır. Kanımca yazar burada çok önemli bir noktadan bahsediyor. Eğer otoriterleşmek istiyorsan, mutlak iktidarı istiyorsan cemaatle ya da şunla bunla kapışarak değil iktidarını benimle paylaşarak yapabilirsin. Kısacası gel beraber ezelim, sömürelim, gericileştirelim diyor.

Hele de yazısının ilk başlarında meseleyi değerlendirirken bir anda böyle bir tavsiye vermesi ne alaka dedirtse de bunlar düzene eklemlenmiş olmanın küçük sinyalleri herhalde.

Neyse konu dağılmadan bu tür oluşabilecek safsata veya ezilen, yoksul halkın çıkarına olmayan görüşlerden bir numune göstermek istedim.

Cemaat-AKP kavgasında Kürtler için alınması gereken tavır böyle görüşlere kalıyorsa bir Kürt olarak üzülüyorum doğrusu. Kürt halkının yoksulluğu, Kürt halkının ihtiyaçları, çıkarları ve tüm Türkiye emekçi halkıyla çıkarlarının aslında ortak olduğu bu kalemler tarafından yansıtılmaması, bunun yerine AKP ile ortaklık pazarlıklarının yazılara konu olması bir Kürt olarak beni üzüyor.

İlhan CİHANER cemaat-AKP arasındaki meseleyi çok güzel özetlemiş hem de sınıf bilinci açık ve hiç teoriye kaçmadan “arşivler açıklandığında asıl hedefin muhalifler, gayrimüslimler, aleviler, Kürtler, öğrenciler, sanatçılar, sendikacılar, muhalif Müslümanlar, ez cümle halkın olduğunu göreceğiz. Kriminal ortaklıklarda taraf tutmak yerine saydamlık ve adalet talebini yükseltmek gerek” demişti.

Aynen de böyle yapmak gerek! Mesele ne olursa olsun ucu bizlere, ezilenlere, toplumdaki aydınlanmacı değerlere dönük saldırılar olarak görmek lazım. Nitekim cemaatin var olması, AKP’nin inşa etmeye çalıştığı ikinci cumhuriyet düzeni tam da bunlara dönük bir saldırının nüveleri olduğunu göreceğiz.

Bu açıdan iktidar savaşları içine sıkışmadan egemenlerin savaşından çıkacak boşluğu kendi ideolojimizin gerektirdiği şekilde sabırla, güvenle ve ilkelere bağlı kalarak doldurmakta fayda vardır. Aksi takdirde bu girdabın içinde boğulmayı göze almışsınız demektir.

Hele de Kürt halkı bu girdaba sokulmamalı çünkü Kürt halkının kurtuluşu ortak emekçi eksenli bir mücadelenin kurulabilmesiyle mümkündür. Bu türlü sınıf uzlaşmacı görüşlerin Kürt halkının çıkarları için faydalı olamayacağı barış denilen sürecin gidişatından bellidir.

Tüm Türkiye olarak biz Roboski’nin, Reyhanlı’nın, iş kazalarında ölen işçilerin, yoksulluğun, yolsuzluğun ve doğanın rant için tahribata uğratılmasının hesabını sormalıyız! Şiwan ve Barzani’nin gelmesi bunların hesabının sorulmasından daha önemli değildir.

AKP-cemaat arasındaki gerilimde sanki Roboski, Reyhanlı yaşanmamış gibi gel ittifak kuralım, gel barışalım her şey hallolur tavsiyelerine yönelmek çok rahatsızlık vericidir!

Kürt halkının çıkarları bunların hesabını sormaktan geçer, Kürt halkının çıkarları iktidara yol göstermekten geçmez!