2. Cumhuriyet’te LGBT’lerin Yeri Ne Olacak? (Tunca Özlen)

12 Eylül 2010 referandumu ile zaferini ilan eden AKP’nin sıradan bir burjuva hükümeti olmadığı, rejim değiştirmenin rutin bir hükümet icraatı olarak görülemeyeceğini tespit edenlerin karşısına “AKP’ye değil sisteme karşı çıkmalıyız” teziyle dikilenlerin, AKP’nin bazı yönlerden “sistem dışı” olduğuna inanmak istemelerini anlayışla karşılamayı imkânsız kılacak günlerden geçiyoruz.

Sınıf hareketinin organik parçaları olmayan, bununla birlikte toplumsal muhalefetin dinamik unsurlarını oluşturan Alevi ve Kürt hareketlerini etkisizleştirmek için, söz konusu kesimleri “kendi suretinde” yeniden yaratmayı deneyen, ancak Alevi ve Kürt kimliklerini din potasında eritme konusunda umduğu başarıyı yakalayamayan AKP, 12 Haziran’da elde ettiği %50 oy oranıyla rahatlamış görünüyor. İktidar için rahatlamak, toplumun gerilmesidir. AKP’nin Alevi ve Kürt meselelerinde başvurduğu “ger-gevşet” yöntemini “gergin tutma” ile yer değiştirmiş durumda. Alevilere sövülmeyen, Kürtlere kelepçe vurulmayan tek bir gün geçmez iken insan merak etmeden edemiyor: 2. Cumhuriyet’te LGBT’lerin yeri ne olacak?

Aliye Kavaf’ın LGBT görünürlüğünün ivme kazanmasına yol açmak haricinde kayda değer bir sonuç vermeyen “hastalık” çıkışının, AKP’nin bu başlıkta elini güçlendirmediğini düşünüyorum. Hatta Kavaf’ın yeniden aday gösterilmemesini buna da bağlamak bence mümkün. İktidar için Alevi ve Kürt hareketlerini püskürtmek temel strateji iken, sıra LGBT (Lezbiyen Gey Biseksüel Trans) hareketine geldiğinde amaç hareketin hiçbir zaman bu kadar baş ağrıtacak ölçeğe ulaşamamasını sağlamaktır. Kavaf’ın densizliği AKP’nin başını ağrıtmıştır.

Esad rejimi ve Cemevi tartışmaları üzerinden Alevilere, ardı arkası kesilmeyen KCK operasyonlarıyla Kürtlere yapılan saldırının amacı bu kimliklerin görünürlüğünü budamak değil, söz konusu kesimlerin toplumsal muhalefet içerisinde tuttukları alanı daraltmaktır. Bu saatten sonra mumsöndü ve kart kurt hikâyelerinin hiç bir işlevi yoktur. “Kavaf taktiğinin” ters teptiğini söylemiştim. Son iki yıldır gerçekleşen Onur Yürüyüşlerinde kadraja sığmayan kalabalıkları bir araya getirmeyi başaran LGBT hareketini bekleyen saldırı şu aşamada püskürtülme değil, olsa olsa marjinalleştirilme olabilir.

LGBT görünürlüğünün önünü kesmek için ise iktidar geç kalmış sayılmaz. AKP bir yerde bunu başarmak zorundadır. Kâh çalıştay düzenleyerek, kâh açılım yaparak kendi Alevi ve Kürt “cemaatini” yaratmayı deneyen iktidar partisinin, siyasal islamla barışık bir LGBT toplumu yaratması değilse bile, yaratması durumunda bu toplama temsil ehliyeti atfetmesi mümkün değildir. Bilmem hatırlatmama gerek var mı, İslamcılara göre eşcinsellik günahtır!

AKP’nin kendi suretinde yeniden şekillendirmeye girişemeyeceği, etkisinin yükselmesine kayıtsız kalamayacağı, öbür yandan ikinci bir Kavaf vakasından çekindiği için şimdilik doğrudan hedef almayı tercih etmediği LGBT hareketi, 2. Cumhuriyet’in baş belalarından biri olmaya adaydır.

Burada bir parantez açmam gerekiyor. Büyük bölümü seks işçiliğine itilen transları ve dayanışma örgütlerini hedef alan polis şiddetinin, tam da “kendiliğinden görünür” olan bir kimliği hedef alması tesadüf olamaz. Tıpkı kadın olmak gibi, trans olmak da kendiliğinden görünürdür, tesettüre girmedikçe “açık hedef” olmaya müsaittir. Dolayısıyla trans görünürlüğünün önüne geçmek için düzenin saldırmaktan, trans hareketini püskürtmekten başka seçeneği yok. Transların LGBT toplumu içindeki bu özgün yerini her daim akılda tutmayı önererek parantezi kapatıyorum.

Gizlisin sen gizli kal
Kaldığım yerden devam edersem, geriye LGBT bireyleri “gizli kalmaya” teşvik etmek kalıyor. Kimsenin alnında Alevi veya Kürt yazmadığı malum, söz konusu kesimler kitlesel ve kararlı hak mücadeleleri sayesinde kendilerini görünür kılmayı başarmış, bu kimlikleriyle kabul ettirmişleridir. LGBT görünürlüğünün böylesi bir düzeye ulaşmasının önünü kesmek, AKP’nin ilk aşamadaki stratejisini oluşturacaktır.

AKP’nin parolası belli: “Gizli olanları muhafazakârlaştır, açık LGBT’leri marjinalleştir”. LGBT bireylerinin islamizasyonundan söz etmek, kesinlikle iktidarın kendi güdümüne girmiş bir LGBT hareketi yaratmayı hedeflediğini söylemek anlamına gelmiyor. İslamizasyonla murat edilen zaten LGBT’lerin atomize olmuş bireyler olarak kalmalarını sağlamak, hak talepleri üzerinden siyasallaşmalarının önüne geçmektir. Nihayetinde siyasal pratikler, bir harekete evirilmek, sokağa çıkmak vs. görünür olmaya giden yolu döşeyen taşlardır.

İktidar açılmamayı, gizli kalmayı nasıl özendirebilir? Heteroseksüelliğin doğal, hayatın akışına uygun bir durum olarak resmedilmesi, neslini devam ettirmenin kutsanması, aile kurmanın huzura giden yolda geçilmesi zorunlu olan bir safha olarak gösterilmesi vs. kısaca zorunlu heteroseksizm ve aile ideolojisi sayesinde bu büyük ölçüde başarılabilir. Evli eşcinsellerin sayısındaki artışın burjuva ailesinin krizini derinleştirmesi ise kaçınılmaz.

Heteroseksüel ve dindar bir hayat sürmeyi reddeden LGBT’leri ise marjinalleştirilme saldırısı bekliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fadime Şahin “milli ve manevi değerlere” ters düşmekte ısrarcı olmamaları yönünde LGBT’leri uyarıyor: Aile korumaya öncelik veririz, bu arada eşcinsellerin yaşam hakkını da koruruz. [1]

Mücadelesinin merkezine eşit yurttaşlık haklarını elde etmeyi koyan LGBT hareketine ölüm gösterilmekte, yaşam hakkının dokunulmazlığı ile yetinmeleri salık verilmektedir. Heteroseksüel aile değerleri ile LGBT’lerin yaşam hakkının takas edilebilir durumlar olarak gösterilmesi, gizli bir şantajdır. Dört duvar arasına hapsedilmek, kamusal alandan dışlanmak istenen LGBT görünürlüğünün bu sayede marjinalleşmesi hedeflenmektedir.

Son yıllarda ivme kazanan LGBT hareketi kendisine yöneltilen şantajı kabul etmez, daha geniş hakları için mücadele etmeyi sürdürür ve görünürlüğünü arttırma girişimlerine devam ederse, AKP’nin stratejisinde ikinci aşamaya geçmesi, hareketi püskürtmeye ve sindirmeye yönelik araçları gündeme alması kaçınılmaz olacaktır. 2011 Onur Yürüyüşüne katılanlar Şişli’de sıkılan gazdan etkilenmişlerdi. Gazın adresi bu sefer yürüyüş güzergâhı olabilir.

Yazdıklarım felaket tellallığı olarak görülmemeli. LGBT hareketinin son yıllarda elde ettiği mevzileri koruyabilmek için, hiç de savunmacı bir karakter taşımak zorunda olmayan, ancak son derece uyanık ve ilkeli bir mücadele hattı oluşturması gerekiyor. Hareketin orta sınıf ağırlıklı gevşek yapısını daha sosyalizan unsurla konsolide etmek ertelenemez bir görevdir.

Tunca Özlen
twitter.com/T_unca

[1] Hürriyet Pazar, 28 Ağustos 2011, Fadime Şahin ile röportaj.