Zaman'dan Ali Aslan'a

Bu sabah, sabah sabah Zaman gazetesinde bir köşeye takıldı gözümüz. Ali Aslan'ın "Obama'ya izah edilmesi gereken" başlıklı yazısı.

Ali Aslan, Vaşington'da ikamet ediyor ve "Washington'dan yazıyor." Eski bir yazısında söylediğine göre "Türk demokrasisinin dibe vurduğu 28 Şubat süreci, 27 Nisan muhtırası gibi nice dönemi Washington'da" geçirmiş. Görüldüğü kadarıyla Aslan, yine kendi deyişiyle "hayır ve şer sarkacında gidip gelen" ABD dış politikasını yakından takip etmek ve "gerekli bağlantıları" da kurarak söz konusu politikaların Türkiye cenahından etki altına alınmasına katkıda bulunmak görevine de sahip.

AKP hakkında açılan kapatma davasını, Amerikalı bazı "üst düzey" dışişleri yetkililerinin ilk kez Aslan'dan duyduklarında nasıl "Oh boy" diyerek şaşırdıklarını dikkate alırsak, Aslan Amerikalı politikacılarla ve devlet görevlileri ile hayli içli dışlı olmuş bir gazeteci. Tabii, sözü geçen "yetkililerin" Aslan'ı uyandırma servisi niyetine kullanmakta oldukları ihtimalini gözardı edersek.

Gelelim, Aslan'ın Obama yazısına.

Aslan (ve aslında Zaman) şöyle başlıyor:

"Türk halkı ABD'ye temelde Ortadoğu politikalarından dolayı kızgın. Hele Başkan George Bush'tan nefret had safhalarda. Bu tepki, Bush'un partisinin yeni başkan adayı Senatör John McCain'e ne ölçüde yansır bilemem.

Ancak Bush politikalarına muhalefeti temsil eden Senatör Barack Obama'ya Türk milletinin biraz daha sıcak bakma ihtimali yüksek. Obama'nın Afrika kökenli olması, sempati katsayısını iyice artırıyor."

Türk halkının "ABD'ye temelde Ortadoğu politikalarından dolayı kızgın" olması saptaması sizi yanıltmasın. Aslan, bu kızgınlığın kaynağını Amerikan barbarlığından çok "tek taraflı hareket etme" tarzında buluyor.

"Ancak Washington'un Türkleri kaybetmesinin ana sebebi, dış siyaset tarzıdır. Tek taraflı hareket (unilateralism) ve önleyici saldırı (preemptive strike) gibi doktrinleri kullanıp kendi çıkarı için uluslararası meşruiyet tanımaksızın dünyayı yakabilen, oraya buraya bomba yağdıran bir ülke imajı oluşturdular."

Evet, işte dış politika yazarları bunun için var! Bir bakanlık yetkilisi bu mesajı geçmek istediğinde "dünyayı yakabilen oraya buraya bomba yağdıran bir ülke" tanımlamalarını kullanamazdı. Ayıp kaçardı, kırıcı olurdu. Bir "dışişleri gazetecisi" ise bunu yapabiliyor. Bakanlık yetkilisinden farklı olarak "imajı dedim, gerçek budur demedim ki" dediğinde kimse fazla üzerine varmayacaktır. (Ki zaten gerçekten de durum budur. "Dost" ülke ABD'ye hafif bir şantajdan öteye geçmeyen sert tanımlamalar bir yana Aslan da muhayyel dışişleri yetkilisi de imajı hatırlatmak ve bunun değişmesi için -yan cebimiz lütfen- neler yapılabileceğine işaret etmektedirler.)

Aslan, yazısına imajdan gerçeğe (!) geçerek devam ediyor.

"Türkiye, ABD için stratejik önemini görünür gelecekte kaybetmeyecektir. İster Irak, ister İran, ister İslam-Batı meseleleri, ister İsrail'in bekası gibi konular olsun, ABD'nin nice hayati çıkar alanı Türkiye'nin kazanılmasını, en azından karşıya alınmamasını gerektirmektedir. Türkiye artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi çantada keklik bir NATO uydusu da değildir. Giderek kendi ayakları üstünde durabilen bir bölgesel, hatta kısmen küresel bir oyuncu haline gelmeye başlamıştır."
Oh boy! İktidar partisi hakkında kapatma davası açıldığını duyduğunda bir "üst düzey" Amerikalı bu tepkiyi vermiş Aslan'a. "Deme yahu", "hadi ya" gibi bir anlamı var aslında bu ünlemin. Aslan, "olamaz", "aman tanrım" gibi anlamlar çıkarmayı tercih etmiş.

Aslan'dan aktardığımız bu paragrafa da daha keskin bir sırıtma ile "oh boy" denilebilir. Hadi ya!

Türkiye artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi çantada keklik bir NATO uydusu değilmiş. İnönü "yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır" dediğinde ne kadar ciddiye alınmıştı tartışılır, ancak örneğin Tayyip Erdoğan, "mahşerde divan kurulur, Türkiye'nin jeostratejik önemini anlamayan Amerikan başkanlarından hesap sorulur" dediğinde bu durum "şiddetli ve sürekli kahkahalar"la karşılanacaktır.

Aslan'ın yazısının özünün işaret ettiğimiz bu nokta olduğunu yani "Barak bey, Türkiye'yi karşınıza almayınız ve tek taraflı hareketlerden kaçınınız. Unutmayınız ki, artık çantada keklik değiliz" demek için yazısını yazdığını düşünmeye başlamış olabilirsiniz.

Öyle değil.

Barak beye, olası bir başkanlık durumunda yapması gerekenlerin anlatılması yazının sadece bir yüzü. Türkiye'deki Amerikan düşmanlığının kaynağını biraz da Amerikan politikalarında aramak gerektiğini belirterek başlayan Aslan'ın yazısının önemli bir bölümü, Barak beye Türkiye'yi iten, tek taraflı tavırlarda ısrar eden tercihlerde bulunmaması gerektiğini anlatmaya daha doğrusu "birilerinin bunu nasıl anlatması gerektiğini anlatmaya" ayrılmış.

Ancak Aslan'ın yazısının özü, sonda geliyor.

"Bunları, 'Ermeni soykırımını tanırsa ABD ile köprüleri atmalıyız' görüşünü savunmak için yazmıyorum. Amerika'nın böyle bir adım atması kendi adına ne denli büyük bir akılsızlık olursa, sırf bu yüzden Washington ile gemileri yakmak da Türkiye açısından o denli büyük ferasetsizlik olur. Her şeye rağmen, ABD ile ortak savunulması gereken demokratik değerlerimiz ve stratejik çıkarlarımız azımsanamaz."

İyi ki çantada keklik değiliz!

"Ankara'ya düşen, yeni Amerikan yönetimini ve Kongre'yi ikna için elinden geleni yapmak, başarılı olamazsa da aşırı duygusal tepkilerden kaçınmak ve elden geldiğince halkı teskin etmektir."

Farkındaysanız değerlendirmemizin başından beri Aslan'ın başka yazılarına dokunup dokunup kaçıyoruz. Bunlar içinde bir tanesi "Oh boy!" başlığını taşıyor.

(http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=665512) Kapatma davasına Amerikalıların tepkileri.

Son cümle, Aslan'ın kapatma davasına Amerikalıların tepkilerini nasıl okuduğu ile de ilgili. ABD düşmanlığı konusunda "halkı teskin" etme kapasitesi iktidardaki AKP'nin temel kozu olmaya devam ediyor!

Tabii çok bilmiş Amerikalılar, "biz sizi tanırız, teskin edici şart değil, kalın bir sopa da aynı işi görür" demezlerse.
N.K.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=705546
Ali H. Aslan, "Obama'ya izah edilmesi gereken", Zaman, 23 Haziran 2008