Yok canım, yine mi Ertuğrul Özkök’e?

O yazmaktan sıkılmadı, ama biz de yazmaktan sıkılmadık!

Düşünceli bir halde gözlerini tavana dikmiş, elleriyle hesap yaparken Özkök'ü görür gibi değil misiniz siz de?

"Hmm... kapatma bahsini kapattım, Ergenekon gündemini eskittim, sünnet düğünü tadında bir uzlaşma şöleni yaptım, Kafkaslar'da savaş tacirliğine soyundum... Ben daha ne yapayım, ne yazayım bu memleket için artık!"

Tam da böyle bir karamsarlık, bir var oluşçu sorgulama anında belli ki Tayyip Erdoğan'ın şortlu tatil fotoğrafları gözüne ilişip heyecanlandırmış Özkök'ü: "tamam tamam, bugün de bir Özal benzetmesi yapıp, halka mal olmuş siyasetçi edebiyatı parçalayayım olsun bitsin!"

Netice olarak da başbakan ve cumhurbaşkanının tatil yapmasından övgü dolu ifadelerle söz eden bir gariplik çıkmış ortaya. Sahi, bir liderin tatil yapması neden bu kadar göklere çıkarılsın ki? Şöyle başlıyor yazar cümleye: "Samimi duygumu yazayım".

Dikkat! Hala öğrenemediniz mi? "Samimi duygumu yazayım", Ertuğrul Özkök lisanında "gelin itiraf edelim" ile aynı manaya gelir. Gelip itiraf etmezseniz Özkök samimi duygusunu yazar. Bunun bir dengi de "sakince düşünelim"dir (çevirenin notu). Bu kalıplar genelde garip ya da tepkiyle karşılaşabilecek cümlelere giriş niteliği taşır, "tamam, acımayacak!" deme niyetindedir.

"Samimi duygumu yazayım. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşinin bir motor yatta tatil yaptığını öğrendiğim zaman mutlu oldum. Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşini Bodrum'da bir otel odasının balkonunda gördüğüm zaman mutlu oldum. Hele hele şortlu gördüğüm için daha da mutlu oldum."

Anlaşılıyor ki ortada özgeci bir saadet söz konusu adamlar tatil yaptıkça seviniyoruz, kendimizden geçiyoruz. Buraya kadar tamam, diyelim ki çok sevindik. Ama yine de Erdoğan'ı şortla görünce neden bu kadar mutlu olunsun, endorfin salgılansın ki? Futbol maçlarındaki cesur dekoltelerinden hatırladığımız kadarıyla Erdoğan'ın bacakları öyle o kadar da mutluluk verecek güzellikte değildi sanki -tamam iyiydi de! Madem biz de samimi duygumuzu yazıyoruz...

***

Erdoğan'ın şortlu olmasına yapılan gönderme tabi ki açıktır. İslami gelenekten gelen bir başbakanın şort giymesi, bunun basına yansıması zaten "bakın aslında çok değiştiler" etiketini sermaye uzlaşması kapsamında yapıştırmak için hazır bekleyen Özkök gibiler için bulunmaz nimettir. Üstelik Özal'ın Arı Maya fotoğrafı da yazıya iliştirilir ki, "bakınız işte merkez sağ çizgisi devam ediyor, korkacak bir şey yok" denilebilsin.

Şortu bir kenara bırakırsak, Özkök, başbakan ve cumhurbaşkanının tatil yapmasının Türkiye'nin normalleşme sürecine katkı yaptığını savunmaktadır, çünkü onlar bu hareketleriyle artık İslami gettolarından dışarıya adım atmış, tüm Türkiye'yi kucaklamışlardır:

"O nedenle de hem Cumhurbaşkanı'nın hem Başbakan'ın tatil yapmasını, eskiden kapandıkları gettovari tatil yerlerinden çıkıp, Türkiye'ye karışmalarını gerçekten çok olumlu bir normalleşme işareti olarak değerlendiriyorum. Bu iki insan, eğer "Bütün Türkiye"nin cumhurbaşkanı ve başbakanı ise, "Bütün Türkiye"nin yaşadığı, tatil yaptığı, yemek yediği yerlerde görünmelidir".

Bütün Türkiye'nin lideri olmak için bütün Türkiye gibi davranmak gerekir. Peki, "bütün Türkiye'nin yaşadığı, tatil yaptığı, yemek yediği yerler" olarak memleketin en lüks yaşam alanlarının anlaşılması şaşırtıcı mıdır?

Ortalama vatandaşımız değil midir ki zaten tanım gereği milyarder dostlara sahiptir, Bodrum'da beş yıldızlı otellerde bedava tatil yapar, mavi tura çıkınca erkek tekne mürettebatını kamaraya kilitleyip eşleriyle birlikte kendini İslami koşullarda "serin sulara" bırakır?

Peki, ortalama vatandaşımız bu ise kum torbası kadar değer verilmedikleri için bir filikaya doldurulup yine "serin sulara" fırlatılmak suretiyle katledilen tersane işçileri de kim olmaktadır?

Serin su aynı serin sudur, ancak giriş ve çıkış biçimleri farklıdır: biri en lüks tatili yapmak için daldığında bile ortalama vatandaş, halkı kucaklayan cengâver olarak sudan çıkmakta diğeri ise ortalamanın altında kaldığından suyun da altında kalmaktadır.

***

Özkök'ün, bir cumhurbaşkanı ve bir başbakan tatil yaptı diye bu kadar sevinmesinin sebebi, onların İslami çerçeveden aslında uzaklaştıklarını vurgulamak için aradığı uzlaşma malzemesine kavuşmasından ibarettir.

Sanmaktadır ki Erdoğan'ı şortla ya da elinde kadehle görünce, memleketi topyekûn gericileştiren bir toplumsal ve siyasi hareketi bir el çabukluğu ile okuyucunun gözünden kaçırabilecektir.

Tam da bu yüzden yazının başlığı "Lütfen bir kadeh sayın Başbakan"dır.

"Bir gün uçakla bir yere giderken Başbakan Erdoğan'a sormuştum. "Neden eşinizi alıp Boğaz'da bir restorana gitmiyorsunuz? Bir masaya oturup, elinize bir bardak alın. Hadi vişne suyu koymayın, şarap sanırlar. Ayran içmeyin rakı derler. Portakal suyu koyun kimse bir şey zannetmez. Yan masaya bir kadeh kaldırın, eminim bu ülkede çok şey değişir." Evet buna çok inanıyorum".

Ama şunu unutuyor Özkök: Tayyip Erdoğan bir gün gerçekten şarap içse biz onu vişne suyu, gerçekten rakı içse biz onu ayran içiyor sanmayacak mıyız?

Evet, biz de buna çok inanıyoruz.

E.Z.

Ertuğrul Özkök, "Lütfen bir kadeh sayın Başbakan", Hürriyet, 13.08.2008.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9648267.asp?yazarid=10&ampgid=61&ampsz=859&amphid=9649159