Yağ satarım, bal satarım, sivil demokrasi satarım...

Bugünkü gazete manşetlerinde kızgınlık ya da sitem ön plana çıkarılmış. Hoş, aralarında komik ve gizemli olanlar da var. Örneğin Taraf Gazetesi, üstte Dick Cheney'nin “anti-terör” projesiyle ilgili marifetlerine yer verirken, alt tarafta fotoğraflı bir haberi gözümüzün içine sokmuş:

“Kuva-i kırmızı domates”

“Gaziantep'te pazardan aldığı domatesi kesen Serkan Türk, Türk bayrağı ile karşılaştı...” Haberin üstünde Türk bayrağı ve ay-yıldızın yanı başında ortadan kesilmiş bir hormonlu domates var. Hormonlu domateslerin tümünde olduğu gibi ortada beyaz şekiller, lekeler var. Haberin başlığını okuduktan sonra, devamını arıyorsanız boşuna. Ama Taraf, komik olmayı da göze alarak işareti çakmış. “Nerede eski, hormonsuz, lezzetli, içi kıpkırmızı domatesler”i işaret ettiğini düşünmüyorsunuz herhalde. Hormonlu domatesten darbe üretmek, ergeneokon bağı çıkartmak hayal gücünün sınırlarını düşünülemeyecek ölçüde zorlasa da Taraf için anlaşılır bir şey. İnsanı ister istemez, Taraf'ın Ergenokon savcılarına yeni bir servisi mi diye düşündürtüyor. Ergenekon dava sürecindeki komikliklere bakıldığında, dava dosyasına “hormonlu domates”in delil olarak girmesine şaşmamak gerekir. Ben kendi payıma, beni pazartesi sendromundan kurtardığı ve güne gülerek başlattığı için Taraf'a teşekkür borçluyum ve böyle komikliklerin de devamını diliyorum.

Öfkeli-sitemli manşetlere gelince:

“Baykal'a çok bozuldum” Kenan Evren buyurmuş. Laf arasında Baykal, “12 Eylül yargılanmalı” dedi ya... Bu paşa eskileri hepten akılsız oluyor ama hiçbiri Marmaris'teki kanlımızın eline su dökemez. Biraz akıllı olsan güler geçerdin ama nerede Baykal'ın siyasetle cilveleşmesini anlayacak akıl!

“Zavallı yaratıklar” Bu da Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'dan. Tuzla Piyade okulundayken de hırslıydın, kurnazdın ama daha feraset sahibiydin. “Zavallı yaratıklar” dediğin kesimi de besleyen bir ideolojik iklimin içinde olduğunun farkında değil misin? Yaşanılan gerici bir saldırıdr ve elini şakağına koyup bir düşün bu ideolojik çorbada senin ne kadar tuzun olduğunu...

Olayla ilgili Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü İlber Ortaylı'nın aklı sonradan mı başına gelmiş yoksa kendini korumaya dönük bir önlem mi almış: “Konserde su bile içilmez” buyurmuş. Doğru da, sponsorluğunu şarap firmasının yaptığı bir reklam-gösteride kuru kuru oturulmayacağını bilememiş mi koca tarihi bilen İlber Ortaylı. Konser sonrası zem zem suyu dağıtacağını mı düşünmüş şarap firmasının.

Bir öfke bir serzeniş de hormonlu domatesli Taraf gazetesi'nin iç sayfalarında Nabi Yağcı'dan gelmiş. Nabi'nin derdi imanı şu liberal olmayı beceremeyen solcular. Yazısının başlığı hoş ama önünde sonunda kendisini vurur: “Tarlada izi olmayanın hasatta yüzü olmaz”*

“Bir mesel olarak anlatılır: 1917 Ekim Devrimi hemen öncesi Çarlık Rusyası'nda solcu bir profesör çalışma odasına kapanıp 'Rusya'da devrimin olasılıkları' konusunda araştırma üstüne araştırma yapıyormuş. Bir gün asistanı heyecanla yanına gelmiş, 'Hocam, dışarıda devrim oldu' demiş. Profesör masası üzerindeki kitap ve kağıt yığınının arasından başını zorlukla kaldırıp asistanına şu yanıtı vermiş: 'sana ne, sen çalışmana bak.'”

Nabi Yağcı, 17 Ekim Devrimi'ni küçümseyen, aşağılayan kapitalizmin ürettiği daha nice mesel biliyordur ama neyse ki en naif olanını aktarmış. Bu meseli aktararak yazısına başlayan Yağcı'nın, yazının devamında neler söyleyeceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Türkiye'de çok ciddi değişimler oluyormuş da solcular bunu farkında değilmiş, Türkiye sivilleşiyormuş ve sivilleşme yönünde tutum almak gerekiyormuş ama solcuların buna aklı ermiyormuş vs. vs. vs. Yazının sonuna da anlayabilecek “solcular” için bir çağrı yerleştirmiş: “Türkiye askeri vesayet rejimi mi, sivil demokrasi mi ikilemini kırmada son yasa değişikliğiyle çok ileri bir adım attı ama henüz hiçbir şey garanti değil. Tam da bugünlerde sivil demokrasiden yana olmanın zamanı. Şimdi değilse ne zaman?” Nabi Yağcı, meşrebine uyan, liberaleri, “solcuları” AKP'nin kayığına binmeye çağırıyor.

Yağcı'nın solcuların farkında olmadığını söylediği değişimden, hatta Türkiye'yi dönüştürme projesinden en azından bu portalle ilişkisi olan herkesin haberi var. Ortada bir aymazlık varsa, o Nabi Yağcı'yla ilgilidir. Aymazlar, demokrasi, askeri vesayet rejimi, sivilleşme diye diye sivil faşizmin kucağına doğru sürüklendiğimizi göremeyen ahmaklardır. İşçilerin, emekçilerin, sosyalistlerin, yurtseverlerin belirleyici olmadığı ve sermaye iktidarını tahkim edecek bir “demokrasi mücadelesi”nin varacağı yer içinde bulunduğumuz konjonktürde faşizmden başka bir yer değildir. Emperyalizm, AKP, TSK ve düzeniçi diğer unsurlar Türkiye'yi adım adım otoriter-gerici-işbirlikçi bir rejime taşımaktdır. Bunun da adı tam tamına bir “sivil faşizm, otoriteryanizm” dir. Bu felaketli gidişe karşı mücadele sivileşmenin arkasına sığınıp AKP kayığına binerek değil, sosyalizm bayrağını yükselterek, ülkeyi sosyalist cumhuriyete taşıma iradesiyle yapılabilir.

Neyse Nabi Yağcı, “Sana ne, sen çalışmana bak”

* Nabi Yağcı, 13-08-2009 Taraf Gazetesi

Ali Önder Öndeş